GURABA İSLAM الإسلام الغرباء

Dört İmamın İtikadı Aynıdır-2..

Etiketler: ,
Ehli Sünnet Mezhebinin Özellikle Bazı İmamlara Nisbet Edilmesinin Nedeni:


Bu konuda bazı imamların ön plana çıkmasının nedeni; kendi döneminde yaygınlık kazanan bidatlere ve bidat ehlinin bu yolda sürdürdükleri yoğun faaliyetlere karşı verdikleri mücadele nedeniyledir. Bu imamlar, karşılaştıkları bidatlerle hak yoldan mücadeleye tutuşarak onların batıl görüşlerine karşı sünneti savunmuşlar ve İmam Ahmed örneğinde olduğu gibi bu yolda birçok eziyet ve sıkıntılara maruz kalmışlardır. Bu onların isimlerinin daha ön plana çıkmasına neden olmuştur. Es-Sefarinî şöyle dedi: “Selef’in mezhebi tüm imamların, tabiin ve sahabden, onların da Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’den aldıkları mezhebin aynısı ise o halde niçin kendisinden önceki imamlar değil de özellikle İmam Ahmed bu mezhep ile meşhur olmuştur? diye sorduktan sonra bu soruya, ikinci hicri yüzyılda devlet yöneticilerinin de desteğiyle ortalığı kasıp kavuran Mutezile fitnesi ve bu fitneye karşı İmam Ahmed’in gösterdiği büyük direniş sonucu fitnenin yıkılıp, selefin mezhebinin galip gelmesi hadiselerini anlatarak cevap verdi.

İşte İmam Ahmed (radiyallahu anh)’in bu konudaki şöhretinin nedeni budur. Öyle ki Ebu’l Hasan el-Eşarî (radiyallahu anh) dahi onun bu konudaki İmametini kabul etmekte ve kendisini ona nisbet etmektedir”[47]

İmam el-Eşarî (radiyallahu anh) şöyle dedi:

“Bizim sözümüz ve dinimiz Aziz ve Celil Rabbimizin kitabına ve Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)’in sünnetine sarılmaktır. Biz Sahabe, Tabiin ve Hadis İmamlarından gelen rivayetlere bağlıyız. Ebu Abdillah Ahmed b. Muhammed b. Hanbel’in -Allah O’nun yüzünü aydınlatsın, derecelerini yükseltsin ve sevaplarını çoğaltsın- söylediklerinin aynısını biz de söylüyoruz. O’nun sözlerine muhalif olanlara biz de muhalifiz. Çünkü O hakkı aydınlatan, dalâlet, bidat, eğrilik ve şüphe ile mücadele eden faziletli bir imam ve kamil bir liderdir. Allah O’na rahmet etsin.[48]

Diğer imamlar da aynı yolda yürüdükleri halde İmam el-Eşarî, şöhretinden dolayı selef mezhebini İmam Ahmed’e nisbet etmiştir. Onlar ve onlara tabi olanların hepsi sünnet imamlarıdır ve kıyamete kadar onlara katılanların hepsi de sünnet ehlidirler. Bu nedenledir ki “Sen İmam Ahmed’in itikadını tasnif ediyorsun” diyenlere Şeyhu’l İslam İbn Teymiyye şöyle cevap vermiştir: “Ben özel olarak sadece İmam Ahmed’in değil tüm Selef-i salih’in itikadını tasnif ediyorum. İmam Ahmed sadece Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in getirdiği ilmin tebliğcisidir. Eğer İmam Ahmed, Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in sünnetine aykırı olarak kendiliğinden bir şey demiş olsaydı biz bunu reddederdik”[49]

İmam Ahmed’in hadis ilmindeki büyük mevkisi ve sünneti savunma yolunda çektiği sıkıntılar onun bu alanda daha meşhur olmasına neden olmuştur. Bazı mağrib alimleri şöyle demişlerdir:

“Mezheb Malik ve Şafii’nin, zuhur ise Ahmed b. Hanbel’in dir.” Yani bazıları bu alanda daha çok meşhur olsalar da Ahmed ve diğer imamların mezhebleri aynıdır.



Bu Alanda Dört İmamın Öne Çıkmasının Nedeni:


Selef, diğer imamlar ve onlara tabi olanlar da aynı itikat üzere oldukları halde niçin özellikle dört imam ön plana çıkmaktadır?

