GURABA İSLAM الإسلام الغرباء

Cevşen, Delalilu Hayrat, Hizbul Bahir, Kenzul Arş gibi Uydurmaları Vird Edinme Bidati..

Etiketler:
Hadis ilminden habersiz bazı cahilleri n ve peygamber lerden başkalarına da masumiyet giydirmey e çalışan sefilleri n mutaassıpça savundukl arı Cevşen hakkında bazı mülahazalar nakledeceğim ve sahih bir hükme varmaya çalışacağım.

"Diyanet Ansiklope disinin Cevşen maddesind e özetle diyor ki: Farsça asıllı olduğu kabul edilen cevşen kelimesi sözlükte, "zırh, savaş elbisesi" anlamına gelmekted ir. Terim olarak Şii kaynaklarında Ehl-i beyt tarikiyle Hz. Peygamber e isnat edilip, Cevşen-i Kebir ve Cevşen-i Sagir denilen iki duanın ortak adıdır.

Cevşen-i Kebir: Anlatıldığına göre Uhud’da muhareben in kızıştığı ve üzerindeki zırhın kendisini fazlasıyla sıktığı bir sırada, Hz.Peygam ber ellerini açarak Allah’a dua etmiş, bunun üzerine gök kapıları açılarak Cebrail gelmiş ve; "Ya Resululla h, Rabbin sana selam ediyor ve üzerindeki zırhı çıkarıp bu duayı okumanı istiyor. Bu dua hem sana hem de ümmetine zırhtan daha sağlam bir emniyet sağlayacaktır" demiştir.

Olayla ilgili Şii kaynaklarına göre "Allah Cevşen-i Kebiri dünyayı yaratmada n 50 bin yıl önce arşa yazmıştır. Bu duayı okuyan veya yazılı olarak üzerinde bulundura n kimse, dünyada her türlü beladan, afet, hastalık, yangın ve soygundan korunduğu gibi Allah ile kendisi arasında perde kalmaz ve bütün istekleri yerine getirilir . Cevşen-i Kebir ile Allah’a münacatta bulunan kimseye, Bedir şehidleri derecesin de 900 bin şehid sevabı verilir. Bu duayı kefeninin üzerine yazan mümin ise azap görmez. Onu okuyan kimse, dört semavi kitabı okumuş gibi olur, her harfi için kendine Cennette iki ev ile iki zevce verilir, ayrıca insan ve cinlerden olan bütün müminlerinki kadar sevap kazanır, asla Cehenneme girmez."(!) Cebrail, Hz.Peygam berden duayı kâfirlere öğretmemesini, sadece mümin ve takva sahibi kişilere tâlim etmesini istemiş. Kefenlere de yazılmış, Cevşen-i Kebir özellikle Şii dünyasında oldukça rağbet görmüş, gerek müstakil olarak gerekse çeşitli dua mecmuaları içinde birçok defa basılmıştır.

Cevşenin Şii dünyasında bu derece rağbet görmesinde, Ehl-i beyt tarikiyle rivayet edilmiş olmasının yanında, faziletle riyle ilgili haberleri n de büyük etkisi olmuştur. Dua, Şia bölgelerinde özel matbaalar ca kefen üzerine yazılmakta ve cenazenin kefenlenm esinde kullanılmaktadır.

Cevşen-i Kebir Türkiye’deki bazı Sünni müslümanlar arasında da ilgiyle karşılanmıştır. Duayı, A. Z. Gümüşhanevi, tarikatla ilgili Mecmuatül-ahzab adlı eserinde nakletmiş, daha sonra özellikle Risale-i Nur cemaati tarafından müstakil olarak birçok defa basılmış ve Türkçe’ye de tercümeleri yapılmıştır. Ayrıca Şii kaynaklarında zikredile n metinle bu eserlerde ki metin arasında bazı eksiklik veya fazlalıklar göze çarpmaktadır. Cevşen-i Kebir diye bilinen ve Musa el-Kazımdan itibaren imamlar yoluyla Hz. Peygamber e nispet edilmiş bir hadis olarak rivayet edilen, yaklaşık 15 sayfalık metnin sahih olması mümkün görünmemektedir.

