GURABA İSLAM الإسلام الغرباء

Dünya ve Mal Sevgisi..

13:01
DÜNYA VE MAL SEVGİSİ

بسم الله الرحمن الرحيم

Bilindiği gibi bu dünya hayatı,ahiretin iki konaklama yerinden birisini kazan-mak için insanoğluna verilen geçici bir sermayedir.
Sınırlı olan bu sermaye her geçen gün insanoğlunun elinden yavaş yavaş alın-makta ve hesaplarının görüleceği gün de yaklaşmaktadır. Ama ne yazık ki, Kur’an’ın ve Sünnet’in ifade buyurduğu gibi :

اقْتَرَبَ لِلنَّاسِ حِسَابُهُمْ وَهُمْ فِي غَفْلَةٍ مَّعْرِضُونَ

“ İnsanların hesaba çekilecekleri gün yaklaş-masına rağmen , onlar hala - Allah’a itaatten – yüz çevirmiş olarak gaflet içerisindedirler “
ENBİYA : 1. AY.

( .... İbn Mes’ud r.a’dan gelen bir hadislerinde ise Allah Resulü s.a.v şöyle buyurmaktadırlar : Kıyamet günü yaklaştı. Halbuki insanlar dünya ya karşı ancak hırslarını artırıyorlar ve Allah’tan da uzaklaşıyorlar. )
CAMİU’S SAĞİR : 1.C. 773.N

Yani, kendilerine verilen bu hayat sermayesini nasıl ve ne şekilde kullandıklarının hesabını verecekleri kıyamet günü yaklaşmasına rağmen, insanlar hala gaflette ve hala vurdum duymaz tavırlar içe-risindedirler.
Onların bu gaflet içerisinde olmalarını sağlayan en büyük etken ise,dünya ve onun içerisinde olanların cazibesidir.
İşte bundan dolayıdır ki bu sohbetimde sizlere, dünya ve mal sevgisinin fitne ve fesadından bahset-meye çalışacağım …………

Değerli kardeşlerim ! şu bir gerçektir ki,insanların fıtratlarında - yani yapılarında - Dünya’ya ve mala mülke karşı büyük bir arzu ve istek vardır…. Bu arzu ve istek ölünceye kadar da ondan ayrılmaz.

( …. Allah resulü s.a.v’in bir hadisi şeriflerinde ifade buyurduğu gibi : Adem oğlu büyür,ama onunla beraber şu iki şey de büyür: mal sevgisi ve uzun ömür temennisi . )
BUHARİ : 14.C.6362.S

( …. Enes İbni Malik r.a dan. Resulullah s.a.v şöyle buyurdular : İnsan oğlu ihtiyarladıkça onun iki huyu gençleşir ; ömür hırsı ve mal hırsı. )
TİRMİZİ:4.C.2442.N

( …. Abbas İbnu Sehl İbni Sa’d şöyle demiştir:Ben Abdullah İbni Zübeyr’den Mekke’de minber üzerinde hutbe yaparken işittim,şöyle diyordu :
- Ey insanlar ! Peygamber s.a.v şöyle buyurdu : Eğer Ademoğluna altın ile dolu bir vadi verilseydi o, kendisine ikinci bir vadinin verilmesini arzu ederdi. Şayet kendisine ikinci bir vadi verilse idi üçüncüsünü isterdi.Ademoğlunun bu boşluğunu ancak toprak doldurur. )
BUHARİ : 14.C.6374.S

İşte insanoğlunda bulunan bu haslet,bu arzu ve bu istek var ya, ne yazık ki bunlar kendisini bir çok hayır ve hasenattan alıkoyan şeyler olmuştur.... Çünkü, fıtratında bulunan bu hırstan dolayı mal mülk peşinde koşar durur da ahireti, hesap gününü veya hayır hasenat yapmayı aklının ucundan bile geçirmez …..Ve yine o yolda koşar yorulur da,bir gün ölümün kendisini yakalayacağını hayaline bile getirmez.

Halbu ki ey gafil insan, dünya hayatı ve onun içe-risinde olanlar fanidir, geçici birer süstür…. Rabbimiz kerim kitabında bakınız ne buyuruyor :


زُيِّنَ لِلنَّاسِ حُبُّ الشَّهَوَاتِ مِنَ النِّسَاء وَالْبَنِينَ وَالْقَنَاطِيرِ الْمُقَنطَرَةِ مِنَ الذَّهَبِ وَالْفِضَّةِ وَالْخَيْلِ الْمُسَوَّمَةِ وَالأَنْعَامِ وَالْحَرْثِ ذَلِكَ مَتَاعُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَاللّهُ عِندَهُ حُسْنُ الْمَآبِ

“ Kadınladan,oğullardan,kantar kantar yığılmış altın ve gümüşten,salınmış atlardan –bineklerden- davarlardan ve ekinlerden gelen zevklere aşırı düşkünlük, insanlara süslü gösterildi. Bunlar sadece dünya hayatının metaıdır. Asıl varılacak yer ise Allah’ın yanındadır “
ALİ İMRAN : 14.AY.

اعْلَمُوا أَنَّمَا الْحَيَاةُ الدُّنْيَا لَعِبٌ وَلَهْوٌ وَزِينَةٌ وَتَفَاخُرٌ بَيْنَكُمْ وَتَكَاثُرٌ فِي الْأَمْوَالِ وَالْأَوْلَادِ كَمَثَلِ غَيْثٍ أَعْجَبَ الْكُفَّارَ نَبَاتُهُ ثُمَّ يَهِيجُ فَتَرَاهُ مُصْفَرّاً ثُمَّ يَكُونُ حُطَاماً وَفِي الْآخِرَةِ عَذَابٌ شَدِيدٌ وَمَغْفِرَةٌ مِّنَ اللَّهِ وَرِضْوَانٌ وَمَا
الْحَيَاةُ الدُّنْيَا إِلَّا مَتَاعُ الْغُرُورِ

“ Şunu iyi ilin ki ; dünya hayatı ancak bir oyun,bir eğlence, bir süs, aranızda bir övünme ve daha çok mal ve evlat sahibi olmak isteğinden ibarettir. Bu ise; yağmurun bitirdiği, ekincilerinde hoşuna giden bir bitki gibidir ki,sonra kurur da sapsarı olduğunu görürsün.Sonra da çör çöp olur gider.Ahirette şiddetli bir azap vardır.Allah’ın rızası ve mağfireti de vardır.Dünya hayatı aldatıcı bir geçimden başka bir şey değildir “
HADİT : 20.AY.

وَاضْرِبْ لَهُم مَّثَلَ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا كَمَاء أَنزَلْنَاهُ مِنَ السَّمَاءِ فَاخْتَلَطَ بِهِ نَبَاتُ الْأَرْضِ فَأَصْبَحَ هَشِيماً تَذْرُوهُ الرِّيَاحُ وَكَانَ اللَّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ
مُّقْتَدِراً الْمَالُ وَالْبَنُونَ زِينَةُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَالْبَاقِيَاتُ الصَّالِحَاتُ خَيْرٌ عِندَ رَبِّكَ ثَوَاباً وَخَيْرٌ أَمَلاً

“ –Ey Muhammed- Onlara dünya hayatının tıpkı şöyle olduğunu anlat : Dünya hayatı gökten indirdiğimiz bir su gibidir,yerin bitkisi onunla karıştı ve sonunda bitkiler,rüzgarların savurduğu çöp kırıntıları haline geli-verdi.Allah her şeye muktedirdir. Mal ve oğullar dünya hayatının süsü-dür.Kalıcı olan ise iyi amellerdir. - unutmayın ki - İyi ameller rabbinin katında sevap yönünden de ümit yönünden de daha hayırlıdır. )
KEHF : 45.46.AY.

Evet değerli kardeşlerim ! Rabbimiz bu ve emsali Ayeti kerimeleri ile dünya hayatının bir gün zeval bulacağını,onun yıkılıp gideceğini, - dolayısiyle - onun uğrunda fazla tasalanmaya,yorulmaya ve çırpınmaya gerek olmadığını zikretmektedir.
Diğer bir ifadeyle,ona kazık çakarcasına ve taparcasına sarılmaya gerek olmadığını haber vermek-tedir.

Eğer ikinci olarak zikrettiğimiz Ayeti kerimeye dikkat ettiyseniz,Rabbimiz burada mal mülk hususunda çok çarpıcı bir misal vererek buyuruyorki :

“ Sizin şu yığıp biriktirdiğiniz malınız mülkünüz var ya,bunlar yağmurun bitirdiği ve ekincilerinde hoşuna giden bir bitki gibidir.Ama onların sonra sararıp solduğunu görürsün.Ve daha sonra da çör çöp olur gider “


MAL MÜLK EDİNME HIRSI MANEVİ ZARARDIR


Gerçekten de insanoğlu sevine sevine,yorula yorula mal mülk edinme peşinde koşar durur. Ama her ne kadar mal mülk edinse de, o malı mülkü sonunda çör çöp olmaya müstehaktır…. Geriye kalan ise,dinine olan zarardan başka bir şey değildir.

( …. Ka’b İbni Malik den gelen bir hadislerinde Allah resulü s.a.v şöyle buyur-maktadır : Bir koyun sürüsünün üzerine salıverilen iki aç kurdun o sürüye zararı,kişinin mal ve şeref hırsının dinine olan zararından daha ağır değildir. )
TİRMİZİ : 4.C.2482.N - DARİMİ : 6.C.2733.N - AHMED : 3 . 460
( …. Allah resulü s.a.v yine şöyle buyurmaktadır : “ …… Vallahi ben,benden sonra sizin müşrikliğe döneceğinizden hiç korkmuyorum.Lakin ben sizin ihtiras ile dünya hazineleri hususunda birbirinizle nefsaniyet yarışına düşüp didişmenizden korku-yorum. “ )
BUHARİ : 3.C.1266.S

( …. Yine bir hadislerinde şöyle buyurmaktadır : Ben sizin için fakirlikten değil, mal çoğaltma yarı-şından korkuyorum.Ve yine ben sizin için hata yap-manızdan değil,bilerek isyan etmenizden korkuyorum. )
C.SAĞİR : 3.C.3362.N

Evet değerli kardeşlerim ! bu ve emsali deliller gös-teriyorki,insanın mala mülke karşı aşırı hırs göster-mesi,onun peşinden koşup yorulması,dinine imanına zarardan başka bir şey değildir.

Zaten olayın pıratikte yaşanan şekli de bunu göstermektedir.Yani bakın sağınıza solunuza ;
“ ……. Ne zaman ki bir kimse mal mülk edinme hırsı içerisine dalmış ve o yolda koşup yorulmak-tadır,inanın o kimsenin bu gayreti ve hırsı derece-sinde dinine imanına zararı görülmektedir ……”

En askarilikte bile bunu kendi aramızda yakinen müşahade edebiliriz. Örneğin;

…. Ticaret ortamlarımızda bizleri birtakım gayri islami söz ve tavırlara sürükleyen şey,para pul kazanma hırsı değil midir ? ……..

…. Çevremizdeki insanlara bildiğimiz hak ve gerçekleri anlatmama arızası, bir daha yanımıza uğramazlar, ticaretimiz aksar korkusu değil midir? ……

…. Allah yolunda yapmamız gereken harcama-larımıza mani olan şey, paramız pulumuz noksanlaşır korkusu değil midir ? ………

…. Ve yine,dinimizi imanımızı öğrenmek için oluşturulan ders ortamların-dan bizleri uzaklaş-tıran şey,işimiz gücümüz vaya para pul kazanma hırsı değil midir ? ….. El cevap :

Elbetteki bizlerden sudur eden bu çirkin manzaranın sebebi;Dünya hırsıdır.Yani,para pul kazanma ve mal mülk edinme hırsıdır.

Halbu ki İslam, bu yönlü arızaların çok çirkin bir hastalık olduğunu dile getirmektedir.

( …. Allah resulü s.a.v bir hadisi şeriflerinde şöyle buyurmaktadır : İnsanda bulunan en şerli şey, şiddetli hırsla beraber olan cimrilik ve utanmaz-lıkla beraber olan korkaklıktır.
EBU DAVUD : 3.C.2511.N - AHMED : 2.302.7950.N

( …. Enes İbni Malik r.a dan gelen bir başka hadislerinde ise Allah resulü s.a.v şöyle buyurmak-tadır : Üç şey insanı helaka sürükleyen şeyler-dendir :
- İtaat edilen cimrilik.
-Dizginlenemeyip peşi sıra gidilen heva ve arzular.
-Kişinin kendisini beyenmesi. ) BEYHAKİ. Ş.İMAN : 2.BAB - S.SAHİHA : 1802.N

İşte bu ve emsali deliller bizlere açıkça şunu anlatmaktadır ; kim dünyaya rağbet edip onun geçici meta’ına meylederse bu, geçmiş ümmetleri helak ettiği gibi onu da helak eder……..Kim hırslı davranıp sadece mal mülk peşinde koşar yorulursa, bununla sadece dinine imanına zarar vermiş olur………… Ve yine kim, Allah’ın kendisine ihsan ettiği mal mülk hususunda cimri davranır,fakirin hakkını hukukunu gözetmezse,o kimse şifasını zor bulacağı çirkin bir hastalığa kapılmış demektir……….

Öyleyse basiretli bir müslümanın bu konuda çok uyanık olması gerekir.Çünkü insanı Allah’a yaklaş-tıracak olan şey ne yığıp biriktirdiği malı mülkü ve ne de evletları olacaktır.Onu Allah’a yaklaştıracak olan şey, Allah yolundaki harcamaları olacaktır.

Bakınız rabbimiz kerim kitabında ne buyuruyor :

يَوْمَ لَا يَنفَعُ مَالٌ وَلَا بَنُونَ إِلَّا مَنْ أَتَى اللَّهَ بِقَلْبٍ سَلِيمٍ

“ O gün ki ne mal ve ne de evlatlar yarar sağla-maz. Ancak Allah’a sağlam ve temiz bir kalple gelen kurtulur “
ŞUARA : 88.89.AY.


DÜNYA YA RAĞBET AHİRETİ UNUTTURUR

Değerli kardeşlerim ! unutmayalım ki,kim dünyasına rağbet edip ona ağırlık verirse ahiretini askıya almış demektir.Kim de ahiretine önem verip ona rağbet ederse o da dünyasını askıya almış demektir. Yani,aynen bir terazi misali hangi tarafa ağırlık verir ise diğer tarafı mutlaka askıya almış demektir.

( … Amr İbni Avf r.a dan.Resulullah s.a.v şöyle buyurdular :“ … Vallahi ben sizin için fakirlikten korkmuyorum. Sizin için korktuğum şey, sizden
önceki ümmetlerin önüne dünya nimetlerinin yayıldığı gibi sizin önünüze de yayılmasından, onların bir birlerine haset ettikleri gibi sizinde bir biri-nize haset etmenizden ve dünya malının onları ahiret işlerinden alıkoyduğu gibi sizi de ahiret işlerinden alıkoymasından korkuyorum. )
BUHARİ : 14.C.6365.S

( …. Allah resulü s.a.v şöyle buyurmaktadır : Kim dünyasını severse ahiretine zarar verir.Ahiretini seven de dünyasına zarar verir.Öyleyse baki olanı fani olana tercih edin. )
AHMED : HAKİM :

DÜNYA KAYGISI ZİLLETE VESİLEDİR

Bu hususta müslümanın unutmaması gereken önemli noktalardan birisi de; dünya kaygısının insanı zillete düşüren bir vesile olduğudur.