Dört imamın ön plana çıkmasının nedeni; ilimlerinin genişliği, makamlarının yüceliği, bu yolda verdikleri mücadele, sahabe ve tabiin dönemine yakınlıkları, İslam Alemi’ndeki etkileri ve mezheblerinin yaygınlığı nedeniyledir. Ayrıca bu şekilde imamların itikad birliğini ve bunun sünnet ve sahabenin görüşlerine uygunluğunu beyan ederek, bu imamlara tabi olduklarını iddia ettikleri halde gerçekte onların yollarına uymayan kimseler üzerine hüccet ikame edilmektedir. Üçüncü bir diğer husus ta şudur: Bu büyük imamların itikatlarını, muteber kaynaklarını esas alarak açıklıyoruz. Böylece bu imamlardan herhangi birisine nisbet edilen bazı batıl sözlerin asılsız ve uydurma olduğunu kanıtlamış oluyoruz. Şafii İmamlarından Şeyhu’l Harameyn Ebu’l Hasan Muhammed b. Abdilmelik el-Kercî[50] bu konuda “el-Fusul fi’’l Usulî ani’l Eimmet’l Fuhul İlzamen li-Zevi’l Bida ve’l Fudul” isminde bir kitap yazmıştır. Şeyh bu kitabında Şafii, Malik, Sevrî, Ahmed b. Hanbel, Buharî, Süfyan b. Uyeyne, Abdullah b. Mubarek, Evzaî, Leys b. Sad ve İshak b. Rahaveyh’in sünnet usulü konusundaki sözlerini beyan ederek itikadlarını tesbit etmiş ve her birinin hayat tercemesini vererek bu imamların İslam’daki büyük mertebelerini gözler önüne sermiştir.

Şeyhu’l Harameyn kitabının bir yerinde şöyle diyor: “Diğerlerinden değil de sadece bu imamlardan nakil yapılması, doğusu ve batısı ile tüm İslam Aleminde bu imamların mezheplerinin yayılması ve bu imamların da, önderlik ve imametlik şartlarına diğer imamlara göre daha çok sahip olmaları nedeniyledir. Bu imamlar hıfz, basiret, zeka, Kitap, sünnet, icma, sened, rical, ahval, arab dili, dilin tarihi gelişimi, nasıh, mensuh, menkul, makul vs konularında tam bir yeterlilik sahibi idiler ve ayrıca emanete riayet ve dindarlılıkları ile temayüz etmişlerdir.

Bu imamların bir diğer özellikleri de sahabe ve tabiin dönemine yakınlıkları ve ilimlerini onlardan almış olmalarıdır.”

“Açıklamak istediğimiz üçüncü bir husus da şudur: Bu imamların mezheplerini ispatlayarak onlara uyuyormuş gibi görüldükleri halde itikadi konularda onlara muhalefet edenler aleyhine hüccet sunmaktır. Bir imamın itikadını inkar edip mezhebine uymak Şeran ve teban hayret verici bir şeydir.

Kim ki ben, Şeran Şafii’ye, itikaden Eşarii’ye tabi oluyorum derse açık bir çelişkiye düşmüş olur. Çünkü Şafii, hiçbir zaman Eşarii değildi. Ben furuu da Hanbelî usulde Mutezilîyim demek de İmam Ahmed’e hakarettir. Çünkü Ahmed ömrü boyunca Mutezile ile mücadele etmiştir.”

Ve yine şöyle dedi: “Ve yine Malikilerden bazıları da Eşarî mezhebinin fitnesine kapılmışlardır ki bu onlar için büyük bir ar ve vebaldir. Çünkü bu büyük imamların mezhepleri, Cehmiyye, Mutezile, Kadriyye, Vakifiyye ve Lafziyye mezheplerini inkara dayanır.”

Yazar daha sonra lafız meselesi üzerinde durduktan sonra şöyle diyor: “Diğer selef imamlarının mezhepleri daha sonra unutulup, hiçbir tabisi kalmadığından onlardan nakil gereği duymadık.”

“Eğer denilse ki: O halde niçin mezhepleri yaygınlık kazanan hadis ashabından sadece şu imamlardan nakilde bulunmadınız: Şafii, Malik, Sevri ve Ahmed? Çünkü Evzaî, Sevrî ve diğerlerinin hiçbir tabisi kalmamıştır.”

