GURABA İSLAM الإسلام الغرباء

Raks, Musiki ve Sema Bid'ati..

Etiketler:
Sufilerin çok itibar ettiği, Suyutî, Şa’rani, Heytemi, A’lai, Haskefi, Ramli, Hatib Şirbini, Gazzi ve daha bir çok alimin üstadı, Hafız İbni Hacer, İbni Receb, Bulkini, Zerkeşi, İbni Hümam, Gamri, Nüveyri, Münavi gibi meşhur alimlerin tilmizi olan Şeyhulislam Zekeriya el-Ensari, fetvalarını ihtiva eden eseri; el İ’lam vel İhtimam’da der ki;

“Soruldu; Sema haram mıdır?

Cevap; sema iki çeşittir; birincisi; Kur’an, hadis, manzum veya nesir güzel sözler dinlemek gibi, güzel olan sema. Nitekim vecd ve gaybet bununla hasıl olur. Rivayete göre bir sufi, okuyucunu n; “Ey tatmin olmuş nefs! Dön Rabbine!”(Fecr 27) ayetini okuduğunu duyunca bu ayeti tekrar edip durmuş ve demiş ki; “kaç defadır dön diyorum dönmüyorsun” bunun üzerine büyük bir çığlık atıp ruhunu teslim etmiş. İşte böyle sema caiz, hatta müstehaptır. Özellikle ahiret işlerini hatırlamaya sebep olursa.

Allah Teala’nın kavli buna işaret ediyor; “Sözü dinleyip ona en güzel şekilde uyan kullarımı müjdele!” yani; kişi, güzel söz ve kötü söz dinleyen topluluk ile oturursa, güzeli söyler ve kötüyü terk eder. Bu, ayetin birinci izahıdır. İkincisi; “Sözü yani; Kur’anı dinleyip ona en güzel şekilde uyanlar; yani helalini yapan, haramından sakınan demektir. Üçüncüsü; “Sözü, yani Kur’anı dinleyip ona en güzel şekilde uyan, yani; affı tercih eden demektir. Zira Kur’anda kısas da vardır, affetmek de. Af bu ikisinin en güzelidir...

İkinci tür sema; şu zamanda yaygın olan ve yukarda anlatılan ile alakası olmayan, haram ve yakışıksız şeyler içeren, heybet ve vakarı gideren semadır ki, tembellik ten zevk alan, cahilliğin kendileri ne galip geldiği, dinlerini oyun ve eğlence edinen topluluğun işleridir.

Gaflet ve şarkı ile vakitleri ni harcarlar, haram olan müzik ve semaya bağlanırlar, tabiatın reddettiği şeyler dinlerler . Onlar eğlence ile ve müzik ile bilinip çağrılırlar. Yedikleri nin çoğu haram ve şüphelidir. Tıka basa midelerin i doldururl ar. Sonra onları harekete getirmek üzere, birileri kadınları vasfeden şiirler düzer.

İşte o zaman büyüklerle küçükler birbirine karışır, kimi el çırpar, kimi ayakları üzerinde rakseder, kimi coşar, kimi kolunu sallar, hayvanlar gibi dönerek yürür, kimi eşek sesi gibi bir sesle anırır, inler. Şayet orada güzel bir kadın veya tüysüz bir genç olsa, çoğunluğu asi şeytanlara döner, ona bağlanır ve vecde gelirler. Hatta mutasavvıfların çoğu bunun mendup olduğuna inanıyor. İcma ile bu bozuklukt ur, alimlerde n hiç biri bunu söylememiştir.

Bilakis Kitap, sünnet ve imamların sözleri bunların haram olduğunu ortaya koymaktadır. Herkesin bu haramları ortadan kaldırmak için çalışması vacibdir.”[257]

Soruldu; “Allah’ı zikretmek için toplanmış olan cemaat, deriden yapılmış bir (enstruman a) deynekle vuruyor, bazısı raksediyo r, bazısı vecde gelmeye çalışıyor. Bu haram mıdır? Onlardan biri, hal galebesi ile istek dışı olarak raksetmey e başlasa bu caiz midir? Bu haram semaya dahil midir? Ve orada bulunmak haram olur mu?

Cevap; mücerred olarak raks ve deri üzerine deynekle vurmak haram değil, çirkin bir bidattir. Bununla ancak aklı eksikler meşgul olur. İhtiyarı olmadan hal galebesi ile raks etmek, haram olan raksa girmez. Şayet haram arzular veya haram olan müzik beraberin de olursa, icma ile bu, haramdır. Haram sema toplantılarına katılmak, orada bulunmak da haramdır.”[258] El Ensari’den nakil bitti.

Müziğe gelince; bunun haramlığı hakkında sahih hadisler vardır. Çalgıya ve şarkıya ruhsat sadece düğünler hakkındadır. Amr Bin Rabia diyor ki;

“Bir düğünde Sabit Bin Vedia ile Kuraza bin Ka’b’ın yanındaydım. Şarkı sesi duydum ve “işitmiyor musunuz?” dedim. Dedi ki;

“Düğünde şarkıya ve bağırmak olmadan ölüye ağlamaya ruhsat verildi.”[259] Bundan anlaşılıyor ki, sahabeler, müzik işittikleri zaman, şayet düğün haricinde ise karşı çıkıyorlardı. Nitekim Nesai’nin de buna benzer sahih bir rivayeti vardır.

Hasen el-Basri r.a. der ki; “Deflerin, müslümanların işleriyle hiçbir ilgisi yoktur. Abdullah’ın arkadaşları o deflerin derilerin i parçalıyorlardı.”[260]

Ebu Amir –ya da Ebu Malik- el-Eş’ari’den dedi ki: Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem şöyle buyurdu;

“Ümmetim arasında fercleri, ipeği, şarabı ve çalgı aletlerin i (meazif) helal kabul edecek bir topluluk olacaktır. Ve birtakım kimseler bir alemin yakınına konaklaya caklar. Kendileri ne ait davarlarl a yanına gidecek, bir ihtiyacı sebebiyle onlara varacak. Onlar (ona): Bize yarın tekrar gel diyecekle r. Yüce Allah geceleyin onlara hükmünü geçirecek ve alemi koyacak, diğerlerini ise tanınmaz hale çevirerek kıyamet gününe kadar maymunlar a ve domuzlara dönüştürecektir.”[261]

Ebu Umame ve İbni Abbas r.a.’dan; Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem buyurdu ki; “Çalgıları kırmakla emrolundu m”[262]

Enes b. Malik (r.a)’dan dedi ki: Rasûlullah (s.a) buyurdu ki: “Dünyada da, ahirette de lanetlenm iş iki ses vardır: “Nimet sırasında zurna sesi ve musibet sırasında bir inleme.”[263]

İbni Ömer r.a. türkü söyleyen küçük bir kıza rastladı ve dedi ki; “Şayet şeytan bir kimseyi terk edecek olsa, bu kızcağızı terk ederdi.”[264]

Saib bin Yezid r.a.’den; Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem şarkı söyleyen bir kadın hakkında; “Onun burun deliğine şeytan üflemiştir” buyurdu.[265]

Muaviye r.a.’den; Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem, ağıttan, şiirden, resim çizmekten, yırtıcı hayvan derilerin den, kadınların açılıp saçılmasından, şarkıdan, altından ve ipekli elbiseler den yasakladı.”[266]

İbni Avf r.a.’den; Rasûlullah (s.a) buyurdu ki: “Ben ağlamayı yasaklama dım. Fakat ben ahmak ve günahkar iki sesi yasakladım: Birisi oynama ve oyalanma namesi sırasındaki ses ve şeytan zurnaları, diğeri ise musibet halindeki ses yüzlere vurmak, yakaları yırtmak ve şeytan inlemesid ir.”[267]

Abdullah b. Abbas (r.a)’dan dedi ki: Rasûlullah (s.a) buyurdu ki: “Muhakkak Allah bana şarabı, kumarı, kube’yi (davul ya da zar)ı haram kıldı –ya da bana lafzı olmadan- haram kıldı. Sarhoşluk verici her şey de şüphesiz haramdır.”[268]

Abdullah b. Amr b. el-As (r.a)’dan rivayete göre Rasûlullah (s.a) şöyle buyurmuştur: “Muhakkak aziz ve celil olan Allah içkiyi, kumarı, kubeyi ve el-ğubeyrayı (darıdan yapılan bir içki) haram kılmıştır. Sarhoşluk veren her şey de haramdır.”[269]

İmran b. Husayn’dan dedi ki: Rasûlullah (s.a) buyurdu ki: “Ümmetim arasında kazf (semadan atılan helak edici atışlar), mesh (suret değişimi) ve hazf (yerin dibine geçirilme) görülecektir.”

Ey Allah’ın Rasûlü bu ne zaman olacak diye sorulunca şöyle buyurdu: “Çalgı aletleri ortaya çıkar. Şarkıcı cariyeler çoğalır ve şaraplar içileceği vakit.”[270]

Ebu Umame’den dedi ki: Rasûlullah (s.a) buyurdu ki: “Şarkıcı kadınların satılması, satın alınmaları, onların ticaretin in yapılması helal değildir. Onlar karşılığında alınan bedel haramdır. –Şunları da söyledi-: Şu: “İnsanlardan kimisi... boş sözleri satın alırlar.” (Lokman, 31/6) ayetini sonuna kadar okuyup, bu ayet bu hususta indirildi dedikten sonra şunları söyledi: Beni hak ile gönderene yemin olsun. Bir adam yüksek sesle şarkı söyledi mi mutlaka yüce Allah o vakit ona omuzlarına çıkan iki şeytan gönderir. Sonra onun göğsü üzerine ayaklarını aralıksız vururlar. –Bu arada kendi göğsüne işaret etti- ta ki o susuncaya kadar.”[271]

Müslüman kardeşim bil ki geçen hadisler bütün şekilleriyle ve türleriyle müzik aletlerin in haram olduğuna delalet hususunda pek açıktır. Bu hadislerd e zurna, davul ve ud gibi bazılarının açık nass ile ifade edilmesi, diğerlerinin de onlara katılıp, onlar gibi değerlendirilmesi suretiyle bu açık delalet söz konusu olur. Bunun da iki sebebi vardır:

Evvela “el-Meazif: müzik aletleri” lafzı sözlükte bütün müzik aletlerin i kapsar.

İkinci husus neşe vermek ve oyalayıp eğlendirmek bakımından anlam itibariyl e anılmayanlar açıkça anılanlar gibidir. Bunu Abdullah b. Abbas (r.a)’ın şu sözleri de desteklem ektedir: “Def haramdır, çalgı aletleri haramdır, davul haramdır, zurna haramdır.”[272]

Her şeyden önce “helal belleyece kler” buyruğu sözü geçen dört şeyin şer’an helal olmadığı hususuna açıkça delalet etmektedi r. Bunlardan birisi de “çalgı aletleri: el-meazif”dir. Sözlüklerde –bu arada el-Mucemu’l-Vasit’de- şu ifadeler yer almaktadır: “İstehalle’ş-Şey’a: Onu helal saydı, helal bildi.”

Bundan dolayı büyük ilim adamı şeyh Ali el-Kari el-Mirkat (V, 106)’da şunları söylemektedir: “Yani birtakım şüphelerin gevşek delilleri söz konusu ederek bu haram olan şeyleri helal sayacakla r. Bunlardan birisi de kimi alimlerim izin (hanefi mezhebi alimlerin i kastetmek tedir) sözünü ettikleri şu husustur: Güya ipek ancak doğrudan doğruya tene değdiği takdirde haram olur. Elbiseler in üzerinde giyilecek olursa bunda sakınca yoktur. Bu nakli olsun, akli olsun hiçbir delili olmayan bir kayıtlamadır. Peygamber (s.a)’ın: “Kim dünya hayatında ipek giyinirse, ahirette onu giyinmeye cektir.”1 hadisinin mutlaklığı dolayısıyla böyle bir kayıt söz konusu edilemez. Aynı şekilde bazı ilim adamları açıklaması uzun sürecek “el-Meazif: çalgı aletleri” hakkında bu kabilden iddiaları vardır. Halbuki bu hadis yüce Allah’ın: “İnsanlardan kimisi (insanları) bilgisizc e Allah’ın yolundan saptırmak ve o ayetleri bir eğlence edinmek için boş sözleri satın alırlar.” (Lokman, 31/6) buyruğu ile desteklen mektedir. ”

Birisi şöyle diyebilir: Artık biz çalgı aletleriy le birlikte şarkı söylemenin hükmünü ve bayram ve düğünde çalınan def dışında haram olduğunu öğrenmiş bulunuyor uz. Peki çalgı aleti kullanmad an şarkı terennüm etmenin hükmü nedir?