Duanın Sünni hadis mecmualarında yer almaması, ayrıca Şii hadis külliyatının ana kaynağı durumunda ki Kütüb-i erbeada da bulunmama sı, sadece dua mecmuaları gibi ikinci derecede kitaplard a mevcut olması da bu görüşü desteklem ektedir.

Cevşen sahih değildir
Cevşenin faziletle riyle ilgili olarak nakledile nlere gelince, Allah’ın insana verdiği imkan ve yetenekle r, ona tanıdığı haklar ve yüklediği görevler karşısında kişinin bir duayı okumakla dünya ve ahiretin bütün kötülüklerinden korunup mutluluğa erişmesi, İslamiyet açısından, hatta bütün semavi dinler bakımından mümkün değildir. Ayrıca her bölümünde tevhidi vurgulaya n ve yoğun kudsi duygularl a örülmüş bulunan bir duanın iman etmeyenle r tarafından okunmasının ne anlamı var ki, Cebrail bu konuda Hz. Peygamber i uyarmış olsun. Kaldı ki bu dua, herkesin vakıf olabileceği bir açıklıkla literatüre geçtiğine göre, gizli tutulması da fiilen imkânsızdır. (Cevşen maddesi s.462-464)

Diyanet Ansiklope disi’ndeki bu bilgiye göre, Cevşen duasının Ehl-i sünnet kaynaklarında bulunmama sı ve fazileti ile ilgili rivayetle rin İslamiyet inançlarına aykırı bulunması, Şiilerce muteber kabul edilen Kütüb-i erbeada bulunmama sı da, bunun sahih olmadığını göstermektedir.

Bu duayı üstünde taşıyanın asla Cehenneme girmemesi de, ilim ile bağdaşmayan bir ifadedir. Çünkü hepsinden kıymetli olan Mushaf’ı [Kur’an-ı kerimi] bile üstünde taşıyan kâfir, Cehennemd en kurtulama z.

Şiiler, Cevşeni savaşlarda kullanmışlarsa da, bir faydasını görmemişlerdir. Mesela Irak-İran harbinde ölen Iraklı Şii askerlerl e, İranlı Şii askerleri n üstlerinde cevşen duası bulunmuştur. Ayrıca üzerinde cevşen olduğu halde kaza geçiren çok kimse görülmüştür.

Güya Cevşenü'l-Kebir ismindeki dua Peygamber Efendimiz e, Uhud Harbi esnasında Cebrail (a.s) tarafından getirilmiştir. Cebrail Hz. Muhammed'e (s.a.v.): "Üzerindeki zırhı çıkar ve bu duayı oku. Bu duayı üzerinde taşır ve okursan zırhtan daha büyük tesiri vardır." Demiş(!). Peygamber Efendimiz duanın tesirinin sadece kendine mi mahsus, yoksa ümmete de şamil mi olduğunu sorunca, Cebrail (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Ya Resululla h, bu duâ Cenab-ı Allah'ın sana ve ümmetine bir hediyesid ir. Bunun sevabını Allah'tan başka kimse takdir edemez." (Ahmed Ziyaeddin Efendi, Mecmuatü'l Ahzab, İstanbul 1298 R, s. 231-261.)

