GURABA İSLAM الإسلام الغرباء

Rasulullah'ın Sünnetine Göre Oruç..

11:11
Hamd, Âlemlerin Rabbi Allah’adır. Salât ve selâm, O’nun emin elçisi Rasûlullah’ın, temiz ehl-i beytinin, güzide ashabının ve kıyamete kadar onların yolunda giden herkesin üzerine olsun.

Bu risâlemizde özetle Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem’in oruç tutma şekline yer vereceğiz. Orucun farzları, şartları, edebi, duaları, kimlerin oruçla mükellef olduğu, orucu bozan şeylere ve yararlarına değineceğiz inşâallah. Allah Teâlâ’dan dileğimiz odur ki; Müslümanları, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnetini hayatlarının her alanında yaşamaya muvaffak kılsın. (Âmin)



Orucun Tanımı

Güneşin doğuşundan batışına kadar, Allah Teâlâ’ya ibadet niyetiyle, hiçbir şey yememek, içmemek, cinsî münasebette bulunmamak ve orucu bozan diğer şeylerden uzak durmaktır.



Ramazan Orucu:

İslâm’ın azim şartlarından biridir. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

“İslâm, beş şey üzerine bina olunmuştur. Bunlar, Allah’tan başka hak ilah olmadığına ve Muhammed’in O’nun Rasûlü olduğuna şehâdet etmek, namaz kılmak, zekât vermek, Ramazan orucunu tutmak ve Beyt’i (Kâbe’yi) haccetmektir.” (Muttefekun aleyh)



Ramazan Orucunun Başlangıcı ve Bitimi:

İbadetler, her zaman, her yerde ve herkes için kolaylıkla tesbit edilecek birtakım ölçü ve alâmetlere bağlı kılınmıştır. Ramazan orucu da bunlardan biridir. Kur’an-ı Kerim ve Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, bu ibâdete, Ramazan hilâlinin görülmesiyle başlamayı ve Şevval hilâlinin görülmesiyle bitirmeyi şart koşmuştur:

“Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak kendisinde Kur’ân indirilen aydır...”(Bakara, 2/185)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de bu âyet-i kerimede geçen Ramazan orucuna erişmeyi hadis-i şeriflerinde açıklamıştır. Bunların bazılarını aktaralım:

* İbn Ömer radıyallahu anhuma, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu nakletmiştir: “Hilâli görmedikçe oruca başlamayın ve hilâli görmedikçe de oruç açmayınız. Eğer buluttan dolayı hilali göremezseniz o zaman ayın günlerini otuza tamamlayınız.”(Muttefekun aleyh)

* “Ramazandan önce oruç tutmayınız, hilâlle oruca başlayınız; (Şevval) hilalini görmekle de oruç açınız. Eğer bir bulut, hilâli görmenizi engellerse o zaman onu (Ramazanı) otuz güne tamamlayınız.” (Tirmizî)

* “Bulut olursa, Şaban’ın sayısını otuza tamamlayınız.” (Buhârî)

* “(Ramazan ayının 29. günü) bulutlu olur da (Şevval hilâlini) göremezseniz bu takdirde otuz gün oruç tutunuz” (Buhârî)

* İbn Ömer radıyallahu anhuma, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu rivâyet eder: “Biz ümmî bir ümmetiz, ne yazar, ne de hesap biliriz. Ay şöyle ve şöyledir.” (Buhârî, Muslim) Yani kimi zaman 29, kimi zaman otuz çeker.

Naklettiğimiz bu hadisler, konuyla ilgili pek çok hadis arasından, sadece örnek teşkil etmek üzere seçilen çok az bir bölümüdür. Bu mealdeki hadisler pek çoktur.

Bu bakımdan âlimlerin büyük bir çoğunluğu, ru’yet ile (yani Ramazan hilâlini görmekle) oruca başlayıp ru’yet ile (yine Şevvâl’in hilâlini görmekle) orucu bitirmek gerektiğini özellikle belirtmişlerdir. Müslümanların bu ibadete de diğer ibadetlere gösterdikleri hassasiyeti göstermeleri, yalnız belirtilen ölçüleri gözönünde bulundurmaları ve bu ölçüler çerçevesinde ibadetlerini yapmaya gayret etmeleri gerekmektedir.