Buna cevap olmak üzere şunları söyleyebiliriz: Bunun haram olduğunu mutlak olarak söylemek doğru olamaz. Çünkü böyle bir mutlak ifadeye delil bulunmama ktadır. Geçmişte ve şimdiki dönemlerde bazı sufilerin ve onların dışında kalan birtakım heva ehlinin yaptığı gibi mutlak olarak mübah olduğunu söylemek de doğru değildir. Çünkü şarkı adeten şiir ile olur. Şiir de mutlak olarak haram kılınmış değildir. Hem Peygamber (s.a): “Şüphesiz şiirin bir kısmı hikmettir .”[273] diye buyurmuşken bu nasıl söylenebilir ki. Hatta Peygamber (s.a) mesela Abdullah b. Revaha (r.a) gibilerin in şiirlerini bazan kısmen okurdu:

“Ve senin azıklandırmadığın kimse sana haberleri getirir” gibi.

Bundan dolayı Peygamber (s.a)’a şiire dair soru sorulunca o şu cevabı vermişti: “Şiir bir sözdür. Güzel olanı güzel, çirkin olanı da çirkindir.”[274]

Peygamber (s.a)’ın şiir dinlediğine dair hadisler pek çoktur. Enes b. Malik’ten rivayete göre o kardeşi el-Bera’nın yanına girmiş. Bu sırada sırtüstü yatmış, ayaklarından birini diğerinin üzerine koymuş ve şarkı terennüm ettiğini görmüş. Bu işten vazgeçmesini isteyince şöyle demiş: Ortak olarak öldürdüklerim bir tarafa tek başıma yüz kafir öldürmüşken yatağımın üzerinde öleceğimden mi korkuyors un?[275]

Abdullah b. Haris el-Haris b. Nevfel dedi ki: Ben Üsame b. Zeyd (r.a)’ı meclisde otururken Akirasını (?) kaldırmış olarak bacak bacak üstüne atmış halde gördüm. (Abdullah b. el-Haris) dedi ki: Zannederi m en-Nasb (türlü) şarkı söylüyordu.[276]

Vehb b. Keysan’dan dedi ki: Abdullah b. ez-Zübeyr –yaslanmış halde iken- dedi ki: “Bilal teğanni etti.” (Vehb) dedi ki: Bir adam kendisine: “Teğanni mi etti” diye sordu. Abdullah oturdu, sonra şunları söyledi:

“Ben nasb türü teğanni ettiğini duymadığım muhacirle rden bir adam var mı ki?”[277]

Said b. Yezid dedi ki: Abdu’r-Rahman b. Avf ile birlikte hac yolunda idik. Bizler Mekke’ye doğru giderken Abdu’r-Rahman yoldan uzaklaştı. Sonra da Rebah b. el-Muterif3’e şöyle dedi: Ey Ebu Hassan bize şarkı söyle. Ebu Hassan nasb türü güzel şarkı söyledi. Rabah ona şarkı söylemekte iken halife olan Ömer b. el-Hattab (r.a) onlara yetişti ve bu ne oluyor dedi. Abdu’r-Rahman: Bunda bir sakınca yoktur. Onunla oyalanıyor ve böylece yolu fark etmiyorum dedi. Ömer (r.a) şöyle dedi: Eğer bu işi yapacaksa n o zaman Dırar b. el-Hattab’ın şiirlerini terennüm et. Dırar, Muharib b. Fihr oğullarından bir kişiydi.[278]

Derim ki: Bu hadiste ashabdan gelen rivayetle rde (asar) bazı münasebetlerde çalgısız olarak şarkı söylemenin caiz olduğuna açıkça delalet bulunmakt adır. Ölümü hatırlamak, ailesine, vatanına özlem duymak, nefsi bir parça rahatlatıp yolculuğun zorluk ve meşakkatlerinden uzaklaşıp oyalanmak ve benzeri hallerde fakat meslek edinilmey ip, itidal sınırının dışına çıkılmayan türden olmalıdır. Onunla birlikte hareket etmek, kırılıp bükülmek, kişinin mertliğini ihlal eden türden ayağı yere vurmak gibi hareketle rde olmamalıdır. Aişe (r.anha)’ın azatlısı Um Alkame’nin rivayet ettiği şu hadisteki gibi:

Aişe (r.anha)’ın kardeşinin kızları sünnet edildi, bundan dolayı acıları oldu. Aişe’ye: Ey mü’minlerin annesi onları eğlendirecek kimseleri bunlara çağırmayalım mı denildi. O çağırın dedi. (Um Alkame) dedi ki: Şarkı söyleyen filan kimseye haber gönderdi. O yanlarına geldi. Aişe (r.anha) odanın içinde onun yanına girdi. Onun şarkı söylediğini ve neşeyle başını salladığını gördüm. Çokça şiir bilen birisi idi. Aişe (r.anha) dedi ki: “Üf be bu bir şeytandır. Onu dışarı çıkartınız. Dışarı çıkartınız.” Onu dışarı çıkardılar.[279]

Beyhaki bu hadis ve rivayetle rin bulunduğu bahsin başına şu sözleriyle başlık açmıştır: “Kendisini şarkıcı kabul etmeyen, bunun için yanına gidilmeye n, kendisi de şarkı meclisine gitmeyen fakat derhal neşelendirdiği bilinip, şarkı terennüm etmekle tanınan kimse.”

İmam Şatibi, el-İ’tisam (I, 368)’de Enceşe hadisine değindikten sonra bazı sufilere reddiyede bulunurke n şunları söylemektedir:

“Bu güzel bir şeydir fakat arapların nağmeleri güzelleştirmekteki uygulamal arı bugün insanların yaptıkları uygulama türünden değildir. Bilakis onlar kendileri nden sonra ortaya çıkmış çeşitli nağme türlerini öğrenmeksizin mutlak olarak şiir söylerlerdi. Hatta onlar musiki sanatlarını bilmeyen, arapların ümmiliğine yakışacak şekilde sesi inceltir ve uzatıyorlardı. Onların bu söyleyişlerinden başkaları zevk de almaz, eğlendirecek kadar neşelendirmezdi. Bir dereceye kadar onlar bu işten zevk alırlardı. Abdullah b. Revaha’nın Rasûlullah (s.a)’ın huzurunda hida okuduğu gibi ensarın hendeği kazdıklarında söyledikleri gibi söylüyorlardı:

“Bizleriz Muhammed’e bey’at edenler

Cihat üzere hayatta ebedi kaldıkça”

O da kendileri ne şöylece cevap veriyordu:

“Allah’ım ahiret hayrından başka yoktur bir hayır

Ensarla muhacirle re mağfiret buyur.”

Daha sonra İbnu’l-Cevzi, el-Hallal’ın kaydettiği bir rivayeti –ki bu el-emr bi’l-maruf (s. 34)’dedir- Aişe (r.anha)’dan gelen senedi ile zikretmek tedir. Buna göre Aişe şöyle demiştir: Yanımızda ensardan yetim bir kız vardı. Onu ensardan birisiyle evlendird ik. Ben o kızı kocasına zifafa götürenler arasında idim. Rasûlullah (s.a) şöyle buyurdu:

“Ey Aişe şüphesiz ensar bir parça gazele düşkün kimselerd ir. Neler söyledin? Aişe: Bereketli olması için dua ettik dedi. Peygamber şöyle buyurdu: “Ne diye şöyle demediniz?:

“Size geldik, size geldik

Selamlayın bizi, selamlaya lım sizleri

Ve eğer kırmızı altın olmasaydı

Bu hanım vadinize uğramazdı

Ve eğer esmer tane olmasaydı

Kızlarınız kilo almazdı.”6

Kendileri ni zühde verenleri n neşelendirici ve nağmeli bir şekilde kalpleri ahireti hatırlamaya iten türden söyledikleri ve zühdiyyat adını verdikler i şiirler de bu kabildend ir. Bir şairin söylediği şu sözler gibi:

“Ey gaflet içinde giden ve gelen

Ne zamana kadar güzel göreceksin çirkinlikleri

Daha ne zamana kadar korkmayac aksın

Allah’ın azaları konuşturacağı bir konumu

Sen gördüğün halde hayret sana

Apaçık yoldan nasıl uzak düştün.”

Bu da aynı şekilde mübahtır. Mübahlık hususunda İmam Ahmed buna benzer şeylere işaret etmiştir.

Daha sonra İbnu’l-Cevzi (s. 240)’de Ebu Hamid el-Hulkani’de senedi ile şunları söylediğini rivayet etmektedi r: Ben Ahmed b. Hanbel’e sordum. Ey Abdullah’ın babası şu cennet ve cehennemi hatırlatmaya dair kalpleri incelten kasideler hakkında neler söylersin? Ne gibi dedi? Dedim ki: Onlar şöyle diyor:

“Rabbim bana diyecek olursa:

Bana isyan etmekten utanmadın mı

Yarattıklarımdan günahı gizlerdim de

Bana isyanla gelmekten sıkılmadın mı?”7

Bana: Bana bir daha tekrar et dedi. Ben de ona bir daha tekrar ettim. Kalktı, evine girdi, kapıyı kapattı. Evin içinden iki beyti okuyarak ağladığını duydum:

Şarkı söylemek üzere hazırlanan güzel kızları, şarabı ve daha başka insan tabiatını tahrik eden itidalin sınırları dışına çıkartan, derinlikl erinde saklı bulunan eğlenceye düşkünlüğü harekete getiren, şarkıcıların söyledikleri şiirlere gelince –ki bu günümüzde bilinen şarkı söylemektir- şairin şu sözleri gibi:

“Altın tenlidir o sanırsın ki

Ateş onun yanağından çakmaktadır

Ondan dolayı rezil olmakla korkuttul ar beni

Keşke ahdine vefa gösterse de rezil olsam.”

Bu şarkılar için çeşitli besteler yaptılar. Bu besteleri n hepsi de dinleyici yi itidal sınırının dışına çıkartıp, heva sevgisini tahrik eder. Bunların kalpleri yavaş yavaş harekete getiren “fasi” adını verdikler i bir türleri vardır. Arkasından meşid söylerler ve bu kalpleri tozunu dumanına katar. Buna okunan nağmelere uygun, ritimli çalma ve vurmaları da, zilli defleri, zurnanın yerini tutan kavalı da ilave ettiler.

Müslüman kardeşim! Şuna inanmalısın ki yüce Allah’ın kulları hakkında teşri buyurduğu emir, nehiy ya da mubah olan herbir hususta sonsuz bir hikmeti hatta hikmetler i vardır. Bunları bilenler bilir, bilmeyenl er bilmez. Bazıları bu hikmetler i açıkça görür, diğer bazıları bunu göremezler. Bundan ötürü gerçek müslümana düşen Allah’a itaate koşmak ve hikmeti açıkça görünceye kadar itaati savsaklam amaktır. Çünkü böyle bir davranış hikmeti sonsuz şaria (şeriat koyucuya) mutlak teslimiye t demek olan imana aykırı hususlard andır. Bundan ötürü yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmakt adır:

“Hayır Rabbine andolsun ki aralarında çıkan anlaşmazlıklarda seni hakem seçip, sonra verdiğin hükme içlerinde hiçbir sıkıntı duymadan bütünüyle boyun eğip teslim olmadıkça iman etmiş olamazlar .” (en-Nisa, 4/65)

Bizim salih selefimiz bu esas üzere yaşadı, buna bağlı olarak Allah onları aziz kıldı. Ülkeleri fethetmey i, kulların kalplerin e taht kurmayı onlara nasip etti. Bu ümmetin sonradan gelenleri ise ancak ilkleri ne ile ıslah olmuşlarsa, onunla ıslah olabilirl er. Ebu Bekir es-Sıddiyk (r.a) bu hususta en ileri giden birisidir . O başkasına oldukça güzel bir örnekti. Nitekim Hudeybiye barışı kıssasında onun göz kamaştırıcı tavrı bunu göstermektedir. Sehr b. Huneyf (r.a) bu husustaki k rivayetin de şöyle demektedi r:

Ey insanlar! Siz kendi nefisleri nizi itham altında tutunuz. Andolsun ki bizler Hudeybiye gününde Rasûlullah (s.a) ile birlikte bulunuyor duk. Eğer bir savaş görseydik şüphesiz savaşırdık. Bu Rasûlullah (s.a) ile müşrikler arasındaki barış görüşmesinde böyle idi. Ömer b. el-Hattab gelip Rasûlullah (s.a)’a şöyle dedi: Ey Allah’ın Rasûlü bizler hak üzere değil miyiz? Onlar da batıl üzere değil midirler? Peygamber evet öyledir diye buyurdu. Ömer: Bizden öldürülenler cennette, onlardan öldürülenler cehennemd e olmayacak mı? Peygamber: Evet öyle olacak diye buyurdu. Bu sefer Ömer şöyle dedi: Peki dinimizde niçin aşağılanmayı gerektire cek şartları kabul ediyor ve Allah bizlerle onlar arasında hüküm vermeden dönüyoruz. Peygamber şöyle buyurdu:

“Ey Hattab’ın oğlu! Şüphesiz ben Allah’ın Rasûluyüm. Allah ebediyen beni zayi etmez.”