Davut Aydüz der ki; "Şiî kaynaklarına dayalı olarak rivâyet edilen Cevşen’in faziletin e dair hadis, ehl-i sünnet’in prensiple ri doğrultusunda kabule şâyan değildir. Meselâ, "Cevşen’i okuyan dört semavî kitabı okumuş gibi olur, Bunu okuyan asla Cehennem’e girmez, Üzerinde Cevşen yazılı kefenle gömülen kişi kabir azabı görmez"... Gibi. İhtimal bunları bu duâya kudsiyet kazandırma düşüncesiyle -ehl-i beyt imamları kanalıyla geldiği için- bazı ifratkâr kişiler uydurmuş olabilir…"

Cevşen vesilesiy le düşülen bir şirk şöyle anlatılıyor; "Cevşen, sürekli okunduğunda, okuyana birtakım maddî-manevî faydaları vardır ki, birçok ehl-i keşif ve islâm âlimi buna işaret etmişlerdir. Bunlardan birisi olarak Bediüzzaman da, el-Cevşenü’l-Kebîr’i okuma neticesin de gördüğü faydalard an şöyle bahseder: "Münâfık düşmanlarımın maddî ve manevî zehirleri ne karşı gerçi Cevşen ve Evrâd-ı Kudsiye-i Şâh-ı Nakşibend beni ölüm tehlikesi nden, belki yirmi defa kudsiyetl eriyle kurtardılar..."[244]

Ben de şunu sormak isterim; Şia ve nurcular, cevşen duasının ehlibeyt imamları vasıtasıyla geldiğini iddia ederek garabete düşmüşlerdir. Zira zehirlend iği anlatılan Hasan r.a. ve diğer ehlibeyt imamları, Kerbela şehidi Hüseyin r.a. ve etrafındakiler neden cevşenin bu faziletin den istifade etmediler acaba?

Cevşen hakkında Fikret Şanlı'nın yazısı da şu şekilde; "Cevşeni Kebir ve Cevşeni Sagir olmak üzere iki dua vardır. Uhud harbi esnasında Efendimiz i öldürme teşebbüsleri çoğalıp havanın da sıcak olması hasebiyle zırhında yük yaptığı bir ortamda Cebrail Aleyhisse lam gelir ve “Ey Muhammed! Rabbin sana selam ediyor ve üzerindeki zırhı çıkarıp bu duayı okumanı istiyor. Bu dua hem sana hem de ümmetine zırhtan daha sağlam bir emniyet sağlayacaktır.”[245] (Bu veya buna benzer metinler cevşen satılırken ufak bir kağıtla beraber verilir.) İşte yaklaşık 15 sayfa olan bu dua bize böyle gönderilmiştir. O günden bu güne kim onu üzerinde taşırsa başına musibet gelmez. Evinde olursa evi yanmaz. Çocuğunda olursa başına bir şey gelmez. Gel vatandaş... Sadece bir milyonlar la artık pazara bile ulaştı. Bu konu hakkındaki ilmi mütalaalardan şu sonuçlar çıkmıştır:

1- Peygamber Efendimiz Uhud’da zırhını çıkarmamıştır. Hatta üzerinde iki zırh birden vardı. [246]

2- Madem bu dua Peygamber Efendimiz i koruyacak tı da Efendimiz Uhud harbinde niye yaralandı? “Ebu Said el Hudri der ki: Rasululla h’ın yüzüne baktım. Her iki şakağında gümüş para yerini andırır iz, alnında saçının dibinde de bir yara vardı. Alt dudağı yarılmış, sağ yanındaki rebaiye dişinden birisi de kırılmıştı... Yardım edilmedikçe attan inemedi.. . Her iki Sade (Sa’d b. Ubade ile Sa’d b Muaze) dayanarak evine girdi.”[247]

Hani bu dua zırhtan daha iyiydi. Bu savaştan sonraki savaşlarda niye yaralanma lar oldu? Efendimiz mübarek dişini niye yitirdi?

3- Demek ki bu İslam’ın tevekkül mantığına ters. O halde bu hadis nerede geçiyor diye araştırdığımızda şu sonuca varırız ki, bu olay ehlisünnetin ne birinci derece hadis kitaplarında, ne de ikinci derece hadis kitaplarında. Peki, bu uydurma şey bize nasıl ulaştı diye bakarsak şu sonuca varırız. Bu duanın aslı cevşen kelimesin de saklı. Cevşen farsça bir kelimedir . Zırh demektir. İran kaynaklarına göre Cevşeni Kebir ile Allah’a müracaatta bulunan kimseye Bedir Şehitleri derecesin de 900.000 şehit sevabı verilir. Bu duayı kefenin üzerine yazan mü’min azap görmez onu okuyan kimse dört semavi kitabı okumuş gibi olur... ve saire, ve saire...