( …. Allah resulü s.a.v şöyle buyurdular : Her kimin kaygısı ahiret olursa Allah onun zenginliğini kalbinde kılar,işlerini dağınık olmaktan kurtarır ve dünya da ona boyun eğerek gelir.Her kimin kaygısı da dünya olursa,Allah onun fakirliğini iki gözü arasında kılar,kendisini derbeder eder ve dünya-dan da kendisine ancak mukadder olan gelir. )
TİRMİZİ : 4.C.2583.N

( …. Ve yine bir hadisi şeriflerinde Allah resulü s.a.v şöyle buyurmaktadır : Veresiye pahalı satıp aynı malı peşin olarak daha ucuz geriye satın almak sureti ile alış veriş yaptığınız ve cihadı terk edip öküzlerin kuyruğuna tutunarak ziraatla geçinmeye razı olduğunuz vakit,Allah size öyle bir perişanlık musallat eder ki, artık dininize dönünceye kadar bu zilletten sizi kurtarmaz )
EBU DAVUD : 4.C.3462.N - S. SAHİHA : 1.C. 11.N

DÜNYASI REFAH İÇERİSİNDE OLANIN AHİRETİ SIKINTILIDIR


Allah’u Azze ve Celle kerim kitabında şöyle buyur-maktadır :

“ Kim dünya hayatını ve onun ziynetini arzu ederse,onların bu amellerinin karşılığını tasta-mam öderiz. - yani bu isteklerini yerine getiririz – Onlar bu hususta bir eksikliğe de uğratılmaz-lar. Ama bunlar öyle kimselerdir ki, ahirette kendilerine ateşten başka bir şey yoktur.Dünya da yaptıkları işler boşa gitmiş ve amelleri batıl olmuştur.”
HUD : 15.16.AY.
( …. Ebu Zerr r.a dan.Dedi ki : Resulullah s.a.v şöyle buyurdular : “………..Dünya da malları çok olanlar ahirette sevapları az olanlardır ………..)

BUHARİ : 14.C.6381.S

( …. İbni Ömer r.a dan.Dedi ki :Bir adam Allah resulü s.a.v in yanında geğirdi. Bunun üzerine Resulullah s.a.v o adama : “ geyirmeği kes “ , Çünkü dünyada en çok doymuş olanlar, kıyamet günü en uzun müddet aç kalacak olan-lardır, buyurdular. )
TİRMİZİ : 4.C.2596.N

İNSANIN RIZKI ELDE ETME HUSUSUNDAKİ İMTİHANI

Para pul kazanma hırsının getirdiği bela ve musibetlerden birisi de,Allah’a isyan olsa bile maddeyi tercih etme hastalığıdır.
Yani,Allah’ın haram kıldığı bir iş veya bir ticaret şekli olmasına rağmen, yine de para pul kazanmayı tercih etme hastalığı.
Halbuki imtihanda olduğunun bilincini kaybeden zavallı insan şunu bilmez ki, hangi işi tercih ederse etsin,hangi işi yaparsa yapsın rızkı kesinlikle değişme-yecektir.

( ……… Allah resulü s.a.v bir hadisi şeriflerinde şöyle buyurmaktadır : Her ümmetin bir imtihan vesilesi vardır,bu ümmetin imtihanı ise mal iledir. )

TİRMİZİ : 4.C.2439.N - C.SAĞİR : 2.C.1340.N - AHMED : 4 . 160

( … Cabir İbni Abdillah r.a dan. Resulullah s.a.v şöyle buyurdular:Ey insanlar ! Allah’tan korkunuz ve – rızık talebinde – mu’tedil olunuz. Çünkü rızkı gecikse bile tamamını elde etmedikçe hiçbir nefis ölmeyecektir. O halde – rızkı elde etme hususunda – Allah dan korkun ve istemekte ölçülü davranın. Helal olanı alın, haram olanı bırakın. )
İBNİ MACE : 6.C.2144.N


( … Ebi Umame r.a dan.Resulullah s.a.v şöyle buyurdu : Cibrili emin bana, rızkını tamam-lamadan hiç kimse ölmeyecektir diye haber verdi. O halde Allah’tan korkun, rızık konusunda mutedil olun. Sakın rızık endişesi sizi, Allah’u Taala ya isyan etmeğe sevketmesin.Çünkü Allah katındaki hayırlara, ancak Allah’a itaatle ulaşılır. )
TABERANİ KEBİR : 7694.N - M. ZEVAİD : 4.72.6293.N


( …. İbni Amr r.a dan.Resulullah s.a.v buyurdular ki : Dünya – ve onun içeri-sindekiler - tatlıdır, caziptir. Kim onu helal yoldan elde ederse,Allah onu kendisine mubarek kılar. – Unutmayın ki, helal yolu tercih etmeyipte – Nefsinin arzuları içinde yüzen nice kimseler vardır ki kıyamet günü ateşten başka nasipleri yoktur)
CAMİU’S SAĞİR : 2.C.2196.N - TABERANİ KEBİR :

( … Ve yine bir hadisi şeriflerinde Allah resulü s.a.v şöyle buyurmaktadır : Bir kula … Malını nereden kazanıp nereye harcadığı …… sorulmadıkça o kulun ayakları –Allah’ın huzurundan – ayrılmaz. )
TİRMİZİ : 4.C.2532.N

Öyleyse şuurlu bir müslümanın bu konuda Allah dan korkup,O’nun haram kıldığı uğraşlardan uzak durup meşru olan vesilelere sarılması gerekir.

MESELENİN OLUMLU YÖNÜ

Değerli kardeşlerim ! buraya kadar anlatmaya çalıştıklarımız şeyler,elbetteki işin menfi yönleri idi. Yani,mal mülk edinme hırsının maneviyata zararı, zillete vesile olması, ahireti unutturması ve orada bir çok eziyet ve sıkıntılara vesile olması gibi meselenin çirkin yönleri idi.
Ama bu işin birde olumlu yönü vardır.Yani,kişinin malını mülkünü helal yoldan elde etmesi,onunla fakir fukaranın hakkını gözetmesi, zekatını vermesi ve onu Allah yolunda harcaması gibi şeyler işin olumlu yönüdür.

İşte İslam, ……. bu şekildeki bir zenginliği …… ve ……malım mülküm çok olsun da ben de Allah yolunda harcayayım ………….. Hırs ve arzusunu -buraya kadar anlatılanlardanistisna kılıp bunu övmüştür…. Yani,İslama uygun hareket edildiği müddetçe zenginliğin zararı değil faydası vardır.

( ….. Yesar b.Ubeyd r.a dan.O şöyle dedi : Resulullah s.a.v in yanında zenginlikten konuşuldu da o şöyle buyurdular : Allah’ın emir ve yasaklarına uyduktan sonra zenginliğin bir zararı yoktur. Takva sahibi olanlar için sağlık zenginlikten daha hayırlıdır. Gönül ferahlığı ise nimettendir. )

İBNİ MACE : 6. C.2141.N - AHMED:5.373.381 - C.SAĞİR : 3.C.3850.N

( …. İbni Mes’ud r.a dan.Resulullah s.a.v şöyle buyurdular : İki kimseden başkasına hased edilmez.Bunlardan birisi şu kimsedir ki : Allah ona bol mal vermiş, hem de o malı hak yolunda harcayıp tüketmeye yetecek kadar da kudret bahşetmiştir………….. )
BUHARİ : 3.C.1334.S

( …Ebu Said el Hudri r.a dan.Resulullah s.a.v şöyle buyurdu : ……….. Bu dünya malını hakkıyla alan ve onu Allah yoluna,yetimlere,fakirlere tahsis eden zengin Müslüman ne hayırlı kişidir.Dünya malını haklı olarak almayan kişi de daima yiyen,bir türlü doymayan obur gibidir.Kıyamet gününde bu mal, kendi sahibinin cimriliğine bir şahid olacaktır. )
BUHARİ : 6.C.2682.S

ASIL ZENGİNLİK GÖNÜL ZENGİNLİĞİ TAKVA VE KANAATTİR

Değerli Müslümanlar! Unutmayalım ki Allah’ın değer verdiği asıl zenginlik gönül zenginliği,takva saibi olmak ve kanaattir.

عَنْ سَمُرَةَ بْنِ جُنْدُبٍ؛ قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللهِ صلى الله عليه وسلم: الْحَسَبُ الْمَالُ. وَالْكَرَمُ التَّقْوَى
( …. Allah resulü s.a.v bir hadisi şeriflerinde şöyle buyurmaktadır : Haseb –yani insanlar arasında kişiyi yücelten şey –maldır. Kerem’de –yani Allah indinde insanı yücelten şeyde – takvadır. )
İBNİ MACE : 10.C.4219.N

( … Ebu Hureyre r.a dan.Resulullah s.a.v buyurdular ki : Zenginlik,malın mül-kün çokluğu değildir;asıl zenginlik gönül zenginliğidir.)
TİRMİZİ : 4.C.2479.N

( …. Abdullah İbni Amr r.a dan.Resulullah s.a.v buyurdular ki : Allah’ın emrine boyun eğen, yaşayacak kadar rızkı bulunan ve Allah tara-fından kanaat sahibi kılınan kimse kurtuluşa ermiştir. )
TİRMİZİ : 4.C.2452.N

( …. Fedale b.Ubeyd r.a dan.Resulullah s.a.v şöyle buyurdu : Ne mutlu İslama hidayet edilipte rızkı geçimine yetecek kadar olan ve kanaat eden kimseye. )
TİRMİZİ : 4.C.2453.N

Hulasa,bu konuda zikredilmesi gereken daha bir çok deliller mevcuttur. Ama ben sözü daha fazla uzatmadan konuyla ilgili özlü ifadelere tekrar işaret ederek mese-leyi sonlandırmak istiyorum.

= Ey insanlar ! unutmayın ki Allah’u Taala sizi imtihan etmek için fıtra-tınıza, mala mülke karşı meyletme hasleti koymuştur.

= Ve bu haslet gözünüze toprak doluncaya kadar da sizden ayrılmayacaktır. Yani,bir vadi dolusu altınınız dahi olsa ikincisini isteyeceksinizdir.

= Ey insanlar ! unutmayın ki,her ne kadar vadiler dolusu altın,mal mülk ve uzun ömür hırsınızda olsa, Allah’ın sizin için takdir ettiği sınırın dışına çıkamayacaksınızdır.

= Yine unutmayın ki,ne kadar malınız mülkünüz ve uzun ömrünüzde olsa, bunların zekatını vermediğiniz,fakir fukaranın hakkını gözetmedi-ğiniz ve bunlardan Allah yolunda harcamadığınız müddetçe, o edindiğiniz mal mülk , hesabını çetin vereceğiniz yükten başka bir şey değildir.

= Ve hele şunu hiç unutmayın ki,dünyada malı mülkü çok olalar ahirette sevapları az olanlar, dünyada karnı tok olanlar,ahirette karnı aç olanlardır.

Allah’u Taala bizlere, maddeye kulluk etmeği değilde,maddeyi kendisine kulluk etmek için vesile kılmamızı nasip eylesin……
AMİN

TACUDDİN EL - BAYBURDİ

Ey Müslüman ! unutma ki mal mülk hususunda dünyası refah içerisinde olanlar ahirette sıkıntı içerisindedirler….. Dünyada karnı tok olanlar ahirette açlık içerisindedirler ……Ve yine, Dünyada malı mülkü çok olanlar ahirette sevapları az olanlardırlar .
Read On 0 yorum

Şefaat Konusu..

12:59
Ş E F A A T K O N U S U

بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِِ

Değerli Müslümanlar ! bu sohbetimizde üzerinde durmaya çalışacağımız konu şefaat meselesidir. Mevzu ile alakalı görmüş olduğum bir çok arızalardan dolayı, konuyu geniş bir şekilde ele almayı ve kolay anlaşılması için de onu çeşitli başlıklar altında işlemeyi uygun gördüm.

Değerli kardeşlerim ! konuya girmeden önce şunu özellikle ifade etmek isterim ki ; görülen bu tip arızaların temelinde yatan en etkili vesile, bilinçsizce körü körüne dinini yaşamaya yeltenenlerin ğuluvlarıdır. - yani aşırılıklarıdır -

İşte bundan dolayıdır ki, ben ilk önce din de aşırılık ile alakalı birkaç cümle zikretmeyi konu açısından yaralı görüyorum.

Değerli kardeşlerim, azda olsa araştırma zahmetine katlananlar şunu açıkça göreceklerdir ki ; gerek geçmiş cahiliye toplumlarında ve gerekse günümüz cahiliyesinde göze çarpan en çirkin arızalardan bir tanesi, inananların dinleri hususundaki aşırılıklarıdır…. Ve bu aşırılıkları yüzünden de bir çok meselede ya ifrat yada tefrit noktasına gelmişlerdir.

Halbuki İslam, her zaman inananları bu hususta uyarmıştır. Gerek geçmiş ümmetleri ve gerekse bu ümmeti….. Allah’u Azze ve Celle, - bu ümmet ibret alsın diye - geçmiş ümmetleri helak eden bu çirkin durumu yüce kitabında şöyle dile getirmektedir :

يَا أَهْلَ الْكِتَابِ لاَ تَغْلُواْ فِي دِينِكُمْ وَلاَ تَقُولُواْ عَلَى اللّهِ إِلاَّ الْحَق …….

“ Ey kitap ehli ! dininizde aşırılığa gitmeyin.Ve Allah hakında doğru olandan başkasını söylemeyin …………… “
NİSA : 171.AY.

قُلْ يَا أَهْلَ الْكِتَابِ لاَ تَغْلُواْ فِي دِينِكُمْ غَيْرَ الْحَقِّ وَلاَ تَتَّبِعُواْ أَهْوَاء قَوْمٍ قَدْ ضَلُّواْ مِن قَبْلُ وَأَضَلُّواْ كَثِيراً وَضَلُّواْ عَن سَوَاء السَّبِيلِ لُعِنَ الَّذِينَ كَفَرُواْ مِن بَنِي إِسْرَائِيلَ عَلَى لِسَانِ دَاوُودَ وَعِيسَى ابْنِ مَرْيَمَ ذَلِكَ بِمَا عَصَوا وَّكَانُواْ يَعْتَدُونَ

“ Deki : Ey kitap ehli ! dininizde haddi aşmayın ve daha önce sapıtan,bir çoklarını da saptıran ve doğru yoldan uzaklaşan kimselerin heva ve heveslerine uymayın. İsrail oğullarından kafir olanlar,Davud ve Meryem oğlu İsa’nın diliyle lanetlenmişlerdir. Bunun sebebi ise,isyan etmeleri ve – dinleri hususunda – haddi aşmalarıdır. “
MAİDE : 77.78.AY.

Allah resulü s.a.v de bir hadisi şeriflerinde şöyle buyurmaktadır :

.... عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ ؛ قَالَ : قَالَ رَسُولُ اللهِ صلى الله عليه وسلم : يَا أَيُّهَا النَّاسُ ! إِيَّاكُم وَالْغُلُوَّ فِي الدِّينِ ، فَإِنَّهُ أَهْلَكَ مَنْ كَانَ قَبْلَكُمُ الْغُلُوَّ فِي الدِّينِ

“ ........... Ey insanlar ! Din de aşırılığa git-mekten sakının. Çünkü o, sizden önce- kileri helak etmiştir."
İBNİ MACE : 8.C.3029.N - AHMED : 1.215. 347

İşte bu ve emsali Ayet ve hadisler,dinde aşırılığın - diğer bir ismiyle - haddi aşmanın çirkinliğinden bahsetmekte ve onu şiddetle kınamaktadır.

Ama ne yazık ki,bu kadar uyarılara rağmen yine de bir çok inanan - bu arıza sebebiyle – bir çok çirkin inanç ve ameller içerisinde yüzmektedirler.