(Sehl) dedi ki: Ömer gitti. –Öfkesini yenemediğinden ötürü- Ebu Bekir’e vardı. Ey Ebu Bekir dedi. Biz hak üzere değil miyiz, onlar da batıl üzere değil midirler? Ebu Bekir: Evet öyledir dedi. Ömer: Bizden öldürülenler cennette, onlardan öldürülenler cehennemd e değil midir? Ebu Bekir: Evet öyledir dedi. Ömer: Peki niçin dinimizde düşüklüğü kabul ediyor ve Allah bizlerle onlar arasında hükmünü vermeden geri dönüyoruz deyince Ebu Bekir şu cevabı verdi: “Ey Hattab’ın oğlu o Allah’ın Rasûlüdür. Allah ebediyen onu zayi etmez.”

(Sehl) dedi ki: Kur’an Rasûlullah (s.a)’a “fetih (zafer müjdesini veren suresi)” indi. Peygamber (s.a) Ömer’e haber gönderdi. Ona Kur’an’ın bu bölümlerini okudu. Ey Allah’ın Rasûlü bu bir fetih midir diye sordu. Peygamber: “Evet” diye buyurdu. Ömer’in gönlü hoş olup geri döndü.[280]

Hafız (İbn Hacer) (XIII, 288)’de şunları söylemektedir: “Şöyle demiş gibidir: Sünnete muhalif ettiği takdirde görüşünüzü (reyinizi) itham ediniz. Tıpkı bizim Rasûlullah (s.a)’ın bizlere ihramdan çıkmamızı emrettiği halimizde olduğu gibi. Bizler ihramlı kalmayı sevdik, ibadetimi zi tamamlama k, düşmanımızı kahretmek için savaşmayı arzuladık. Ancak Peygamber (s.a)’ın daha sonraları ortaya çıkıp kendisini n açıkça gördüğü hususlar bize gizli kalmıştır.”

Peygamber (s.a)’ın kendi hevalarına, kişisel maslahatl arına muhalif olmakla birlikte ona itaati tercih ettikleri ne delalet eden ashabının siyretind e gördüğüm en parlak örneklerden birisi de Zuheyr b. Rafi’in söylediği şu sözlerdir:

“Rasûlullah (s.a) bizim için faydalı olan bir hususu bize yasak etti. Fakat Allah’a ve Rasûlüne itaat etmek bizim için daha faydalıdır. O bize ziraat ortakçılığı yapıp, topraklarımızı (mahsulün) üçte biri, dörtte biri ve adı konulmuş miktardak i buğday karşılığında kiralamamızı yasakladı.”[281]

Bu itaate bağlılık bana cin mü’minlerini n hayrete düştükleri peygamber e gösterilen öbür itaati hatırlatmıştır. Onlar Peygamber (s.a)’a gelerek sabah namazında cin suresinin baş taraflarında işaret edilen Kur’an okumasını dinlemişlerdi: “Deki: Cinlerden bir topluluğun (Kur’an’ı) dinleyip, sonra şöyle dedikleri bana vahyolund u: Gerçekten biz hayret verici bir Kur’an dinledik. Doğru yola iletiyor. Bu sebeple ona iman ettik ve artık hiç kimseyi Rabbimize asla ortak koşmayacağız.” (el-Cin, 72/1-2) Cinler Peygamber (s.a)’ın ashabını, onunla birlikte namaz kıldıklarını, onunla rükua varıp, onunla beraber secde ettikleri ni gördüler. İbn Abbas (r.a) dedi ki:

“Onlar ashabının kendisine itaatle uymalarına hayret etmişlerdi.”[282]

Maksadımız şudur: Bu itaatkarlığın her müslümanda gizli ve açık olarak tahakkuk etmesi icab eder. Böyle bir itaat onun heva ve hevesine ister uysun, ister uymasın. Bunun bir gereği de Allah’a karşı ve hükümlerine karşı birtakım örnekler vermemesi . İnsandan çıkan nağmeli sesleri bülbüllerin, kuşların seslerine kıyasa kalkışmaması mesela şöyle dememesi: Nağmesiz bir şekilde şiir okumak caiz olduğuna göre nağmeli olarak o şiiri okumak da caiz olur. Çünkü ayrı ayrı mubah olan şeyler bir araya gelecek olurlarsa bunların toplamından meydana gelen de mübah olur. Nitekim Gazali –Allah onu affetsin- musiki nağmelerini ya da en azından bir bölümünü1 mubah olduğu sonucuna ulaşmak için böyle yapmış ve bunları kuşların seslerine kıyas etmiştir. Üstelik o fıkıh usulüne dair eser telif etmiş ve orada nassın bulunduğu yerde kıyas olmadığını belirtmiştir.

Bundan dolayı İbnu’l-Cevzi, İbn Teymiye, İbn Kayyim el-Cevziye ve başka alimler ardı arkasına hem ona, hem de sufiler arasında onun gibi kanaat sahibi olanlara reddiyele r yazmışlardır.

Değindiğimiz bu kıyas bana ondan daha da kötü bir başka kıyası hatırlatmaktadır. Bu kıyası yapan kişi sarhoşluk veren nebizin (şarap noktasına ulaşmış meyve suyunun) helal olduğunu söylemek noktasına gelmiştir. Bunu İbnu’l-Kayyim sözü geçen kıyasın benzeri ile nağmeli semaı helal kabul eden sufilerin görüşlerini reddederk en zikretmiştir. Merhum sema meselesin de (s. 270-271)’de şunları söylemektedir:

“İkinci şekil: Eğer ayrı ayrı şiir ve nağmeli söyleyişin tek başlarına mubah olmaları her ikisinin bir araya gelmeleri halinde mubah olmalarını gerektirm ediğine göre böyle bir terkibin (ikisinin bir arada oluşunun) birlikte oluş sebebiyle hükmü değiştirecek bir özelliği söz konusudur . Bu delil şöyle diyenin delili seviyesin dedir:

Vahid haber tek başına ilim ifade etmiyor ise onun başkası ile bir arada olması halinde de ilim ifade etmez.2

Bu aynı zamanda Iyaz b. Muaviye’den nakledile n şu olayın da bir benzeridi r: Bir adam kendisine:

“Su hakkında ne dersin?” O;

“Helaldir” demiş. Adam:

“Ya hurma hakkında ne dersin?” diye sormuş. Iyaz yine helaldir demiş.

“Peki nebiz denilen şey su ve hurmadır, onu nasıl haram kılarsın?” diye sorunca, Iyaz ona şu cevabı vermiş:

“Bana görüşünü söyle eğer ben sana bir avuç toprak atacak olursam seni öldürebilir miyim?” Adam hayır demiş. Bu sefer:

“Peki ben sana bir avuç saman atıp durursam seni öldürebilir miyim” diye sormuş. Yine adam hayır demiş. Bu sefer ona şunu sormuş:

“Peki su, saman ve toprağı alıp, bunları çamur yapsam, kuruyunca ya kadar bıraksam ve onunla sana vursam seni öldürebilir miyim?” deyince adam evet demiş. Bu sefer Iyaz:

“İşte nebiz de böyledir” diye cevap vermiş.3

Sözünün anlamı şudur: Sarhoşluk veren güç bu terkibin sonucunda ortaya çıkandır. İşte bizim konumuz da budur. Nefisleri sarhoş edip, eğlendiren, onu Allah’ı zikretmek ten, namaz kılmaktan alıkoyan böyle bir terkip ve onların toplamından ortaya çıkan bir kuvvettir . Bir araya gelen seslerin nefisleri galeyana getirmesi tek bir ses ayarında değildir. Aynı şekilde muayyen bölümlemeler ve muayyen vuruşlarla şarkıların yapılıp, bestelene n seslerin durumu da böyledir. Bilhassa bunlarla beraber çalgı aletleri de katkıda bulunursa, bütün bunlardan soyutlanmış şiir okumak gibi değildir. Hiç böyle bir şüphe ilim ve bilgi bakımından zayıf, her ikisinden de oldukça az paya sahip olan kimseler dışındakilerce kabul edilebili r mi?”

Denilse ki: Hikmet ister bilinsin, ister bilinmesi n şeriatın hükümlerine teslim olmak ile ilgili açıklamalarımız elbette yeterli bir husustur. Hiçbir müslümanın bunda bir şüphesi yoktur. –Maalesef- bazıları bu konuda ameli olarak muhalefet ediyorsa bile bu böyledir. Aynı şekilde faiz ve benzeri hususların haram kılınmış olduğu hükmüne teslim olmanın gerektiği hususunda hiç kimse şüphe etmez. Ameli olarak çoğu müslümanlar bunu helal gibi uyguluyor iseler de özellikle bu zamanda. İlgili yerde açıklanan şarkının haram olduğuna dair geçen delillere binaen ameli olarak ondan yüz çevirmek ve onu dinlememe k icap eder. Fakat –günümüzde de söylendiği gibi- kendiliğinden gündeme gelen bir soru vardır. O da şudur: Acaba şeriatta onun haram kılınması hikmetini açıklayan bir nass sabit midir?

Evet haram kılınışın hikmetine delil olan ashab-ı kiram’dan ve diğerlerinden olan selefe mensup pek çok kimseden birtakım rivayetle r gelmiştir. Bu hikmet ise bunun yüce Allah’ı anmak, O’na itaat etmekten oyaladığı şer’i görevleri yerine getirmeyi engellediğidir. Onlar bunu şanı yüce Allah’ın musikiye “sözün oyalayıcı olanı” adını vermesind en ilham alarak bunu söylemişlerdir. Bu adlandırmanın yer aldığı ayet şöyledir:

“İnsanlardan öylesi vardır ki bilgisizc e Allah yolundan saptırmak ve onu alaya almak için sözün oyalayıcı olanını satın alır. İşte alçaltıcı ceza bunlar içindir.” (Lokman, 31/6) Onlara göre bu ayet şarkı ve benzeri şeyler hakkında inmiştir.

Sufilerin Şarkıları

Allah’ın kitabına, peygamber inin sünnetine, seleften gelen rivayetle rle, imamların sözlerine dayanarak çalgı aletleriy le birlikte olsun ya da olmasın her iki kısmıyla haram olan şarkı türlerini açıkladıktan sonra artık sufilerin müzikleri ile günümüzde İslami ya da dini marşlar olarak bilinen tür hakkında gerekli açıklamaları yapmanın zamanı gelmiş bulunduğundan Allah’ın yardımını dileyerek şunları söylemek istiyoruz:

Şüphe olmayan hususlard an birisi de şudur: Bizler Allah’tan başka hiçbir ilah olmadığına dair şehadeti tahkik etmek üzere Allah’tan başka herhangi bir kimseye ibadet etmemiz caiz olmadığı gibi Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna dair şehadetimizi tahkik etmek üzere Allah Rasûlünün getirdikl eri dışında herhangi bir yolla Allah’a ibadet etmeyiz veya ona yakınlaşmaya kalkışmamız da aynı şekilde caiz değildir. Mü’min bu iki hususu tahkik ettiği takdirde o Allah’ı seven, Allah’ın Rasûlüne tabi olan birisi olur. Allah da sevdiği ile beraberdi r ve ona yardımcı olur.