“Denilir ki: Çünkü bu zikrettiklerimiz dışındaki diğer imamlar genel mezheb imamlarıdırlar. Ki bunlar kendi dönemlerinde önder idiler; fakat bunların mezhebleri daha sonra diğer büyük imamların mezheblerine ilhak edilmiştir. Şöyle ki İbn Uyeyne önder bir imam olmasına rağmen tercih ettiği hükümler konusunda herhangi bir eser yazmamıştır. Onun yerine Şafii, Ahmed ve İshak yazmışlardır. Dolayısıyla İbn Uyeyne’nin mezhebi bu şahısların mezheblerine karışmıştır.

Leys b. Sad’ın öğrencileri ise onun mezhebini sürdürememişlerdir. Şafii şöyle dedi: ‘O’nun arkadaşları olmadı’. Ancak mezhebi Malik ve Sevri’nin mezheblerine yakındır. Dolayısıyla O’nun mezhebi de bu ikisinin mezhebine karışmıştır.

Evzaî’nin sözleri ise mutlaka Malik, Sevrî veya Şafii’den birisinin sözlerine uymaktadır ki dolayısıyla O’nu mezhebi de bu üç mezhebe karışmıştır. Aynı şekilde İshak’ın görüşleri de Ahmed’in görüşleriyle aynı paraleldedir.”

“Denilse ki bu imamların mezheblerinin diğer büyük imamların mezheblerine dahil olduğunu tafsilatlı bir şekilde kim açıklamıştır”? Derim ki: Bunu Şeyh Ebu Hamid el-Esferainî Beyanü’l Ahkam isimli büyük ve değerli eserinde açıklamıştır”

“Ebu Zera ve Ebu Hatim'in namaz ve diğer hükümlerdeki tercihleri okuduğum ve gördüğüm kadarıyla Ahmed’in görüşlerine uygundur. Buharî’ye gelince; bu konuda Hafız Muhammed b. Tahir’in şöyle dediğini işittim: Buharî’nin hükümler ve meseleler konusundaki seçimleri Ahmed ve İshak’ın tercihlerine uygundur.

İşte; özellikle bu imamları zikretmemizin nedeni onların imamet şartlarına daha çok sahip olmaları nedeniyle uyulmaya daha layık olmaları ve diğerlerinin onların imamet derecelerine ulaşamamış olmamalarından dolayıdır.”

Yazar daha sonra ayrı bir bölüm halinde şöyle diyerek imamların değerlerini özetledi: “İmamların usul ve itikatlerini araştırıp ilmi deliller ile ispat edip, bunu bölümler halinde açıkladım ve her bölüme imametlerine delil olacak, onlara uymayı gerektirecek, muhalefetten sakındıracak övgülerle başladım. Günümüzde usul konusunda isimlerini andığınız imamlara uymak sahabe ve tabiinden gelen icmaaya uymak gibidir. Hiçbir müslüman bunun hilafına hareket edemez ve bu konuda hiçbir özür beyan edemez. Onlar hak üzeredirler ve bu ümmetin mezheblerinin büyükleridirler. Onlar önder alimler, din ve diyanet, sıdk ve emanet, büyük ilim ve ictihad erbabıdırlar. İşte bu nedenlerden dolayı ümmet onları baştacı etmiş, usul ve furuu da onlara uymuştur.”

Yine şöyle dedi: “Kitabın başında da açıkladığımız gibi biz kesin olarak biliyoruz ki bu imamlar, imamlık şartlarına haiz olmaları, derin bilgileri ve Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in dönemine yakınlıkları nedeniye Allah Resulü (sallallahu aleyhi ve sellem)’in ve Sahabesinin itikatlarını kesinlikle herkesten daha iyi biliyorlardı.” Sonra şöyle devam etti: “Sonra bazı kardeşlerin soruları tevcihleri doğrultusunda bu kitabın başlıklarından birini imamların bazı sözlerine ayırdım.

İmamların naslarını iki bölümde topladım:

1) Sünnet ve faziletinin beyanı hakkında

2) Bidat ve ehlini terki hakkında

Birinci Fasıl: Bil ki ‘sünnet’ Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in yoluna uymak ve gittiği yoldan gitmektir ki bu da üç kısmdır: Sözler, ameller ve akaid.

Sözler: Zikirler ve tesbihat bu kısımdandır.

Ameller: Namazın ve orucun sünnetleri, mezkur sadakalar ve ayrıca hoş davranışlar ve edeb kuralları vs gibi ki bu son ikisi istihbab ve sevab kazanma babındandır.

Üçüncü kısım akaid sünnetidir ki buda inanılması gereken kaidelere imanetmekir”.