İşte bunlardan bir tanesi de, bu sohbetimizde üzerinde durmaya çalışacağımız şefaat meselesidir…Yani şefaat meselesinde de inananlar arasında aşırılığa gidilmiş ve biri diğeriyle zıt olan farklı farklı fikirler ortaya atılmıştır.

BİRİNCİ TAİFE : Sapık Hırıstiyan,Yahudi ve müşrik taifesinden olan kimselerdir ki,bu kimseler Kur’an’ın karşı çıktığı bir şefaatin varlığına inanırlar.Bunlar, haklarında hiç bir delilin ve bilginin olmadığı bir takım insanları kendi kendilerince tezkiye ederek onların Allah katında kendi-lerine şefaat edeceklerine inanan kimselerdir.

İKİNCİ TAİFE : Bunlar da Hariciler ve Mutezile fırkasıdır.Bu kimseler, Peygam-ber s.a.v in büyük günah sahiplerine şefaatçi olacağını kabul etmezler. Hatta, kıyamet gününde hiç kimsenin başkasının şefaatinden ve duasından yarar sağlıyamıyacağını iddia ettikleri gibi,hayatta olanların dahi ölü adına sadaka vermesinin ve oruc tutmasının ona bir fayda sağlamayacağına inanırlar ...... Bu kimseler de , Allah’u Azze ve Celle’nin kendi kafalarına göre şefaatçi edinenleri kınadığı Ayetlerini kendilerine delil gösteren kimselerdir.

ÜÇÜNCÜ TAİFE : Bunlar ise, Allah’ın kendilerine hidayet verdiği bu ümmetin öncü ve önderleri ile onların yolundan ayrılmayan tevhid ehli kimse-lerdir.
Bunlar,Kur’an ve sahih sünnet’in reddettiği şefaat anlayışını reddeden, kabul ettiği şefaat anlayışını da kabul eden vasat yolun yolcularıdırlar.

Elbetteki burada isabetli taraf,Kur’an’ın ve Sünnet’in çizdiği yolda yürüyen üçüncü taifedir.

Öyleyse böyle karışık bir ortamda basiretli insanlara düşen de, Kur’an ve Sünnet çizgisinde olaların izini takip etmektir.Çünkü ben müslü-manım diyenlerin bundan başka seçenekleri olamaz.

YANILGI İÇERİSİNDE OLAN BİRİNCİ TAİFE

Biz daha fazla sözü uzatmadan isterseniz bu konuda arızalı olan taifelerin yanılgılarını ve bu yanılgılarına sebeb olan amillerin neler olduğunu anlatmaya geçebiliriz.

Değerli kardeşlerim ! biraz önce de ifade ettiğimiz gibi, bu konuda yanılgı içerisinde olan taifelerden birisi,sivri ucun bir tarafını teşkil eden aşırı kabulcülerdir. Yani, Allah’a şirk koşan Yahudiler, Hırıstiyanlar ve onlarla bu konuda aynı zihniyete sahip olan bir takım cahil müslüman-lardır.

Müslümanım diyenlerin içerisinde bu zihniyete sahip olan kimselerin var olduğunu dile getirişimiz belki bir çok inananın garibine gidebilir, belki de bu ifadelere çok kızabilirler de , ama meseleye Kitap ve Sünnet ölçüsünde yaklaşıldığı zaman,bu ifadelerin ne kadar haklı olduğunu açıkça göre-ceklerdir.

Çünkü,müslümanlar arsındaki tasavvuf kesiminin içerisinde bulunduğu en büyük problem şefaatle alakalı problemdir….

Ben, - telafisini ümit ederek - ilk önce bu insanların şefaat konusundaki anlayışlarını dile getirmek ve ondan sonra da böyle bir inancın batıl olduğunu Kur’an ve Sünnet çizgisinde anlatmak istiyorum.

Bu kimselerin - özellikle tasavvufçuların - şefaat konusundaki analyışları ve iddiaları şudur :

“ Kul, bütün himmeti ve ruhu ile Allah’a yakınlık kazanmış bir zatın ruhuna yönelmelidir. Çünkü, kendi ruhu ile o veli zatın ruhu arasında bir ittisal - yani bir birleşme - meydana gelir ve o zat, o kulun kendisi ile Allah arasında bir vasıta olur.Dolayısiyle, Allah’tan alacağını o zattan almış olur...... Yani - tabiri caiz ise - veli denilen o kimse, Allah ile kul arasında bir trafo görevi üstlenmektedir. Çünkü, direkt olarak Allah’tan gelen feyzi kul kaldıramaz ..... Bununla beraber, henüz hayatta olanları hakkındaki düşünce ve inançları ise,bu kimselerin kendilerine bu dünyada yardım edeceğine inan-dıkları gibi ahirette de şefaatçi olacaklarını kabul ederler. “

İşte bu insanların bu konudaki inanç ve iddiaları bu şekildedir.... Bu kimseler, şefaatçi olarak kabul ettiği bu aracıları,Padişahın sarayında bulunan ve onun sevgisini,itimadını ve yakınlığını kazanan kimselere benzetirler... Yani derler ki, nasıl ki bir padişahın huzuruna paldır küldür çıkılmayıp onun yakınları aracılığı ile kendisine ulaşılır ise,aynen de Allah’a yaklaşmak için de O’nun velilerini araya vesile ve vasıta edinmek gerekir.

Bu zavallılar,kul ile Allah arasında vasıta ve şefaatçi olmayı,bir kimsenin kendisi ile padişah arasındaki şefaatçiliğin aynısı olduğunu zannederler.....

Ve yine bu zavallılar,yüce yaratıcının lütuf ve ihsanına nail olmayı,bir mahluk ve fani olan padişahın yardım ve ilgisine nail olmaya ben-zetirler .....Halbuki bilmezlerki bütün şirk ve küfür yollarının kapısı böylesine batıl kıyaslamalar yüzünden açılmıştır..... Ve yine bilmezler ki,bu yönlü şirk ve küfre yuvarlanmaların sebebi, yaratılmışların hal ve şartlarını yaratanın hal ve şartlarına benzetmekten dolayı olmuştur.

Oysa ki Allah’u Azze ve Celle’nin şefaat etmesi,şefaat için izin vermesi, zavallı bir kul olan ve mahiyetindeki kulların hizmetine ve itimadına muhtaç bulunan bir kralın şefaat izni verme-sine,yardımda bulunması için aracının aracılığını kabul etmesine benzemez ve benze-tilemez ...........

Çünkü bir kral,bir padişah,bazen aracının aracılığını veya yakınlarından birinin şefaatini kabul etmek zorunda kalır. Aksi halde o yakın adamının yardımını,samimiyet ve itimat çerçevesi içinde devamına ihtiyaç duyduğu hizmetini kaybedebilir.

Hatta ve hatta,durum iyice tersine gidecek olursa,sarayın bu yardımcıları birleşerek kralı tahtından bile indirebilirler.

Düşünün şimdi;böylesine ihtiyaçlar içerisinde bulunan bir faninin yanındaki yardımcı ve hizmet-çilerinin şefaatçiliğini,hiç bir yardım ve hizmete ihtiyacı olmayan ve yanında da böyle kimseler bulunmayan, ayrıyeten her konuda bütün yetki ve gücün sadece ve sadece kendisine ait olduğu Allah’ın şefaatine nasıl kıyas edilebilir ? Edersek bu batıl olmaz mı ? ....... Elbette ki bu batıl olur. Hemide batılların en çirkini.

Kur’an’ı ve Sünnet’i azda olsa araştıranlar şunu göreceklerdir ki, Yüce rabbimiz, Nuh a.s dan Muhammed a.s’a kadar bütün peygamberlerini bu şekildeki batıl kıyaslamalar yüzünden şirk ve küfre düşen insanları uyamak için göndermiştir….. Hatta bu inançlarından vazgeç-mezler ise onlarla savaşmalarını emretmiştir.Çünkü bu insanların en büyük problemleri, Allah’la kendi aralarına şefaatçiler koymalarıydı.

Rabbimiz kerim kitabında şöyle buyurmaktadır :

وَيَعْبُدُونَ مِن دُونِ اللّهِ مَا لاَ يَضُرُّهُمْ وَلاَ يَنفَعُهُمْ وَيَقُولُونَ هَـؤُلاء شُفَعَاؤُنَا عِندَ اللّهِ قُلْ أَتُنَبِّئُونَ اللّهَ بِمَا لاَ يَعْلَمُ فِي السَّمَاوَاتِ وَلاَ فِي الأَرْضِ سُبْحَانَهُ وَتَعَالَى عَمَّا يُشْرِكُونَ

“ Onlar, Allah’ı bırakarak kendilerine ne fayda ve ne de zarar veremeyen şeylere ibadet ediyorlar ve : « bunlar Allah katında bizim şefaatçilerimizdir » diyorlar. Onlara deki : göklerde ve yerde Allah’ın bilmediği bir şeyi mi O’na haber veriyorsunuz ? Allah onların şirk koştuklarından münezzeh ve yücedir. “
YUNUS : 18.AY.

أَمِ اتَّخَذُوا مِن دُونِ اللَّهِ شُفَعَاء قُلْ أَوَلَوْ كَانُوا لَا يَمْلِكُونَ شَيْئاً وَلَا يَعْقِلُونَ

« Yoksa Allah’tan başka şefaatçiler mi edindiler ? Deki : onlar hiç bir şeye güçleri yetmeyen ve düşünmeyen şeyler olsalar bile mi ? «
ZÜMER : 43.AY.

أَلَا لِلَّهِ الدِّينُ الْخَالِصُ وَالَّذِينَ اتَّخَذُوا مِن دُونِهِ أَوْلِيَاء مَا نَعْبُدُهُمْ إِلَّا لِيُقَرِّبُونَا إِلَى اللَّهِ زُلْفَى إِنَّ اللَّهَ يَحْكُمُ بَيْنَهُمْ فِي مَا هُمْ فِيهِ يَخْتَلِفُونَ إِنَّ اللَّهَ لَا يَهْدِي مَنْ هُوَ كَاذِبٌ كَفَّارٌ

“ İyi bilin ki halis din Allah’ındır.O’ndan başka veliler edinerek ; ” biz bunlara sadece bizi Allah’a yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz “ diyenlere gelince,şüphesiz ki Allah onlar arasında, ayrılığa düştükleri şeyde hükmünü verecektir. Allah, yalancı ve kafir olan kimseyi doğru yola iletmez. “
ZÜMER : 3.AY.

İşte Allah’u Azze ve Celle’nin reddettiği şefaat anlayışı budur.... Yani, kendi kafalarına göre tezkiye ettikleri ve adına da veli veya evliya dedikleri kimselerin, kendilerine şefaat edecek-lerini iddia edenlerin bu inançlarını Allah’u Azze ve Celle reddetmiştir.

Çünkü burada, hakkı batıldan ayırdedebilme basiretinden uzak olanların aldandıkları birkaç nokta vardır.Onlardan iki tanesi ve en önemlisi şunlardır :
BİRİNCİSİ OLARAK : Adına veli veya Salih denilen kimselerin Allah katın- daki değerlerini kendilerinin belirlemesidir ….. Yani,bunların Allah’ın Salih kulları olduklarını kendileri zikretmektedirler…

İKİNCİ OLARAK : Haklarında - Salih insanlardır - kanaatini taşıdıkları bu kimselerin şefaat edeceklerini de kendileri iddia etmekte-dirler…

Halbuki, nereden biliyorsunuz bu insanların Allah katındaki makam ve mevkilerini ? …Ve yine nereden biliyorsunuz bu kimselere şefaat izni verileceğini ve sizlere de şefaat edeceklerini ? … Bunların hepsi, haşa Allah yerine karar verme-lerdir.

İşte bunlar, cehaletleri yüzünden hakkı batıla karıştıran binlerce inananın çirkin arızasıdır.

ŞEFAATİ TOPTAN İNKAR EDEN İKİNCİ TAİFE

İkinci gurup ise,şefaati toptan inkar eden kimselerdir.Aşırı kabulcülerin tam zıddı olan bu taife hariciler, mutezile ve ona parelel zihniyette olanlardır.

Bunlar,sohbetin başında da ifade ettiğimiz gibi ne peygamberlerin,ne meleklerin ve ne de Allah’ın kendilerine izin vereceği diğer kimselerin şefaat edeceğini kabul etmezler…..

Bu kimselerin yanılgıları ise,Allah’u Azze ve Celle’nin biraz önceki taifenin şefaat hususundaki inançlarını reddeden Ayetlerini kendilerine delil almalarıdır…. Yani derler ki : Allah’u Teala Kur’anı kerim de şöyle buyurmaktadır

وَاتَّقُواْ يَوْماً لاَّ تَجْزِي نَفْسٌ عَن نَّفْسٍ شَيْئاً وَلاَ يُقْبَلُ مِنْهَا عَدْلٌ وَلاَ تَنفَعُهَا شَفَاعَةٌ وَلاَ هُمْ يُنصَرُونَ

“ Ve sakının o günden ki,kimse kimseden yana bir şey ödeyemez. Kimseden fidye kabul edilmez ve hiç kimseye şefaat fayda vermez. Her hangi bir taraftan yardım da görmezler. “
BAKARA : 123.AY.


يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ أَنفِقُواْ مِمَّا رَزَقْنَاكُم مِّن قَبْلِ أَن يَأْتِيَ يَوْمٌ لاَّ بَيْعٌ فِيهِ وَلاَ خُلَّةٌ وَلاَ شَفَاعَةٌ وَالْكَافِرُونَ هُمُ الظَّالِمُونَ

“ Ey inananlar ! ne alış verişin,ne bir dostluğun ve ne de bir şefaatin olmadığı o gün gelmezden önce, size verdiğimiz rızıktan Allah yolunda harcayın. Unutmayın ki nan-körler zalimlerin ta kendileridirler. “
BAKARA : 254.AY.

Dolayısiyle bu delillere göre kıyamet gününde şefaat denilen bir olayın olmadığı anlatılmaktadır.

Halbuki bu deliller - biraz önce de ifade ettiğimiz gibi - batıl bir şefaat anlayışına sahip olan kimselerin inancını reddeden delillerdir…

Çünkü bu kimselerin şefaat anlayışı,hakkında hiçbir delilin olmadığı batıl bir şefaat anla-yışıdır…..

Çünkü onlar, aracı kabul ettikleri bu kimselere sığınarak Allah’tan bekle-nilmesi ve istenilmesi gereken şefaat ve yakınlığı,rıza ve rahmeti, feyiz ve nuru onların kendilerinden, ruhlarından ve kabirlerinden beklemişlerdir… İşte Allah’u Azze ve Celle bunu reddetmektedir.

Eğer Rabbimizin şu Ayet’i celilelerine dikkat ederseniz, kendilerine şefaat edilmeyecek kim-selerin - bu tip arızalı inanca sahip olan - zalimler olduğu anlaşılacaktır.


وَأَنذِرْهُمْ يَوْمَ الْآزِفَةِ إِذِ الْقُلُوبُ لَدَى الْحَنَاجِرِ كَاظِمِينَ مَا لِلظَّالِمِينَ مِنْ حَمِيمٍ وَلَا شَفِيعٍ يُطَاعُ

( ......... O gün zalimlerin ne bir dostu ve ne de sözü dinlenir bir şefaatçileri vardır. )
MÜ’MİN : 18.AY.

( .....Ey resulüm ! sen onlara hatırlat ki, bir kimse kazandığı günahlar yüzünden helaka düşmeye görsün, artık onun için Allah’tan başka ne bir dost ve ne de bir şefaatçi vardır. )
EN’AM : 70.AY.