Bazen kendi kendime şöyle derim: Beş milyona normal patıska alacağına altı milyona cevşen baskılısını al hiç olmazsa azaptan kurtul. Hakikaten buna inanılır mı derdim ama inanılıyor. İran’da binlerce cevşenli kefen var bizde de binlerce insan.

Her dönemde dinini bilmeyen insanları istismar etmek için birileri çıkıp din adına bir şeyler uydurup onunla menfaat sağlamak isteyen insanlar çıkmıştır. Hristiyan lar da cennetten arsa satmadılar mı?

Bundan birkaç yıl önce Fethullah Gülenin Zaman gazetesin in ikinci sayfasında cevşen adı altında üç gün boyunca tam sayfa yazısı çıkmıştı. Sonuç olarak şu kanıya ulaşılıyordu:

Evet! Bu olay ehlisünnetin hadis kitaplarında yok.

Evet! Bu olayın silsilesi, şia silsilesi .

Evet! Bu olayın aslı olmayabil ir. Ama bu duayı üstadın okuması bizim için yeterlidi r. Evet, hocaefend inin dedikleri ne aynen katılıyor ve iki meselenin izah edilmesi gerektiği kanısındayım.

1- Mesele: Madem bu olayın aslı yok “zira din isnattır.” buyuruluy or. Peki niye halen cevşen satılırken bu kayıtlar veriliyor . Bu tip insanlara ancak şu ayet mealini söyleyebiliriz: “Allah’ın ayetlerin i az bir paraya satmayın.”

Az bir paraya satmayın, yani dini istismar edip dinin sırtından zengin olmaya kalkarsanız ne kazanırsanız kazanın o az bir para olacaktır, haberiniz olsun.

Nur Cemaatini n ayrılmasının sebepleri nden ve Risaleler deki ebcet hesabı hatalarından bahseden bir kitapta[248] bu sebepleri n başında Risaleler in kârının kimde kalacağında anlaşılamamasıdır der... Ama ben bütün hüsnü zannımla böyle bir şeye inanmamak la beraber madem bu cevşen olayının aslı olmadığı bilindiği halde niye bu hikâyelerin anlatıldığı hep kafamı karıştırmıştır. Niye?

2. Mesele: Zira bu asıl meseledir . İnsanların cevşeni takarken bu inançta olmalarıdır. Kendileri ni bu kâğıdın koruyacağını zannederl er ve kağıdı asarak yardım beklerler ki bu insanları cahiliyet i puta tapmaya alıştırma gibidir. Oysa Allah istemedikçe dünya ve içindekiler ne isterse istesinle r onlara bir şey olmaz. Kuvvet ve kudret sahibi olan Allah’tır ki insanlara bunun ilahi bir yönünün olmadığı söylense ve sadece bunda Allah’ın güzel isimleri, dualar, Bedir ashabının ismi var denseydi cevşen bu kadar yayılır mıydı?"[249]

Gelelim neticeye; İsnad olarak sabit olmayan Cevşen duasının –savunanla rın da kabullend iği gibi - şia uydurması olduğu sabittir.[250] Nurcular; "Şiilerin rivayetle rinde de sahih şeyler bulunabil ir, Ehli Sünnet âlimleri şiadan hadis almaktan çekindikleri için pek çok doğru şeyden mahrum kalabilir iz" bahanesiy le cevşen'e meşruiyet atfetmeye çalışıyorlar. Bu sözleri cidden cahilcedi r. Zira Allah Teala itikadı sahih olsa bile fasık (günahkâr) birinin getirdiği habere itibar edilmemes i beyan ederken, yalan söylemeyi dinen vacip olarak gören Şiilerin anlattıklarına nasıl itibar ederiz?

