GURABA İSLAM الإسلام الغرباء

Kul - Kulluk ve İslam Dini..

22:55

KUL VE KULLUK

S. Kulların ilk görevi nedir?

C. Kulların ilk görevi yüce Allah'ın kendilerini ne için yarattığını, ne adına ne maksatla kendilerinden söz aldığını[1], rasûllerini kendilerine ne ile gönderip üzerlerine kitabları ne maksatla indirdiğini, dünya ve âhiretin, cennet ile cehennemin niçin yaratıldığını, neyin sebebiyle (kıyametin bir ismi olan) Hâkka'nın gerçekleşip (bir diğer ismi olan) Vâkıa'nın niçin gerçekleşeceğini[2] hakkında terazilerin kurulup, amel defterlerinin (sahiplerini bulmak üzere) niçin uçuşacağını, bedbahtlığın ve bahtiyarlığın sebebinin ne olduğunu ve neye göre nurların paylaştırılacağını bilmeleridir -ki Allah'ın kendisi için nur takdir etmediği kimselerin hiçbir nuru olmaz-

S. Yüce Allah'ın mahlukâtı kendisi sebebiyle yarattığı bu hususun mahiyeti nedir?

C. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

"Biz gökleri yeri ve ikisinin arasında olanları oynayalım diye yaratmadık. Biz onları ancak hak ile yarattık; fakat onların çoğu bilmezler." (ed-Duhân, 44/38, 39)

"Biz göğü, yeri ve onların aralarında olanları boşuna yaratmadık. Bu kâfirlerin zannıdır." (Sad, 38/27);

"Allah gökleri ve yeri hak ile bir de her kişiye kazandığının karşılığı verilsin diye yaratmıştır. Onlara zulmedilmez." (el-Câsiye, 45/22)

"Cinleri ve insanları ibadet etmekten başka birşey için yaratmadık" (ez-Zariyat, 51/56) vb. âyetlerde bu husus açıklanmış bulunmaktadır.

S. Abd (kul)ın anlamı nedir?

C. Eğer "abd" kelimesi ile müsahhar kılınmış, emre amade edilmiş, hazırlanmış anlamına gelen "el-muabbed" anlamı kastediliyor ise bu manasıyla bütün mahlukatı kapsar. Akıllı olsun olmasın yaş ve kuru, hareketli hareketsiz, görünen görünmeyen, mü'min kâfir, iyi günahkâr ve bunun dışında yüce ve süfli âlemlerdeki bütün mahlukatı kapsayan bir manadır.

Bütün bu yaratıklar yüce Allah'ın mahlukatı olup, O onların Rabbidir. Onlar O'nun tarafından müsahhar kılınmışlardır, O'nun tedbiri ile çekip çevirilmektedirler. Onların herbirisinin şeklini aldığı bir çizgisi, sonunda ona vardığı bir sınırı vardır. Hepsi belirlenmiş bir ecele, bir vadeye doğru akıp gider, bir zerre ağırlığınca da olsa onu aşmaz. İşte bu "aziz (kudretiyle herşeye galip) ve alîm (herşeyi çok iyi bilen Allah)'ın takdiridir." (36/38) Mutlak adaletli, hikmeti sonsuz olanın tedbir ve idaresidir.

Eğer bu kelime ile ibadet eden, seven ve zilletle boyun eğip, itaat eden kimseler kastedilecek olursa, o vakit bu lafız ile Allah'ın şereflendirilmiş, ikrama mazhar olmuş, takva sahibi gerçek dostları, kendileri için korku olmayan ve üzülmeyecek olan mü'min kulları özellikle kastedilmiş olur.[3]

S. İbadet nedir?

C. İbadet yüce Allah'ın sevdiği ve hoşnut olduğu bütün sözleri, gizli ve açık bütün amelleri kapsayan ve bunlara aykırı olup çelişki arzeden hususlardan uzak kalmayı ifade eden genel kapsamlı bir isimdir.

S. Yapılan bir amel ne zaman ibadet olur?

C. Eğer o amelde şu iki husus mükemmel olarak bulunursa o amel ibadet olur. Bunlar kemal derecesindeki sevgi ile birlikte, kemal derecesindeki zillet ve alçalıştır. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

"İman edenlerin Allah'a olan sevgileri daha şiddetlidir." (el-Bakara, 2/165);

"Şüphe yok ki Rablerinden korkuları sebebiyle titreyenler..." (el-Mu'minûn, 23/57)

Yüce Allah bu iki hususu şu buyruğunda birarada zikretmiş bulunmaktadır:

"Şüphesiz bunlar hayırlı işler yapmaya koşarlar. Umarak, korkarak, bize dua ederlerdi. Bize gönülden derin saygı duyarlardı." (el-Enbiyâ, 21/90)

S. Kulun Rabbini sevmesinin alâmeti nedir?

C. Bunun alâmeti yüce Allah'ın sevdiklerini sevmesi, onun gazab ettiği ve sevmediği şeylere buğz etmesidir. Buna bağlı olarak O'nun emirlerine uyup, yasaklarından sakınması, O'nun sevdiği dostlarını dost bilip, düşmanlarına düşman kesilmesidir. Bundan dolayı imanın en sağlam kulpu Allah için sevmek ve Allah için buğzetmektir.

S. Kullar Allah'ın sevdiği ve hoşnut olduğu şeyleri hangi yolla bilebilirler?

C. Onlar yüce Allah'ın sevip hoşnut olduğu şeyleri emretmek, hoşlanmayıp istemediği şeyleri nehyetmek üzere peygamberler göndermesi, kitablar indirmesiyle bilip öğrendiler. Böylelikle yüce Allah'ın kesin ve tartışmasız delili onlara karşı ortaya konulmuş, sonsuz hikmeti açığa çıkmış oldu. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

"Müjdeleyici ve korkutucu olarak peygamberler gönderdik ki; insanların peygamberlerden sonra Allah'a karşı ileri sürecekleri bir delilleri kalmasın." (en-Nisa, 4/165);

"De ki: 'Eğer Allah'ı seviyorsanız, bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah günahları bağışlayandır, pek merhametli olandır." (Âl-i İmran, 3/31)

S. İbadetin şartları kaç tanedir?

C. Üç tanedir. Birincisi aynı zamanda ibadetin varlığının da şartı olan samimi bir kararlılık, ikincisi halis bir niyet, üçüncüsü yüce Allah'ın; ancak kendisine göre dini hayatın yaşanmasını emrettiği, şeriate uygunluk. Bu son iki şart ta ibadetin kabulünün şartlarıdır.