Merhum el-Izz b. Abdi’s-Selam’ın “Bidayetu’s-Suud fi Tafdili’r-Rasûl” risalesin e dair notların mukaddime sinde Allah ve Rasûlünün sevgisine ve imanın tadını almak üzere kişide bulunması gereken hususlara dair bilinen iki hadisten sonra şunlar geçmişti:

“Şunu bil ki müslüman kardeşim! Allah ve Rasûlüne sevginin bu mertebesi ne herhangi bir kimsenin yükselebilmesi ancak ibadette sadece Allah’ı tevhid etmek, Allah’ın kulları arasından da yalnızca Peygamber (s.a)’a uymakla ulaşılabilir. Çünkü yüce Allah şöyle buyurmakt adır: “Peygamber e itaat eden gerçekte Allah’a itaat etmiş olur.” (en-Nisa, 4/80);

“Deki:’Eğer Allah’ı seviyorsa nız bana uyun ki Allah da sizi sevsin.” (Al-i İmran, 3/31) Peygamber (s.a)’ın şu buyruğu da bunu gerektirm ektedir:

“Nefsim elinde olana yemin ederim ki şayet Musa hayatta olsaydı, o dahi bana tabi olmaktan başka hiçbir şey yapamazdı.”7

Derim ki eğer kelimulla h olan Musa gibi bir kimse Peygamber (s.a)’a tabi olmaktan başka bir şey yapamayac ağına göre ondan başkası başkasını yapabilir mi? İşte bu tabi olmak noktasında yalnızca Peygamber (s.a)’a uymanın farz oluşunun kesin delilleri nden ve “Muhammed, Allah’ın Rasûlüdür” şehadetinin gerekleri ndendir. Bundan ötürü şanı yüce Allah az önce kaydedile n ayet-i kerimede yalnızca peygamber ine tabi olmayı, Allah’ın onu sevdiğine bir delil olarak tespit etmiştir. Şüphe bulunmaya n hususlard an birisi de Allah birisini sevecek olursa, şu kutsi sahih hadiste belirtild iği üzere Allah her hususta o kimseyle beraber olur:

“Kulum benim kendisine farz kıldığım şeylerden daha çok sevdiğim herhangi bir şey ile bana yaklaşamaz. Kul nafileler le bana yakınlaşmayı sürdürürse, sonunda ben de onu severim. Onu sevdim mi de kendisiyl e işittiği kulağı, kendisiyl e gördüğü gözü, kendisiyl e yakaladığı eli, kendisiyl e yürüdüğü ayağı olurum. Benden bir şey isterse şüphesiz ona veririm. Benden kendisini korumamı isterse şüphesiz onu himayeme alırım...”

Hadisi Buhari rivayet etmiş olup, Silsiletu’l-Ahadisi’s-Sahiha’da (1640) kaynakları gösterilmiştir.

Bu ilahi inayet ancak Allah tarafından sevilen Allah’ın kulu hakkında söz konusu olduğuna göre her bir müslümanın Allah tarafından sevilmesi ni sağlayacak yolu izlemesi gerekir. Bu ise sadece ve sadece Allah Rasûlüne tabi olmaktır. Yalnızca bu yolla kul şanı yüce ve mübarek mevlasının özel inayetine mazhar olur. Nitekim yalnızca Peygamber efendimiz e tabi olmak ile ancak farzlar bilinebil ir ve farzlar nafileler den ayırt edilebili r. Bunun başka yolu yoktur.”

Bu husus böylece bilindiğine göre ben Peygamber (s.a)’ın: “Din nasihatte n ibarettir .”8 buyruğundan hareketle kendimi kim olurlarsa olsunlar, nerede bulunurla rsa bulunsunl ar. Müslüman kardeşlerimden sufi semaları ya da dini marşlar adı verilen ezgileri dinlemek ya da dinletmek le müptela olan kardeşlerime şu hususları hatırlatmak istiyorum:

1. Gerçek anlamda kitap ve sünnet fıkhını bilen, yüce Allah’ın: “Kim doğru yol kendisine apaçık belli olduktan sonra Peygamber e karşı gelir, mü’minlerin yolundan başkasına uyup giderse, onu döndüğü o yolda bırakır ve cehenneme atarız. O ne kötü bir dönüş yeridir.” (en-Nisa, 4/115) buyruğunda olduğu gibi izledikle ri yola sımsıkı sarılmakla emrolunduğumuz, yollarına muhalefet etmemizin yasaklandığı selef-i salihin yolunu bilen herhangi bir İslam alimi sözü geçen bu müzik ve ezgi türlerinin sonradan ortaya çıkıp, hayırlı olduklarına dair şehadette bulunulan nesiller döneminde bilinen bir husus olmadığını açıkça bilir.

2. Yine bu alimler şunu kabul ederler. Yüce Allah’a –az önce açıklanan sebeplerd en ötürü- Rasûlullah (s.a)’ın getirdikl eri dışında bir yolla yakınlaşmaya kalkışmak caiz değildir. Şeyhu’l-İslam İbn Teymiye belirttiğimiz hususu insaflı ilim sahibi herkesin önünde pekiştiren birtakım örnekler vermiştir. Yüce Allah’ın rahmetine mazhar olmasını dilediğimiz Şeyhu’l-İslam şunları söylemektedir:

“Bilindiği gibi dinin iki tane esası vardır. Ancak Allah’ın teşri buyurduğu bir hüküm dinidir ve ancak Allah’ın haram kıldığı bir husus haramdır. Allah, Allah’ın haram kılmadığı hususları haram kıldıkları ve Allah’ın izin vermediği bir dini teşri ettikleri için müşrikleri ayıplamıştır.

Herhangi bir alime iki dağ arasında koşan bir kimsenin böyle bir işi yapması mübah mıdır? diye sorulacak olursa, o alim evet diyecekti r. Şayet: Safa ile Merve arasında sa’y ettiği gibi ibadet olsun diye bu koşma işini yapıyor denilecek olursa şöyle diyecekti r: Eğer bu işini bu maksatla yapacak olursa bu münker bir haramdır. Bu işi yapanın tevbe etmesi istenir, tevbe ederse mesele yok, aksi takdirde öldürülür.10

Şayet böyle bir ilim adamına başı açmanın ve belden aşağısını örtecek peştamal ve üstünü örtecek ridayı giymenin hükmü sorulacak olursa, bunun caiz olduğuna dair fetva verecekti r. Eğer: Bu kimse bu işi hacının ihrama girmesi gibi ihram olsun diye yaptığı söylenirse bu haramdır ve münkerdir diyecekti r. Şayet güneşte duran adamın durumuna dair sorulursa bu caizdir diyecekti r. Eğer bu kimse bu işi ibadet olsun diye yapar denilirse, bu münkerdir diyecekti r. Nitekim Buhari İbn Abbas (r.a)’dan rivayet ettiğine göre Rasûlullah (s.a) güneşte ayakta duran bir adamı görünce:

“Bu kimdir?” diye sormuş. Ashap ona şu cevabı vermişti:

- Bu Ebu İsrail’dir. Güneşte ayakta durup oturmamayı, gölgelenmemeyi ve konuşmamayı adadı. Bunun üzerine Peygamber (s.a) şöyle buyurdu:

“ Ona emir verin konuşsun, otursun, gölgelensin, orucunu da tamamlasın.”11

Böyle bir işi dinlenmek yahut mubah bir maksat için yapacak olursa, bu işi yapmaktan alıkonulmaz fakat bunu ibadet maksadıyla yapmaya kalkışınca bu işi yapması nehyolund u.

Aynı şekilde bir adam evine evin arka tarafından girecek olursa, bu davranışı ona haram kılınmaz. Fakat o bu işi cahiliye döneminde yaptıkları gibi ibadet olsun diye yaparsa.. . günahkar ve yerilmiş bir bid’atçi olur. Bid’ati ise iblis masiyette n daha çok sever.12 Çünkü Allah’a isyan eden bir kimse kendisini n isyankar bir kimse olduğunu bilir ve tevbe eder. Bid’atçi ise yaptığı bu işin itaat olduğunu zanneder ve tevbe etmez. Bundan dolayı her kim oyun ya da bir eğlence olsun diye semada hazır bulunursa, bu işi salih amelleri arasında saymaz ve bu yolla sevap kazanacağını da ümit etmez.

Ancak bu işi yüce Allah’a götüren bir yol olarak yapan bir kimse bunu din edinir. Ona böyle bir iş yapması yasaklana cak olursa, dininin gereğini yerine getirmekt en alıkonulan bir kimse gibi kendisini görür. Böyle bir işi terkedece k olursa, Allah’tan uzaklaştığını ve Allah’tan payından mahrum edildiğini zanneder.

Böyleleri İslam alimlerin in ittifakıyla sapıktırlar. Müslümanların önder ilim adamlarından hiçbir kimse: Böyle bir işi yüce Allah’a giden bir yol ve bir din edinmek mübahtır demez. Aksine böyle bir işi yüce Allah’a giden bir yol ve bir din edinen bir kimse hem sapıktır, hem saptırıcıdır, müslümanların icmaına muhalefet eden bir kimsedir.

Amelin zahirine bakıp, onun hakkında söz söyleyerek amel edenin fiiline ve niyetine bakmayıp, gözü önünde bunu bulundurm ayan bir kimse ise din hakkında bilgisizc e söz söyleyen cahil bir kimse demektir.” (Mecmuu’l-Fetava, XI, 631-633)

3. İlim adamlarınca kesinlikl e kabul edilmiş hususlard an birisi de şudur: Yüce Allah’ın şeriat olarak tesbit etmediği herhangi bir hususla –aslı meşru olsa dahi- Allah’a yakınlaşmak caiz değildir. İki bayram namazı için ezan okumak, regaib namazı diye adlandırılan namaz, hapşırma esnasında Peygamber efendimiz e salavat getirmek, satıcı olan bir kimse malını müşterisine takdim ettiği zaman aynı şekilde salavat getirmek ve buna benzer İmam Şatıbi’nin –Allah’ın rahmeti üzerine olsun- “el-Bidau’l-İdafiyye: Eklenen bid’atler” adını verdiği daha pek çok bid’atler. O gerçekteten pek büyük kitabı olan “el-İ’tisam” adlı eserinde bütün bu bid’atlerin Peygamber (s.a)’ın: “Herbir bid’at sapıklıktır, herbir sapıklıkta cehennem ateşindedir.”13 buyruğunun genel çerçevesi içerisine girdiğini tespit etmiş bulunmakt adır.

Bu durum böylece bilindiğine göre şanı yüce Allah’ın haram kıldığı bir işle yakınlaşmaya kalkışmak öncelikli olarak haram olur. Hatta bunun haramlığı çok ağırdır. Çünkü böyle bir davranışta hem Allah’ın şeriatine muhalefet, hem ona karşı çıkmak söz konusudur . Şanı yüce Allah böyle yapan kimseleri de: “Kim Allah’a ve Rasûlüne karşı gelirse (bilmeli ki) muhakkak Allah cezası çok şiddetli olandır.” (el-Enfal, 8/13) buyruğu ile tehdit etmektedi r.