Şeyh şöyle devam etti: “İşte onlardan bize ulaşan sözleri Allah'ın yardımıyla mümkün olan en veciz şekilde, ezberlemek isteyenlerin dikkatlerine sunuyorum:

Sünnete uymak isteyenler bilmelidirler ki ‘akaid’ sünneti üç kısımdır.

1) Allah’ın isimleri, zatı ve sıfatları.

2) Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)’ile ilgili hususlar.

3) İslam ehli ile ilgili hususlar.”

Şeyh, sonra da bu üç kısmın açıklamasına geçti.[51]



Peygamberlerin De İtikatları Birdir:


Tüm bunlardan, dört imamın ve hatta tüm imamlar ve ümmetin fakih selefinin itikatlarının aynı olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü onlar aynı kaynaktan almışlardır ki o kaynak da Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’dir.

Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in itikadı ise diğer peygamber kardeşlerinin itikatları ile aynıdır. Şeriatleri değişse de tüm peygamberlerin (Tamamına salat ve selam olsun) dinleri birdir. Ebu Hureyre’den gelen sahih hadiste Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

“Biz peygamberler topluluğunun dini birdir”.

Nevevî şöyle dedi: “Cumhuru ulema şöyle dedi: Peygamberlerin iman ve şeriat usülleri birdir. Onlar tevhid usulü konusunda müttefik fakat şeriatin teferruatları konusunda muhteliftirler”[52]. İbn Hacer de şöyle dedi: “Söz, şeri teferruatlar konusunda ihtilaf etseler de, dinlerinin aslı aynıdır anlamındadır”[53]

Cenabı Hakk birçok ayeti kerime ile bu hususu açıkça beyan etmiştir:

“Senden önce hiçbir resûl göndermedik ki ona: “Benden başka İlâh yoktur; şu halde bana kulluk edin” diye vahyetmiş olmayalım.” (Enbiya, 21/25)

“Andolsun ki biz, “Allah’a kulluk edin ve Tâğut’tan sakının” diye (emretmeleri için) her ümmete bir peygamber gönderdik.” (Nahl, 16/36).

Bu nedenle yine şöyle buyurdu:

“Dini ayakta tutun ve onda ayrılığa düşmeyin” diye Nuh’a tavsiye ettiğini, sana vahyettiğimizi, İbrahim’e, Musa’ya ve İsa’ya tavsiye ettiğimizi Allah size de din kıldı. Fakat kendilerini çağırdığın bu (din), Allah’a ortak koşanlara ağır geldi. Allah dilediğini kendisine (peygamber) seçer ve kendisine yöneleni de doğru yola iletir.” (Şura, 42/13)

Allah’ın, Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)’in ümmeti için kıldığı İslam Dini, tüm peygamberlerin dinidir.[54]

“Allah nezdinde hak din İslâm’dır.” (Al-i İmran, 3/19)

Allah (cc) daha önce Nuh, İbrahim, Musa, İsa ve diğer peygamberlere verdiği dinin aynısını Muhammed’e (sallallahu aleyhi ve sellem) de vermiştir. “Dini ayakta tutun” buyruğundan maksat Allah’ın tevhidi, itaati üzerine olmak, peygamberlerine, kitaplarına ve ahiret gününe ve inanılması gereken diğer hususlara inanmaktır. Şeriatler ise ümmetlerin çıkarları gereği zamanlara göre değişiklik gösterebilir. Tıpkı Hakk Teala’nın buyurduğu gibi:

“(Ey ümmetler!) Her birinize bir şerîat ve bir yol verdik.” (Maide, 5/48).

Pegamberler; itikadi ve genel amel usuller itibariyle aynı din üzeredirler. İtikadi olarak: Allah’a, peygamberlerine ve ahiret gününe iman gibi. Ameli olarak ise; Enam, A'raf ve İsrailoğulları surelerinde zikredilen amelleri örnek olarak verebiliriz. Enam suresinin üç ayeti kerimesinde şöyle buyruldu:

“De ki: Gelin Rabbinizin size neleri haram kıldığını okuyayım: O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın, ana-babaya iyilik edin, fakirlik korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin -sizin de onların da rızkını biz veririz-; kötülüklerin açığına da gizlisine de yaklaşmayın ve Allah’ın yasakladığı cana haksız yere kıymayın! İşte bunlar Allah’ın size emrettikleridir. Umulur ki düşünüp anlarsınız.