Oruç Kimlere Farzdır?

1- Oruç; akıllı, buluğ çağına gelmiş, bir yerde daimî olarak ikamet eden ve gücü yeten her Müslümana farzdır.

2- Kâfire oruç tutmak farz olmadığı gibi Müslüman olunca da kaza etmesi gerekmez.

3- Buluğ çağına gelmemiş çocukların oruç tutması farz değildir. Ancak sahabîlerin, çocuklarına yaptıkları gibi, alışması için oruç tutmaya teşvik edilirler.

4- a) Deliye oruç tutmak farz değildir. Çünkü o mükellef değildir. Yetişkin de olsa bunun için fidye verip yemek yedirmesi gerekmez.

b) Hayatı kavrama ehliyetine sahip olmayan akıl hastasına da -mükellef olmadığı için- oruç tutmak farz değildir.

c) Yaşlılığından dolayı aklı gidip gelen ihtiyarlara da -mükellef olmadıkları için-oruç farz değildir.

5- a) Geçici bir hastalığı olan kişi, iyileştiğinde orucunu kaza eder.

b) Müzmin (kalıcı) bir hastalık yüzünden oruç tutamayan kişi, çok yaşlı olduğundan dolayı oruç tutamayan bir kişi gibidir.

Oruç tutmakta aciz olanlar, müzmin bir hastalığı olanlar ve ihtiyarlıktan dolayı oruç tutamayanlar, her gün bir fakiri doyururlar.

6- Hâmile ve emzikli kadınlar; hamileliklerinden, çocuğu emzirememekten veya çocuğun sağlığından korkarlarsa oruç tutmazlar. Bu durumları düzeldikten sonra kaza ederler.

7- Hayızlı (âdet gören) kadınlar ve nifas (loğusa) olan kadınlar, bu esnada oruç tutmayıp daha sonra kaza ederler.

8- Suda boğulma ve ateşte yanma tehlikesi olan birini (yani hayatî tehlike taşıyan birini) kurtarmak için, gerekirse oruç bozulur ve hayatları kurtarılır. Bu durumda da oruç kaza edilir.

9- Yolcu, dilerse oruç tutar, dilemezse tutmaz. Bu yolculuk ister umre gibi bir defalık olsun, isterse nakliyecilik gibi devamlı olsun, kendi beldelerinde bulunmadıkça oruç tutmayabilirler. Daha sonra, tutmadıkları gün sayısınca orucu kaza ederler.

Ancak bu ruhsata rağmen yolcuyken/yoldayken oruç tutmak isteyen kişiye, eğer tuttuğu oruç eziyet veriyorsa… Bu oruç onun için -yerine göre- haram, -yerine göre- mekruh olur.



ORUCUN HÜKÜMLERİ



1) Niyet:

Farz olan oruçlarda, şafak sökmeden niyet etmek farzdır. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem, “Fecirden önce oruca niyetlenmeyenin orucu yoktur.” (Ebû Dâvûd) buyurmaktadır. Yine “Oruca geceden niyetlenmeyen kimsenin orucu yoktur.” (Nesaî) buyurmaktadır.

Niyetin yeri kalptir. Allah Rasulü sallallahu aleyhi ve sellem, ashabı ve dört imam; ne dil ile niyet etmiş ne de dil ile niyet edilmesini istemiştir. Onlardan gelen bu şekilde bir rivayet yoktur.



2) Orucun vakti:

“... Sabahın beyaz ipliği (aydınlığı), siyah ipliğinden ayırt edilinceye kadar yiyin, için sonra geceye kadar orucu tamamlayın...” (Bakara, 2/187)

Fecir iki türlüdür;

Fecr-i Kâzib/Yalancı Fecir: Sabah namazının vakti henüz girmemiştir. Oruç tutacak olan bir kimsenin bu vakitte yemek yemesi haram değildir. Bu fecrin alâmeti; ufukta dimdik duran, kurt kuyruğu şeklindeki uzun bir aydınlıktır.

Fecr-i Sâdık/Gerçek Fecir: Sabah namazı vakti girmiştir. Bundan sonra yemek yenmez. Fecr-i sâdık, ufuk boyunca dağların ve tepelerin üzerindeki yaygın beyazlıktır.