Buna böyle bir davranış ile yüce Allah’ın haklarında: “Dinlerini bir eğlence ve bir oyun edinip de dünya hayatının kendileri ni aldattığı kimseleri” (el-Araf, 7/51) diye buyurduğu hristiyan ve diğer kafirlere haklarında: “Onların beytin yanında duaları ıslık çalmaktan ve el çırpmaktan başka bir şey değildi.” (el-Enfal, 8/35) diye buyurduğu müşriklere bir benzeyiş olduğunu da buna eklemek gerekir. İlim adamlarının dedikleri ne göre ayet-i kerimede kastedile n onların ıslık çalarak ve el çırparak ibadet ettikleri dir.14

Bundan ötürü eskiden de, sonraları da ilim adamlarının bu gibi kimselere karşı tepkileri çok çetin olmuştur. İmam Şafii –yüce Allah’ın rahmeti üzerine olsun- şöyle demiştir:

“Ben orakta “tağbir” diye adlandırılan zındıkların icad ettikleri ve kendisiyl e insanları Kur’an’dan alıkoydukları bir şey bıraktım geldim.”15

Ahmed’e ona dair soru sorulmuş, o: “Bir bid’attir” diye cevap vermiştir. (Bir rivayette: Onu mekruh görmüş ve dinlenilm esini nehyetmiştir) ve şöyle demiştir: [Onlardan birisini bir yolda görecek olursan sen bir başka yoldan git.]16

“Tağbir” denilen şey dünyaya karşı rağbeti azaltan ve bir şarkıcının nağmeli olarak söylediği bir şiir türüdür. Hazır bulunanla rdan birisi de bir çubuk ile söylediği şarkının maktalarına göre bir deriye ya da bir yastığa vurur. İbnu’l-Kayyim’in ve başkalarının dedikleri gibi.

Şeyhu’l-İslam İbn Teymiye –Allah’ın rahmeti üzerine olsun-Mecmuu’l-Fetava (XI, 570)’de şunları söylemektedir:

“Şafii –Allah ondan razı olsun-nin sözkonusu ettiği bu işin zındıkların icadları olduğu şeklindeki açıklamaları İslamın esaslarını çok iyi bilen bir imamın bir sözüdür. Şüphesiz böyle bir sema İbnu’r-Ravendi, Farabi, İbn Sina ve onlara benzer zındıklıkla itham edilmiş kimseler dışında bunu esasen teşvik etmez ve ona davet etmez. Nitekim Ebu Abdu’r-Rahman es-Sülemi, Mes’eletu’s-Sema’da İbnu’r-Ravendi’den17 şöyle dediğini nakletmek tedir:

“Fukaha sema hakkında farklı görüşlere sahiptir. Kimileri bunu mübah kabul etmiş, kimileri bunu mekruh görmüştür. Ben ise onu vacip kabul ediyorum –ya da onu emrediyor um-“ Böylelikle bu işi emretmek suretiyle ilim adamlarının icmaına muhalefet etmiş olmaktadır.

Farabi18’de musiki adı verilen şarkı türünde oldukça maharetli idi. Şarkı sanatını bilenlere göre bu hususta kendine has bir usul ve yöntemi vardır. İbn Handan ile başından geçen olay da ünlüdür. Musiki aletini çalınca, önce onları ağlatmış, sonra onları güldürmüş, sonra onları uyutmuş ve çıkıp gitmiştir.”

(s.565)’de şunları söylemektedir: “İslam dininde kesin olarak bilinen husus şudur ki: Peygamber (s.a) ümmetinin salihleri ne, abidlerin e ve zahidleri ne el çırpmak yahut çubuk vurmak ya da def çalmak ile birlikte nağmeli okunan beyitleri dinlemek için bir araya gelip toplanmal arını onlara teşri etmiş değildir. Aynı şekilde herhangi bir kimseye kendisine tabi olmanın dışına ve getirdiği kitap ve hikmetin dışına çıkmayı da –ne batınen, ne zahiren, ne avamdan kimse için, ne de havastan kimse için- mubah kılmamıştır.”

Daha sonra Şeyhu’l-İslam (s.573-576) şunları söylemektedir: “Dinin hakikatle rinden, kalplerin hallerind en, marifetle rinden, zevklerin den ve vecdlerin den haberdar olan bir kimse ıslık ve el çırpmayı dinlemeni n –ondan daha büyük zarar ve fesadı ihtiva etmeksizi n- kalplere herhangi bir fayda ve bir maslahat sağlamadığını da bilir. Şarap, içki, beden için ne ise semada ruh için odur. İçki kaselerin in yaptıklarını sema da nefislerd e yapar.

Bundan dolayı semaa düşkün olanları şarabın sarhoşluğundan daha büyük ölçüde sarhoş eder. Onlar içki içenin duyduğu şekilde herhangi bir fark bulunmada n bir lezzet alırlar. Hatta içki içenin duyduğundan daha çok ve daha büyük bir zevk alırlar. Bu onları Allah’ı anmaktan ve namazdan içkinin alıkoyduğundan daha çok alıkoyar. İçkiden daha çok aralarında düşmanlığı ve kini salar. Öyle ki el değmeksizin aksine şeytanlardan kendileri ile birlikte bulunanla rla birbirler ini öldürürler.

Onların öyle şeytani birtakım halleri olur ki bu halde iken şeytanlar üzerlerine iner, saraya tutulmuş olan kimsenin ağzı ile cinnin konuştuğu gibi şeytanlar da onların dilleriyl e konuşurlar. Bu konuşmalar ya dilleri anlaşılmayan Türk, Farisi ya da başkalarının dilleri ile olur ve bu durumda şeytanın içine girdiği insan o dili iyice konuşamayan bir yabancı olur. Hatta konuşma o şeytanların kardeşlerinden sayıldığı kimsenin konuşması türünden bir konuşma olur ya da bu konuşmalar aklın ermediği, herhangi bir mananın anlaşılmadığı türden olur. İşte mükaşefe ehli bu işi ayan beyan bilir ve buna şahit olurlar.1 9

Bunlar şeriatten çıkmakla birlikte cehenneme giren kimseler bu kabilden olan kimselerd ir. Şeytanlar onlardan birisinin içine girer ve öyle ki o kişinin bedeni hissi ortadan kalkar. Öyle ki saraya kapılmış bir kimseye oldukça ağır darbeler indirildiği halde o bunu hissetmez ve bu bedenine etki edip iz de bırakmaz. İşte şeytanlar bunların da içine öyle girer, onların içinde oldukları halde birlikte ateşe dalarlar. Bazen onları alıp havada uçurabilirler. Şeytanın saraya kapılmış olan kimsenin içine girdiği gibi, aklını başından alarak böyle birisinin içine girer.

Hint ve mağripte her bir fertlerin e “el-masli” denilen zutlardan bir çeşit kimseler vardır. Böyle bir kimse de öbürlerinin ateşe girdikler i gibi ateşe girer. Ateşi içine alır, o ateşe girer ve havada uçar. Mızrağın sivri ucu üzerinde durur ve diğerlerinin yaptıklarından daha ileri derecede bazı işler yapar. Bunlar ise hiçbir iyi tarafları bulunmaya n zutlardan dır.

Cinler pek çok insanı kapar ve insanlar tarafından görülmeyecek şekilde onları kaybettir ir ve onları havada uçurtur. Burada anlatılması uzun sürecek pek çok hususları bizzat müşahede ettik. İşte bu meczupların ve bazı şeyhlere müntesip olan kimseleri n sema ile vecde geldikler i vakit yaptıkları da budur. Bunlar ıslık çalmayı ve el çırpmayı işittiklerinde kimileri havada uçar, kimisi mızrağın sivri ucu üzerinde durur ateşe girer, ateşte kızdırılmış demiri alır, sonra onu bedenine koyar ve bu kabilden çeşitli işler yapar. Fakat namaz kılarken, zikir ederken, Kur’an okurken bir türlü onda bu hal ortaya çıkmaz. Çünkü bunlar şer’i, imani, islami, nebevi ve muhammedi ibadetler dir. Bunlar şeytanları kovarlar. Öbürleri ise bid’at, şirk, şeytani, felsefi ve şeytanları celbeden uydurma ibadet türleridir.

Peygamber (s.a) sahih hadiste şöyle buyurmuştur: “Allah’ın evlerinde n herhangi birisinde bir topluluk Allah’ın kitabını okumak üzere biraraya gelir ve kendi aralarında bu kitabı okuyup incelerle rse mutlaka rahmet onları bürür. Sekinet (huzur) üzerlerine iner, melekler etraflarını kuşatır. Allah da onları kendi katındakiler arasında anar.”20

Yine sahih hadiste sabit olduğuna göre “Useyd b. Hudayr Kehf suresini okuyunca melekler içinde kandiller bulunan gölge (ya da bulut) gibi o sureyi dinlemek üzere indiler.”21

Bundan dolayı ıslık çalmak ve el çırpmak hayasızlıklara ve zulme çağırır. Yüce Allah’ı gerçek manada anmaktan ve namazdan alıkoyar. Tıpkı içkinin yaptığı gibi yapar. Selef ise buna “tağbir” adını verirlerd i. Çünkü “tağbir” denilen şey çubuk ile herhangi bir deri üzerine vurmaktır. Bu insan sesini nağmeli bir şekilde bir çeşit değişikliğe uğratır. Bazen insan sesine ya elleri çırpmak yahut ta bir çubuk ile baldıra ve deriye vurmak da eşlik edebilir. Yahut ta eller çırpılır ya da def yahut davul gibi –hristiyan ların çanı gibi- başka şey çalınır. Yahudiler in borazanı gibi bir düdüğe üflenebilir. Her kim dindarlık maksadı ve Allah’a yakınlaşmak amacıyla bu gibi oyalayıcı, eğlendirici şeyleri yapacak olursa, böyle birisinin sapık ve cahil oluşunda da şüphe yoktur.

Sufilerin semalarına tepki göstermekte ileri giden alimlerde n birisi de Kadı Ebu’t-Tayyip et-Taberi 22’dir. O şöyle demektedi r:

“Bu kesim müslüman cemaate muhalif konumdadır. Çünkü bunlar şarkıyı din ve itaat haline getirdile r. Bunun mescidler de, camilerde, diğer şerefli yerlerde ve değerli mekanlard a açıktan yapılmasını uygun gördüler.”23

Bunlardan birisi de İmam Tartuşi24’dir. Ona bir yerde bir parça Kur’an okuduktan sonra bir kimsenin kalkıp onlara şiir okuduğum bunun üzerine raks edip, neşeye gelen def ve kaval çalan kimseleri n durumu hakkında soru sorularak bunlarla birlikte bulunmak helal midir, değil midir diye sorulması üzerine şu cevabı vermiştir:

Sufilerin gittikler i bu yol tembellik ve sapıklıktır. İslam sadece Allah’ın kitabı ve Rasûlünün sünnetidir. Raks ve vecde gelmeye gelince, onu ilk ihdas eden kimseler Samiri’nin yandaşlarıdır. Samiri onlara böğürtüsü olan cansız bir cesed olarak bir buzağı heykeli yapınca, kalkıp onun etrafında raksa koyuldula r ve vecde geldiler. Raks ise kafirleri n ve buzağıya tapanların dinidir. Peygamber (s.a)’ın ve ashabının meclisi ise vakarlarından ötürü başlarında kuşlar duruyormuş gibi bir hal içindeydiler. Dolayısıyla İslami devlet otoritele rinin ve onların yetkilile rinin bunları mescid ve benzeri yerlerde bulunmala rını engelleme leri gerekir. Allah’a ve ahiret gününe iman eden herhangi bir kimsenin onlarla birlikte bulunması, batılları üzere onlara yardımcı olması helal değildir. Malik’in, Şafii’nin, Ebu Hanife’nin, Ahmed’in ve müslümanların diğer imamlarının kabul ettiği budur.”25

Bunlardan birisi de İmam Kurtubi’dir.26 O hareketsi zi harekete geçiren, gizli duyguları ortaya çıkartan ve kadınlardan, içkiden ve benzeri haram olup, haramlığı hususunda ihtilaf edilmeyen şeyleri niteleyen şarkıyı söz konusu ettikten sonra şunları söylemektedir:

“Sufilerin bu hususta ortaya koydukları bid’at ise haramlığı hususunda görüş ayrılığı bulunmaya n şeyler kabilinde ndir. Ancak şehvani nefis hayra nispet edilen pek çok kimseye baskın gelmiştir. Öyle ki onların bir çoğunda delilere ve çocuklara yakışır davranışlar ortaya çıkar. Nihayet bunlar uyumlu hareketle rle ve peş peşe gelen matta ve figürlerle raksettil er. Bazıları yüzsüzlüğü o kadar ileri dereceye götürdüler ki bu işleri Allah’a yakınlaştırıcı işler ve salih ameller olarak değerlendirdiler. Bunun üstün hallere ulaştırdığını söylediler. Bu ise hiç şüphesiz zındıklığın etkilerin den, hurafecil erin sözlerindendir. Allah’tan yardımcı olmasını dileriz.”27

İmam Hafız İbnu’s-Salah28’de uzunca cevabi bir fetvasında buna benzer şekilde fetva vermiştir. Bu fetvasını def ve kaval ile birlikte şarkı söylemeyi, bununla beraber raks edip ıslık çalmayı helal kabul eden, böyle bir işin helal olmakla birlikte Allah’a yakınlaştırıcı bir amel olduğuna ve bunun ibadetler in en faziletli lerinden olduğuna inananların hükmü hakkında yöneltilen bir soruya cevap olmak üzere bu fetvayı vermiştir.