“Rüşd çağına erişinceye kadar, yetimin malına, sadece en iyi tutumla yaklaşın; ölçü ve tartıyı adaletle yapın. Biz herkese ancak gücünün yettiği kadarını yükleriz. Söz söylediğiniz zaman, yakınlarınız dahi olsa adaletli olun, Allah’a verdiğiniz sözü tutun. İşte Allah size, iyice düşünesiniz diye bunları emretti.

“Şüphesiz bu, benim dosdoğru yolumdur. Buna uyun. (Başka) yollara uymayın. Zira o yollar sizi Allah’ın yolundan ayırır. İşte sakınmanız için Allah size bunları emretti.”

Diğer örnekler:

“Rabbin, sadece kendisine kulluk etmenizi, ana-babanıza da iyi davranmanızı kesin bir şekilde emretti. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa, kendilerine “of!” bile deme; onları azarlama; ikisine de güzel söz söyle. (İsra: 17/23. Ve tavsiye devam eden sonraki ayetler.)

Ve ayrıca şu örnekleri de verebiliriz:

“De ki: Rabbim adaleti emretti. Her secde ettiğinizde yüzlerinizi O’na çevirin ve dini yalnız Allah’a has kılarak O’na yalvarın. İlkin sizi yarattığı gibi (yine O’na) döneceksiniz.” (Araf, 7/29).

“De ki: Rabbim ancak açık ve gizli kötülükleri, günahı ve haksız yere sınırı aşmayı, hakkında hiçbir delil indirmediği bir şeyi, Allah’a ortak koşmanızı ve Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram kılmıştır.” (Araf, 7/33).

Zikredilen bu hususlar üzerinde tüm peygamberler müttefiklerdir.

Ayrıca Mekkî surelerde genel hatlarıyla tüm peygamberlerin üzerinde müttefik oldukları usulleri ihtiva etmektedir.[55]

İşte tüm peygamberlerin üzerinde müttefik oldukları bu din, İslam Dinidir. Hakk Teala şöyle buyurdu:

“Allah nezdinde hak din İslâm’dır.” (Al-i İmran, 3/19)

Allah, öncekilerden ve sonrakilerden hiç kimseden, bu dinden başka bir din kabul etmez.

“Kim, İslâm’dan başka bir din ararsa, bilsin ki kendisinden (böyle bir din) asla kabul edilmeyecek ve o, ahirette ziyan edenlerden olacaktır.” (Al-i İmran, 5/85).

Nuh (aleyhisselam)’dan peygamberimiz Muhammed (aleyhisselam)’a kadar tüm peygamberler aynı İslam üzeredirler. Cenabı Hakk Nuh ile ilgili olarak şöyle buyurdu:

“Onlara Nuh’un haberini oku: Hani o kavmine demişti ki: “Ey kavmim! Eğer benim (aranızda) durmam ve Allah’ın âyetlerini hatırlatmam size ağır geldi ise, ben yalnız Allah’a dayanıp güvenirim. Siz de ortaklarınızla beraber toplanıp yapacağınızı kararlaştırın. Sonra işiniz başınıza dert olmasın. Bundan sonra (vereceğiniz) hükmü, bana uygulayın ve bana mühlet de vermeyin.”

“Eğer yüz çeviriyorsanız, zaten ben sizden bir ücret istemedim. Benim ecrim Allah’tan başkasına ait değildir ve bana müslümanlardan olmam emrolundu.” (Yunus, 10/71-72)

İbrahim ile ilgili olarak da şöyle buyurdu:

“İbrahim’in dininden kendini bilmezlerden başka kim yüz çevirir? Andolsun ki, biz onu dünyada (elçi) seçtik, şüphesiz o ahirette de iyilerdendir.

“Çünkü Rabbi ona: Müslüman ol, demiş, o da: Alemlerin Rabbine boyun eğdim, demişti.

“Bunu İbrahim de kendi oğullarına vasiyet etti, Yakub da: Oğullarım! Allah sizin için bu dini (İslâm’ı) seçti. O halde sadece müslümanlar olarak ölünüz (dedi).” (Bakara: 130-132)

Musa ile ilgili olarak da şöyle buyurdu:

“Musa dedi ki: Ey kavmim! Eğer Allah’a inandıysanız ve O’na teslim olduysanız sadece O’na güvenip dayanın.” (Yunus, 10/84).