S. Samimi bir kararlılık (sıdku'l-azîme) ne demektir?

C. Tembelliği, oyalanmayı bir kenara bırakarak fiiliyle yüce Allah'ın buyruğunu tasdik etmek için olanca gayretini ortaya koymaktır. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

"Ey iman edenler yapmayacağınız şeyi niçin söylersiniz? Yapmayacağınız şeyi söylemeniz Allah'ın yanında büyük bir hışmı gerektirir." (es-Saf, 61/2-3)

S. Halis niyetin anlamı nedir?

C. Kulun bütün sözleriyle, görünen ve görünmeyen amelleriyle yalnızca yüce Allah'ın rızasını aramasıdır. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

"Halbuki onlar, O'nun dininde ihlas sahipleri ve hanifler (yalnızca İslama bağlananlar) olarak Allah'a ibadet etmelerinden... başkası ile emrolunmadılar." (el-Beyyine, 98/5);

"Üstelik onun üzerinde hiçbir kimsenin karşılığı verilmesi gereken bir iyiliği de yoktur. Ancak o çok yüce Rabbinin rızasını arayarak (bunu yapmıştır)." (el-Leyl, 92/19-20);

"Biz size ancak Allah'ın rızası için yediriyoruz. Sizden ne bir karşılık ne bir teşekkür isteriz." (el-İnsan, 76/9)

"Kim ahiret ekinini isterse, onun ekinini arttırırız, kim de dünya ekinini isterse, kendisine ondan bir şeyler veririz. Ahirette ise onun hiçbir payı yoktur." (eş-Şura, 42/20) ve daha başka âyetler (bunun delilidir.)

İSLÂM DİNİ

S. Yüce Allah'ın, din olarak ancak kendisinin izlenmesini emrettiği şeriat hangisidir?

C. Bu şeriat İbrahim Aleyhisselam'ın da dini olan hanifliktir.[4] Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

"Şüphesiz Allah nezdinde (kabul edilen) din İslamdır." (Al-i İmran, 3/19)

"Onlar Allah'ın dininden başkasını mı arıyorlar? Halbuki göklerde ve yerde kim varsa hepsi ister istemez O'na teslim olmuştur." (Al-i İmran, 3/83)

"Kendini bilmezden başka kim İbrahim'in dininden yüz çevirebilir?" (el-Bakara, 2/130);

"Kim İslamdan başka bir din ararsa ondan asla kabul olunmaz ve o âhirette zarara uğrayanlardan olur." (Al-i İmran, 3/85)

"Yoksa onların Allah'ın izin vermediği şeyleri kendilerine dinden şeriat yapan ortakları mı vardır?" (eş-Şura, 42/21) ve daha başka âyetler bunu açıklamaktadır.

S. İslam dininin mertebeleri kaç tanedir?

C. İslam dini üç mertebedir: İslam, iman ve ihsan. Bunların herbirisi mutlak olarak kullanıldıkları takdirde dinin tamamını kapsar.

S. İslamın anlamı nedir?

C. İslam tevhid ile yalnızca Allah'a teslim olmak, itaat ile O'na boyun eğmek ve şirkten kurtulmaktır. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

"İyilik yaparak (ihsan ile) kendisini Allah'a teslim eden kimseden daha güzel din sahibi kim olabilir?" (en-Nisa, 4/125);

"Kim ihsan edici olduğu halde nefsini Allah'a teslim ederse muhakkak sapasağlam olan kulpa tutulmuş olur." (Lukman, 31/22)

"İlâhınız bir tek ilâhtır. O halde O'na teslim olun. İtaatkâr ve alçak gönüllü olanları müjdele!" (el-Hac, 22/34)

S. İslam lafzının mutlak olarak kullanılması halinde dinin tamamını kapsadığının delili nedir?

C. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Şüphesiz Allah nezdinde (kabul edilen) din İslâmdır." (Al-i İmran, 3/19) Nebi Sallallahu aleyhi vesellem de şöyle buyurmuştur:

"İslâm garib başladı. Başladığı gibi tekrar garib olacaktır."[5]

"İmanın en faziletli olanı Allah'a iman...dır."[6] Ve bunun dışında daha pek çok delil bunu göstermektedir.

İSLÂM’IN ESASLARI

S. Konunun tafsilâtlı bir şekilde açıklanması halinde İslâm’ın beş rükûn ile tanımlanabileceğinin delili nedir?

C. Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'in, Cibril hadisinde kendisine dinin ne olduğu hususunda soru sorması üzerine verdiği şu cevap buna delildir; "İslam Allah'tan başka hiçbir ilah olmadığına, Muhammed'in Allah'ın Rasûlü olduğuna şehadet getirmen, namazı kılman, zekatı vermen, ramazan orucunu tutman, gücün yettiği takdirde de Allah'ın evini haccetmendir."[7]

Yine Peygamber efendimizin şu buyruğu da buna delildir:

"İslam beş temel üzerinde bina edilmiştir."[8]

Bundan sonra Peygamber efendimiz bu hususları sözkonusu etmiştir. Ancak bu hadisinde haccı ramazan orucundan önce zikretmiştir. Her iki hadis de Buhari ile Müslim'de yer almaktadır.

S. Şehâdet kelimesinin dindeki yeri nedir?

C. Kul onları söylemeden dine girmiş olmaz. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

"Mü'minler ancak o kimselerdir ki onlar Allah'a ve Rasûlüne iman ederler." (en-Nur, 24/62 ve el-Hucurat, 49/15)

Peygamber Aleyhisselam da şöyle buyurmaktadır:

"Ben insanlarla Allah'tan başka hiçbir ilah olmadığına, Muhammed'in O'nun kulu ve Rasûlü olduğuna şehadet getirinceye kadar savaşmakla emrolundum."[9] Hadisi ile bunun dışında daha pekçok hadis buna delildir.

S. “Allah'tan başka ilâh olmadığına” şehâdet getirmenin delili nedir?

C. Delili yüce Allah'ın şu buyruklarıdır:

"Allah kendisinden başka hiçbir ilâh olmadığına, adaleti ayakta tutarak şahitlik etti. Melekler de, ilim adamları da (buna şahitlik ve iman ettiler). Ondan başka hiçbir ilâh yoktur. O mutlak galibtir, hikmeti sonsuz olandır." (Al-i İmran, 3/18);

"Onun için bil ki: 'Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur.'" (Muhammed, 47/19);

"Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur." (Al-i İmran, 3/12);

"Allah hiçbir evlad edinmedi. Onunla birlikte herhangi bir ilâh da yoktur." (el-Mu'minun, 23/91) ve devamındaki âyetler ile yüce Allah'ın şu buyrukları da buna delildir:

"De ki: 'Onların dedikleri gibi onunla beraber başka ilahlar olsaydı, elbette o zaman Arş sahibine bir yol ararlardı.'" (el-İsra, 17/42) ve devamındaki âyetler ile daha başka birçok buyruk (buna delildir.)