Merhum İbnu’s-Salah burada uygun düşecek kadarıyla fetvasını özetlediğimiz cevabında şunları söylemektedir:

“Bunlar şanı yüce Allah’a iftira etmişlerdir. Onlar bu sözleriyle inkarcı, batınilerin yolundan gitmiş, müslümanların icmaına muhalefet etmişlerdir. Müslümanların icmaına muhalefet eden bir kimse hakkında ise yüce Allah’ın şu tehdidi söz konusudur:

“Kim kendisine doğru yol apaçık belli olduktan sonra peygamber e karşı gelir, mü’minlerin yolundan başkasına uyup giderse onu döndüğü o yolda bırakır ve cehenneme atarız. O ne kötü bir dönüş yeridir.”(Nisa,115)29

İmam Şatıbî bid’at ve heva ehlinin dayanak kabul ettikleri birtakım usul ve dayanakla rı söz konusu etmekte, arkasından bunların batıl olduğunu, şeriate de aykırı olduğunu geniş ve yeterli bir şekilde açıklamaktadır. Diğer taraftan usul alimleri bizzat kendisini n de söylediği gibi genişçe açıklamalarda bulunmamışlardır. (I, 297)

Bunlardan birisi de büyük ilim adamı, muhakkik, edip, dahi İbnu’l-Kayyim el-Cevziyye32’dir. O şarkı, eğlencelerin ve sufilerin semalarının haram kılınması ile ilgili delil getirmekt e büyük kitabı: “el-Kelamu fi Mes’eleti’s-Sema” adlı eserinde ulaşılabilecek en ileri noktaya kadar gitmiştir. Kitap, sünnet, seleften gelen rivayetle r, ilim adamlarının görüşlerine dair açıklamalar, bunlar arasında tercih ve Allah’ın haram kıldığını helal kabul edenlerin görüşlerini reddetmey e dair delillend irmeyi alabildiğine geniş tutmuştur.

Güzel bir hususta şu ki o şarkıya müptela bir kimse ile Kur’an okumaya düşkün bir kimse arasında oldukça göz kamaştırıcı ve insana güzel vakit geçiren bir karşılıklı tartışma meclisini söz konusu etmiştir. Bu tartışma meclisind e bu işi helal kabul eden ve bid’atçi kimselere karşı deliller açıkça ortadadır. Yüce Allah’tan ona hayırlı mükafat vermesini dileriz.

Sufi semaı reddine dair özlü açıklamalarında özetle (s.106-108) şunları söylemektedir:

“Bu şekilde böyle bir sema haramdır, çirkindir. Müslümanlardan hiçbir kimse onu mübah görmez. Yüzünden haya perdesini ve din örtüsünü sıyırıp atmış, Allah’a, Rasûlüne, dinine ve kullarına karşı açıkça çirkin işler kimseden başkası onu güzel görmez. Bu gibi hususları kapsayan bir semaın çirkinliği insanların fıtratında da yer etmiş bulunmakt adır. O kadar ki kafirler bile bundan ötürü müslümanları ve dinlerini ayıplamaktadırlar.

Evet müslümanların havassı ve İslam dini akıl ve din hususunda mahrem kadınlar ve çocuklar hakkında pek çok mefsedete sebep olan bu semadan beridir, uzaktır. Böyle bir sema dini ne kadar ifsad etmiş, kaç sünnetin ölümüne sebep olmuş, kaç tane hayasızlık ve bid’atin canlanmasına sebep olmuştur kim bilir?

Şayet bu semaın Kur’an’ın, Kur’an ehlinden dinlenmes inin ağır görülmesi ve semalarından önce Kur’an okunduğu takdirde uzun gelmesi ve ayetleri karşısında kör ve sağır gibi geçip gitmeleri dışında hiçbir kötülüğü olmasaydı bile bu kadarı yeterdi. Hatta Kur’an okunmasında hazır bulunanla rın çoğu ya da onlardan çoğu kimse Kur’an’ı dinlemez, anlamlarını doğru dürüst fark etmez, Kur’an okunduğu vakit seslerini kısmazlar bile...

“Kitap (Kur’an) okundu da başlarını eğdiler, fakat korkudan değil

Bu dikkat etmeyen ve başka şeyle oyalanan kimsenin baş eğmesidir.

Şarkıya gelince sinekler gibi raksettil er

Allah’a yemin olsun ki onlar Allah için raksetmed iler.

Def, zurna ve şarkı söyleyenin bir nağmesi

Eğlence ve çalgı aletleriy le bir ibadet nerde görülmüştür?

Kitap ağır geldi onlara gördüklerinde

Birtakım emir ve nehiylerl e kendileri ni sınırlandırdığını

Raks ise hafif geldi onlara şarkıdan sonra

Ey kendisine benzeyenl ere yakışan batıl

Ey ümmet! Muhammed’in dinine kimse hıyanet etmedi

Ve kimse ona karşı cinayet işleyip ondan usanmadı, ondan başka.”

“Özetle böyle bir semaın kalplerde, ruhlarda ve dinlerde sebep olduğu fesatlar sayılamayacak kadar pek çoktur.”

Bu alimlerde n birisi de müfessir, muhakkik Alûsi’dir.34 O “boş sözleri...” (Lokman, 31/6) ayetini oldukça uzun bir şekilde tefsir ettikten, bu husustaki rivayetle ri ve müfessirlerin görüşlerini, bunların şarkının haramlığına delaletle ri ve bu husustaki fukahanın görüşlerini kaydettik ten sonra (XI, 72-73) şunları söylemektedir:

“Diyorum ki diğer İslam ülkelerinde ve çeşitli bölgelerde sema ve şarkı belası her tarafı kaplamıştır. Mescidler ve başka yerler bu işlerden korunmama ktadır. Hatta şerefli özel vakitlerd e minareler de şarkı söyleyen şarkıcılar tayin edilmiştir. Bunlar içkiyi, meyhanele ri ve haram sayılan daha başka şeyleri anlatan muhtevada şiirler okurlar. Bununla birlikte bunlara vakfın gelirinde n belli bir pay da ayrılmıştır. Bunlara ise temcid ediciler adı verilmekt edir.

Mescidler de bu gibi kimseleri n bulunmama sı dine aldırışsızlık olarak sayılmaktadır. Bundan daha da ilerisi sufilerin iblisleri nin ve azgınlarının yaptıkları işlerdir. Diğer taraftan onlar –Allah onları kahretsin- söyledikleri şarkıların ve okudukları şiirlerin ihtiva ettiği batıl ile kendileri ne itiraz edilecek olurlarsa şu cevabı verirler: Bizler şarap ile ilahi aşkı, sarhoşluk ile bu aşkın baskın gelmesini yahut ta meyye, leyla ve sadi derken mesela en büyük sevgili olan yüce Allah’ı kastediyo ruz derler. Ancak böyle bir anlayış oldukça saygısızlıktır. Çünkü “En güzel isimler Allah’ındır. O halde ona bunlarla dua edin. Onun isimlerin de eğriliğe sapanları terk edin...” (el-Araf, 7/180) diye buyurulma ktadır.

Daha sonra değerli simalarda n birisinde n (s.75) şöyle dediğini nakletmek tedir: “Haram kılınan semalarda n birisi de çağımızdaki sufilerin semaıdır. İsterse onunla birlikte raks bulunmasın. Çünkü bunun sebep olduğu fesadlar sayılamayacak kadar çoktur. Onların okudukları şiirlerin pek çoğu okunabile cek en kötü türdendir. Bununla birlikte onlar bu işin Allah’a yakınlaştırıcı bir amel olduğuna inanır ve bu işi en çok isteyip, arzu edenlerin in Allah’ın nimetini en çok arzu eden, azabından en çok korkan kimseler olduklarını iddia ederler. Kahretsin Allah onları nasıl da iftira ediyorlar .”

Bundan önce de (s.73) el-Izz b. Abdi’s-Selam’dan sufilerin semalarını, rakslarını ve el çırpmalarını reddettiğini nakletmek te, sonra da onların vecdlerin i ve ilim adamlarının vecd hakkındaki sözlerini söz konusu ederek acaba bundan dolayı sorgulanıp, sorgulanm ayacaklar ını gündeme getirmekt edir. Kendisi onların bu hallerini reddetmek tedir. Çünkü böyle bir iş Peygamber (s.a) döneminde yoktu. Daha sonra minareler de söylenen ve “temcid” diye adlandırılan nağmeli şiirlere dönmekte ve bunun münker olduğunu ifade etmektedi r.

Arkasından çalgı aletlerin in haramlığını ifade eden hadisleri zikretmek tedir. Bunlardan birisi de Buhari’nin rivayet ettiği hadistir. Daha sonra bu gibi işlerden herhangi birisinin yapıldığı bir mecliste oturmanın hükmünü ve bu hususta ilim adamlarının sözlerini kaydedere k (s. 79)’da şunları söylemektedir:

“Diğer taraftan sen eğer bunlardan herhangi bir kısmı ile sınanarak karşı karşıya kalacak olursan, sufiler arasından herhangi bir ilmi değeri bulunmaya n kimseleri n inandıkları gibi böyle bir işi yapmanın ya da dinlemeni n Allah’a yakınlaştırıcı bir iş olduğuna inanmayasın. Eğer durum onların dedikleri gibi olsaydı, Peygamber ler bu işi yapmayı ihmal etmez ve kendileri ne uyanlara bunu emretmekt en geri kalmazlar dı. Ancak hiçbir peygamber den böyle bir şey nakledilm iş değildir. Semadan indirilen herhangi bir kitap da buna işaret etmemiştir.

Yüce Allah: “Bugün sizin için dininizi tamamladım.” (el-Maide, 5/3) diye buyurmakt adır. Eğer eğlendirici lehiv aletlerin i çalmak yahut dinlemek dinin bir parçasını teşkil etse ve alemlerin Rabbine yakınlaştırıcı olsalardı, elbetteki Peygamber (s.a) bunu açıklar ve ümmetine en mükemmel şekilde izah ederdi. Peygamber (s.a) da şöyle buyurmuştur:

“Nefsim elinde olana yemin ederim ki sizi cennete yakınlaştıracak ve cehennemd en uzaklaştıracak her ne varsa mutlaka onu size emrettim ve sizi cehenneme yaklaştıracak, cennetten uzaklaştıracak her ne varsa mutlaka onu size yasakladım.”35

Sufi semaı red ve onun bid’at ve dalalet olduğunu açıklamaya dair ilim adamlarının bizim için mümkün olan görüşlerini naklettik . Önceden de kitap ve sünnet ile şarkının haram olduğunu tespit ettik. Daha önceki fasıllarda Şeyhu’l-İslam İbn Teymiye gibi diğer ilim adamlarının görüşleri de geçmiş bulunmakt adır.

Son olarak şunları söylemek istiyorum: Eğer sufi şarkı ve semaın onlardan herhangi bir kimsenin: “Şarkı dinlemek altı ya da yedi bakımdan Kur’an dinlemekt en mürid için daha faydalıdır.” Başka hiçbir kötülüğü bulunmasa ydı bu dahi yeter.

Ben bu sözü İbnu’l-Kayyim’in “Mes’eletu’s-Sema” adlı eserinde okuyunca müslüman bir kimsenin böyle bir sözü söyleyebileceğini kabul edemedim. Nihayet ben bunu Gazali’nin, İhya-u Ulumi’d-Din adlı eserinde (II, 298) ve “mürid” kaydı bulunmada n. –Maalesef- mutlak bir ifade halinde görünceye kadar kabul edemedim. Ayrıca o bunu kendi kendisine sorduğu bir soru ya da bir itiraz ile pekiştirmektedir, özü de şudur:

Yüce Allah’ın kelamı kesinlikl e şarkıdan daha faziletli olduğuna göre ne diye onlar Kur’an okuyan bir kimsenin etrafında toplanmıyorlar. O bu itiraza şöylece cevap vermekted ir:

“Şunu bil ki şarkı Kur’an’a göre vecdi yedi açıdan daha fazla harekete geçirir...”