Evet o gün, Allah’a şirk koşan ve din adına bir çok zulümler işleyen hiç bir zalimin ne bir dostu ve ne de bir şefaatçisi olmayacaktır ...


MEŞRU ŞEFAATİN İSBATI VE ŞARTLARI

Ama unutmayalım ki, her şeye kadir olan ve mutlak şefaatçi yüce Allah,ne zaman ki kuluna merhamet eder,ondan razı olur ve ona izin de verirse,işte o zaman razı olunan şefaat gerçek-leşmiş olur.

Öğleyse şefaatin gerçekleşmesi için birinci şart, Allah’ın, şefaat edecek kula izin vermesidir.
Bakınız Rabbimiz kerim kitabında ne buyuruyor :

مَن ذَا الَّذِي يَشْفَعُ عِنْدَهُ إِلاَّ بِإِذْنِهِ………………………………”

“ O’nun izni olmadan katında kim şefaat edebilir ki ? ”
BAKARA : 255.AY.

مَا مِن شَفِيعٍ إِلاَّ مِن بَعْدِ إِذْنِهِ ذَلِكُمُ اللّهُ رَبُّكُمْ فَاعْبُدُوهُ أَفَلاَ تَذَكَّرُونَ ........”

( ............. O’nun izni olmadan hiç kimse şefaat edemez. İşte rabbiniz Allah budur. O’na kulluk ediniz, siz hiç düşünmüyor musu-nuz ? )
YUNUS : 3.AY.

Şefaatin gerçekleşmesi için ikinci şart ise ; gerek kendisine şefaat etme yetkisi verilecek kimse olsun ve gerekse kendisine şefaat edilecek bir kimse olsun, bunlar,Allah’u Taala’nın kendilerinden razı olduğu - ama bir takım kusur ve günahları olan - kimseler olacaktır.... Yani, şefaat edecek olan da şefaat edilecek olan da Allah’ın seçtiği kimseler olacaktır.

Rabbimiz bu konuda da şöyle buyurmaktadır :

وَكَم مِّن مَّلَكٍ فِي السَّمَاوَاتِ لَا تُغْنِي شَفَاعَتُهُمْ شَيْئاً إِلَّا مِن بَعْدِ أَن يَأْذَنَ اللَّهُ لِمَن يَشَاءُ وَيَرْضَى

“ Göklerde nice melek var ki onların şefaati hiç bir işe yaramaz. Meğer ki Allah’ın dilediği ve razı olduğu kimseye - şefaat etmesi için - izin verdiği müstesna. )
NECM : 26.AY.

لَا يَمْلِكُونَ الشَّفَاعَةَ إِلَّا مَنِ اتَّخَذَ عِندَ الرَّحْمَنِ عَهْداً

“ Rahmanın huzurunda O’ndan söz almış olanlardan başkası şefaat edemezler )
MERYEM : 87.AY.
يَوْمَئِذٍ لَّا تَنفَعُ الشَّفَاعَةُ إِلَّا مَنْ أَذِنَ لَهُ الرَّحْمَنُ وَرَضِيَ لَهُ قَوْلاً

“ O gün rahmanın izin verip sözünden hoşlandığı kimseden başkasının şefaati fayda vermez. “
TAHA : 109 - SEBE : 23.AY.

İşte İslamın, onun peygamberinin ve indirilen Kitap ve Sünnet’in, meşruluğunu kabul ettiği şefaat şekli budur.

Bu da – şefaati toptan reddedenlerin zannettiği gibi – vasıta adı altında Allah’a ortak koşmak demek değildir…..Çünkü İslam, hiçbir şekilde Allah’a ortak tanımaz ve tanıyanları da tanımaz.

İslam’ın bu husustaki kuralları açık ve nettir.Bu kurallar gerçekleşmediği müddetçe şefaat denilen bir şey mümkün değildir.

O halde şuurlu bir müslümanın şunu asla unutmaması gerekir ki,İlahi huzurda şefaatin gerçekleşmesi için,her şeyden önce Allah’u Teala’dan bu hususta izin çıkması gerekir. Yani,Yüce rabbin şefaati irade buyurması gerekir .Çünkü bütün şefaat yetkisi Allah’ın elindedir… Rabbimiz kerim kitabında şöyle buyurmaktadır :

“ De ki : Şefaat hakkı bütünüyle Allah’ın dır ………. “
ZÜMER : 44.AY.

Şefaat yetkisi bütünüyle Allah’ın elinde olduğuna göre, öyleyse öğrenil-mesi gereken ikinci husus ta ; O’nun ,razı olup sevdiği kuluna şefaat etmesi için izin vermesi gerekir….Yani, Allah’u Teala’nın kendisine şefaat etme yetkisi vereceği kimseler, mutlaka O’nun razı olduğu kimseler olacaktır…Rabbimiz bu hususta da şöyle buyur-maktadır :

يَعْلَمُ مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ وَلَا يَشْفَعُونَ إِلَّا لِمَنِ ارْتَضَى وَهُم مِّنْ خَشْيَتِهِ مُشْفِقُونَ

“ Allah onların önlerinde ve arkalarında ne varsa hepsini bilir. O’nun razı olduğundan başkasına şefaat edemezler. Ve onlar O’nun korku-sundan titrerler. )
ENBİYA : 28.AY.

إِنَّ رَبَّكُمُ اللّهُ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضَ فِي سِتَّةِ أَيَّامٍ ثُمَّ اسْتَوَى عَلَى الْعَرْشِ يُدَبِّرُ الأَمْرَ مَا مِن شَفِيعٍ إِلاَّ مِن بَعْدِ إِذْنِهِ ذَلِكُمُ اللّهُ رَبُّكُمْ فَاعْبُدُوهُ أَفَلاَ تَذَكَّرُونَ

“ Sizin rabbiniz O Allah’tır ki, Onun izni olmadan hiç kimse şefaat edemez. İşte rabbiniz Allah budur. O’na kulluk ediniz, siz hiç düşünmüyor musunuz ? “
YUNUS : 3.AY.

( … Enes İbni Malik’ten gelen bir hadislerinde ise Allah resulü s.a.v şöyle buyurmaktadır : Allah kıyamet gününde insanları toplar. Onlar :
- İçinde bulunduğumuz şu sıkıntılı durumdan bizleri kurtarması için Rabbimize karşı şefaat istesek ! derler. Müteakiben Adem a.s gelirler ve :
- Sen, Allah’ın kendi eliyle yarattığı,sana kendi ruhundan hayat verdiği, meleklere emredip de onların senin için secde ettikleri kimsesin.Sen bizim için Rabb’in huzurunda şefaat et ! derler. Adem de :
- Ben buna ehil değilim, der ve işlemiş olduğu hatasını zikreder. Sonra da, siz Allah’ın gönderdiği ilk resul olan Nuh’a gidin,der.

Sonra onlar Nuh’a gelirler.Nuh,işlemiş olduğu hatasını zikreder de :
- Ben buna ehil değilim. Siz, Allah’ın kendisini dost edindiği İbrahim’e gidin, der. Akabinde onlar İbrahime gelirler.İbrahim de işlediği günahını zikrederek :
- Ben buna ehil değilim. Siz İsa’ya gidin,der.Akabinde İsa’ya gelirler. O da :
- Ben buna ehil değilim, siz Muhammede gidin. Allah onun geçmiş ve gelecek bütün günahlarını mağfiret etmiştir,der.
Bunun üzerine insanlar bana gelirler.Ben Rabbimin huzuruna çıkmak için izin isterim. O’nu görünce hemen secdeye kapanırım. Allah dilediği kadar beni bu vaziyette bırakır.Sonra Allah tarafından bana :
- Başını kaldır ! iste, sana verilecektir; söyle, sözün dinlenecektir ; şefaat et, şefaatin kabul olunacaktır ! buyrulur.
Ben secdeden başımı kaldırır ve Rabbimin bana öğreteceği bir tahmid ile Rabbime hamd ederim. Sonra şefaat ederim. Rabbim benim için bir sınır tayin eder de ben o insanları ateşten çıkararak cennet’e sokarım. Sonra döner yine evvelki gibi secdeye kapanırım. Böylece nihayet üçüncü yahut dördüncü defada :
- Ya Rabb ! Ateş içinde Kur’anın hapsettiklerinden başka kimse kalmadı, derim."
BUHARİ : 14.C.6465.S - MÜSLİM : 1.C. 193.N

Ve bilinmesi gereken üçüncü husus ise ; Hakkında şefaat edilecek kula yüce Allah’ın acıması ve – ondaki şirk ve küfür olmayan günahlarından dolayı - kendisine şefaat edilsin diye izin vermesi gerekir…Yani, bu kulun da mutlaka tevhid ehli bir kimse olması gerekir ….
Bütün bu şefaatçi kulların efendisi olan Peygamberimiz’in şefaatine mahzar olacak kimseler dahi,ancak tevhid ehli olanlardır…. Yani,kayıtsız şartsız Allah’ı birleyen ve imanlarına asla zulüm bulaştırmayanlardır.

( ….. Avf İbni Malik el-Eşcai r.a dan gelen bir hadislerin de Allah resulü s.a.v şöyle buyurmaktadır : “ ………….. Bu şefaat, Allah’a ortak koşmadan ölenler içindir “ )
İ.MACE : 10.C.4307.N - TİRMİZİ : 4.C.2558. N

( ….Enes İbn Malik r.a dan.Allah resulü s.a.v şöyle buyurmaktadır : Şefaatim, ümmetimin büyük günah sahiplerinedir. "TİRMİZİ : 4.C.2552.N - EBU DAVUD : 5.C.4739.N - AHMED : 3.213.12810.N

Şirk ve küfür ehli ise,asla ve asla hiç kimsenin şefaatine nail olama-yacaktır. Çünkü yüce Allah,onlardan ve onların şirk ve küfürlerinden asla razı değildir….. Rabbimiz bu kimseler hakkında da şöyle buyurmaktadır :

“ …………. O gün zalimlerin ne bir dostu ve ne de sözü dinlenir bir şefaatçileri vardır. )
MÜ’MİN : 18.AY.

Meseleyi bu meyanda ele aldığımız zaman,bir kulun şefaat edebilmesi veya kendisine şefaat edilebilmesi için mutlaka tevhid ehli olması gerekir.

İşte bu şartlar dahilinde şefaatçi olan bir kul,ehli şirkin anladığı ve ileri sürdüğü gibi, mutlak şefaatçi değildir…… O kimse,rabbisine yalvararak şefaat etme isteğinin kabul edildiği ve kendisine de bu konuda izin verilen kimsedir…

Daha açık bir ifadeyle,Kendisine ; haydi kulum, ben senden razıyım, falan kulumun bazı günahlarından dolayı ona şefaat etmen için sana izin verdim, denilen bir buyruk adamıdır ……. Yoksa bir çok cahil insanın anladığı manada, dilediğine şefaat edebilen, dilediğini kurtaran bir kurtarıcı değildir.

Allah izin vermediği müddetçe kullar hiçbir şey yapamazlar.Özellikle ahiret gününde,kendi nefislerine ve işlerine bile malik olamazlar.

Oradaki bütün işleri ve halleri,tamamen O’nun iznine ve emrine bağlı olarak cereyan eder.

Gerçeklerin bu merkezde olduğunu bilmeyenler,veya bilseler bile kabule yanaşmayanlar ise,vesile veya şefaatçi edindikleri kimseleri,adeta Allah’a ortak koşarlar…. Sanki mutlak kurtarıcılarmış gibi onlara bağlanır,dua eder ve onlara yalvarır dururlar…. Derken, sonuçta bütün nazarlarını, kalbi teveccüh ve himmetlerini bu aracılara çevirirler.
İşte bu da, ehli şirkin anladığı manadaki bir şefaat ile, meşru olan şefaat arasındaki farkın, birbirlerinden ne kadar ayrı olduğunu göstermek-tedir.Bu fark aynen Cennet ve Cehennem arasındaki fark gibidir.

Allah’u Azze ve Celle’nin Kitab’ını ve Resulullah s.a.v’in sünnet’ini okuyanlar açıkça şunu göre-ceklerdir ki; İslam,onların anladığı manadaki bir şefaatin reddi ve iptali için göndermiştir….

Bu husustaki Ayet’ler pek çoktur. Rabbimiz şöyle buyurmaktadır :

وَيَعْبُدُونَ مِن دُونِ اللّهِ مَا لاَ يَضُرُّهُمْ وَلاَ يَنفَعُهُمْ وَيَقُولُونَ هَـؤُلاء شُفَعَاؤُنَا عِندَ اللّهِ قُلْ أَتُنَبِّئُونَ اللّهَ بِمَا لاَ يَعْلَمُ فِي السَّمَاوَاتِ وَلاَ فِي الأَرْضِ سُبْحَانَهُ وَتَعَالَى عَمَّا يُشْرِكُونَ

( Onlar,Allah’ı bırakarak kendilerine ne fayda ve ne de zarar veremeyen şeylere ibadet ediyorlar ve : “ bunlar Allah katında bizim şefaatçilerimizdir “ diyorlar. Onlara deki : Göklerde ve yerde Allah’ın bilmediği bir şeyi mi O’na haber veriyorsunuz ? Allah onların şirk koştuklarından münezzeh ve yücedir. )
YUNUS : 18.AY.

أَمِ اتَّخَذُوا مِن دُونِ اللَّهِ شُفَعَاء قُلْ أَوَلَوْ كَانُوا لَا يَمْلِكُونَ شَيْئاً وَلَا يَعْقِلُونَ قُل لِّلَّهِ الشَّفَاعَةُ جَمِيعاً لَّهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ثُمَّ إِلَيْهِ تُرْجَعُونَ

( Yoksa Allah’tan başka şefaatçiler mi edindiler ? De ki:Onlar hiçbir şeye güçleri yetmeyen ve düşünemeyen şeyler olsalarda mı ? De ki : Bütün şefaat yetkisi Allah’ındır. Göklerin ve yerin mülkü O’nundur. Sonra hepiniz O’na döndürüleceksiniz. )
ZÜMER : 43.44.AY.

Hulasa,bu ve emsali deliller bizlere haber veriyor ki, Allah’ın kulları için yine Allah’tan başka şefaatçileri yoktur.

Ama, gaflet ve cahaletin başlarına bela olduğu bir takım zavallılar,bu gerçeklerin tam tersine, hala bir takım batıl kıyaslamalarla hareket ederek, kabir ve türbelerde yatan kimselerden fayda ve zarar geleceğine inanmakta ve onların kendilerine şefaat edeceklerini savunmaktadırlar.

Bugün bir çok tasavvufçunun, veli veya masum kabul ettikleri kimselerin kabirlerine vararak … Şefaat ya falan … Medet ey fulan … Yardımını bizden esirgeme ey mubarek … diyerek, oralara tapındıklarına şahid olmaktayız…
Ve yine bir çok beldelerden seferler düzenleyip, zahmetli yollar katederek türbelerine vardıkları zata ….. Ey fulan efendi sana geldik, işlerimizi düzelt …. Bizim çocuğumuz olmuyor, al sana bir göbek ver bize bir bebek …… diyerek, oralarda kurban kestiklerine …… adaklar adadıklarına ve ağlayıp sızladıklarına şahid olmaktayız ….

Ne diyelim ! Yüceler yücesi Allah’tan bu insanların hidayet ve istikamet bulmalarını dileriz.

Bu zavallılar Allah’ı gereği gibi tanıyamadılar…O’nun, bütün ortak ve yardımcılardan münezzeh oluşunu, bütün mahlukatının O’na muhtaç olduğunu ve kendisinin ise hiçbir şeye muhtaç olmadığını hakkıyla kavrayamadılar.