S. “Allah'tan başka hiçbir ilâh olmadığına”, şehâdet getirmenin anlamı nedir?

C. Yüce Allah'ın dışında kalan hiçbir varlığın ibadeti haketmediğini, buna karşılık ibadette hiçbir ortağı olmaksızın bir ve tek olarak yalnızca Allah'ın ibadeti hakettiğini ifade etmektir. Nasıl ki mülkünde O'nun herhangi bir ortağı yoksa ibadette de O'nun ortağı yoktur. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

"Bu (böyledir). Çünkü Allah hakkın ta kendisidir. O'ndan başka taptıkları ise bizatihi batıldır. Şüphesiz ki Allah çok yücedir, pek büyüktür." (el-Hac, 22/62)

S. “Allah'tan başka hiçbir ilâh bulunmadığına” şehâdet getirmenin şartları -ki bu şartlar birarada bulunmadıkça söyleyene bu şehâdetin faydası olmaz- nelerdir?

C. Böyle bir şehâdet getirmenin yedi şartı vardır:

1- Bu şehâdette neyin reddedilip, neyin kabul edildiğinin anlamını bilmek,

2- Kalbten buna kesinlikle inanmak,

3- Zahiren ve batınen buna itaat edip, bağlılık göstermek,

4- Onun, gereklerinden ve ondan ayrılmazlarından hiçbir şeyi reddetmeksizin kabul etmek,

5- Bunda ihlaslı olmak,

6- Sadece dil ile değil, kalbin özünden de bunu tasdik etmek,

7- Bu şehâdeti ve bu şehâdet ehlini sevmek ve onu esas alarak dostluk ve düşmanlık yapmak.

S. “Anlamını bilmenin” şart olduğunun Kitab ve Sennetten delili nedir?

C. Yüce Allah'ın şu buyruklarıdır:

"Bilerek hak ile şehâdet edenler müstesnâ." (ez-Zuhruf, 43/86)

Buyruğun anlamı şudur: Allah'tan başka ilâh olmadığına dair şehâdet ederek dilleriyle söylediklerinin anlamını kalbleriyle bilerek tasdik edenler demektir.

Sünnetten delili de Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'in şu buyruğudur:

"Her kim Allah'tan başka hiçbir ilâh olmadığını bilerek ölürse cennete girer."[10]

S. “Yakînin (kesin inanmanın)” şart olduğunun Kitab ve sünnetten delili nedir?

C. Yüce Allah'ın şu buyruklarıdır:

"Mü'minler ancak Allah'a ve Rasûlüne iman eden ve sonra da şüpheye düşmeyen... kimselerdir. İşte onlar sâdık olanların ta kendileridir." (el-Hucurat, 49/15)

Sünnetten delili de Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'in şu buyruklarıdır:

"Ben şehâdet ederim ki, Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur ve muhakkak ben Allah'ın Rasûlüyüm. Bunlar hakkında herhangi bir şüphe duymaksızın Allah'a kavuşan herbir kul mutlaka cennete girer."[11]

Yine Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem Ebu Hureyre'ye şöyle demiştir:

"Bu duvarın arkasında kalbinden kesin iman ile Allah'tan başka hiçbir ilâh olmadığına şehâdet eden her kiminle karşılaşırsan onu cennet ile müjdele!"[12] Her iki hadis de Sahih(-i Müslim)'dedir.

S. “İtaatle bağlanmanın” şart olduğunun kitab ve sünnetten delili nedir?

C. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

"Kim ihsan edici olduğu halde nefsini Allah'a teslim ederse muhakkak sapasağlam olan kulpa tutunmuş olur." (Lukman, 31/22)

Sünnetten delili de Peygamber efendimizin şu buyruğudur:

"Sizden hiçbir kimse hevâsı benim getirdiklerime tabi olmadıkça iman etmiş olmaz."[13]

S. Kelime-i şehâdeti ayrılmazlarıyla ve gerekleriyle birlikte “kabul etmenin” şart olduğuna dair kitab ve sünnetten delil nedir?

C. Yüce Allah şehâdet kelimesini kabul etmeyen kimseler hakkında şöyle buyurmaktadır:

"Toplayın (şirk ile kendilerine) zulmedenleri ve onlara eş olanları. Allah'tan başka taptıklarını da. Onlara cehennemin yolunu gösterin... Çünkü onlara: 'Allah'tan başka ilâh yoktur' denildiğinde büyüklük taslarlar ve derlerdi ki: 'Biz ilâhlarımızı deli bir şair(in sözü) dolayısı ile mi terkedeceğiz?'" (es-Sâffât, 37/22-36)

Nebi Sallallahu aleyhi vesellem de şöyle buyurmuştur:

"Allah'ın benim ile gönderdiği hidayet ve ilim bir araziye isabet eden pek çok yağmur gibidir. Bu arazinin bir kısmı temiz olduğundan suyu kabul etmiş ve pekçok bitki ve ot yeşertmiştir. Bir bölümünün ise zemini sert ve bitkisizdir. O bakımdan suyu başka tarafa bırakmayarak tutmuş, o su ile Allah insanların istifade etmesini sağlamıştır. İnsanlar da o sudan içtiler (davarlarını) suladılar ve ekin ektiler. Bu yağmur bu yerin bir başka tarafına da isabet etmiş ancak orası dümdüz kaya olduğundan suyu da tutmamış, ot da bitirmemiştir. İşte Allah'ın dini hususunda iyice bilgi sahibi olup, Allah'ın benimle gönderdikleri ile kendisini faydalandırdığı, öğrenen ve öğreten kimsenin misali ile buna hiç aldırış etmeyen ve benimle gönderilmiş bulunan Allah'ın hidayetini kabul etmeyenin misali buna benzer."[14]

S. “İhlasın” şart olduğunun kitab ve sünnetten delili nedir?

C. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

"Uyanık olun, halis olan din yalnız Allah'ındır." (ez-Zümer, 39/3)

"O halde Allah'a dini yalnız O'na halis kılarak ibadet et!" (ez-Zümer, 39/2)

Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem de şöyle buyurmuştur:

"Benim şefaatimle insanlar arasında en mutlu olacak kişi kalbinden ihlas ile la ilahe illallah diyen kişidir."[15]

"Şüphesiz yüce Allah bununla yalnızca Allah'ın rızasını arayarak la ilahe illallah diyen kimseyi ateşe haram kılmıştır."[16]

S. Bu şehâdeti doğru ve samimi olarak söylemenin şart olduğuna dair kitab ve sünnetten delil nedir?

C. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

"Elif. Lâm. Mîm. İnsanlar (yalnızca): 'iman ettik' demeleri ile bırakılıverileceklerini ve imtihan edilmeyeceklerini mi sandılar? Andolsun onlardan önce geçenleri biz imtihan etmişizdir. Allah elbette doğru olanları ve yalancı olanları açığa çıkartacaktır." (el-Ankebût, 29/1-3) ve devamı olan diğer âyetler.

Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem de şöyle buyurmuştur:

"Kalbinden doğruluk ve samimiyet ile Allah'tan başka hiçbir ilâh olmadığına, Muhammed'in Allah'ın rasûlü olduğuna, şehâdet getiren herkesi mutlaka yüce Allah cehennem ateşine haram kılar."[17]

İslâmın önemli şer'î hükümlerini kendisine öğrettiği bedevi arab da:

“Allah'a yemin ederim ne bunlardan fazlasını yaparım, ne de bunlardan eksik” deyince, Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem:

"Eğer doğruluğunu ve sadakatini ortaya koyarsa kurtulur." diye buyurmuştur.[18]

S. Kelime-i şehâdeti ve onu söyleyenleri “sevmenin” şart olduğunun kitab ve sünnetten delili nedir?

C. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

"Ey iman edenler, içinizden kim dininden dönerse Allah mü'minlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı onurlu ve şiddetli, kendisinin onları sevece ği, onların da kendisini seveceği bir topluluk getirir." (el-Maide, 5/54)

Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem de şöyle buyurmaktadır:

"Şu üç özellik her kimde bulunursa onlar sayesinde imanın lezzetini alır: Allah ve Rasûlünü onların dışındaki herşeyden daha çok sevmesi, sevdiği kişiyi ancak Allah için sevmesi ve küfre -Allah kendisini ondan kurtarmışken- tekrar dönmeyi ateşe atılmayı istemediği, ondan nefret ettiği kadar istemeyip nefret etmek."[19]

S. Allah için dost belleyip, O'nun için düşmanlık etmenin delili nedir?

C. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

"Ey iman edenler, yahudileri ve hristiyanları da veliler edinmeyiniz. Onlar ancak birbirlerinin dostlarıdırlar. İçinizden kim onları veli edinirse muhakkak o da onlardandır... Sizin (asıl) veliniz ancak Allah'tır. Onun peygamberidir ve namazını kılan ve rükû’ halindeyken zekâtını veren mü'minlerdir." (el-Maide, 5/51-55) ve devamı olan diğer âyetler.

Bir başka yerde yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

"Ey iman edenler, eğer küfrü imandan sevimli bulurlarsa babalarınızı ve kardeşlerinizi veli edinmeyin." (et-Tevbe, 9/23) âyeti ile bundan sonraki âyet de bunu ifade etmektedir.

Yüce Allah bir başka yerde şöyle buyurmaktadır:

"Allah'a ve ahiret gününe inanan hiçbir kavmin Allah ve Rasûlü ile sınır mücadelesi yapanlara sevgi beslediklerini göremezsin." (el-Mücadele, 58/22);

"Ey iman edenler, benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları... veliler edinmeyin..." (el-Mümtehine, 60/1) buyruğundan itibaren surenin sonuna kadar ve bunun dışında daha başka birçok âyet-i kerime (bunun delilidir).

S. Muhammed'in Allah'ın Rasûlü olduğuna dair şehâdet etmenin delili nedir?

C. Yüce Allah'ın şu buyruklarıdır:

"Andolsun ki Allah mü'minlere içlerinde kendilerinden âyetlerini okuyan, onları tertemiz eden, onlara kitab ve hikmeti öğreten bir peygamber göndermekle büyük bir lütufta bulunmuştur." (Al-i İmran, 3/164);

"Andolsun ki içinizden size öyle bir peygamber gelmiştir ki sizin sıkıntıya uğramanız ona pek ağır gelir. Size çok düşkündür. Mü'minlere oldukça şefkatli ve merhametlidir." (et-Tevbe, 9/128);

"Allah da biliyor ki sen hiç şüphesiz O'nun rasûlüsün." (el-Münafikun, 63/1) ve daha başka âyetler.

S. Muhammed'in Allah'ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmenin anlamı nedir?

C. Muhammed’in Allah'ın kulu ve bütün insanlara hatta cinlere gönderdiği rasûlü olduğuna dair dilin söylediği söze uygun olarak, kalbin derinliklerinden bunu kesinlikle tasdik etmek demektir:

"Ey peygamber, şüphe yok ki biz seni bir şahid, bir müjdeleyici, bir uyarıcı olarak gönderdik. Allah'a O'nun izni ile çağıran ve nur saçan bir kandil olarak gönderdik." (el-Ahzab, 33/45-46)

O halde geçmişe dair verdiği bütün haberlerinde, geleceğe dair verdiği bütün bilgilerinde, helal ve haram kıldığı bütün hususlarda onu tasdik etmek, verdiği emirleri itaatle yerine getirmek, yasakladıklarından uzak durmak, O'nun getirdiği şeriate uymak, O'nun sünnetine bağlanmak, gizlide ve açıkta bunlara bağlı kalmakla birlikte, O'nun verdiği hükümleri rıza ve teslimiyet ile kabul etmek; O'na itaatin Allah'a itaat olduğunu, O'na isyan etmenin Allah'a isyan olduğunu bilmek gerekir. Çünkü Allah'ın risaletini Allah'tan bize tebliğ eden O'dur. Yüce Allah O'nun varlığı ile dini tamamlamadan, apaçık tebliğini ulaştırmadan, O'nun ruhunu almadı. O ümmetini gecesi gündüzü gibi aydınlık olan bir yolun üzerinde bırakıp gitti. Ondan sonra bu yoldan helak olandan başkası sapmaz.

Bu hususta ileride (peygamberlere iman bahsinde) gelecek daha başka birtakım meseleler de vardır.

S. Muhammed'in Allah'ın Rasûlü olduğuna dair şehâdetin şartları nelerdir ve buna şehâdet etmeksizin birinci şehâdet kabul edilir mi?

C. Daha önce kulun bu iki şehâdeti getirmedikçe dine girmesinin imkânsız olduğunu ve bu iki şehâdetin birbirinden ayrılmaz olduğunu belirtmiş idik. Buna göre birinci şehâdette aranan şartlar ikincisinde de aynen aranır.

S. Namaz ve zekâtın (farz oluşunun) delili nedir?

C. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

"Eğer tevbe edip, namaz kılar ve zekât verirlerse yollarını serbest bırakın." (et-Tevbe, 9/5);

"Eğer tevbe eder, namaz kılar, zekât verirlerse artık dinde kardeşlerinizdirler." (et-Tevbe, 9/11)

"Halbuki onlar O'nun dininde ihlas sahipleri ve hanifler (İslâma bağlananlar) olarak Allah'a ibadet etmelerinden, namazı dosdoğru kılmalarından, zekâtı vermelerinden başkası ile emrolunmadılar." (el-Beyyine, 98/5) ve daha başka âyetler.