Daha sonra bunu iki sahifeden daha uzunca açıklamaktadır. Araştırıcı bir kimse Şafii fukahasının büyüklerinden bir fakihin böyle bir sözü nasıl söyleyeceğine hayret eder. Hatta saygı duyduğumuz kimseler onun hakkında “Huccetu’l-İslam” adını vermişlerdir. Bununla birlikte bu husustaki açıklamaları oldukça tutarsızdır. Bu açıklamalarında ilim ve fıkıh namına bir şey göremezsiniz. Şu sözlerinden bu açıkça anlaşılmaktadır:

“Altıncı şekil: Şarkıcı bazen dinleyici nin haline uymayan bir beyit söyleyebilir. Dinleyici bundan hoşlanmadığı için bunu söylememesini ve başka bir şey söylemesini ister. Çünkü her söz, her hale uygun düşmez. Eğer bu dinleyici ler Kur’an okuyanın etrafında davetlerd e toplanaca k olurlarsa belki Kur’an okuyan onların haline uymayan bir ayet okuyabili r. Çünkü Kur’an değişik hallerine rağmen bütün insanlara bir şifadır... O halde okunan Kur’an’ın hale uygun düşmemesinden ve kişinin ondan hoşlanmayacağından emin olunamaz. Yüce Allah’ın kelamından karşısına duramayac ağı bir sebep dolayısıyla hoşlanmamak gibi bir tehlikeye maruz kalır... Şairin sözüne gelince, onun maksada uymayan bir şekilde değerlendirilmesi mümkündür... Yüce Allah’ın kelamının ise böyle bir işe karşı korunması ve ona saygı duyulması icab eder. İşte şeyhlerin Kur’an dinlemeyi bırakıp, şarkı dinlemeye yönelmelerinin gerekçeleri hakkında hatırımıza gelenler bunlardır.”

Derim ki: Subhanall ah iş bu noktaya kadar varmış. Musibet alabildiğine ilerlemiş bulunuyor . Eskiden daha önce İbnu’l-Kayyim’den naklettiğimize göre müridlere münhasır iken bir de baktık ki Gazali bu halin şeyhlerde de söz konusu olduğunu açıkça ifade etmekte ve anlatılması bile reddedilm esine ihtiyaç bırakmayacak bu gevezece gerekçelerle onları savunmaya kalkışmaktadır. Allah’tan yardım dileriz.

Bizzat Gazali Kur’an-ı Kerim’in hallerini n değişikliğine rağmen bütün insanlar için şifa olduğunu açıkça belirttiğine göre sufilerin Kur’an’ı dinlemekt en yüz çevirmelerini kendisi sebebiyle uygun bulduğu o vecd bizi ne ilgilendi rir? O vecd ki onun en güzel halinde kişi mesela hapşırmak gibi iradesine hakim olamaz. En kötüsü ise riyakarlık ve münafıklık olur. Peki bunların Kur’an-ı Kerim’deki şu buyruğa karşı durumları nedir: “Deki: ‘O iman edenler için bir hidayet ve bir şifadır. İman etmeyenle rin ise kulaklarında bir ağırlık vardır ve o onlar için bir körlüktür.’” (Fussilet, 41/44)

Allah İbnu’l-Kayyim’e rahmet ihsan eylesin, ona hayır mükafatlar versin. O bu şeytani semaın zararlarını çok iyi biliyordu . Bunun Kur’an dinlemekt en pek çok yönden farklı olduğunu açıkça ortaya koymuş ve bunu gerçekten birçok ilmi bölümde, faydalı fıkhi araştırmalarla göstermiş, bu semaa sımsıkı yapışanların haktan alabildiğine uzak bir sapıklık içerisinde olduklarını daha önce kaydettiğimiz “Mes’eletu’s-Sema” ile yine buna benzer açıklamalarıyla İğasetu’l-Lehfan adlı eserlerin de ortaya koymuş. (Elbani ‘den nakil bitti. Allah ona rahmet eylesin

-----------------------------------------------------------------------

[257] Şeyhulislam el Ensari el İ’lam vel İhtimam(s.490 v.d.)

[258] El İ’lam vel İhtimam(s.492-493)

[259] İbni Ebi Şeybe(3/322); Gunder – Şu’be – Eba İshak – Amr Bin Rabia isnadı ile.

[260] el Hallal ;Emri Bil Maruf(s.29) benzerini İbni Ebi Şeybe(3/322); Yahya Bin Said – Süfyan – Mansur – İbrahim senediyle rivayet eder.

[261] Sahihtir. Buhari(10/51-Fethul Bari) İbn Hibban Sahih’inde (8/265 no:6719) Taberani, el-Mucemu’l-Kebir(3/319 no:3417) Taberani, Müsnedu’ş-Şamiyyin(1/334,588) Beyhaki, Sünen(10/221) İbni Hacer Tağliku’t-Talik(5/17-19) İbn Asakir, Tarih-u Dımaşk(18/156) İbn Mace(4020) İbn Ebi Şeybe(8/107 no:3810) Ahmed(5/342) el-Mehamili, el-Emali(101/61) İbnu’l-Arabi, Mucem(vr.182/a) Silsiletu’l-Ahadisi’s-Sahiha(1887) İbnu’s-Salah Mukaddime tu Ulumi’l-Hadis(s.72)

[262] hasendir. Ahmed(5/257,268) Deylemi(1608) Telbisu İblis(336) Zebidi İthaf(6/472) Tuveyciri Faslul Hitab(45)

[263] sahihtir. Bezzar(1/377,NO: 795, Keşfu’l-Estar) Ebu Bekr eş-Şafii er-Rubaiyyat’da(2/22/a ez-Zahiriye kütüphanesinde el yazma) Ziya el-Makdisi, el-Ehadisu’l-Muhtare(6/188, no: 2200-2201) el-Münziri’nin Tergib(4/177)’de belirttiği üzere ravileri sikadırlar. El-Heysemi de Mecmauz Zevaid(3/13)’de ona tabi olmuştur. Fakat Şebid b. Bişr hakkında ihtilaf vardır. Bundan dolayı hafız (İbn Hacer) onun hakkında “Muhtasaru Zevaidi’l-Bezzar(1/349)”da şunları söylemektedir: “Şebid’in sika bir ravi olduğu söylenmiştir.” Et-Takrib’de de şöyle demektedi r: “Doğru sözlü birisidir . (Bazen) hata da ettiği olur” demektedi r. Derim ki: O halde sened hasendir. Hatta bundan sonraki senet dolayısıyla da sahihtir. Bu hususta İsa b. Tahman, Enes’den diye ona mutabaat da etmiştir.

[264] Buhari Edebul Müfred(784) Beyhaki Şuab(5102)

[265] Ahmed sahih isnad ile; Mecmauz Zevaid(8/130) Cemül Fevaid(8015)

[266] Tuveyciri der ki; sahihtir. Ahmed ve Tarihinde Buhari rivayet ettiler. Faslul Hitab(s.37)

[267] Hakim(4/40) Beyhaki(4/69) Şuabu’l-İman(7/241) İbn Ebi’d-Dünya, Zemmu’l-Melahi(vr.159/1-Zahiriyye kütüphanesi) el-Acurri Tahrimu’n-Nert(201, 63) Beğavi, Şerhu’s-Sünne(5/430-431) Tayalisi(1683) İbn Sad, Tabakat(1/138) İbn Ebi Şeybe(3/393) Abd bin Humeyd, el Muntehab(1044) Zeylai Nasbu’r-Raye(4/84) İbnu’l-Kayyim, el-İğase(1/254) Heysemi, Mecmau’z-Zevaid (3/17)

[268] Ebu Davud(3696) Beyhaki(10/221) Ahmed(1/274), Ahmed el-Eşribe(193) Ebu Ya’la(2729) İbni Hibban(5341) Ebu’l-Hasen et-Tusi, el-Erbain(vr.13/a zahiriyye) Taberani(12/101/a-b, 12598 ve 12599)

[269] sahihtir. Ebu Davud(3685) Tahavi, Şerhu Meani’l-Asar(2/325) Beyhaki(10/221-222) Ahmed(2/158,170) Eşribe (207) Yakub el-Fesevi, el-Marife(2/519) İbn Abdi’l-Berr, et-Temhid(5/167) el-Mizzi, et-Tehzib(31/45-46) Taberani, el-Mucemu’l-Kebir(13/51-52, 127) Abdu’r-Rahman b. Abdullah b. Abdi’l-Hakem Futuh-u Mısır(s. 273) İbn Ebi Şeybe(8/197)

[270] Tirmizi(2213); İbn Ebi’d-Dünya, Zemhu’l-Melahi (vr. 1/b); Ebu Amr ed-Dani, es-Sunenu’l-Varide fi’l-Fiten(vr. 39/a ve 40/b), İbnu’n-Neccar, Zeylu Tarih-i Bağdad(18/252) İbn Ebi Şeybe(15/164) İbn Asakir Tarih-u Dımeşk(12/582) ed-Dulabi, el-Kuna(1/52) Taberani el-Evsat(6901) Hakim (4/515), Beyhaki, Şuabu’l-İman (5/16); Ahmed (5/329) Asbahani, et-Terğib (1/498-499) Tayalisi (155, 1137) Ebu Nuaym, el-Hilye (6/295)

[271] Taberani el-Mucemu’l-Kebir (VIII, 7749, 7805, 7825, 7855, 7861, 7862) es-Sahiha(2922)

[272] Beyhaki (X, 222)

1 Enes’den gelen rivayet yoluyla hadis Buhari ve Müslim tarafından rivayet edilmiştir. Bu hadisin yer aldığı kaynaklar el-Ehadiysu’s-Sahiha, 383’de ve Ğayetu’l-Meram 78’de gösterilmiştir.

[273] Bu hadisi Buhari rivayet etmiş olup, kaynakları Silsiletu’l-Ahadisu’s-Sahiha (2851)’de gösterilmiştir.

[274] Bu da yine Silsiletu’l-Ahadisi’s-Sahiha(447)’de kaynakları gösterilmiş bir hadistir. Aişe (r.anha) validemiz de böyle demiştir: “Sen hasen olanı alıp kabul et, çirkin olanı bırak.

[275] Hadisi Hakim (III, 291); Abdu’r-Rezzak (XI, 6, 19742)’de rivayet ettikleri gibi Abdu’r-Rezzak’ın rivayet yoluyla Taberani el-Mucemu’l-Kebir (II, 12, 1178)’de ondan Ebu Nuaym, el-Hilye (I, 353)’de rivayet etmişlerdir. Hakim: “Buhari ve Müslim’in şartına göre sahihtir” demiş. Bu hususta Zehebi ona muvafakat etmiştir.

[276] Bunu Abdu’r-Rezzak (19739)’da onun yoluyla Beyhaki (I, 224)’de rivayet etmiştir. Senedi Buhari ve Müslim’in şartına göre sahihtir.

[277] Bunu Abdu’r-Rezzak (19741) –muhtasar olarak- rivayet etmiştir. Beyhaki (X, 230)’de –anlatım ona ait- rivayet etmiştir. Senedi Buhari ve Müslim’in şartına göre sahihtir.

3 Bk. İbn Matula, el-İkmal, VII, 276

[278] Hadisi Beyhaki (X, 224)’de ceyyid bir isnad ile rivayet etmiş ve şunları söylemiştir: “Nasb: Arapların şarkı türlerinden bir çeşittir. Fida diye bilinen türe benzer bu açıklamayı Ebu Ubeyd el-Herevi yapmıştır.” Kamus’ta da şöyle denilmekt edir: “Arapların nasbı: Fidadan daha yumuşak şarkı türlerinden birisidir .”