Ve Mesih’in haberi:

“Hani havârîlere, “Bana ve peygamberime iman edin” diye ilham etmiştim. Onlar (da), “İman ettik, bizim Allah’a teslim olmuş kimseler (müslümanlar) olduğumuza sen de şahit ol” demişlerdi.” (Maide, 5/111).

“Tevrat’ı indirdik. Kendilerini (Allah’a) vermiş peygamberler onunla yahudilere hükmederlerdi.” (Maide, 5/44).

Belkıs’ın da şöyle dediği bildirildi:

“Rabbim! Ben gerçekten kendime yazık etmişim. Süleyman’la beraber âlemlerin Rabbi olan Allah’a teslim oldum.” (Neml, 27/44).

İslam, sadece Allah’a teslim olmak demektir. Hem Allah’a hem de bir başkasına teslim olan müşriktir. Allah’a teslim olmayan O’na ibadet etmekten büyüklenmektedir ki, O’na şirk koşan ve O’nun ibadetine karşı büyüklenen kimse kafirdir. Sadece O’na teslim olmak; sadece O’na ibadet etmek ve sadece O’na itaat etmeyi de içine alır.

İşte bu İslam Dinidir ki Allah O’ndan başka din kabul etmez. Bu da, her zaman diliminde Allah’a, o zaman dilimi içinde emrettiği gibi ibadet etmekle olur. Önce Sahra (Aksa)’ya dönerek ibadet etmek emredilmiş iken daha sonra Kabe’ye yönelerek ibadet etmek emredilmiştir. İşte bu her iki fiili de emredildiği zamanda yapmak İslam’ın gereğindendir.

Allah (cc), önce gelen peygamberlerin kendinden sonra gelecek peygamberleri müjdelemelerini ve onlara iman etmelerini, sonra gelen peygamberlerin de kendilerinden önceki peygamberleri tasdik edip onlara iman etmelerini dinin bir gereği kılmıştır. Hakk Teala şöyle buyurdu:

“Hani Allah, peygamberlerden: “Ben size Kitap ve hikmet verdikten sonra nezdinizdekileri tasdik eden bir peygamber geldiğinde ona mutlaka inanıp yardım edeceksiniz” diye söz almış, “Kabul ettiniz ve bu ahdimi yüklendiniz mi?” dediğinde, “Kabul ettik” cevabını vermişler, bunun üzerine Allah: O halde şahit olun; ben de sizinle birlikte şahitlik edenlerdenim, buyurmuştu.” (Al-i İmran, 3/81).

İbn Abbas şöyle dedi: Allah gönderdiği tüm peygamberlerden şayet onlar hayatta iken Muhammed (aleyhisselam) gönderilirse, ona iman ve yardım etmek üzere misak aldı. Aynı misakı O da ümmetinden aldı. Hakk Teala şöyle buyurdu:

“Sana da, daha önceki kitabı doğrulamak ve onu korumak üzere hak olarak Kitab’ı (Kur’an’ı) gönderdik. Artık aralarında Allah’ın indirdiği ile hükmet; sana gelen gerçeği bırakıp da onların arzularına uyma. (Ey ümmetler!) Her birinize bir şerîat ve bir yol verdik.” (Maide, 5/48).

Allah (cc) imanı bir bütün kıldı ve dini parçalamanın küfür olduğunu bildirdi:

“Allah’ı ve peygamberlerini inkâr edenler ve (inanma hususunda) Allah ile peygamberlerini birbirinden ayırmak isteyip “Bir kısmına iman ederiz ama bir kısmına inanmayız” diyenler ve bunlar (iman ile küfür) arasında bir yol tutmak isteyenler yok mu;

İşte gerçekten kâfirler bunlardır. Ve biz kâfirlere alçaltıcı bir azap hazırlamışızdır.” (Nisa, 4/150-151).

Ve şöyle buyurdu:

“Yoksa siz Kitab’ın bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? Sizden öyle davrananların cezası dünya hayatında ancak rüsvaylık; kıyamet gününde ise en şiddetli azaba itilmektir. Allah sizin yapmakta olduklarınızdan asla gafil değildir.” (Bakara, 2/85)

Hakk Teala bize şöyle hitab etti:

“ “Biz, Allah’a ve bize indirilene; İbrahim, İsmail, İshak, Ya’kub ve esbâta indirilene, Musa ve İsa’ya verilenlerle Rableri tarafından diğer peygamberlere verilenlere, onlardan hiçbiri arasında fark gözetmeksizin inandık ve biz sadece Allah’a teslim olduk” deyin.