S. Orucun delili nedir?

C. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

"Ey iman edenler, oruç sizden öncekilere farz kılındığı gibi sizin üzerinize de farz kılındı." (el-Bakara, 2/183)

"Sizden her kim bu aya erişirse orucunu tutsun." (el-Bakara, 2/185) ve devamındaki âyetler.

Dine dair sorular soran bedevi ile ilgili hadiste de şöyle denilmektedir:

“Bana yüce Allah'ın oruç olarak neyi farz kıldığını haber ver.” Peygamber şöyle buyurdu:

"Ramazan ayı(nı oruçla geçirmendir). Nafile oruç tutmak istemen müstesnâ."

S. Haccın delili nedir?

C. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

"Haccı da umreyi de Allah için tamamlayın." (el-Bakara, 2/196);

"Ona bir yol bulabilenlerin o evi haccetmesi Allah'ın insanlar üzerindeki bir hakkıdır." (Al-i İmran, 3/97)

Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem de şöyle buyurmaktadır:

"Şüphesiz yüce Allah üzerinize haccetmeyi farz olarak yazdı."[20]

Bu hadis Buhari ile Müslim'de yer almakta, Cibril hadisi diye meşhur olan hadis de daha önceden geçmiş bulunmaktadır. Ayrıca "İslam beş esas üzerine bina edilmiştir." hadisi ve bunun dışındaki pekçok hadis de bunun delilidir.

S. Bunlardan birisini inkâr eden yahut kabul etmekle birlikte onu büyüklenerek karşılayanın hükmü nedir?

C. O da, kendi dışındaki diğer yalancı ve müstekbirlerden İblis ve Firavun gibi kâfir olduğundan ötürü öldürülür.

S. Bunları kabul etmekle birlikte bir çeşit tembellik yahut tevil dolayısıyla terkeden kimselerin hükmü nedir?

C. Namazı bu şekilde vaktinden sonrasına bırakan kimseden tevbe etmesi istenir. Tevbe ederse mesele yok. Aksi takdirde bir had cezası olarak öldürülür. Çünkü yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

"Eğer tevbe edip, namaz kılar ve zekât verirlerse yollarını serbest bırakın." (et-Tevbe, 9/5)

Peygamber efendimizin: "Ben insanlarla... kadar savaşmakla emrolundum."[21] hadisi de ve başka hadisler de bunu gerektirmektedir.

Zekâta gelince, güç ve kuvveti bulunmayan kimselerden zekâtı vermeyen olursa, imam o kişiden o zekâtı zorla alır. Malından bir miktar fazlalık almak suretiyle de onu cezalandırır. Çünkü Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur:

"Kim onu (zekâtı) vermeyecek olursa, biz ondan o zekâtı ve onunla birlikte malının bir kısmını da alırız."[22]

Şayet zekât vermeyen kimseler bir topluluk olup, güç ve kuvvet sahibi kimseler ise imamın (İslâm devletinin meşru başkanının) zekâtı ödeyinceye kadar onlarla savaşması icab eder. Daha önce kaydettiğimiz âyetler ve hadisler ile daha başka deliller bunu gerektirdiği gibi, Ebubekir Radıyallahu anh ile Ashab-ı Kiram'ın uygulamaları da bunu gerektirmektedir.

Oruca gelince, bu hususta herhangi bir delil varid olmuş değildir; fakat böyle bir kimseyi imam yahut onun naibi, o kişi ve benzerleri için bu işten vazgeçirmek özelliğine sahip bir yolla te'dib eder.

Hacca gelince, ömrün tamamı haccın yapılabileceği bir vakittir. Ancak ölümle bu farzın yerine getirilme imkânı ortadan kalkar. Bununla birlikte bu hususta acele etmek gerekir. Çünkü bu hususta savsaklamaktan ötürü uhrevi tehdit ifade eden buyruklar varid olmuş, ancak dünyada bunun için özel bir ceza belirten bir buyruk varid olmamıştır.

---------------------------------------------------------------------------------

[1] Yüce Allah'ın Ademoğullarından aldığı söz için bk. el-A’raf, 7/172; Buhârî, II, 452, Hadis no: 3334. Muslim, IV, 2160, Hadis no: 2805

[2] Hâkka için bk. el-Hakka, 69/1, 2 vd.; Vâkıa için bk. el-Vâkıa, 56/1 vd.

[3] Bu anlam yüce Allah'ın: "Haberiniz olsun ki Allah'ın velilerine hiçbir korku yoktur. Onlar kederlenecek de değillerdir. Onlar iman edip takvalı davrananlardır." (Yunus, 10/62,63) buyruğundan anlaşılmaktadır.

[4] Hanîflik: Hanîf kişi, müslüman kişi demektir. Hanîf kimse, hak üzere dosdoğru yürüyen ve ona uyan kimse anlamındadır. Bir diğer tarifi de şudur: Hanîf bütün dinlerden yüz çevirip, hakka yönelen kimse demektir. Bk. Lisanu'l-Arab, 9/57; Muhtaru's-Sıhah, s. 159; İbn Kesir, Tefsir, I, 186-187.

[5] Muslim, I, 90; Tirmizî, V, 18; Müsned, I, 398, IV, 73-74; Darimi, II, 220; İbn Mâce, II, 1319-1320

[6] Müsned, IV, 114; Buhârî, I, 12; Muslim, I, 62; Tirmizî, IV, 185; Nesâî, VIII, 93.

[7] Hadis Buhârî ve Muslim tarafından rivayet edilmiştir. Buhârî, I, 18; Muslim, I, 28,29 ile 30,31; Tirmizî, V, 6; Nesâî, VIII, 97,98 ve 101,103

[8] Buhârî ve Muslim tarafından rivayet edilmiştir. Buhârî, I, 8; Muslim, I, 34; Tirmizî, V, 5

[9] Buhârî, I, 11; Muslim, I, 39; Ebu Dâvûd, III, 44; Nesâî, VIII, 109; İbn Mâce, II, 1295; Müsned, IV, 8

[10] Muslim, I, 41; İbn Huzeyme, et-Tevhid, II, 817

[11] Muslim, I, 41-42; Müsned, III, 11

[12] Muslim, I, 44-45

[13] İbn Hacer, Fethu'l-Bari, XIII, 289. Geniş bilgi için bk. İbn Receb, Camiu'l-Ulumi ve'l-Hikem, s. 338; İbn Ebi Asım, es-Sünne, I, 12-13; İbn Dakiki'l’Îd, el-Erbain Şerhi, s. 104.