[279] Hadisi Beyhaki (X, 223-224) rivayet etmiştir. Buhari de el-Edebu’l-Müfred(1247)’de muhtasar olarak hasen bir senedle ya da hasen derecesin e gelmesi ihtimali olan bir senedle rivayet etmiştir. Sahihu’l-Edebi’l-Müfred (no: 945) Hafız İbn Receb ise Nüzhetu’l-Esma(s. 55)’da sahih olduğunu belirtmek tedir.

6 Hasen bir hadis olup, kaynakları el-İrva (1995) ile Adabu’z-Zifaf (s. 181)’de gösterilmiştir.

7 Derim ki: İmam Şatıbi bu kabilden şiir ihtiva eden bir başka kıssa daha zikretmek te ve sonra (I, 270) şunları söylemektedir: “Bu ve buna benzer hususlar onların yaptıkları işler idi. Bununla birlikte onlar sadece nefisleri gayrete getirmekl e mücerred şiir ile vazetmekl e yetinmedi ler. Aksine onlar kendileri ne her türlü öğüdü verdiler. Şiirleri hatırlamak için şarkıcıları huzura getirmezl erdi. Çünkü bu onların istedikle ri bir şey değildi. Ayrıca günümüzde uygulanan şarkılardan herhangi bir şeyi de bilmiyorl ardı. Bu İslama onlardan sonra acemler müslümanlara karışınca girdi.” İmam caiz olan fıtri şarkı ile mustala ve yasak şarkı arasındaki farka işaret etmektedi r ki men olunan da budur.

[280] Hadisi Buhari (Fethu’l-Bari, 3182); Müslim (V, 175-176)’da rivayet etmişlerdir. Anlatım Müslim’e aittir. Ahmed (III, 486)’da rivayet etmiştir. Müslim ve Ahmed’in Sehl’den naklettik leri ifade de şöyle denilmekt edir: “Ey insanlar! Kendi görüşlerinizi itham ediniz...” şeklindedir. Bu rivayeti Said b. Mansur (III, 2, 374), İbn Ebi Şeybe (XV, 299)’da rivayet etmişlerdir.

[281] Bu hadisi Müslim ve başkaları rivayet etmiş olup, el-İrva (V, 299)’da kaynakları gösterilmiştir.

[282] Hadisi Ahmed (I, 270) ve başkaları sahih bir senetle rivayet etmişlerdir.

1 el-Gazali, İhya-u Ulumi’d-Din, II, 273

2 Eğer hadisin zayıf senedi tek başına hadisin sabit olduğunu ifade etmiyor ise yollarının toplamı da onun sabit olduğunu ifade etmez diyenleri n sözleri de buna benzer. Bazı yıkıcı ve cahilleri n söyledikleri gibi.

3 İbn Asakir, III, 330-331, İbn Ebi’d-Dünya’nın rivayet yoluyla

7 Hasen bir hadis olup, kaynakları el-İrva(1589) ile Silsiletu’l-Ahadisi’s-Sahiha (3207)’de gösterilmiştir.

8 Hadisi Müslim, Temim ed-Dari (r.a)’dan rivayet etmiş olup, kaynakları el-İrva (26) ile Ğayetu’l-Meram, 332)’de gösterilmiştir.

10 Bugün anka kuşu gibi sadece adı duyulan Allah’ın hududlarını uygulayan hakim ve yönetici tarafından kastetmek tedir.

11 Hadisin kaynakları el-İrva (VIII, 218, 2591)’de gösterilmiştir. Orada “güneşte” ifadesini n Buhari’de yer almadığı da açıklanmıştır. Hadis sahihtir.

12 Bu kişi Süfyan es-Sevri’dir. Bunu İbnu’l-Cad müsnedinde (II, 748, 1885) rivayet etmiştir.

13 Nesai, İbn Huzeyme, Sahih’inde sahih bir isnad ile rivayet etmiş olup, İbn Teymiye birkaç yerde sahih olduğunu belirtmiştir. Hutbetu’l-Hace(s. 37)

14 Bk. İbn Kesir, Tefsir, (III, 306); İğasetu’l-Lehfan, (I, 244-245)

15 el-Hallal, el-Emr bi’l-Maruf (s. 36); Ebu Nuaym, el-Hilye, (IX, 146)’da, ondan İbnu’l-Cevzi (s. 244-249) rivayet etmiş olup senedi sahihtir. İbnu’l-Kayyim, İğasetu’l-Lehfan (I, 229) bunun Şafii’den mütevatir olarak nakledild iğini belirtmek te, sonra da “et-Tağbir” lafzını metinde zikrettiğimiz şekilde açıklamaktadır.

16 Yine bunu el-Hallal ondan gelen çeşitli rivayetle rle zikretmiştir. Fazlalık: Mes’eletu’s-Sema (s. 124)’dandır.

17 Adı Ahmed b. Yahya b. İshak er-Ravendi’dir. Ünlü zındıktır. Hafız Lisanu’l-Mizan’da şunları söylemektedir: “Önceleri mutezile kelamcılarından idi. Sonra zındıklaştı ve inkarcılıkla meşhur oldu. İslama dil uzatan pekçok kitap yazdı. Merhum Şeyh bu kitapta (el-Mizan’ı kastediyo r) tercümesini zikretmem ekle güzel bir iş yapmıştır. Benim zikredişimin sebebi ise ona lanet etmek içindir. Allah’ın lanetine 298 yılında gitti.

18 Adı Muhammed b. Muhammed b. Tarhan et-Türki’dir. Şezeratu’z-Zeheb (II, 350-354)’de genişçe bir biyografi si vardır. Şeyhu’l-İslam’ın işaret ettiği hikaye orada zikredilm ektedir. Sanki bir efsaneye benziyor. Gazali ve başkaları onun kafir olduğunu söylemiştir. 339 yılında öldü.

19 Bu hususta bir uyarıda bulunmamız gerekir. Çağdaş bazı kimseler şeytanın insana gerçek manada dokunup, zarar verdiği inancını insanın bedenine girip, onu sar’aya düşürmesini kabul etmeyerek kimileri bu hususta bazı eserler de telif etmiştir. İnsanlara karşı gerçekleri uyandırmışlar, daha önce sözü edilen ve sahih hadisleri zayıf kabul eden şahıs yine büyüklenmesini sürdürerek el-Ustura (efsane) adını taşıyan kitabında –adeti üzere- bu hususta gelen sahih hadisleri n zayıf olduğunu ileri sürmüş, kendisi ve başkaları mutezilen in tevilleri ne meyletmiştir. Başkaları bu hususta aşırıya giderek bu sahih akideyi istismara yöneldiler ve onun hakikatin i değiştirecek şekilde başka hususları ona kattılar ve bu yolla onu inkar edenlere yardımcı oldular. Bunu etraflarında insanları toplamak için bir yol edindiler . Güya kendi iddialarıyla göğüslerindeki cinleri çıkarmak için böyle yaptılar. Bunu insanların mallarını batıl yollarla yemek için meslek edindiler . Nihayet kimileri büyük zenginler den oldu. Hak ise bu işi batıla sürükleyen bu gibi kimseler ile diğer inkarcılar arasında kaybolup gitmekted ir. Bkz. Silsiletu’l-Ahadisi’s-Sahiha(2918)

20 Hadis Sahih-i Müslim’dedir. bkz.: Nakd-u Nufusin Hadisiyet in (s. 36)

21 Hadisin aslını İmam Buhari Sahih’inde (5011), Müslim, Sahih’inde (597) rivayet etmişlerdir. Fakat hadiste bu olayın başından cereyan ettiği şahıs olan –Useyd-in adı zikredilm emektedir . Fakat Hafız İbn Hacer, Fethu’l-Bari’de (IX, 57): “Bunun Useyd b. Hudayl olduğu söylenmiştir” demektedi r. İbn Kesir, Tefsir’inde, (III, 115) bunu kat’i bir ifade ile söylemektedir. Muhtemeld ir ki o bu hususta el-Hatib el-Bağdadi’nin el-Esmau’l-Mübheme(s. 4)’deki açıklamalarına dayanmakt adır. Bütün bunlar ise ihtimale mebnidir. Bu şekilde tayini kesin olarak yapabilme ye elverişli ortada kat’i bir nass bulunmama ktadır.

22 Bu Şafii fukahasının büyüklerindendir. Zehebi ondan Siyer-u Alami’n-Nubela (XVII, 668)’de şöylece nitelendi rmektedir : “İmam, büyük ilim adamı, Şeyhu’l-İslam... aklı sağlam, kavrayışı yerinde olduğu halde 450 h. Yılında 102 yaşında iken vefat etti. Allah’ın rahmeti üzerine olsun).

23 İbnu’l-Kayyim, Mes’eletu’s-Sema (s. 262). Bu Risaletu’t-Taberi (s. 32)’de bulunan bilgileri n bir özetidir.

24 Kurtuba’da, Malikiler in en ileri gelen ilim adamı idi. Zehebi (XVIIII, 490)’da şunları söylemektedir: “İmam, büyük ilim adamı, uyulan önder, zahid... 520 yılında vefat etti.”

25 Fakih el-Heysemi, Keffu’r-Rua an İstinai Alati’s-Sema, s. 50, ez-Zevacir ile; Kurtubi, (XI, 237-238)

26 Ünlü Ahmed b. Ahmed el-Ensari el-Kurtubi olup, el-Cami li Ahkami’l-Kur’an’ın müellifidir. 671 yılında vefat etmiştir. Birinci satırı el-Cami’de buna yakın ifadelerd e (XIV, 54)’de yer almaktadır.

27 Allame Alûsi, Ruhu’l-Meani (XI, 70)

28 İmam, büyük ilim adamı Şeyhu’l-İslam Takıyu’d-Din, ünlü Mukaddime tu Ulumi’l-Hadis’in müellifi, Zehebi, Siyer-u Alami’n-Nubela’da şunları söylemektedir: “Çağında tefsir, hadis ve fıkıhta... fazilet sahibi kimselerd en birisi idi. 643 yılında vefat etti.”

29 Bk. Fetava, İbni’s-Salah (300-301), Dr. Kalaci’nin tahkiki. İbnu’l-Kayyim ondan İğasetu’l-Lehfan (I, 228)’de bundan daha geniş bir bölüm iktibas etmiştir. Onun iktibasında bunun bir bölümü de yer almaktadır.

32 Bu herhangi bir kimse tarafından bilinmeme si sözkonusu olmayacak kadar meşhur bir kimsedir. 751 yılında vefat etmiştir.

34 Büyük ilim adamı Ebu’l-Fadl Şihabu’d-Din es-Seyyid Mahmud el-Alûsi Bağdat müftüsü olup, pekçok eseri vardır. En meşhurları ve büyükleri Ruhu’l-Meani adını taşıyan bu tefsiridi r. 1270 yılında vefat etmiştir.

35 Silsiletu’l-Ahadisi’s-Sahiha, 1803
0 yorum:

Yorum Gönder

Guraba Kitaplık..

Guraba Kitaplık..
tavsiye kitap..

Guraba Arşiv..

Guraba Yazılar..


GURABA YAYINEVİ..

GURABA YAYINEVİ..
Selefin fehmi ile ehli sünnetin eşsiz kitaplarını bulabileceğiniz yayınevi..

Bu Blogda Ara

Popüler Yayınlar

Guraba Resim..

Guraba Resim..

Guraba - Ayet

Şüphesiz Allah mü'minlerden canlarını ve mallarını -onlara cenneti vermek karşılığında- satın almıştır.Onlar Allah yolunda savaşır, öldürür ve öldürülürler.Tevrat'ta, İncil'de ve Kur'an'da yerine getirmeyi taahhüt ettiği hak bir vaaddir.Allah'dan daha çok ahdini kim yerine getirebilir ki?O halde yapmış olduğunuz bu alış verişe sevinin.En büyük kurtuluş işte budur! (Tevbe/111)

Guraba - Hadis

Ebû Hureyre radıyallahu anh şöyle anlatır;

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: '' Allah, iki kişiye güler.Bunlardan biri diğerini öldürür ve ikiside cennete girer.Biri, Allah yolunda savaşarak şehit olur sonra Allah katilinin tevbesini kabul eder de müslüman olur ve Allah yolunda çarpışarak o da şehit düşer.''(Buhârî, cihad 2826-Muslim, imare 1890-Nesâî, cihad 3165-İbn Mâce, mukaddime 191-Ahmed, müsned 7282)