İftar vakti ise; doğu tarafından karanlığın başladığı, batı tarafından da gündüzün sona erip güneşin yuvarlaklığını yitirdiği vakittir. Zira Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem, “Gece buradan yayılmaya başlar, gündüz buradan sona erer ve güneş de batarsa oruçlu iftarı açar.” (Buhârî, Muslim) buyurmuştur.

Bu, güneşin tümüyle batması demektir, aydınlığı kalsa bile hüküm aynıdır.



3) Sahur:

Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem, “Bizimle ehl-i kitabın orucu arasındaki fark sahur yemeğidir.”(Muslim)ve “Bereket üç şeydedir. Cemâat, tirid ve sahur” (Taberanî, Mu’cemu’l-Kebir) buyurmuştur.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in bereket olarak nitelendirdiği sahuru terketmek sünnete aykırıdır. Çünkü sahur yemek, sünnete uymaktır. İnsanlar için oruçta elbette güçlük vardır. Ancak sahur, -hadiste buyrulduğu gibi- bereketlidir. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Haydi bereketli gıdaya!” (Ebû Dâvûd) sözüyle buna işaret etmiştir.

Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem, “Sahur, bereket yemeğidir, biriniz bir şey bulamayıp bir yudum su içse bile onu terketmeyiniz. Çünkü Allah ve melekleri sahur yemeği yiyenlere dua ve mağfiret eder.”(Ahmed)ve “Mü’minin sahur yemeğinin en bereketlisi ve makbul olanı hurmadır.” (Ebû Dâvûd) buyurmuştur.

Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem’in sünneti, sahuru fecirden hemen önce yapmaktı.



4) Oruçlu Neleri Terk Edecek:

a) Dedikodu, yalan ve iftira gibi fitne ve fesad yayan sözler terk edilecektir. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Allah azze ve celle’nin, dedikodu, yalan ve iftira gibi sözleri terk etmeyenin, yeme ve içmesini terketmesine ihtiyacı yoktur.” (Buhârî) buyuruyor.

b) Hayırsızca, terbiyesizce ve ahlaksızca söylenen sözler de terk edilecektir. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Oruç, yememek ve içmemek değildir. Ancak oruç, hayırsız ve fâhiş (terbiyesizce ve ahlâksızca söylenen) sözden oruç tutmaktır. Biri sana sövdüğü veya cahilce davrandığı zaman ‘Ben oruçluyum, Ben oruçluyum.’ de.” (İbn Huzeyme) buyurmuştur.



5) Oruçluya Mubah Olanlar:

a) Cünüp olarak sabahlamak: Bu konuda Âişe radıyallahu anha validemiz şöyle diyor: “Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem cünüp olduğu halde fecir sökerdi. Sonra gusleder ve orucuna devam ederdi.”(Buhârî, Müslim)

b) Misvak Kullanmak: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Eğer ümmetime zorluk vereceğinden korkmasaydım onlara, her abdest alışlarında misvak kullanmalarını emrederdim.” (Buhârî, Müslim) buyurmaktadır.

Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem misvak kullanmada oruçlu olanla olmayanı ayırmamıştır. Bunda, -oruçlu olsun veya olmasın- genel olarak herkesin abdest alırken misvak kullanabileceğine ve öğle namazından önce veya sonra kullanmasında herhangi bir fark olmadığına dair işaret vardır.

c) Mazmaza (Ağzı üç kere çalkalamak) ve istinşâk yapmak (burnu üç kere suyla temizlemek): Oruçluların sıkça ve mübâlağalı bir şekilde yapmaları yasaklanmıştır. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “... istinşak’ı oruçlu olmadığın sürece sertçe yap.” (Ebû Dâvûd) buyurmuştur. Âlimlerin de belirttiği gibi Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, Ramazan dışında, mazmaza ve istinşakı mübalağalı bir şekilde yapardı.

d) Kucaklaşmak ve öpmek: Aişe radıyallahu anha validemiz şöyle diyor: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, oruçluyken hanımlarını kucaklar ve öperdi. Fakat o, içinizde şehvetine en çok hâkim olanınızdı.” (Buhârî, Müslim) Ancak âlimlerin görüşüne göre bu, yaşlılar için değilse de gençler için mekruhtur. Çünkü Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem’e bunun sebebi sorulduğunda, “Yaşlı kimse, nefsine hâkim olur.” (Ahmed) buyurmuştur.