[14] Buhârî, I, 28; Muslim, VII, 63

[15] Buhârî, I, 33, VII, 204; Müsned, II, 373

[16] Buhârî, I, 109-110; Müsned, IV, 44.

[17] Buhârî, I, 41; Muslim, I, 45

[18] Buhârî, I, 17; Muslim, I, 31-32; Nesâî, I, 226,229 ve VIII, 118-119; Müsned, I, 250-264

[19] Buhârî, I, 9-10; Muslim, I, 48

[20] Muslim, IV, 102; Nesâî, V, 110, 111; Müsned, II, 508

[21] Buhârî, I, 11; Muslim, I, 39

[22] Nesâî, V, 15-17; Ebu Dâvûd, V, 4

SORULU CEVAPLI İSLAM AKÂİDİ

Hafız b. Ahmed el-Hakemî

Notlar ve İnceleme - Ahmed b. Ali b. Alluş Medhalî (guraba yayınları)

Read On 0 yorum

Ashâb, Ehl-i Beyt, Halifelik ve Yönetim..

22:49

ASHÂB VE EHL-İ BEYT

S. Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'in ashabı ve ehl-i beyti hakkında riayet olunması gereken hususlar nelerdir?

C. Bizim onlara karşı görevimiz: Kalblerimizin ve dillerimizin onları kötülükle anmaktan uzak durması, onların faziletlerini yaymak, onların kötü halleri varsa ve aralarındaki anlaşmazlıklardan uzak durmak, Tevrat, İncil ve Kur'ân-ı Kerim'de yüce Allah'ın, ana hadis kitablarında ve diğerlerinde, meşhur hadis kitablarında sahih hadislerin, faziletlerinden sözettiği gibi sözetmektir.

Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

"Muhammed, Allah'ın Rasûlüdür. Onunla birlikte olanlar kâfirlere karşı sert ve katı, kendi aralarında merhametlidirler. Sen onları rükû’ ediciler ve secde ediciler, Allah'tan bir lütuf ve rıza isteyenler olarak görürsün. Secde izinden ötürü nişanları yüzlerindedir. Onların Tevrat'taki vasıfları budur. İncil'deki vasıflarına gelince, o önce filizini yarıp çıkarmış, sonra onu gittikçe kuvvetlendirmiş, sonra kalınlaşıp gövdesi üzerine doğrulmuş, ekincilerin hoşuna giden bir ekin gibidir. Bununla kâfirleri öfkelendirmek için (bu örneği verdi). Allah iman edip, salih amel işleyenlere bir mağfiret ve büyük bir mükafat vadetmiştir." (el-Feth, 48/29)

"İman edip de hicret edenler ve Allah yolunda cihad edenlerle, barındırıp yardım edenler işte gerçek mü'min olanlar bunlardır. Onlar için mağfiret ve bitmez tükenmez bir rızık vardır." (el-Enfal, 8/74)

"Muhacir ve ensarın ileriye geçen ilk (önder)leri ile onlara güzellikle uyanlardan Allah razı olmuştur. Onlar da ondan hoşnut olmuşlardır. Bunlar için orada ebediyyen kalmak üzere altından ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır. İşte bu en büyük başarıdır." (et-Tevbe, 9/100)

"Andolsun ki Allah peygamberini de, içlerinden bir grubun gönülleri az kalsın eğrilmek üzere iken dar zamanda ona tabi olan muhacirlerle ensarı da tevbeye muvaffak etti. Sonra onların bu tevbelerini kabul buyurdu..." (et-Tevbe, 9/117)

"Yurtlarından ve mallarından çıkartılıp, uzaklaştırılmış olan ve Allah'ın lütuf ve rızasını isteyen, Allah'a ve peygamberine yardım eden, fakir muhacirler içindir (o fey). İşte onlar sadıkların ta kendileridir. Onlardan evvel Medine'yi yurt edinip imana sahib olanlar ise kendilerine hicret edenleri severler ve bunlara verilen şeylerden dolayı kalblerinde bir çekememezlik duymazlar. Kendileri fakirlik içinde bulunsalar dahi (muhacirleri) öz nefislerine tercih ederler..." (el-Haşr, 59/8-9) ve buna benzer daha başka pek çok âyet-i kerime vardır.

Biz biliyor ve inanıyoruz ki; yüce Allah Bedir ehline muttali olmuş ve onlara şöyle demiştir: "İstediğinizi yapınız, ben size mağfiret buyurdum."[302] Bedire katılanlar üçyüzon küsür kişi idiler.

Yine şunu bilir ve inanırız ki; ağacın altında Peygamber efendimize bey'at edenlerden hiçbir kimse cehenneme girmeyecektir. Aksine yüce Allah onlardan razı olmuş, onlar da ondan hoşnut olmuşlardır. Bunlar da bindörtyüz kişi idiler, binbeşyüz kişi oldukları da söylenmiştir. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

"Andolsun ki ağacın altında sana bey'at ederlerken Allah mü'minlerden razı olmuştur. Kalblerinde olanı bilip de üzerlerine huzur ve sükûn indirmiştir..." (el-Feth, 48/18)

Onların, bütün ümmetlerin en faziletlisi olan bu ümmetin en faziletli nesilleri olduklarına da şahitlik ederiz. Onlardan sonra gelenler arasından bir kimse Uhud dağı kadar altını Allah yolunda harcayacak olsa dahi onların harcadıkları bir mud yahut onun yarısına dahi denk düşmez.

Bununla birlikte biz onların masum (günah işlememiş) olduklarına da inanmıyoruz. Aksine onların hata yapmış olmaları mümkündür. Fakat onlar ictihad eden kimselerdi. Onlardan isabetli olan iki ecir alır, hatalı olan kimse ise ictihadı dolayısıyla bir ecir alır, hatası da mağfiret olunur. Esasen onların sahib oldukları faziletler, salih ameller ve birçok husustaki öncelikleri eğer onlardan sadır olmuşsa kötülüklerini giderebilir. Denize küçük bir pislik düşecek olursa, onu değiştirir mi? Allah onlardan razı olsun, onları hoşnut etsin.

Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'in hanımları ve yüce Allah'ın kendilerinden günah kirini giderip, onları alabildiğine temizlediği kimseler[303] hakkında da aynı şeyleri söyleriz. Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'in ashabı ve ehl-i beyti hakkında dilinden ya da kalbinden kötü şeyler sadır olan herkesten uzağız. Onları sevdiğimize, onları veli edindiğimize, gücümüz yettiğince onları savunduğumuza Allah'ı şahit tutarız. Bununla biz Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'in bize "ashabıma sövmeyiniz"[304] ve "ashabım hakkında Allah'tan korkun, Allah'tan"[305] şeklindeki vasiyetleri ile: "Ben sizin aranızda iki ağır (emanet)i bırakıyorum. Bunların ilki Allah'ın kitabıdır. Allah'ın kitabının emirlerini alınız ve ona sımsıkı sarılınız." Sonra da şöyle buyurmuştur: "Diğeri de ehl-i beytimdir. Ehl-i beytim hakkında sizlere Allah'ı hatırlatırım."[306] hadisinde dile getirdiği vasiyettir. Bu hadis Buhari, Müslim ve başkalarında yer almaktadır.