Ehl-i sünnet âlimlerinin şia'dan hiçbir rivayette bulunmadıkları yolundaki iddia da çok su götürür. Ehli Sünnet muhaddisl eri bidat fırkalarından rivayet hususunda hassas kriterler koymuşlardır. Bunlardan bazıları; rivayette bulunan kişinin kendi fırkasının davetçilerinden olmaması, yalanı caiz gören fırkalardan birine mensup olmaması gibi hususlardır. Bu ve benzeri şartların haricinde kalanların rivayetle ri Ehli Sünnet kaynaklar da mevcuttur . Dolayısıyla Rafızilikte aşırı olmayan Ali bin Zeyd bin Cüdan, Cerir Bin Abdilhami d, Atiyyetul Avfi gibi pek çok şii raviler kütübü sitte ricali arasında yer bulmuştur. Şii ravilerin rivayet ettiği hadislerd en sahihi, zayıfı ve uydurma olanları Ehli Sünnet kaynaklar da mevcut olup, cevşen ile ilgili rivayete asla itibar edilmemiştir. A.Z. Gümüşhanevi'nin nakletmes ine gelince, bilindiği gibi o, sufidir. Sufiyye ise özellikle son dönem sufileri, Ehli Sünnete pek çok hususta muhalefet ederek Batınilik ve Şia'ya meyillidi rler. İsmail Hakkı Bursevi gibi pek çok sufi, Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem'e isnad edilen rivayetin sahih yada uydurma olmasına aldırmadan amel etme gereğine inanmışlardır. Halbuki Allah Azze ve Celle dünyevî hususlard a bile zanna tabi olmayı yasaklamıştır. Kaldı ki dini hususta zan bile ifade etmeyen, uydurma oluşu alenen ortada olan bir hikaye ile nasıl amel edilebili r?

Cevşenin isnadının sağlamlığından dem vuranlar, rivayetin isnadını Musa Kazım r.a. ile başlayarak zikrederl er ve sahihmiş gibi bir görüntü vermeye çalışırlar. Fakat Musa el Kazım'dan bunu rivayet ettiği söylenen şii ravilerde n bahsedilm ez! At gözlüğü takanların sağlam isnad demesi hatta daha ileri giderek "mütevatir" demeleri, ancak Allah korkusund an uzak bir kalbin sahibinde n sadır olacak nitelikte dir. Ümid ederiz ki, bunu söyleyen cahildir de Allah katında mazur olur. Aksi halde bu kadar insanı dini bir hususta kandırmak büyük bir vebaldir.

Muhtevası hakkında ise; "Bu duanın içeriğinde sakıncalı bir husus yok, esmaül Hüsna ve ayetler içeriyor" denilerek aklen güzel görülerek savunulma ktadır. Bir amelin makbul olabilmes i için iki şartın birlikte olması zorunludu r; ihlas ve sünnete uygunluk. Fudayl Bin Iyad r.a. der ki; "Bir amel Allah için halis olup da, doğru olmazsa kabul edilmez. Yine bir amel doğru olup da Allah'a has kılınmazsa yine kabul edilmez. Amelin halis olması; yalnız Allah rızası gözetilerek yapılmasıdır. Doğru olması ise; sünnete uygun olmasıdır."[251]

Ebu Zer r.a.'ın rivayet ettiği sahih hadiste Rasululla h sallallah u aleyhi ve selem; "Sizi cennete yaklaştıracak olan ve cehennemd en uzaklaştıracak olan her şeyi açıkladım"[252] buyurmuştur. O halde neden ayetlerle ve sahih hadislerl e sabit olan dualar bırakılıp tavsiye edilmeyen bir dua metni ile saatlerce meşgul olunur?