İşte bundan dolayıdır ki zavallı kul, kendisinin ve her şeyin daima zatına muhtaç olduğu – her şeye gücü yeten – Allah’a sığınacağı yerde, Hidayet ve şefaati sadece O’ndan bekleyeceği halde, gidip de kendisi gibi muhtaçlara sığınır, onlardan yardım bekler ve onlara kulluk eder…

Allah’tan ve O’nun yüce sıfatlarından gaflet edip,kendisi gibi zavallıları Rabb ve İlah edinir ….

Şanı yüce Rabbimiz ise, Rububiyet ve Uluhiyet şanını ihlal eden bu kimseleri Kerim kitabında şöyle teşhir eder :

أَلَا لِلَّهِ الدِّينُ الْخَالِصُ وَالَّذِينَ اتَّخَذُوا مِن دُونِهِ أَوْلِيَاء مَا نَعْبُدُهُمْ إِلَّا لِيُقَرِّبُونَا إِلَى اللَّهِ زُلْفَى إِنَّ اللَّهَ يَحْكُمُ بَيْنَهُمْ فِي مَا هُمْ فِيهِ يَخْتَلِفُونَ إِنَّ اللَّهَ لَا يَهْدِي مَنْ هُوَ كَاذِبٌ كَفَّارٌ

( İyi bilin ki halis din Allah’ın dır. O’ndan başka veliler edinerek ; biz bunlara, sadece bizi Allah’a yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz, diyenlere gelince, şüphesiz ki Allah, onlar arasında ayrılığa düştük-leri şeyde hükmünü verecektir. Allah, yalancı ve kafir olan kimseyi doğru yola iletmez. )
ZÜMER : 3.AY.

وَيَعْبُدُونَ مِن دُونِ اللّهِ مَا لاَ يَضُرُّهُمْ وَلاَ يَنفَعُهُمْ وَيَقُولُونَ هَـؤُلاء شُفَعَاؤُنَا عِندَ اللّهِ قُلْ أَتُنَبِّئُونَ اللّهَ بِمَا لاَ يَعْلَمُ فِي السَّمَاوَاتِ وَلاَ فِي الأَرْضِ سُبْحَانَهُ وَتَعَالَى عَمَّا يُشْرِكُونَ

“ Onlar, Allah’ı bırakarak kendilerine ne fayda ne de zarar vereme-yen şeylere tapıyorlar ve bunlar Allah katında bizim şefaatçilerimizdir diyorlar. Onlara de ki : Göklerde ve yerde Allah’ın bilmediği bir şeyi mi O’na haber veriyorsunuz ? Allah onların şirk koştuğu şeylerden münezzeh ve yücedir. )
YUNUS : 18.AY.

Buraya kadar anlatılanlardan da anlaşıldığı gibi,şefaat konusunda takip edilmesi gereken yol, Kitab’ın ve Sünnet’in tarif ettiği yoldur.

Bu yol, ne Allah’a şirk koşan aşırı kabulcülerin yoludur ve ne de şefaati toptan reddeden inkarcıların yoludur. Bu yol, ifrat ve tefrit’ten uzak olan orta bir yoldur...
ŞEFAAT YETKİSİ VERİLECEK OLANLAR

Allah’u Azze ve Celle’nin kıyamet gününde kendilerine şefaat etme yetkisi vereceği kimseler.

ALLAH’IN İZNİYLE PEYGAMBERİMİZ S.A.V ŞEFAAT EDECEKTİR

( …. Cabir bin Abdillah r.a dan. Allah resulü s.a.v şöyle buyurdu : Benim şefaatim, ümmetimin büyük günah sahiplerinedir. )

TİRMİZİ : 4.C.2553.N - EBU DAVUD : 5.C.4739.N - AHMED : 3.213.12810.N - İBN MACE : 10.C.4310.N


“ …. Enes İbni Malik r.a dan. Resulullah s.a.v buyurdular ki : … İnsanlar bana gelirler. Ben Rabbimin huzuruna çıkmak için izin isterim. O’nu görünce hemen secdeye kapanırım. Allah dilediği kadar beni bu vaziyette bırakır.Sonra Allah tarafından bana :
- Başını kaldır ! iste, sana verilecektir ; söyle, sözün dinlenecektir ; şefaat et, şefaatin kabul olunacaktır ! buyrulur.
Ben secdeden başımı kaldırır ve Rabbimin bana öğreteceği bir tahmid ile Rabbime hamd ederim. Sonra şefaat ederim.Rabbim benim için bir sınır tayin eder de ben o insanları ateşten çıkararak cennet’e sokarım. Sonra döner yine evvelki gibi secdeye kapanırım. Böylece nihayet üçüncü yahut dördüncü defada :
- Ya Rabb ! Ateş içinde Kur’anın hapset-tiklerinden başka kimse kalmadı, derim. )
BUHARİ : 14.C.6465.S - MÜSLİM : 1.C. 193.N

( … İmran İbnu Huseyn r.a dan.Peygamber s.a.v buyurdular ki : Muhammedin şefaati ile bir kavim ateşten çıkar da cennete girerler …)

BUHARİ : 14.C.6466.S

( … Ebu Hureyre r.a dan.Resulullah s.a.v şöyle buyurdu :Her peygamberin bir duası vardır. Onunla Allah’a dua edegelmiştir. Fakat ben duamı kıyamet gününde ümme-time şefaat etmek için saklıyorum. )
MÜSLİM : 1.C.198.N

( … Enes İbni Malik r.a dan. Resulullah s.a.v buyurdular ki : Ben Cen-nette şefaat edecek insanların birincisiyim …… )
MÜSLİM : 1.C.196.N

ALLAH’IN DİLEDİĞİ MELEKLER ŞEFAAT EDECEKTİR

وَكَم مِّن مَّلَكٍ فِي السَّمَاوَاتِ لَا تُغْنِي شَفَاعَتُهُمْ شَيْئاً إِلَّا مِن بَعْدِ أَن يَأْذَنَ اللَّهُ لِمَن يَشَاءُ وَيَرْضَى

( Göklerde nice melek var ki onların şefaati hiç bir işe yaramaz. Meğer ki Allah’ın dilediği ve razı olduğu kimseye - şefaat etmesi için - izin verdiği müstesna. )
NECM : 26.AY.

( … Ebu Said el-Hudri r.a dan. Resulullah s.a.v şöyle buyurdular : “ …… Bundan sonra Aziz ve Celil olan Allah’u Teala şöyle der : Melekler şefaat ettiler, peygamberler şefaat ettiler, mü’minler de şefaat ettiler. Şefaat etmedik bir Erhamu’r rahimin kaldı. Bundan sonra Allah’u Azze ve Celle de şefaat eder ……. )
BUHARİ : 16.C.7310.S - MÜSLİM : 1.C.183.N - AHMED : 3. 11 . 12

( ….. Ebu Hureyre r.a dan. Resulullah s.a.v buyurdular ki : “ …………. Nihayet Allah’u Teala,kulları arasında kazayı icra edipte sırf rahmetinden dolayı ateş ehlinden diledik-lerini oradan çıkarmayı irade ettiğinde Meleklere ; İlahi rahmete nail olanlardan Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmamış La İlahe İllallah diyenleri cehennemden çıkarsınlar diye ferman buyuracaktır. Melekler de bu kimseleri secde izlerinden tanıyarak ateşten çıkaracaklardır.Çünkü Allah Adem oğlundan secde izlerini yemeği ateşe haram kılmıştır."

BUHARİ : 14.C.6472.S - MÜSLİM : 1.C. 182. N

ALLAH’IN İZİN VERECEĞİ MÜ’MİNLER ŞEFFAT EDECEKLERDİR

( ….. Ebu Said el-Hudri r.a dan. Resulullah s.a.v şöyle buyurdular : “ ……..Cehennem üzerine bir köprü kurulur ve şefaate izin verilir. Halk : Ya Allah ! selamet ver, selamet ver, diye dua eder durur.

Ya Rasulallah ! köprü nedir ? diye sorulduğunda,Allah resulü : O kaypak ve kaygan bir şeydir. Orada kancalar, çengeller ve demirden dikenler vardır. Bunlar, Necd’de meydana gelen Sa’dan dikenlerine benzerler. Mü’minlerden kimi göz kırpacak kadar zaman içinde, kimi şimşek gibi,kimi rüzgar gibi,kimi en iyi cins koşan at ve deve gibi sür’atle geçerler. Mü’minlerden kimi sapasağlam kurtulur, kimi tırmıklanarak perişan bir şekilde salıverilir. Kimi de cehennem ateşine paldır küldür düşerler.

Nihayet mü’minler köprüden geçip kurtuldukları zaman, - ateşe düşen kardeşleri için Allah’a yalvarmaya başlarlar – Nefsim elinde olan Allah’a yemin ederim ki sizden hiç kimsenin, hakkı tamamıyla kurtarma hususundaki Allah’a yalvarıp yakarması, kıyamet gününde mü’minlerden ateşte olan kardeşleri için Allah’a yalvarmaları kadar şiddetli değildir.

Onlar derler ki : Ey Rabbimiz ! bu ateşte olanlar bizimle beraber oruc tutarlar,namaz kılarlar ve hacc ederlerdi,- ne olur onları ateşten çıkar - Onlara denilir ki : Tanıdığınız kimseleri dışarı çıkarınız,onların suretleri ateşe haram edildi. Artık bu insanlar kimi inciklerine,kimi de dizlerine kadar ateşe gömülmüş olduğu halde pek çok halkı oradan dışarıya çıkarırlar. Sonra : Ey Rabbimiz ! Cehennem de emrettiklerinden hiç kimse kalmadı, derler. Hak Taala : Geri dönün, kalbinde bir dinar ağırlığında iman ve yakin olan her kimi bulursanız onu da çıkarınız, buyurur. Onlar yine pek çok halkı çıkarırlar.

Sonra yine : Ey Rabbimiz ! Cehennem içinde, emrettiklerinden hiç kimseyi bırakmadık, derler.Sonra Hak Taala : Dönünüz ! Kalbinde yarım dinar ağırlığınca hayır olan her kimi bulursanız onu da çıkarınız,buyurur.Yine pek çok halkı oradan çıkarırlar. Sonra tekrar : Ey Rabbimiz ! Bize emrettiklerinden hiç kimseyi cehennemde bırakmadık, derler. Sonra Hak Taala : Dönünüz ! Kalbinde zerre ağırlığınca hayır olan her kimi bulursanız onu da çıkarın, buyurur. Yine pek çok halk oradan çıkarılırlar. Sonra derler ki : Ey Rabbimiz ! orada hayır sahibi olan hiç kimseyi bırak-madık ……………)

BUHARİ : 16.C.7310.S - MÜSLİM : 1.C.183. N - NESEİ : 8.C.4977.N


( …. İbni Ebil Ceza r.a dan. Resulullah s.a.v şöyle buyurdular : Ümmetimden bir adamın şefa-atiyle Temim oğullarından daha çok kişi cennete girecektir. Bunun üzerine denildi ki :
- Ya Rasulalah ! sizin şefaatinizden başka mı ? Resulü Ekrem s.a.v :
- Evet benim şefaatimden başka,buyurdu. )

TİRMİZİ : 4.C.2555. N – İBN MACE : 10.C.4316.N


ALLAH’IN DİLEDİĞİ ŞEHİD ŞEFAAT EDECEKTİR

أبا الدّرداء يقول: قال رسول اللّه صلى اللّه عليه وسلم: يشفع الشهيد في سبعين من أهل
( …. Ebu’d Derda r.a dan.Resulullah s.a.v şöyle buyurdular : Şehid - kıyamet günü - kendi ailesinden yetmiş kişiye şefaat eder. )

EBU DAVUD : 3. C. 2522.N – CAMİU’S.SAĞİR : 2.C.10040.N
KUR’AN VE ORUÇ KIYAMET GÜNÜ ŞEFAAT EDECEKLERDİR

( …Abdullah İbn Ömer r.a dan. Resulullah s.a.v buyurdular ki :Oruç ve Kur’an kıyamet günü kula şefaat ederler. Oruç şöyle der : Ey rabbim ! gündüz bu kulu yemeden içmeden ve şehvetten men ettim. Ona şefaat etmem için izin ver.Kur’an da şöyle der : Bu kulunu gece uykudan men ettim, ona şefaat etmem için izin ver. Böylece her ikisi de şefaat ederler. )
AHMED : 2 . 174 - C.SAĞİR : 2.2546.N

Değerli kardeşlerim ! bu konuyla yakından alakası olan batıl bir anlayışı da yeri gelmişken zikretmeden geçemeyeceğim.


CEHENNEME GİRENLER BİR DAHA KURTULAMAZ İDDİASI

Mesele,şefaati kabul etmeyenler tarafından ortaya atılan ; “ cehenneme bir kimse girdi mi, bir daha oradan kurtulamaz “ iddiası.

Şefaati reddedenler, bu konuda da aynen, şefaat hususundaki Ayet’ler hakkında düştükleri hataya düşüyorlar. Yani, şefaat konusunu anlatan belli Ayet’leri delil alıp diğerlerini görmemezlikten geldikleri gibi,bu hususta da aynen konuyla ilgili belli Ayet’leri alıp diğerlerini görmemezlikten geliyorlar.

Bu kimseler, Allah’u Azze ve Celle’nin kitabın-daki şu Ayet’i kerimeleri öne sürerek, cehen-neme giren bir kimsenin bir daha oradan çıkması mümkün değildir, diyorlar.

وَأَمَّا الَّذِينَ فَسَقُوا فَمَأْوَاهُمُ النَّارُ كُلَّمَا أَرَادُوا أَن يَخْرُجُوا مِنْهَا أُعِيدُوا فِيهَا وَقِيلَ لَهُمْ ذُوقُوا عَذَابَ النَّارِ الَّذِي كُنتُم بِهِ تُكَذِّبُونَ

“ Günah işleyenlerin barınacakları yer de cehennemdir. Ne zaman oradan çıkmak isteseler, yine oraya geri çevrilirler ve onlara : “ yalanlamakta olduğunuz ateş azabını tadın “ denir. )
SECDE : 20.AY.

“ وَمَا هُم بِخَارِجِينَ مِنَ النَّارِ ……”

( …… Onlar oradan çıkacak değillerdir. )

BAKARA : 167.AY.

Şefaati reddedenlerin bu inkarlarına vesile olan amillerden birisi de işte bu batıl anlayıştır.Yani,kim cehenneme girerse artık oradan çıkamaz.

Halbu ki bu anlayışı akıl da,nakil de açıkça yalanlamaktadır. Aklın yorum ve anlayışını size havale ederek, ben Kur’an ve Sünnet’in bu husustaki delillerini zikretmek istiyorum.

Rabbimiz kerim kitabında şöyle buyurmaktadır :

إِنَّ اللّهَ لاَ يَغْفِرُ أَن يُشْرَكَ بِهِ وَيَغْفِرُ مَا دُونَ ذَلِكَ لِمَن يَشَاءُ وَمَن يُشْرِكْ بِاللّهِ فَقَدِ افْتَرَى إِثْماً عَظِيماً

( Allah,kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz. Bunun haricin-deki günahları ise, dilerse bağışlar, dilerse bağışlamaz. Allah’a ortak koşan gerçekten büyük bir günah işlemiştir. )
NİSA : 48.116.AY.