e) İğne yaptırmak: Herhangi bir gıda içermedikçe (antibiyotik iğnesi gibi), ilaç niyetiyle iğne vurulmak câizdir, orucu bozmaz. Çünkü bunlar mideye gitmez. Ancak kuvvet iğneleri ve serum, orucu bozar.

f) Kan aldırmak: Az aldırmak (tahlil için) orucu bozmaz. Çok aldırmak (kan bağışı için) oruçluyu etkileyeceği için orucu bozar.

g) Diş çektirmek: Orucu bozmaz.

h) Hacamat: Hacamat hakkında alimler ihtilaf etmişlerdir. Tercih edilen görüşe göre hacamat yaptırmak orucu bozmaz. Nitekim İbn Abbas radıyallahu anhuma, “Nebî sallallahu aleyhi ve sellem, oruçlu olduğu halde hacamat yaptı.” (Buhârî) demiştir.

ı) Diş macunu kullanmak: Gırtlağa gitmemesi şartıyla orucu bozmaz. Ancak âlimlerin görüşüne göre ikindiden sonra yapılmamalıdır. Çünkü oruçlunun, ağız kokusuyla iftar etmesi daha evladır.

k) Yemeklerin tadına bakmak: Yemeğin gırtlağa gitmemesi şartıyla câizdir.

İbn Abbas radıyallahu anhuma’dan rivayet edildiğine göre Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır: “Oruçlunun, sirkeyi veya başka bir şeyi tatmakta, gırtlağa gitmemesi şartıyla sakınca yoktur.” (Buhârî)

l) Sürme, damla ve göze damlatılan diğer şeyler: Bunlar orucu bozmaz. Bunların tadı boğazda hissedilse bile oruç bozulmaz. İmam Buhârî, Sahih’inde şöyle der: “Enes, Hasan ve İbrahim, oruçluyken sürme çekilmesinde bir beis görmediler.”



6) İftar:

a) İftarı açmakta acele etmek: İftarı açmakta acele etmek, Allah Rasûlü Sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnetlerindendir. Bunda yahudilere ve hıristiyanlara muhalefet etmek vardır. Çünkü onlar iftarlarını yıldızlar parlayıncaya kadar geciktirirlerdi. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem, “İnsanlar, iftar için acele ettikleri sürece hayır içindedirler.” (Muttefekun aleyh) buyurmaktadır.

Yine Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyuruyor: “Ümmetim, iftarlarında yıldızların çıkmasını beklemedikçe benim sünnetim üzeredirler.”(İbn Hıbban)

b) Akşam Namazından Önce İftar Etmek: Sünnet olan, akşam namazını kılmadan önce iftar etmektir. Enes radıyallahu anh şöyle diyor: “Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem, namaz kılmadan önce yaş hurmayla iftar ederdi. Bu olmazsa kuru hurma ile, o da olmazsa birkaç yudumluk suyla iftar ederdi.” (Ebû Dâvûd)

Ancak burada dikkat edilmesi gereken çok önemli bir nokta var. Akşam ezanı okunduğu zaman Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, sadece hurmayla veya birkaç yudum suyla orucunu açardı.

Biz de örneğimiz ve önderimiz olan Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem gibi yapmalıyız. Yani önce bir iki şeyle orucumuzu açmalı, sonra öncelikli olan akşam namazını kılmak için mescide gitmeli, daha sonra da iftarımızı tamamlamalıyız.

c) İftar duâsı: İftar esnasında duâ etmek sünnettir. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem, “Oruçlunun iftar ânındaki duası icâbet edilen bir duadır.” (İbn Mace) buyuruyor. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem iftardan önce, “Allahım! Senin rızan için oruç tuttum, Senin rızkın ile orucumu açıyorum.”; iftardan sonra da “Susuzluk gitti, damarlar ıslandı, ecir de hak oldu inşâallah”(Ebû Dâvûd) diye dua ederdi.