S. Genel olarak ashabın en faziletlileri kimlerdir?

C. En faziletlileri muhacirlerden en önde gelenler (es-sâbikûn, el-evvelûn)dir. Daha sonra ensar, sonra Bedir'e katılanlar, sonra Uhud'a katılanlar, sonra Rıdvan bey'atine katılanlar, daha sonra onlardan sonra gelenler, sonra da: "Aranızdan fetihten önce infak edip savaşanlar, işte onların dereceleri fetih sonrasında infak edip savaşanlardan daha büyüktür. Bununla birlikte Allah hepsine de cenneti vaadetmiştir." (el-Hadid, 57/10) diye kendilerinden sözedilenler gelir.

S. Tafsîlî olarak ashabın en faziletlileri kimlerdir?

C. Abdullah b. Ömer Radıyallahu anh dedi ki: Biz Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem zamanında Ebu Bekir'e kimseyi denk görmezdik. Ondan sonra Ömer, sonra da Osman gelirdi. Daha sonra peygamberin ashabını aralarında fazilet farkı gözetmeksizin öylece bırakırdık."[307]

Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem, Ebu Bekir Radıyallahu anh'a mağarada şöyle demişti:

"Üçüncüleri Allah olan iki kişi hakkındaki kanaatin nedir?"[308]

Yine Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur:

"Eğer ben ümmetimden bir halil (candan dost) edinecek olsaydım, şüphesiz Ebu Bekir'i halil edinecektim. Fakat o benim kardeşim ve arkadaşımdır."[309]

"Allah beni size peygamber olarak gönderdi, sizler: Yalan söyledin, dediniz. Ebu Bekir: Doğru söyledin dedi. Canıyla, malıyla beni hep gözetti. Siz bana arkadaşımı bırakmayacak mısınız?" diye iki defa tekrarladı.[310]

Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu:

"Ey Hattab'ın oğlu (Ömer)! Nefsim elinde olana yemin ederim ki, şeytan seninle bir yolda karşılaştı mı mutlaka bir başka yola geçer."[311]

"Sizden öncekiler arasında kendilerine ilham verilenler vardı. Eğer benim ümmetim arasında böyle birisi olacak olursa, şüphesiz ki o Ömer'dir."[312]

Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem kurdun ve ineğin konuşması ile ilgili hadisinde şunları söylemiştir:

"Buna ben iman ettiğim gibi, Ebu Bekir ve Ömer de iman eder."[313] Halbuki ikisi de orada değillerdi.

Osman, Rıdvan bey'ati sırasında Mekke'ye gittiğinde Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem sağ elini göstererek: "Bu Osman'ın elidir" demiş, sonra bunu öbür elinin üzerine koyarak: "İşte bu (bey'at) de Osman içindir." diye buyurmuştur.[314]

Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem: "Kim Rûme kuyusunu açarsa, ona cennet vardır." diye buyurmuş, bunu Osman Radıyallahu anh açmıştır.[315]

"Usre (Tebûk gazvesine giden) ordusunu donatan kimseye cennet vardır" diye buyurmuş ve bu orduyu Osman Radıyallahu anh donatmıştı.[316]

Yine onun hakkında şöyle buyurmuştur:

"Meleklerin bile kendisinden utandığı kimseden ben haya etmeyeyim mi?"[317]

Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem Ali Radıyallahu anh'a: "Sen bendensin, ben de sendenim." diye buyurmuştur.[318] Onun hakkında Allah'ı ve Rasûlünü sevdiğini, Allah'ın ve Rasûlünün de onu sevdiğini haber vermiş[319] ve şöyle buyurmuştur: "Ben her kimin mevlası isem Ali de onun mevlasıdır."[320]

Yine Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur:

"Musa'ya göre Harun'un konumu ne ise, bana göre öyle bir konumda olmak seni hoşnut etmez mi? Şu kadar var ki benden sonra peygamber gelmeyecektir."[321]

Yine Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "On kişi cennettedir. Peygamber cennettedir, Ebu Bekir cennettedir, Ömer cennettedir, Osman cennettedir, Ali cennettedir, Talha cennettedir, Zubeyr b. el-Avvam cennettedir, Sa’d b. Malik cennettedir, Abdu'r-Rahman b. Avf cennettedir." Said b. Zeyd dedi ki: Dilesem onuncusunun da adını veririm."[322] O bununla kendisini kastetmektedir. Allah hepsinden razı olsun.

Yine Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur:

"Ümmetim arasında, ümmetime en merhametli kişi Ebu Bekir'dir. Allah'ın dininde en salabetlisi Ömer'dir. En samimi haya sahibi Osman'dır. Helal ve haramı en iyi bilenleri Muaz b. Cebel'dir. Yüce Allah'ın Kitabını en iyi okuyanları Ubeyy (b. Ka’b)'dır. Feraizi (İslam miras hukukunu) en iyi bilenleri Zeyd b. Sabit'tir. Her ümmetin de bir emini vardır. Bu ümmetin emini de Ebu Ubeyde b. el-Cerrah'tır."[323]

Yine Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem Hasan ile Hüseyn Radıyallahu anhuma hakkında şunları söylemiştir: "Şüphesiz o ikisi cennet ehlinin gençleridir[324] ve şüphesiz o ikisi onun (Peygamber efendimizin) reyhanıydı."[325]

Yine Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur:

"Allah'ım ben gerçekten bu ikisini seviyorum, sen de onları sev."[326]

Hasan Radıyallahu anh efendimiz hakkında da şöyle demiştir:

"Benim bu oğlum seyyiddir. Pek yakında yüce Allah onun ile müslümanlardan iki büyük kesim arasında bir sulh gerçekleştirecektir."[327]

Gerçekten de durum Peygamber efendimizin haber verdiği gibi oldu.

İkisinin annesi (Fatıma Radıyallahu anha) hakkında da: "Şüphesiz ki o cennet ehli kadınlarının hanımefendisidir" diye buyurmuştur.[328]

Ashab-ı Kiram'ın pek çoğunun genel ve özel faziletlerine dair sayılamayacak kadar çok rivayet sabit olmuştur. Herhangi bir hususta onlardan birisinin faziletinin tesbit edilmesi her bakımdan diğerlerinden daha faziletli olmasını gerektirmez. Bundan dört raşit halife müstesnadır. Bu dört raşit halifenin üçünün böyle olduğu daha önce kaydettiğimiz İbn Ömer hadisi dolayısıyladır. Ali Radıyallahu anh'a gelince müslümanların icmaı ile o, onlardan sonra yeryüzündekilerin hepsinden daha faziletlidir.