Eğer bu Ayet’i kerimeye dikkat ederseniz Rabbimiz burada, kendisine karşı işlenen günahlardan bahsedip, bunlardan en çirkin olan şirki kesinlikle affetmeyeceğini ve diğer günahları ise dilediğine bağışlayacağını zikretmektedir. Bu da gösteriyor ki kıyamet günü insanlar,

Birinci sınıf olarak ; Allah’a Şirk koşmuş, hiç bağışlanmayacak olan ebedi cehen-nemlikler.

İkinci sınıf ; Şirk olmayan günahlardan dolayı cezasını çekerek cehenneme girip çıkacak olanlar.

Üçüncü sınıf ise ; Günahları bağışlanıp, cehenneme hiç girme-yecek olanlardır.

Rabbimiz yine Kerim kitabında şöyle buyur-maktadır :

وَإِن مِّنكُمْ إِلَّا وَارِدُهَا كَانَ عَلَى رَبِّكَ حَتْماً مَّقْضِيّاً ثُمَّ نُنَجِّي الَّذِينَ اتَّقَوا وَّنَذَرُ الظَّالِمِينَ فِيهَا جِثِيّاً

( Sizden oraya gitmeyecek hiç kimse yoktur. Bu, Rabbinin yapmayı üzerine aldığı kesin bir hükümdür. Sonra biz takva ehli kimseleri kurtarıp, zalimleri de orada diz üstü çökmüş olarak bırakacağız. )
MERYEM : 71.72.AY.
İşte bu Ayet’i Kerimelere ve önceden zikremiş olduğumuz hadisi şeriflere dikkat eden herkes, şefaati kabul etmeyen bu kimselerin öne sürdüğü “ cehen-neme giren bir daha oradan çıkamaz “ anlayışının ne kadar batıl olduğunu açıkça anlayacaktır.

Rabbimiz bizleri hakka tabi olan ve batıldan da uzak duran kullarından eylesin……….. AMİN ……..



Vel hamdu lillahi rabbil alemin
TACUDDİN EL - BAYBURDİ
Read On 0 yorum

Faizle Alakalı Konular..

12:55
FAİZLE ALAKALI KONULAR

FAİZ’LE UĞRAŞMAK ALLAH’A VE RESULÜNE HARB İLAN ETMEKTİR

Allah-u teala : { Ey iman edenler ! Allah’tan korkun, eğer müminler iseniz faizden geri kalan kısmı bırakın. Eğer böyle yapmazsanız, Allah ve Rasulü ile harbe girdiğinizi bilin. Tevbe ederseniz, ana malınız sizindir. Ne haksızlık eder-siniz, ne de haksızlığa uğratılırsınız. } Bakara:278 - 279 buyuruyor.

“ … Süleyman b. Amr b. el-Ahvas babasından rivayet ederek şöyle dedi : “ Ben Rasulullah s.a.v’i veda haccında işittim : “ Dikkat edin, cahiliye faizlerinden her faiz iptal edilmiştir. Size malların izin aslını almak vardır, bu şekilde ne zulüm eder ne de zulme uğratılırsınız...” buyuruyor
Ebu Davud (3334) Tirmizi (3087) İbni Mace (3055) Albani (5/279-İrva)

“ … Cabir r.a şöyle dedi : “ Resulullah s.a.v buyurdular ki : …...... Cahiliye faizi de kaldırılmıştır. Faizlerden ilk kaldırdığım Abdulmuttalib b. Abbas’ın faizidir. 0 tamamıyla geçersiz kılınmıştır.......”
Müslim : 4.c.1218.n - Ebu Davud (1905) Nesei (2711) İbnu’l-Carud (465) İbni Mace (3074) İbni Hibban (3944) Ahmed (14447) Albani (1017)

FAİZ YEMENİN GÜNAHI

“ … İbni Mes’ud r.a şöyle dedi : “ Nebi s.a.v : Faiz yetmiş üç baptır. Onların - günah cihetinden - en hafifi, kişinin annesi ile cima etmesi gibidir. Bilin ki, faizin en şiddetlisi müslüman kişinin ırzıdır “ buyurdu.”
Hakim (2259) İbni Mace (2274) İbnu’l-Carud (647) Albani (3539-S. Cami

FAİZ YİYEN LANETLENMİŞTİR

“ … Cabir r.a şöyle dedi : “ Rasulullah s.a.v : “ faiz yiyene, yedirene, faiz muamelesini yazan kimseye ve bu muamelenin şahitlerine lanet etti ve : ‘Onlar günahta eşittir “ buyurdu.”
Müslim (1598/106) Ebu Yağla (1849) İbnu’l-Carud (646) Beyhaki (5/275) Begavi (2054) Ahmed (3/304) Bu Hadisin İbni Mes’ud’dan şahidi vardır. Ahmed (1/393) Tayalisi (343) İbni Hibban (11 12- Mevarid ) Beyhaki (5/275)

“ … Ebu Hureyre şöyle dedi : “ Nebi s.a.v : “ Helak edici yedi şeyden uzak durunuz’ buyurdu. Sahabeler : Ya Rasulellah, onlar nelerdir ? dediler. Rasulullah : “ Allah ‘a şirk koşmak, sihir yapmak, haklı olmanın dışında Allah’ın haram kıldığı nefsi öldürmek, faiz yemek, yetimin malını yemek, düşmanla karşı karşıya geldiğinde savaştan kaçmak ve zinadan korunmuş saf mümin kadınlara zina iftirasında bulunmaktır “ buyurdu.”
Buhari : 6.c.2615.s - Müslim (89/145) Ebu Davud (2874) Nesei (3673) Albani (1335- İrva)
FAİZ GENELDE VERESİYEDE OLUR

“ … Usame b. Zeyd şöyle dedi : “ Rasulullah s.a.v : “ Faiz – genelde - veresiye alış-verişlerde vardır “ buyurdu.”
Buhari : 4.c.2001.s Müslim : 5.c.1596.n - Nesei : 7.c.4558.n - Ebu Avane : 5426 Darimi : 5.c.2583.n – İbni Mace : 6.c.2257.n

“ … Süfyan b. Mut’im şöyle dedi : “ Benim bir ortağım, çarşıda ödenmesi veresiye gümüş para sattı. Ben buna hayret edip : Sübhanallah, bu satış doğru olur mu? dedim. Ortağım da: Sübhanallah, vallahi ben bu gümüş paraları çarşıda sattım da hiç kimse beni ayıplamadı dedi. Bunun üzerine ben Bera b. Azib’e sordum. Bera : Biz bu şekilde alış veriş yapıyorken Nebi (sallallahu aleyhi ve sellem) Medine’ye geldi ve :
“ Elden ele peşin olursa bunda bir beis yoktur. Veresiye olanına gelince, o doğru olmaz “ buyurdu. Sen Zeyd b. Erkam’a git ve bunu ona da sor. Çünkü o, ticaretçe en büyüğümüz idi, dedi. bunun üzerine ben de bunu Zeyd b. Erkam’a sordum. 0 da Bera’nın söylediğinin aynısı söyledi ...”
Buhari (3939-Ter:3699) Müslim (1589/86) Nesei (4589)

VADELİ SATIŞLARDAKİ FAİZ

“ … Malik b. Evs’in haber verdiğine göre : “ Kendisi yüz dinarı sarf edecek (gümüş dirhemle bozacak birini) talep etmiştir. Müteakiben Talha b. Ubeydullah bani çağırdı ve birbirimizle pazarlık ettik. Nihayet benden yüz dinarı bozmak için alıp, altını elinin içinde evirip çevirmeye başladı. Sonra da : Hazinecim ormandan gelene kadar bekle dedi. Ömer onları dinliyordu. Bunun üzerine Ömer : Hayır vallahi sen gümüşleri Talha’ dan almadan ondan ayrılmayacaksın. Rasulullah s.a.v “ Altını altın karşılığında satmak faizdir, ancak al ver diye peşin olması bundan müstesnadır. Buğdayı buğdayla satmak faizdir, ancak al ver diye peşin olması müstesnadır. Arpayı arpayla satmak faizdir, ancak al ver diye peşin olması müstesnadır. Hurmayı hurmayla satmak faizdir, ancak al ver diye peşin olması müstesnadır “ buyurdu dedi.”

Buhari : 1998 .S - Malik (2/636-637 - Ebu Davud - 3348 Abdurrezzak :14541 Begavi 2057

“ … Ömer b. el-Hattab (r) şöyle tahdis etti. “ Nebi (sallallahu aleyhi ve sellem) ‘Buğdayı buğdayla (vadeli) satmak faizdir, ancak al ver diye peşin olması müstesnadır. Arpayı arpayla satmakfaizdir, ancak al ver diye peşin olması müstesnadır. Hurmayı hurmayla satmak faizdir, ancak al ver diye peşin olması müstesnadır. [ gümüş karşılığında sat makfaizdir, ancak al ver diye peşin olması müstesnadır. buyurdu.”
Buhari (2170-Ter: 1996) Müslim (1586/79) Malik 2/636/3 Ebu Davud (3348) Nesei (4572) Tirmizi (1243) Darimi(2/258) İbni Mace (2259) İbnu’l-Carud (651) Abdurrezzak (14541) Humeydi (12) Ebu Yağla (150-208-209) Tabarani(377-M. Evsat) Begavi (2057) Ahmed (1/14) Albani (1 347-İrva)

PEŞİN ŞU KADAR VERESİYE ŞU KADAR BABINDAN ALIŞVERİŞLER FAİZLİ
ALIŞVERİŞLERDİR

“ … Ebu Hureyre şöyle dedi : “ Rasulullah s.a.v : Bir satışta iki (fiyat isteyerek) satış yapmayı yasakladı da “ Her kim bir satışta iki satış yaparsa, o kimse için, iki satıştan en düşük fiyatı almak yahut faiz almak vardır “ buyurdu.”

İbni Ebi Şeybe (5/55/9) Ebu Davud (3461) İbni Hibban : 7.C.4953.N - Hakim (2/45) Beyhaki (5/343) İbni Hazm (9/1 6-el-Muhalla) Albani (2326-Sahiha)

“ Ebu Hureyre hadisindeki : “ Bir satışta iki - fiyat isteyerek - satış yapmayı yasakladı “ kısmı için bakınız.
Nesei (4646) Tirmizi (1231) İbnu’l-Carud - İbni Hibban (1109-Mevarid) Beğavi (2111) Beyhaki (5/343) Ahmed : 21432475-503 - Albani (2326-Sahiha

Şeyh Albani şöyle demektedir : “ Beyhaki dedi ki : Abdulvehhab - b. Ata - : “ Bir satışta iki satış yapmak “ demek, satıcı sana : Bu mal sana peşin on dirheme, vadeli yirmi dirhemedir, demesi manasınadır, dedi. ”
İmam İbni Kuteybe de zikri geçen hadisi şu şekilde tefsir etti : “ Bir satışta iki şart ... “ yasaklanan satış türlerindendir. Bu, bir şahıs bir malı nakit olarak bir dinara, iki ay vade ile iki dinara, üç ay vade ile üç dinara satın almasıdır ki, işte bu, bir satışta iki satış yapmak demektir.”
İbni Kuteybe 1/18-Garibu’I-Hadis

Ebu Hureyre’nin rivayet ettiği : “ Rasulullah s.a.v bir satışta iki - fiyat isteyerek - satış yapmayı yasakladı.” hadisi muhtasar olarak rivayet edilmiştir ve sahihtir. Bu hadis Abdullah b. Ömer ve Abdullah b. Amr’ın rivayetleri olarak da gelmiştir. Onların rivayet ettiği hadisleri ben İrva’da tahric ettim.
Albani 5/150-151-İrva

Abdullah b. Mes’ud’un : “ İki alışveriş içinde bir alışveriş faizdir.” hadisi mezkur hadisin anlamındadır.
Abdurrezzak : 8/138-239 – İbni Hibban : 163-1111
Bunun senedi sahih’tir. Abdurrahman babası İbni Mes’ud tan işitmesi hususunda ihtilaf vardır.Ancak onun babasından işittiğini isbat eden alimlerden bir topluluk vardır. Dolayısıyla, - kaidedir “ el müsbetu mukaddemu alal menfi “ “ Müsbet menfiye mukaddemdir “
Abdullah İbn Mes’ud’un mezkur hadisini “ İki alışveriş içinde bir alışveriş doğru olmaz. Şüphesiz Rasulullah s.a.v : Allah faiz yiyene, yedirene, (faiz işlemine) şahitlik edene ve onun yazıcısına lanet etsin “ buyurdu.” lafzı ile Ahmed : 3725

“ İki alışveriş içinde bir alışveriş helal değildir. Kuşkusuz Rasulullah s.a.v faiz yiyene, yedirene, faiz işlemine şahitlik edene ve onun yazıcısına lanet etti.” lafzı ile de İbni Hibban : 1112 - Mevarid rivayet etmişlerdir.
Abdullah İbn Mes’ud’un bu sözünü, İbnu Nasr : es-Sünne : 54 rivayet etti. Diğer bir rivayet te ise : İki alışveriş içinde bir alışveriş, kişinin : Eğer peşin ise şu ve şu fiyatadır. Eğer ilerdeki bir müddete ise, şu ve şu fiyatadır demesidir ” ziyadesi ile tahdis etmiştir.
Bu hadisi Ahmed de aynı lafızla rivayet etmiştir : “... Eğer peşin ise şu ve şu fiyatadır. Vadeli ise, şu ve şu fiyatadır demesidir ” bu tefsiri Ahmed, İbni Mes’ud’un oğlu Abdurrahman’dan rivayet eden Simak’a nisbet etmiştir.
Sonra bu hadisi İbnu Nasr : es-Sünne : 54 ve Abdurrezzak : 8/137/14629 Şüreyh’ten onun sözü olarak sahih bir senetle rivayet ettiler.
Ben el-Albani derim ki : Ahmed’in senedindeki Simak, İbnu Harb’dir. Bu şahıs tabiinden bilinen bir kimsedir. Kendisi : Seksen sahabeye ulaştım demektedir. Dolayısıyla Simak’ın hadisi tefsir etmesi, tearuz anında ve özellikle de kendisi hadisin ravilerinden biri olması hasebiyle öne geçirilmesi gerekir. Çünkü ravi, rivayet ettiği hadisi bir başkasına nisbeten daha iyi bilir. Zira ravinin, kendisine rivayet eden şeyhinden rivayetin manasına uygun mefhumu telakki ettiği kesin bilinen bir şeydir. Artık Simak b. Harb’in bu tefsirine Seleften bir çok alim ve fakihler de muvafakat göstermişlerdir :
Muhammed b. Sirin. Eyyub es-Sahtıyanı: Muhammed, bir adamın : Sana bu malı peşin on dınara, ileriki bir tarihe on beş dinara satarım demesini kerih görürdü dedi.”
Abdurrezzak : 8/137/14630.Senedi sahih
Tavus şöyle dedi : “ Satıcı : Bu mal şu ve şu tarihe kadar şu ve şu fiyata, şu ve şu tarihe kadar da şu ve şu fiyatadır der ve alış verişte bu şekilde gerçekleşirse, bu satış iki vadeden en uzun olanı ve iki fiyattan en azı üzere akit olmuştur “
Abdurrezzak : 8/137/14631.Senedi sahih
Abdurrezzak ve İbni Ebi Şeybe Leys tariki ile Tavus’tan : “...Bu satış iki vadeden en uzun olanı ve iki fiyattan en azı üzere akit olmuştur.” Kısmı olmaksızın muhtasar olarak : “ Satıcı : Bu mal şu ve şu tarihe kadar şu ve şu fiyata, şu ve şu tarihe kadar da şu ve şu fiyatadır der ve iki fiyattan biri üzere, müşteri kendisinden ayrılmadan önce pazarlık edilen malı satarsa, bunda bir beis yoktur ” ziyadesiyle rivayet etmişlerdi.” Abdurrezzak : 8/137/14627 – İbni Ebi Şeybe : 5/55/6/7. Bu haber Tavustan sahih değildir. Çünkü Leys, İbnu Ebi Süleym’dir o ise Muhtalıttır ” “ Yani ; aklı ve şuuru bozulan ve dolayısıyla bildiklerini ve tanıdıklarını birbirine karıştıran kimsedir “
Süfyan es-Seyri şöyle dedi : “ Sana peşin şu fiyata, vadeli ise şu ve şu fiyata satıyorum dediğinde müşteri o malı götürse, iki fiyattan biri üzere satış meydana gelmediği müddetçe müşteri iki satış arasında muhayyerdir. Satış bu şekilde meydana gelse, bu satış mekruhtur, bu bir alışveriş içinde iki alışveriştir, bu ise merduttur ve yasaklanan alışveriştir. Eğer sattığın metaını müşterinin yanında aynı ile bulursan onu geri alırsın. Eğer müşteri onu kullandı ve yok ettiyse, senin için iki ücretin en azı ve iki vadenin en uzun olanı vardır.”
Abdurrezzak : 8/136/14632
İmam Evzai den de yukardaki Sevri’nin ifadelerine benzer şeyler rivayet edilmiştir. 0 ifadeler içerisinde Evzai ye “ Bu iki satış üzere müşteri malı götürürse hüküm nedir denildi ? Evzai : Bu satışa iki ücretin en azı ve iki vadenin en uzun olanı uygulanır dedi.”
Ebu Davud’taki : 3461 nolu hadisin Hattabi şerhine bak.
Sonra bunların sireti üzere hadis ve dil imamları, hadisi bu şekilde tefsir etmeye devam etmişlerdir.
İmam Nesei “ Bir Satış İçinde iki Satış Babı ” diye bab açmış ve o bab’ta şöyle demiştir : Bu, bir satıcının : Bu metaı peşin yüz dirheme, vadeli iki yüz dirheme sana satıyorum demesidir.”
İmam Nesei, Abdullah b. Amr’ır rivayet ettiği : “ Bir satışta iki şart helal olmaz ” hadisini de yine böyle tefsir etmiştir.”
Nesei : 7/288-295 – Albani İrva : 1305 – S.Cami :7520