7) Orucu Bozan Şeyler:

a) Kasıtlı (bilerek) yemek ve içmek: Faydalı (ilaç gibi) veya faydasız (sigara gibi) şeyleri, yemek ve içmek orucu bozar. Unutarak, hatayla veya zorlanılarak (ikrah altında) yemek ve içmek orucu bozmaz. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem, “Kim unutarak yer ve içerse orucunu tamamlasın, şüphesiz ki Allah onu yedirmiş ve içirmiştir.” (Muttefekun aleyh) buyurur.

b) Cima (Cinsel ilişki): Oruçla mükellef bir kimsenin, oruçluyken cimada (cinsel ilişkide) bulunması orucunu bozar. Böyle bir kimsenin orucunu kaza etmesi ve ağır bir keffaret ödemesi gerekir. Bu kefaret de bir köle azad etmektir. Bu yapılamazsa iki hicrî ay üst üste oruç tutulur. Bu da yapılamazsa altmış fakire yemek yedirilmelidir. Keffaretin bu tertibi sünnet ile belirlenmiş ve âlimler bu konuda icma etmişlerdir ki, biri yapılamazsa ancak o zaman sonrakine geçilir! Bu sıralamaya özellikle dikkat edilmelidir. Yani bir insan, imkânı olmasına rağmen köle azad etmeyi atlayıp altmış fakire yemek yediremez. Keffaret olması için önce köle azad edecek, eğer ona imkânı yoksa 60 gün oruç tutacak, ona da imkânı yoksa 60 fakiri doyuracaktır.

c) İsteyerek kusmak: Bir kişi istemeden kusarsa orucu bozulmaz. Ancak isteyerek/zorla kendini kusturursa orucu bozulur. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır: “Kim elinde olmadan kusarsa orucu bozulmaz. Kim kusmaya kendini zorlayarak kusarsa orucunu kaza etsin.”(Ebû Dâvûd)

d) Beslenme için vurulan iğneler: Bu iğneler, vücuda besin, vitamin ve kan vermek için yapılır. Bu durumda da oruçlunun orucu bozulur. Çünkü yapılan iğnelerle kişi beslenmiş olur. Bu da orucu bozar. Buradaki iğneler ister damardan yapılsın, ister adalelere yapılsın fark etmez.

e) Serum taktırmak: Hastalık sebebiyle veya başka bir sebeble takılan serum vücudu beslediği için orucu bozar.

f) Hayız ve nifas: Oruçlu olan bir kadından, oruç anında normal kan çıkarsa (âdet görürse) orucu bozulur. İster bu orucun başlangıç anında olsun isterse bitiş anında olsun fark etmez. Hatta iftara birkaç dakika kala bile âdet olsa orucu bozulur, o günü kaza etmesi gerekir.

g) Meni çıkması: Uyanıkken, kucaklama, öpme ve benzeri bir etki sonucu meni çıkarsa oruç bozulur. Ancak irade dışı olan ihtilam nedeniyle meni çıkarsa oruç bozulmaz.

h) Kan almak: Herhangi bir sebeple dışarıdan vücuda kan verilmesi insanın orucunun bozulmasına sebeb olur.



8) Kaza:

Kaza orucu kalmış bulunan bir kimsenin en kısa zamanda oruçlarını kaza etmesi müstehabdır. Kaza orucunu peşpeşe tutmak bir zorunluluk değildir.

Âlimler, ölen bir insanın kılmadığı namazlarını bir başka kişinin kaza etmesinin meşru olmadığında ittifak etmişlerdir. Hayattayken oruç tutmaktan aciz olan bir kimsenin yerine de bir başkası oruç tutamaz.

Şer’î bir mazeretten dolayı oruç tutamayan bir kişi, her gün bir fakiri doyurmalıdır. Ancak bir kimse ölür de üzerinde nezrettiği (adadığı) bir orucu bulunursa, o orucu onun yerine velisi tutar.

Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem, “Kim ölür de üzerinde bir oruç bulunursa, yerine velisi tutar.” (Muttefekun aleyh) buyurmuştur.



9) Namaz Kılmayanın Oruç Tutması:

Oruç tuttuğu halde namaz kılmayan kişi, İslam’ın tevhidden sonraki en önemli rüknünü, olmazsa olmazını terk etmiş, demektir. Kişi, namazı terkettiği sürece orucunun faydasını göremez. Çünkü namaz kılınmadığında dinin direği yıkılmış olur.