İmam Malik de şöyle der; "Kim güzel bularak bidat çıkarırsa, Muhammed s.a.v'in risalet görevine ihanet ettiğini iddia etmiş olur. Zira Allah Teala; "Bu gün dininizi kemale erdirdim"(Maide 3) buyurmuştur. O gün dinde olmayan bir şey bu gün de dinden olamaz."[253]

Bu konuda nakledeceğim şu hadisleri de iyi düşünürseniz cevap kendiliğinden ortaya çıkacaktır;

Nafi r.a. anlatıyor; İbni Ömer r.a'nın yanında birisi aksırdı ve “elhamdü lillah vesselamü ala Rasulilla h” = Allah’a hamd Rasûlüne selam olsun dedi. Bunun üzerine İbn Ömer şöyle dedi: Ben elhamdülillah vesselamü ala Rasülillah mı diyorum Rasûlullah (s.a.v.) bize böyle öğretmedi. Bize “elhamdülillahi ala külli hal” = Her zamanda ve her zeminde Allah’a hamdolsun dememizi öğretti.”[254]

Görüldüğü gibi bahsedile n şahıs aslında görünüşte kötü bir şey söylememiştir. Fakat sünnette öğretilen dua yerine kendi uygun bulduğu şekilde dua ettiği için, İbni Ömer r.a. tarafından tepkiyle karşılanmıştır.

Abdullah Bin Mugaffel (radıyallahu anh) oğlunun; “Allahım Senden cennetin sağında beyaz bir köşk istiyorum” dediğini duyunca; “Peygamber Aleyhisse lam’ın şöyle buyurduğunu işittim; “Bu ümmette duada haddi aşanlar olacaktır.”[255]

Berâ b. Âzib (r.a.)’den rivâyete göre, Peygamber sallallah u aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “yatacağında namaz abdesti gibi abdest al, sonra sağ tarafına uzanıp şöyle de;

“Allah’ım irademi sana teslim ettim yönümü sana çevirdim senden korkup seni isteyerek işlerimi sana bıraktım sırtımı sana dayadım senden kaçıp kurtulmak ancak sana dönmekle mümkündür. İndirdiğin kitaba ve gönderdiğin peygamber e iman ettim.” bunları söylediğin gece ölürsen fıtrat üzere tertemiz ölürsün, sabaha çıkarsan hayır kazanmış olarak sabahlamış olursun; Berâ diyor ki:

“Ben gönderdiğin Rasûle dedim…” Bunun üzerine Peygamber sallallah u aleyhi ve sellem göğsüme vurdu ve; “Gönderdiğin peygamber e” de buyurdu[256]

Burada da görüldüğü üzere, aynı anlama gelen iki kelime arasında dahi bir değişiklilk yapılması caiz görülmemişken, Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem’den geldiği sabit olmayan bir dua ile nasıl dua edilebili r?

Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem’in sünnetinde bulunmaya n dualarla dua edenlerin, Esmaül Hüsna’dan belirli isimleri belirli sayılarda okuyanların bulunduğu ortamdaki cinleri rahatsız ettiği, cinlerin de bu kimselere musallat olduğu söylenmektedir. Özellikle günlük virdleri çok sayıda olan sufilerde ve Cevşeni çok okuyanlar da aklî rahatsızlıklar sık görülmektedir.

Hayvani gıdalardan riyazet ederek “çile” dedikleri halvete giren ve orada zikir yaptıkları esnada şeytanların telkinine kapılarak mehdilik iddiasında bulunanla ra sık rastlanılmakta, bunlardan bazılarında görülen olağanüstü işlerin keramet olduğu zannedilm ektedir. Aslında bu islami bir usül değil, hatta sünnette yasaklanmış hususlard andır. Bunun en büyük göstergesi de aynı şekilde riyazete çekilen rahipleri n de bir takım harikulad elere sahip olmasıdır. İslamda gaye keramet elde etmek değil, istikamet i muhafaza etmektir.