Eğer onlar da sizin inandığınız gibi inanırlarsa doğru yolu bulmuş olurlar; dönerlerse mutlaka anlaşmazlık içine düşmüş olurlar. Onlara karşı Allah sana yeter. O işitendir, bilendir.” (Bakara, 2/136-137).

Allah (cc) bize tüm peygamberlere iman etmemizi emretti. Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)’in risaleti kendisine ulaştığı halde kim iman etmez ise, o kimse asla mümin ve müslüman değildir. İstediği kadar aksini iddia etse de.

“Kim, İslâm’dan başka bir din ararsa, bilsin ki kendisinden (böyle bir din) asla kabul edilmeyecek ve o, ahirette ziyan edenlerden olacaktır.” (Al-i İmran, 3/85)

Yahudi ve Hristiyanların ‘Bizler müslümanız’[56] dedikleri zikredildi. Bunun üzerine Cenabı Hakk şu buyruğunu indirdi:

“Yoluna gücü yetenlerin o evi haccetmesi, Allah’ın insanlar üzerinde bir hakkıdır.” Bunun üzerine ‘Biz haccetmeyiz’ dediler. Hakk Teala da şöyle buyurdu: “Kim inkâr ederse bilmelidir ki, Allah bütün âlemlerden müstağnidir.” (Al-i İmran, 3/97).

Allah’ın emri gereği evini haccetmeksizin tam anlamıyla O’na teslimiyet gerçekleşmiş olmaz.

Ki Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) İslam’ın üzerine bina edildiği beş temelden birinin de hacc olduğunu bildirdi.[57]

Allah şu buyruğunu Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Arafat’da vakfeye durduğu zaman indirdi.

“Bugün size dininizi ikmal ettim, üzerinize nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm’ı beğendim.” (Maide, 5/3)

İnsanlar geçmişteki Musa ve İsa peygamberlerin ümmetlerinin müslüman olup olmadıklarını tartıştılar. Bu yüzeysel bir tartışmadır. Allah’ın Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)’i gönderdiği ve Kur’an şeriatını kapsayan özel İslam’dır ve bugün İslam denilirken kastedilen de budur. Genel İslam ise, tüm peygamberlerin getirdiklerinin genel ismidir.

Mutlak olarak İslam’ın temeli Allah’tan başka ilah olmadığına şahadet etmektir ki tüm peygamberler bu kelime ile gönderilmişlerdir. Hakk Teala şöyle buyurdu:

“Andolsun ki biz, “Allah’a kulluk edin ve Tâğut’tan sakının” diye (emretmeleri için) her ümmete bir peygamber gönderdik” (Nahl, 16/36)

“Senden önce hiçbir resûl göndermedik ki ona: “Benden başka İlâh yoktur; şu halde bana kulluk edin” diye vahyetmiş olmayalım.” (Enbiya, 21/25)

“Bir zaman İbrahim, babasına ve kavmine demişti ki: Ben sizin taptıklarınızdan uzağım.”

“Ben yalnız beni yaratana taparım. Çünkü O, beni doğru yola iletecektir”. (Zuhruf, 43/26-27).

“İbrahim dedi ki: İyi ama, neye taptığınızı (biraz olsun) düşündünüz mü?

‘’İster siz, ister eski atalarınız’’

İyi bilin ki onlar benim düşmanımdır; ancak âlemlerin Rabbi (benim dostumdur)” (Şuara, 26/75-76)

“İbrahim’de ve onunla beraber olanlarda, sizin için gerçekten güzel bir örnek vardır. Onlar kavimlerine demişlerdi ki: “Biz sizden ve Allah’ı bırakıp taptıklarınızdan uzağız. Sizi tanımıyoruz. Siz bir tek Allah’a inanıncaya kadar, sizinle bizim aramızda sürekli bir düşmanlık ve öfke belirmiştir.” (Mümtehine, 60/4)

Cenabı Hakk yine Nuh, Hud, Salih ve diğer peygamberlerin şöyle dediklerini zikretti:

“Andolsun ki Nuh’u elçi olarak kavmine gönderdik. Dedi ki: Ey kavmim! Allah’a kulluk edin, sizin ondan başka tanrınız yoktur. Doğrusu ben, üstünüze gelecek büyük bir günün azabından korkuyorum.

“Ad kavmine de kardeşleri Hûd’u (gönderdik). O dedi ki: “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin; sizin O’ndan başka tanrınız yoktur. Hâla sakınmayacak mısınız?”