Namazı terkedenin küfründen (kâfir olmasından) ve mürtedliğinden (dinsizliğinden) korkulur. Bu durumda tüm amelleri boşa çıkar. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem, “Onlarla (münafıklarla) aramızdaki ahid namazdır. Kim, namazı terkederse kâfir olmuştur.” (Ahmed) buyurmaktadır. Hadiste geçen "ahid," İslam’a giriş ahdidir ki, İslam’ın şartlarını kabul etmek anlamına gelir.

“Küfür” ifadesiyle bazı âlimler her ne kadar “dinden çıkma kasdedilmemiştir” deseler de durumun tehlikesinin anlaşılması açısından bu da gözden uzak tutulmamalıdır. Ancak namaz veya diğer ibadetleri, küçümsemek, isteyerek ve bilerek ısrarla terk etmek ittifakla insanı dinden çıkarır.

İslâm toplumunda namaz kılmamanın hükmü hakkında ise ehl-i sünnet arasında üç farklı görüş vardır:

Onların görüşlerinin ortak noktası ise namaz kılmayan bir kişinin İslâm toplumunda yaşama hakkının olmadığıdır.

a) İmam Ebû Hanîfe rahimehullah’ın temsil ettiği görüşe göre, namaz kılmayan dinden çıkmaz ama onun namazı kılmaya başlayana kadar hapsedilmesi gerekir.

b) Diğer mezheb imamlarının bir kısmı ise tembellikten dolayı namaz kılmayanın Müslüman olarak öldürüleceğinde, cenazesinin kılınacağında ve Müslümanların mezarlığına gömülmesinde ve ona dua edilebileceği görüşündedirler.

c) İmam Ahmed rahimehullah ve onun yolunu takib eden âlimler ise tembellikten dolayı namaz kılmayanın kâfir olarak öldürüleceğini, cenaze namazının kılınmayacağını, Müslümanların mezarlığına gömülmeyeceği ve ona dua ve rahmet okunmayacaüını belirtir.

Yani bu mezheb imamlarının görüşlerinin en hafifine göre bile (İmam Ebû Hanîfe’nin görüşü) namaz kılmayan kişi, en azından hapsedilir.

Zira onun Müslüman toplumunda yaşama hakkı yoktur.



10) Kıyamu’l-Leyl (Terâvih Namazı):

Terâvih namazı (Kıyamu’l-leyl), Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem’in Ramazanda cemaatle kılmak suretiyle bize bıraktığı önemli bir sünnetidir. Ancak farz olmasından korktuğu için, ümmeti güç yetiremez diye sürekli cemaatle kılmamıştır.

Terâvih, vitir dışında sekiz rekâttır. Aişe radıyallahu anha validemiz şöyle diyor: “Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem Ramazan ayında da, diğer zamanlarda da gece namazını on bir rekattan fazla kılmadı.” (Muttefekun aleyh)

İmam Mâlik’in, Muvattâ’da sahih olarak rivâyet ettiği gibi, Hz. Ömer radıyallahu anh, bu sünneti, on bir rekât olarak ihya etmek ve cemaatle kılmak için insanları bir araya topladı.

Teravihin vitirle birlikte on bir rekât olması dışında birtakım görüşler var ise de, muhakkik âlimlerin incelemesi sonucu bu görüş ağır basmıştır. Şüphesiz en doğrusunu Allah bilir.

Terâvih namazı gece namazı olduğu için mutlak sünnet olan namazlara dâhildir. Bu yüzden 8 rekâttan fazla kılınmasında bir mahzur yoktur. 20 rekât kılınabileceği gibi daha az da kılınabilir daha fazla da kılınabilir. Ancak bu namazı kılanlar rekât sayısını artırdıklarında namazı çabuk kılmak için ta’dil-i erkâna riayet etmekten vazgeçerek, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnetinde olmayan bir bid’âti işlememelidirler.

İnsanlar, bu konuda Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnetini araştırmalı ve başkaları terk etmiş olsa bile onlar sünnete uymalıdırlar. Çünkü hayır ve mutluluk yalnız bunda; bid’atlerden kaçınıp sünneti uygulamadadır.