Ben de bu mehdilik iddiasında olan birkaçını gördüm. Anlattıkları uygulamal ar aynı usul idi ve her biri kendileri nin bir takım füyuzata ve keşiflere muhatap olduklarını, Mehdilik görevinin kendileri ne verildiğini söylüyorlardı. Bunlardan birisi İsa a.s.’ın manen nüzul ettiğini ve kendisini n arkasında namaz kıldığını söylerken, diğeri de çıkardığı ebced hesaplarıyla kendisinin Mehdi ve oğlunun da aslında İsa a.s. olduğunu söylüyordu. Belki iyi bir niyetle işe başlamışlardı ama sünnetten sapmak onları bu şekilde mecnunlar haline getirmişti.

-------------------------------------------------------------

[244] R.N.Külliyatı, II,1738 (Emirdağ Lâhikası I).

[245] İslam Ansiklope disi Cevşen bölümünde güzel mülahazalar vardır. Konuyu daha derin araştırmak isteyenle re tavsiye olunur. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklope disi, c: 7, s: 462-4

[246] İslam Tarihi Mustafa Asım Köksal, c. 3, s. 172

[247] a.g.e., c. 3, s. 233

[248] İşaratı Gaybiye ve Ayniye, Yazan M. Ali Nebioğlu, 1964, Ankara

[249] İlkadım dergisi'nin internet sitesinde n.

[250] Şia'nın dua kitaplarından el Kummî'nin Mefatihul Cinan adlı eserinde, el Kef'ami'nin Beledul Emin adlı eserinden naklen kopuk bir isnad ile zikredilm iştir.

[251] Ebu Nuaym Hilye(8/95)

[252] Taberani Mucemul Kebir(1647)

[253] Şatıbi el-İtisam(1/64)

[254] Tirmizi(2738) Hakim(4/265) isnadı hasendir.

[255] sahihtir. Ebu Davud(96,1480) Deylemi(3440) Ahmed(1/172) İbni Hibban(15/166) Hakim(1/267) Beyhaki(1/196) Abd Bin Humeyd Müsned(1/180) Hüseyni El Beyan Vet Tarif(2/181) Tuhfetul Ahvezi(1/157) Neylul Evtar(1/215) Tayalisi(1/28) Feyzul Kadir(4775) İbni Mace(3864) Kenz(3295) benzerini; Cem’ül Fevaid’de(9252) Rudani nakleder.

[256] Buhâri, Daavât 7, 9; Tevhid 34; Müslim(2710) Tirmizi(3391) Ebu Dâvud(5046, 5047, 5048)
0 yorum:

Yorum Gönder

Guraba Kitaplık..

Guraba Kitaplık..
tavsiye kitap..

Guraba Arşiv..

Guraba Yazılar..


GURABA YAYINEVİ..

GURABA YAYINEVİ..
Selefin fehmi ile ehli sünnetin eşsiz kitaplarını bulabileceğiniz yayınevi..

Bu Blogda Ara

Popüler Yayınlar

Guraba Resim..

Guraba Resim..

Guraba - Ayet

Şüphesiz Allah mü'minlerden canlarını ve mallarını -onlara cenneti vermek karşılığında- satın almıştır.Onlar Allah yolunda savaşır, öldürür ve öldürülürler.Tevrat'ta, İncil'de ve Kur'an'da yerine getirmeyi taahhüt ettiği hak bir vaaddir.Allah'dan daha çok ahdini kim yerine getirebilir ki?O halde yapmış olduğunuz bu alış verişe sevinin.En büyük kurtuluş işte budur! (Tevbe/111)

Guraba - Hadis

Ebû Hureyre radıyallahu anh şöyle anlatır;

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: '' Allah, iki kişiye güler.Bunlardan biri diğerini öldürür ve ikiside cennete girer.Biri, Allah yolunda savaşarak şehit olur sonra Allah katilinin tevbesini kabul eder de müslüman olur ve Allah yolunda çarpışarak o da şehit düşer.''(Buhârî, cihad 2826-Muslim, imare 1890-Nesâî, cihad 3165-İbn Mâce, mukaddime 191-Ahmed, müsned 7282)