“Semûd kavmine de kardeşleri Salih’i (gönderdik). Dedi ki: Ey kavmim! Allah’a kulluk edin; sizin O’ndan başka tanrınız yoktur. Size Rabbinizden açık bir delil gelmiştir. O da, size bir mucize olarak Allah’ın şu devesidir. Onu bırakın, Allah’ın arzında yesin, (içsin); ona kötülük etmeyin; sonra sizi elem verici bir azap yakalar.

“Medyen’e de kardeşleri Şuayb’ı (gönderdik). Dedi ki: Ey kavmim! Allah’a kulluk edin, sizin ondan başka tanrınız yoktur.” (Araf Suresi).

Ashabı Kehf ile ilgili de şöyle buyruldu:

“Biz sana onların başından geçenleri gerçek olarak anlatıyoruz. Hakikaten onlar, Rablerine inanmış gençlerdi. Biz de onların hidayetini arttırdık.

Onların kalplerini metîn kıldık. O yiğitler (o yerin hükümdarı karşısında) ayağa kalkarak dediler ki: “Bizim Rabbimiz, göklerin ve yerin Rabbidir. Biz, O’ndan başkasına tanrı demeyiz. Yoksa saçma sapan konuşmuş oluruz.

Şu bizim kavmimiz Allah’tan başka tanrılar edindiler. Bari bu tanrılar konusunda açık bir delil getirseler. (Ne mümkün!) Öyle ise Allah hakkında yalan uydurandan daha zalimi var mı?” (Kehf Suresi).

Ve şöyle buyurdu:

“Allah, kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz; bundan başkasını, (günahları) dilediği kimse için bağışlar. Allah’a ortak koşan kimse büyük bir günah (ile) iftira etmiş olur.” (Nisa, 4/48).

---------------------------------------

[47] Bkz. Levamiu’l Envar 1/65-57

[48] el-İbane/15.

[49] el-Fetava 3/169

[50] Kercî’nin bu kitabını bize Şeyhu’l İslam İbn Teymiyye nakletmiştir. (Bkz. el-Fetava 4/175-180). Kitab’ın aslı ise Şeyh Hammad el-Ensarî’nin dediğine göre kaybolmuştur.

[51] Bkz. Buhari 4/203, Müslim: 2365, Ahmed: 2/ 406.

[52] Şerhu Sahihi Müslim: 15/120.

[53] Fethu’l Barî: 6/489.

[54] Özellikle Nuh, İbrahim, Musa ve İsa peygamberlerin zikredilmesinin nedeni bunların şeriat sahibi ulu’l azm peygamberler olması nedeniyledir. Bkz. Ruhu’l Meanî: 25/19.

[55] Fetava: 15/159-160.

[56] Bkz. Taberî Tefsiri: 6/570

[57] Müttefekun aleyh hadis.

Usulu’ddin inde eimmeti’l erbaa vahidetun
0 yorum:

Yorum Gönder

Guraba Kitaplık..

Guraba Kitaplık..
tavsiye kitap..

Guraba Arşiv..

Guraba Yazılar..


GURABA YAYINEVİ..

GURABA YAYINEVİ..
Selefin fehmi ile ehli sünnetin eşsiz kitaplarını bulabileceğiniz yayınevi..

Bu Blogda Ara

Popüler Yayınlar

Guraba Resim..

Guraba Resim..

Guraba - Ayet

Şüphesiz Allah mü'minlerden canlarını ve mallarını -onlara cenneti vermek karşılığında- satın almıştır.Onlar Allah yolunda savaşır, öldürür ve öldürülürler.Tevrat'ta, İncil'de ve Kur'an'da yerine getirmeyi taahhüt ettiği hak bir vaaddir.Allah'dan daha çok ahdini kim yerine getirebilir ki?O halde yapmış olduğunuz bu alış verişe sevinin.En büyük kurtuluş işte budur! (Tevbe/111)

Guraba - Hadis

Ebû Hureyre radıyallahu anh şöyle anlatır;

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: '' Allah, iki kişiye güler.Bunlardan biri diğerini öldürür ve ikiside cennete girer.Biri, Allah yolunda savaşarak şehit olur sonra Allah katilinin tevbesini kabul eder de müslüman olur ve Allah yolunda çarpışarak o da şehit düşer.''(Buhârî, cihad 2826-Muslim, imare 1890-Nesâî, cihad 3165-İbn Mâce, mukaddime 191-Ahmed, müsned 7282)