Günümüzde çoğu Müslümanların kıraat, rükû ve secdelerini acele yaparak kıldıkları namaz eksik bir namazdır. Bu, -kimi zaman- onların namazını bozar ve namazın tüm heybetini alır, götürür. Allah’tan korkmalı ve pişmanlığın fayda etmeyeceği gün gelmeden evvel kendimize, özellikle ibadetlerimiz hususunda çeki düzen vermeliyiz.



11) Fıtır Sadakası (Fitre):

Sadaka-i Fıtır, İbn Ömer radıyallahu anhuma’dan rivayet edilen; “Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem, Ramazanda sadaka-i fıtrı insanlara farz kıldı.” (Muttefekun aleyh) hadisine göre farzdır.

Sadaka-i Fıtır; küçük, büyük, kadın, erkek, hür veya köle her Müslümana farzdır. Miktarı bir sa’dır (Bir sa’, yaklaşık 2,5-3 kg.dır. Ancak ihtiyaten 3 kg. kabul etmek daha evladır). Bu da o belde halkının en çok kullandığı gıda türünden olmalıdır. Mükellefiyet şartı ise, bir günlük yiyeceğinden fazlasına sahip olmaktır. Fazilet, fakirlere daha çok yararlı olanı vermektedir. Bayram namazından önce verilmelidir. Bayram gününden bir iki gün önce vermek de mümkündür. Bayram gününden sonraya bırakılması caiz değildir.



Sonuç olarak şunları söyleyebiliriz;

Ramazan ayı, Allah’ın kullarına verdiği gerçekten büyük bir nimettir. Bu bereket, rahmet ve Kur’ân ayını gafletle geçirmek; günahlardan dolayı samimi bir kalp ile Allah’a yönelmemek ve dahası haramlar işlemek kabul edilecek bir durum değildir. Selim bir kalp ile Allah’ın huzuruna çıkanın mutlu olacağı gün gelmeden, bir an evvel pişman olarak Allah’a yönelmeli; bu ayın bereketiyle kalplerimizi Allah sevgisi ve O’na itaatle nurlandırmalıyız. Buna yardımcı olması açısından ağızların tadını kaçıran ölümü, bu nebevî tavsiyeyi her zaman hatırlamalıyız.

“İman edenlerin, Allah’ı anma ve O’ndan inen gerçek için kalblerinin huşûyla yumuşaması zamanı daha gelmedi mi? Onlar daha önce kendilerine kitap verilenler gibi olmasınlar. Onların üzerinden uzun zaman geçti de kalpleri katılaştı. Onlardan birçoğu yoldan çıkmış kimselerdir.” (Hadîd, 57/16)




Şeyh Abdullah Yolcu

Müslüman Âlimler Birliği

Yüksek Konsey Üyesi ve

Türkiye Temsilcisi
Guraba Yayınları sahibi
Read On 2 yorum

GURABA YAYINEVİ..

GURABA YAYINEVİ..
Selefin fehmi ile ehli sünnetin eşsiz kitaplarını bulabileceğiniz yayınevi..

Bu Blogda Ara

Popüler Yayınlar

Guraba Resim..

Guraba Resim..

Guraba - Ayet

Şüphesiz Allah mü'minlerden canlarını ve mallarını -onlara cenneti vermek karşılığında- satın almıştır.Onlar Allah yolunda savaşır, öldürür ve öldürülürler.Tevrat'ta, İncil'de ve Kur'an'da yerine getirmeyi taahhüt ettiği hak bir vaaddir.Allah'dan daha çok ahdini kim yerine getirebilir ki?O halde yapmış olduğunuz bu alış verişe sevinin.En büyük kurtuluş işte budur! (Tevbe/111)

Guraba - Hadis

Ebû Hureyre radıyallahu anh şöyle anlatır;

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: '' Allah, iki kişiye güler.Bunlardan biri diğerini öldürür ve ikiside cennete girer.Biri, Allah yolunda savaşarak şehit olur sonra Allah katilinin tevbesini kabul eder de müslüman olur ve Allah yolunda çarpışarak o da şehit düşer.''(Buhârî, cihad 2826-Muslim, imare 1890-Nesâî, cihad 3165-İbn Mâce, mukaddime 191-Ahmed, müsned 7282)