İbni Hibban, Sahihinde : “ Bir şeyi vadeli yüz dinara, peşin olarak doksan dinara satmayı men etmenin zikri ” demekte, sonra bu başlığın altında bu mevzunun başında zikredilen Ebu Hureyre hadisini ikinci lafızla muhtasar olarak rivayet etmek-tedir.”
İbni Hibban : 11/347/4973

İbnu’l-Esir “ Garibu’l-Hadis ” de kendisine işaret edilen hadisleri şerh ederken imamların yukarda nakledilen sözlerini zikretmektedir.
Bir alışveriş içinde iki alışverişin tefsirinde değişik başka sözler de söylenmiştir, onların bazısının zikri gelecektir. Ancak bizim yukarıda zikrettiğimiz imamların sözleri, o sözlerin en doğrusu ve en meşhurlarıdır. Çünkü onların yaptıkları bu tefsir, günümüzde bilinen taksitle alışveriş ticaretine tamamen mutabakat sağlamaktadır.

Ey müslüman kardeşim ! Unutmayalım ki bu gün tüccarlar arasında yayılan bu muamele – yani taksitli alışveriş - ödemenin tehiri mukabilinde alınan ziyade ücret, ödeme tarihi uzadıkça ücretin artması, İslami bir ticaret ahlakı değildir. Bu, şer’i olmayan bir muameleden başka bir şey değildir. Çünkü bu şekildeki bir ticaret, insanlara kolaylık sağlamak, onlara şefkat göstermek ve onların yüklerini hafifletmek üzere ayakta duran İslam’ın ruhuna muhaliftir.
Rasulullah s.a.v’in “ Satarken, satın alırken, alacağını talep ederken ve borcunu öderken müsamahalı davranan kimseye Allah rahmet etsin ” ve “ Her kim yumuşak, uslu ve - insanlara tevazuu ile - yakın ise, Allah o kimseyi ateşe haram eder ” şeklindeki buyruklarını unutmamak gerekir.
Şuurlu ve basiretli bir satıcı, Allah’tan korkarak, malını vadeli veya taksitle de olsa peşin fiyatına satsa, bu onun için daha kazançlı olacaktır.Hatta maddi yönden bile bu böyledir. Bu şekildeki bir icraat , inanın, müşterinin ona akın etmesine, devamlı ondan alışveriş yapmasına vesile olacaktır.
Hulasa, Allah’tan hakkıyla korkan Müslümanların, kendilerini yaratan ve rızıklarını da taa ana rahminde takdir eden Rablerinin şu uyarılarını çok iyi düşünmeleri gere-kir :
{ ………. Herkim Allah’tan korkarsa, Allah onun için bir çıkış yolu yaratır ve onu ummadığı bir yerden rızıklandırır. Kim Allah’a güvenirse O, ona yeter ..….. }
TALAK : 2 – 3.AY.


İYNE USULÜ İLE ALIŞVERİŞİN HARAM OLUŞU

“ … İbni Omer (r) şöyle dedi : “ Rasulullah s.a.v’i işittim şöyle buyuruyordu : “ İyne usulü ile alışveriş yaptığınız, öküzlerin kuyruğuna tutunup ziraatçılıkla geçinmeye razı olduğunuz ve cihadı terk ettiğiniz vakit, Allah sizin üzerinize öğle bir zillet musallat eder ki artık dininize dönene kadar onu üzerinizden sıyırıp almaz “
Ebu Davud (3462) Tabarani (464-Müsnedu’ş-Şamiyyin) Ebu Nuaym (5/209-Hilye) İbni Adiyy (2/22-5/361-el-Kamil - Albani : 11- Sahiha

İyne usulü satış : Herhangi bir tacirin, bir malı veresiye müşteriye satıp, onu müşteriye teslim ettikten sonra, aynı malı peşin olarak sattığı fiyattan daha düşük fiyata tekrar satın almasıdır. Taksitli alış verişlere de yine iyne denmiştir.
İyne usulü satış faize vesiledir, hatta faize en yakın vesilelerin başında gelmek tedir. Dolayısıyla harama vesile olan şey de haramdır
İyne usulü satış, şeriatta hile yapmaktır. Şeriat ise, Allah’ın helal kıldığı şeyi mubah yapıcı veya farz kıldığı bir şeyi hükümsüz kılıcı hileleri toptan haram etmiştir.
İbni Kayyım şöyle dedi : “ İyne satışının dördüncü bir şekli vardır ki bu, diğer nevilerine göre daha hafiftir, 0 : Bir tacirin yanında satılık emtia bulunur, bu tacir emtiasını hiç peşin satmaz, hep vadeli satar. İmam Ahmed bu tür satışın kerih olduğunu söyledi ve : “ İyne satışı bir tacirin emtiasını hep vadeli satmasıdır. Eğer hem peşin hem peşin fiyatına vadeli satsa bunda bir beis yoktur dedi. İmam Ahmed başka bir yerde : “ Sadece peşin satan ve iyne satışının dışında kendisi için başka bir ticareti olmayan kişiye bu ticareti kerih görüyorum dedi.’ Şeyhimiz İbni Teymiye bu alışverişi ta’lil ederek şöyle dedi : “ İyne satışına, satan almaya mecbur kalmış kimseler girer. Genelde veresiye satın almak zorunda olup peşin ödeme imkanı olmayan kimselerdir bunlar. Bir tacir sadece vadeli satıyor hiç peşin satmıyorsa, onun kazancı yalnız muhtaç ve zaruret sahibi kimseler üzeredir. Eğer hem peşin hem de veresiye satıyorsa o tacirlerden bir tacirdir.

VADELİ HAYVAN MUBADELESİNİN CAİZ OLMADIĞI

“ … Semure r.a şöyle dedi : “ Rasulullah s.a.v hayvanın başka bir hayvana bedel veresiye satışını yasakladı.”

Ebu Davud (3356) Nesei (4634) Tirmizi (1237) Ibni Mace (2270) Tabarani (6848-6851-M. Kebir) Beyhaki (5/288) 1-Iatib (2/354-Tarih) Ahmed (5/12-19-22)

“ … İbni Abbas r.a şöyle dedi : “ Nebi s.a.v hayvanın başka bir hayvana bedel veresiye satışını yasakladı.”
İbnu’l-Carud (610) İbni Hibban (5028) Abdurrezzak (14133)Tabarani (11996-M. Kebir) Darekutni (3/71) Beyhaki (5/288-289)

“ … Cabir r.a şöyle dedi : “ Rasulullah s.a.v şöyle buyurdu : “ – Peşin - bir hayvanı bedel verip veresiye iki hayvan satın almak doğru olmaz. Ancak al ver şeklinde peşin olursa bunda bir beis yoktur ……. “
Tirmizi (1238-ter:1254) İbni Mace (2271) Ahmed (3/310-380) Albani (2416-Sahiha)

İmam Beğavi şöyle dedi : “ İlim ehlinin yanında amel bu hadis üzeredir. Onlara göre, cins ister bir olsun ister ayrı olsun peşin iki hayvana bedel bir hayvanı satmayı caiz görmüşlerdir. Buna Cabir hadisi delalet eder.” Beğavi Ş.Sünne : 8/73-74
İmam Tirmizi şöyle dedi : “ Hayvanı hayvana bedel vadeli satma hususunda Rasulullah’ın sahabeleri ve gayri bir çok alimler indinde amel bu hadis üzeredir. Bu aynı zamanda Süfyan es-Seyri, ehli Kufe ve Ahmed’in görüşleridir. Hayvanı hayvana bedel vadeli satma hususunda Rasulullah’ın sahabelen ve gayri ilim ehlinden bazıları ise bu alışverişe ruhsat vermiştir. Bu ayni zamanda Şafli ve İshak b. Rahuveyh’in görüşüdür.” Tirmizi : 3/539
Şevkani şöyle dedi : “...Hayvanı hayvana bedel vadeli satmayı yasaklayan görüşü tercih eden alimler, Semure, Cabir, İbni Abbas hadisleriyle ve bu mevzuda varit olan asar ile delil getirmektedirler. Bu satışa cevaz veren lerin delili olan Abdullah b. amr’in rivayet ettiği: “Rasulullah (sallallahu aleyhi ve scHcııı) kendisine bir ordu teçhiz etmesini emretti. Teçhiz edecek deve kalma yınca, Rasulullah kendisine, zekat develerinin gençleriyle ödenmek üzere deve almasını emretti. Bunun üzerine Abdullah b. Amr zekat develerinden ilerde iki deve ödemek üzere bir deve alıyor idi.” hadisinin mensuh oldu ğunu ileri sürerek cevap vermişlerdi. Ancak bir hükmün nesh edildiği, nesh edici hükmün tehir etmiş olduğu kesinleştikten sonra onun mensuh olduğu sabitleşeceği ehline gizli değildir. Bu mevzuda alimlerden neshle ilgili bir şey naklolunmamıştır. Dolayısıyla burada iki nassın arasını cem etme usü lüne başvurmaktan yahut bu iki nas arasında muaraza vardır deyip, ikisin den birini tercih ekmek için tercih yollanına gitmekten başka çare yoktur...
Şevkani Neylul Evtar : 5/316-317
Birincisi : Kuşkusuz bu satışı yasaklayan hadisler, münferiden (tek başına olduklarında) kendilerinde bir mekalden hali değilse de, Semure, Cabir ve İbni Abbas gibi üç değişik sahabeden rivayet edilmiş olması, o hadislerin birbirlerini kuvvetlendireceği ve sahihliyeceği kesindir. Dolayısıyla üç de ğişik sahabeden rivayet edilen bu - satışı yasaklayıcı - hadisler, hakkında mekalden hali olmayan bu - satışı caiz kılıcı - tek hadise nisbeten tercih edilmeye daha layıktır.
İkincisi : Tirmizi ve İbnu’l-Carud, özellikle Semure hadisini sahihlemişler dir. Bu da yine mezkur satışı yasaklayanların görüşünü teyit eden tercih yönlerindendir.
Üçüncüsü : Usülde kararlaştırılan kaideye göre, haramın delili, mubahın delilinden daha fazla tercih edilir. Bu da yine tercih yönlerindendir.”

ALTIN VE GÜMÜŞTEKİ FAİZ ŞEKLİ

“ … Ebu Hureyre r.a şöyle dedi : “ Rasulullah s.av “ Altın altınla tartısı tartısına ve misli misline, gümüş gümüşle tartısı tartısına ve misli misline - nübadele etmek caiz - dir. Her kim artırır veya fazla isterse şüphesiz ki o faizdir “ buyurdu.”

Müslim (1588/84) Ebu Avane (4202-5432) Tirmizi (3/539) Davud (3357)
“ … Osman b. Affan r.a şöyle dedi : “ Rasulullah s.a.v “ Bir dinarı iki dinar, bir dirhemi iki dirhem bedelinde satmayın “ buyurdu.”
Müslim (1585/78) Ebu Avane (5434)

“ … Ebu Said el-Hudri r.a şöyle dedi : “ Rasulullah s.a.v “ Altınla altın, gümüşle gümüş... misli misline ve elden ele alınıp verilir. Her kim artırır veya fazla almak isterse, mutlaka faiz yapmış olur. Bunda alan da veren de eşittir “ buyurdu.”

Müslim (1584/82) Nesei (4579) İbnu’l-Carud (648) Tayalisi (2225) Ebu Yağla (1217) Beybaki (5/278) Ahmed (3/49-66)

“ … Ebu Said el-Hudri r.a şöyle dedi : “ Rasulullah s.a.v “ Altını altınla satmayınız, ancak bunlardan bazısını bazısının fevkinde etmeksizin misli misline satabilirsiniz. Gümüşü gümüşle satmayınız, ancak bunlardan bazısını bazısının fevkinde etmeksizin misli misline satabilirsiniz. gümüşle, gümüşü de altınla nasıl dilerseniz öyle satınız…… buyurdu.”

Buhari (2177-Ter:2000) Müslim (1584/75) Malik (2/632/30) Nesei (4584) Tirmizi (1241) İbnu’l-Carud (649) Tabarani (355-936- 1678-M. Evsat) Beyhaki (5/276) Begavi (2061) Ahmed (3/4-51-61) Albani (5/1 89-irva)

“ … Fad b. Ubeyd şöyle dedi : “ Biz Hayber günü Rasulullah s.a.v ile beraberdik. Biz Yahudilerden bir ukıyye altını iki dinara veya üç dinara satın alıyorduk. Rasulullah s.a.v : “ Altın ile altını ancak tartısı tartısına alıp satın “ buyurdu.”
Müslim (1591/91) Ebu Avane (5372)

“ … Ebu Kılabe şöyle dedi : “ Ben Şam’da içerisinde Müslim b. Yesar’ın bulunduğu bir halakada idim. Derken Ebu’l-Eş’as geldi. Bunun üzerine insanlar: Ebu’l-Eş’as, Ebu’l Eş’as dediler. Ebu’l-Eş’as oraya oturdu. Ben : Ey kardeşimiz, bize Ubade b. es-Samit hadisini tahdis etsen dedim. Ebu’l-Eş’as: evet, bizler Muaviye’nin insanların başında emir olduğu halde bir savaş yaptık ve bir çok ganimetler elde ettik. Elde ettiğimiz ganimetlerin arasında bir de büyük bir gümüşten kap vardı. Muaviye bir adama, insanların elde ettiği atiyyelere bedel o kabı satmasını emretti. İnsanlar o kabı satın almak için, birbiriyle yarıştılar. Bu, Ubade b. es-Samit’e ulaştığında ayağa kalktı ve : Şüphesiz ki ben Rasulullah’ın altına bedel altının, gümüşe bedel gümüşün, buğdaya bedel buğdayın, arpaya bedel arpanın, hurmaya bedel hurmanın, tuza bedel tuzun satılmasını yasakladığını işittim. Ancak bu maddelerin aynısını aynı ile eşit olarak satılmasını istisna etti. Her kim de artırır veya fazla almak isterse, mutlaka faiz yapmış olur. Bunun üzerine insanlar satın aldıkları eşyayı geri iade ettiler. Bu olay Muaviye’ye ulaştı da o, hatip olarak ayağa kalktı ve :
Bazı adamlara ne oluyor ki Rasulullah s.a.v‘den işitmediğimiz hadisler rivayet ediyorlar. Biz de Rasulullah ile beraber bulunuyor ve onunla arkadaşlık ediyorduk dedi. Bunun üzerine Ubade b. es-Samit ayağa kalktı ve yukarıdaki hadisi tekrar etti sonra da : Muaviye bunu kerih görse de - veya Muaviye’nin burnu yerde sürtülse de - Rasulullah s.a.v’den işittiğimiz hadisleri elbette rivayet edeceğiz. Vallahi hiç ışık bulunmayan karanlık gece içinde ordusunun arasında onunla arkadaşlık etmemem benim için pek önemli değildir dedi.”
Müslim (1587/80) Ebu Avane (5393) Nesei (4576) İbni Mace (22549

“ … Amir b. Yahya şöyle haber verdi. “ Biz bir savaşta Fudale b. Ubeyd ile beraberdik. Bana ve arkadaşlarıma bir gerdanlık ganimet oldu. Bu gerdanlıkta altın, gümüş ve değerli taş vardı. Ben bu gerdanlığı satın almak istedim ve bunu Fudale’ye sordum. Fudale şöyle dedi : Gerdanlığın altınını çıkar, çıkardığın altını terazinin bir kefesine, ona bedel olarak hazırladığın kendi altınını da diğer kefesine koy. Sonra onu ancak misli misline olarak alabilirsin. Çünkü ben Rasulullah s.a.v’i işittim : “ Her kim Allah‘a ve ahiret gününe iman ediyorsa misli misline olmanın dışında almasın “ buyurdu. “
Müslim (159 1/92) Ebu Avane (5373)

“ … Fudale b. Ubeyd r.a şöyle dedi : “ Hayber’in fethedildiği sene Rasulullah s.a.v’e üzerinde altın ve kıymetli taş bulunan bir gerdanlık getirildi. Ravi Ebu Bekir ve Ahmed b. Meni şöyle dediler : Rasulullah’a bir gerdanlık getirildi. Uzerinde altınla asılmış taşlar vardı. Gerdanlığı dokuz veya yedi dinara bir kimse satın almıştı. Bunun üzerine Nebi s.a.v “ Hayır, altınla taşı birbirinden ayırmadıkça bu doğru olmaz “ buyurdu. 0 kimse : Ben taşları kast etmiştim dedi. Nebi s.a.v “ Hayır, onları birbirinden ayırmadıkça bu olmaz “ buyurdu...”

Ebu Davud (3351-3352) Darekutni (3/3/1) Beyhaki (5/292) Albani (1356-İrva)

YİYECEK MADDELERİNDEKİ FAİZ ŞEKLİ

“ … Ebu Hureyre r.a şöyle dedi : “ Rasulullah s.a.v “ Hurma hurmayla, buğday buğdayla, arpa arpayla, tuz tuzla misli misline elden ele alınıp verilir. Her kim artırır veya fazla ister ve alırsa şüphesiz faiz yapmıştır. Ancak bunların cinsleri - hurmayla arpa gibi - ayrı ayrı olursa bu nüstesnadır “ buyurdu.”
Müslim (1588/83) Nesei (4573)
“ … Ebu Said el-Hudri r.a şöyle dedi : “ Rasulullah s.a.v “ ... Buğdayla buğday, arpayla arpa, hurmayla hurma ve tuz ile tuzu misli misline ve elden ele alınıp verilmesi caizdir. Her kim artırır veya fazla almak isterse, mutlaka faiz yapmış olur. Bunda alan da veren de eşittir “ buyurdu.”

Müslim (1584/82) Nesei (4579) lbnu’l-Carud (648) Tayalisi (2225) Ebu Yağla (1217) Ahmed (3/49-50) Albani (5/1 89-İrva)

“ … Ebu Said el-Hudri r.a şöyle dedi : “ Bilal, Nebi s.a.v’e berni nevi - iyi cins - hurma getirdi. Nebi s.a.v Bilal’e : “ Bu hurma neredendir ? “ buyurdu. Bilal : Yanımızda kötü hurmadan vardı. Kötü hurmanın iki sa’ını berninin bir sa’ı karşılığında sattım. Bu işi berni’den Nebi’ye yedirmek için yaptım, dedi.

Bunun üzerine Nebi s.a.v “ Eyvah eyvah, bu faizin ta kendisidir, bu faizin ta kendisidir ; böyle yapma. Fakat iyi hurma satın almak istediğin zaman, kötü hurmayı sat, sonra iyi hurmayı satın al “ buyurdu.”

Buhari (2312-Ter: 2144) Müslim (1594/96) Nesei (4571) İbni Hibban (5022) Ahmed (3/62)

“ … Ebu Said el-Hudri ve Ebu Hureyre r.a şöyle dediler : “ Rasulullah s.a.v bir kimseyi Hayber üzerine amir tayin etti. Bu kimse cenib denen bir nevi hurma getirdi. Rasulullah s.a.v “ Hayber ‘in bütün hurmaları böyle mi ? “ buyurdu. Adam : Hayır vallahi ya Rasulellah, biz bu iyi hurmanın bir sa’ı ile cem’ hurmanın iki sa’ını ; iyi hurmanın iki sa’ı ile cem hurmanın üç sa’ını değiştiririz dedi. Rasulullah s.a.v : Böyle yapma cem hurmayı parayla sat, sonra bu parayla cenib denilen hurmayı satın al “ buyurdu.”
Buhari (2201 -Ter:2039) Müslim (1593/95) Malik (2/623/21) Nesei (4567) Darimi (2/258) İbni Hibban (5021) Darekutni (3/17) Beyhaki (5/291) Begavi (2064) Albani (1 340-İrva)

Cem hurma demek : İyisiyle kötüsüyle karıştırılmış hurma demektir.

“ … Ebu Said el-Hudri şöyle dedi : “ Biz cem hurmadan rızıklanıyorduk. Cem hurma bir çok hurmanın karıştırılmışıdır. 0 karışık hurmanın iki sa’ını (iyi cinsten) bir sa’ hurmaya satıyorduk. Nebi s.a.v “ İki sa’ hurmayı bir sa’ hurmaya ; iki dirhemi bir dirheme satmayın “ buyurdu.”

Buhari (2080-Ter: 1924) Müslim (1595/98) Nesei (4570) İbni Mace (2256) Ibni Hibban (5024) Beyhaki (5/291) Alııncd (3/49-50)

“ … Busre b. Said şöyle tahdis etti : “ Ma’mer b. Abdullah kölesini bir sa’ buğday ile gönderip : Bunu sat sonra onun karşılığında arpa satın al dedi. Köle gitti ve bir sa’ ve sa’ın biraz fazlası arpa aldı. Ma’mer’in yanına geldiğinde bunu haber verdi. Ma’mer ona : Neden böyle yaptın ? Git ve bunu sahibine geri ver. Misli misline olmasının dışında bir şey alma. Şüphesiz ki, ben Rasulullah’ı : “ Taam taama mukabil misli mislinedir “ buyururken işittim. 0 gün bizim yiyeceğimiz arpa idi dedi. Ma’mer’e : Arpa buğday cinsinden değil ki denildi. Ma’mer : Ben onların birbirine benzemesinden korkarım dedi.”
Müslim :1592/93 - Beyhaki : 5/283-285 - Ahmed : 6/400-401

AÇIKLAMA : Hadiste gelen taam kelimesi genelde buğday, çavdar ve arpa mana- sina kullanılmaktadır. Ma’mer (r) in kast ettiği mana; Arpa da buğday cinsi o günkü temel gıda maddelerindendir. Onun kiloda buğdaydan fazla olması faizdir şeklindedir.

“ … Ebu Salih ez-Zeyyat şöyle dedi : “ Ben, Ebu Said el-Hudri’yi: Dinar ile dinar, gümüş ile gümüş ziyadesiz alınır verilir derken işittim. Ben Ebu Said’e : İbni Abbas böyle söylemiyor dedim. Ebu Said de : Ben, İbni Abbas’a gidip bunu sordum ve : Sen bu görüşünü Nebi s.a.v den mi işittin, yoksa Allah’ın Kitabında mı buldun? dedim. İbni Abbas : Ben bunların hiç birini iddia etmiyorum. Sizler Rasulullah’ı benden daha iyi bilirsiniz. Ancak Usame b. Zeyd bana, Nebi s.a.v nin : “ Faiz ancak veresiye alışveriştedir “ buyurduğunu haber verdi dedi.”

Buhari (2178-Ter:2001) Müslim (1596/10 1) Nesei (4595) İbni Mace (2257) Beyhaki (5/28) Ahmed (5/200) Albani (1338-İrva)

Faizin oluştuğu üç nevi muamele vardır : Artırma şeklindeki faiz, veresiye şeklin-deki faiz ve borç verme şeklindeki faiz.
Abdullah b. Abbas’ın artırma şeklindeki faizi reddetmesi ve Usame b. Zeyd’in rivayet ettiği “ Faiz veresiye alışveriştedir.” hadisiyle delil getirmesine birkaç yönden itiraz edilmiştir:
Birincisi : İbni Abbas bu görüşünden dönmüştür. Buna şu rivayetler delalet eder :
1 - Ebu’s-Sehb kendisinin bu meseleyi İbni Abbas’a Mekke’de sorduğunu ve İbni Abbas’ın bu muameleyi kerih gördüğünü tahdis etti.”
2 - Ebu’l-Cevvaz şöyle dedi : Ben İbni Abbas’a al ver şeklindeki nakit sarraflığı sordum. İbni Abbas : Bunda bir beis yoktur, bire bedel iki veya ondan daha çok ve daha az olabilir dedi. Ebu’l-Cevvaz dedi ki : Sonra diğer bir kere daha haccettim, Şeyh hayatta idi. Kendisine geldim ve sarraflığı sordum. İbni Abbas : Aynı ölçü ve tartıda olacak dedi. Ebu’l-Cevvaz dedi ki bu sefer ben kendisine : Sen bana bire bedel iki olabilir diye fetva vermiştin. Sen bana bu fetvayı verdiğinden beri ben böyle fetva vermeyi terk etmedim dedim. İbni Abbas : 0 fetva bir görüşten dolayı idi. İşte Ebu Said el-Hudri Rasulullah s.a.v’den hadis rivayet ediyor. Kendi reyimi Rasulullah s.a.v in hadisi için terk ettim dedi.”
İkincisi : Eğer İbni Abbas görüşünden vazgeçmemiş olsaydı onun, Usame hadisi ile delil getirmesi sağlıklı olmazdı. Çünkü Usame hadisinden artırma şeklindeki faizin haram oluşunu nefyetmek - kendisinin de “ o bir reydi “ diye işaret ettiği gibi - hadisin mefhumu ile elde edilmektedir. Oysa bu babta rivayet edilen hadislerde, artırma şeklindeki faizin haramlığı mantuk iledir, dolayısıyla onun üzerine takdim edilir.
Hadiste zikredilen ; altın, gümüş, hurma, buğday, arpa ve tuzdan oluşan altı sınıf nesneyi ziyade yaparak satmak caiz değildir. Ancak ölçüsü ve tartısı birbirine denk elden ele peşin ve malı hemen kabzetmek şeklinde olursa bu müstesnadır. Bu şartlardan biri kaybolursa faiz meydana gelmiş olur.

Altını gümüşle veya altını hurmayla yahut diğer maddelerde değişiklik olursa, peşin ve hemen kabzetme olduğu zaman istenildiği gibi artırma olabilir, bu caizdir.

Bu hadisin tanımı şöyledir : “ Ebu Nadre şöyle dedi : Ben, İbni Ömer ve İbni Abbas’a sarraflığı sordum ? Onlar bunda bir beis görmediler. Ben Ebu Said’in yanında otururken ona da sarraflığı sordum, Ebu Said : Fazla olan şey faizdir dedi. Ben, İbni Ömer ve İbni Abbas’ın sözlerine binaen onun sözünü reddettim. Ebu Said dedi ki : Ben sana, sadece Rasulullah s.a.v’den işittiğim şeyi rivayet ediyorum. Rasulullah’a hurmalığına bakan bir kimse, kendisine iyi bir hurma getirdi. Rasu-lullah’ın hurması ise şu – kötü - neviden idi. Nebi s.a.v 0 kimseye : “ Bu sana neredendir ? ” buyurdu. Hurmalığa bakan kimse : Bizim hurmadan iki sa’ götürdüm onunla bu iyi hurmadan bir sa’ satın aldım. Pazarda bunun fiyatı şu kadar, onunki ise şu kadardır dedi. Rasulullah s.a.v : “ Vay sana yazıklar olsun, sen faiz yaptın. Kötü hurmayı verip iyi hurma almak istediğin zaman, kendi hurmanı bir ücretle önce sat, sonra onunla dilediğin hurmayı satın al “ buyurdu. Ebu Said dedi ki : Hurmaya bedel hurma mı, yoksa gümüşe bedel gümüş mü faiz olmaya daha uygundur ?
Ravi dedi ki : sonra İbni Ömer’e geldim beni bundan nehyetti. İbni Abbas’a gitmedim. Ravi dedi ki : Bana Ebu’s Sehb kendisinin bu meseleyi İbni Abbas’a Mekke’de sorduğunu ve İbni Abbas’ın bu muameleyi kerih gördüğünü tahdis etti.”
Müslim : 5.c.1594/100

DERLEYEN - TACUDDİN EL - BAYBURDİ
Read On 0 yorum

GURABA YAYINEVİ..

GURABA YAYINEVİ..
Selefin fehmi ile ehli sünnetin eşsiz kitaplarını bulabileceğiniz yayınevi..

Bu Blogda Ara

Popüler Yayınlar

Guraba Resim..

Guraba Resim..

Guraba - Ayet

Şüphesiz Allah mü'minlerden canlarını ve mallarını -onlara cenneti vermek karşılığında- satın almıştır.Onlar Allah yolunda savaşır, öldürür ve öldürülürler.Tevrat'ta, İncil'de ve Kur'an'da yerine getirmeyi taahhüt ettiği hak bir vaaddir.Allah'dan daha çok ahdini kim yerine getirebilir ki?O halde yapmış olduğunuz bu alış verişe sevinin.En büyük kurtuluş işte budur! (Tevbe/111)

Guraba - Hadis

Ebû Hureyre radıyallahu anh şöyle anlatır;

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: '' Allah, iki kişiye güler.Bunlardan biri diğerini öldürür ve ikiside cennete girer.Biri, Allah yolunda savaşarak şehit olur sonra Allah katilinin tevbesini kabul eder de müslüman olur ve Allah yolunda çarpışarak o da şehit düşer.''(Buhârî, cihad 2826-Muslim, imare 1890-Nesâî, cihad 3165-İbn Mâce, mukaddime 191-Ahmed, müsned 7282)