HALİFELİK

S. Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'den sonra halifeliğin süresi ne kadardır?

C. Ebu Davud ve başkaları Said b. Cumhan'dan, o Sefine'den şöyle dediğini rivayet etmektedir: Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki:

"Nebevi hilafet otuz yıldır, sonra Allah mülkü/yönetimi dilediğine verecektir."[329]

Bu süre Ebu Bekir, Ömer, Osman ve Ali Radıyallahu anh'ın halifelik süresini kapsar. Ebu Bekir iki yıl üç ay, Ömer on yıl altı ay, Osman oniki yıl, Ali dört yıl dokuz ay halifelik yaptı. Bunların toplamı yirmidokuz yıl altı ay eder. Bunu otuza el-Hasen b. Ali Radıyallahu anh'a yapılan bey'at sonucu altı aylık halifeliği tamamlamaktadır.

İslam tarihinde ilk melik ise Muaviye Radıyallahu anh'dır. O bütün meliklerin en hayırlıları ve faziletlileridir. Ondan sonra ise Ömer b. Abdu'l-Aziz Radıyallahu anh gelene kadar ısırıcı bir hükümdarlık (mülkü'l-adud) devri gelmiştir. O bakımdan ehl-i sünnet âlimleri Ömer b. Abdu'l-Aziz'i raşid halifelerin uygulamaları gibi uygulama yaptığından ötürü beşinci halife sayarlar.

S. Bu dört kişinin genel olarak halifeliğine dair delil nedir?

C. Onların halifeliğine dair deliller sayılamayacak kadar çoktur. Bu delillerden birisi Raşid halifeliğin süresinin otuz yıla hasredilmesidir. Bu onların yönetim başında oldukları süredir. Bir kısmı da onların başkalarından faziletli olduklarına dair daha önce kaydedilen rivayetlerdir. Halifelerin kendi aralarındaki faziletleri de halifelik sıralarına göredir.

Yine bu husustaki delillerden birisi de Ebu Davud ve başkalarının Semura b. Cundub'den yaptıkları şu rivayettir: Bir adam şöyle dedi:

"Ey Allah'ın Rasûlü! Ben sanki semadan bir kova gibi bir şeyin sarkıtıldığını gördüm. Ebu Bekir geldi, bu kovayı iki yanından tutup az bir miktar içti, sonra Ömer geldi bu kovayı iki yanından tutup doyasıya içti. Daha sonra Osman geldi, bu kovayı iki yanından tutup doyasıya içti. Sonra Ali geldi, kova biraz çalkalandı ve üzerine kovadan bir miktar su döküldü."[330]

Bu husustaki delillerden -ki en güçlüleridir- birisi de icmâ’da bulunmaları önemsenen kimselerin bu dört zatın halifeliğini icmâ’ ile kabul etmiş olmalarıdır. Sapık ve bid'atçi olan bir kimse dışında onlardan hiçbirisinin halifeliğine dil uzatan yoktur.

S. Genel olarak ilk üç halifenin halifeliğinin delili nedir?

C. Buna dair deliller pek çoktur. Bir bölümü az önce kaydedilenlerdir. Bunlardan birisi de Ebu Bekr Radıyallahu anh'ın rivayet ettiği hadis-i şeriftir. Buna göre Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem bir gün:

"Sizden kim rüya gördü?" diye sormuş. Bir adam: Ben bir rüya gördüm, dedi. Sanki semadan terazi gibi bir şey indi. Siz ile Ebu Bekir tartıldınız, siz Ebu Bekir'den ağır bastınız, sonra Ömer ile Ebu Bekir tartıldı, Ebu Bekir ağır bastı. Sonra Ömer ile Osman tartıldı, Ömer ağır bastı. Sonra o terazi kaldırıldı.[331]

Yine Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu:

"Bu gece salih bir kişiye bir rüya gösterildi. Buna göre Ebu Bekir, Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'e, Ömer Ebu Bekir'e, Osman da Ömer'e bitiştirilip bağlandı."[332]

Bu iki hadis de Sünen’lerde yer almaktadır.

S. Ebu Bekir ve Ömer Radıyallahu anhuma'nın halifeliğine dair icmalî delil nedir?

C. Bu hususa dair deliller pek çoktur. Bunların bir kısmı Sahih(-i Buhari ve Müslim)'de yer almaktadır. Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki:

"Ben uykudayken kendimi üzerinde bir kova bulunan bir kuyunun başında gördüm. O kuyudan Allah'ın dilediği kadar su çektim. Daha sonra Ebu Kuhafe'nin oğlu (Ebu Bekr) onu aldı. O da bir ya da iki kova çekti. Çekişinde biraz zayıflık vardı. Allah onun zaafını mağfiret buyursun. Sonra bu kova oldukça büyük bir kova halini aldı. Bunu Hattab'ın oğlu aldı. İnsanlar arasında Ömer'in kuyudan su çektiği gibi çeken bir başka dahi birisini görmedim. Öyle ki insanlar onun (kuyunun) uzak çevrelerine kadar ulaştı."[333]

S. Ebu Bekir'in halifeliğine ve ilk halife oluşuna delil nedir?

C. Bu hususta da sayılamayacak kadar çok delil vardır. Bir bölümü az önce geçenlerdir. Bunların bir bölümü de Sahih-i Buhari ve Sahih-i Müslim'de yer almaktadır. Buna göre bir kadın Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'in yanına geldi. Peygamber ona geri dönmesini istedi. Kadın: -Ölümü kastediyormuşcasına- şâyet gelir de seni bulamayacak olursam? diye sordu. Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem: "Beni bulamayacak olursan, Ebu Bekir'in yanına git" diye buyurdu.[334]

Bir diğer delil de Sahih-i Müslim’de yer almaktadır. Aişe Radıyallahu anha dedi ki: Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem vefatı ile neticelenen hastalığında bana dedi ki:

"Bana babanı ve kardeşini çağır da bir yazı yazayım. Çünkü ben herhangi bir kimsenin bir temennide bulunmasından ve bir kimsenin kalkıp, ben (halifeliğe ondan) daha layıkım diyeceğinden korkarım. Oysa Allah da, mü'minler de Ebu Bekir'den başkasına razı olmazlar."[335]

Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem vefatı ile sonuçlanan hastalığında namaz kıldırmak üzere öne geçirilmesi için de aynı sözleri söylemişti.[336]

Ayrıca Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'in muhacir ve ensar bütün ashabı ile onlardan sonra gelenler, ona bey'at üzerinde icmâ’ etmişlerdir.

S. Halifelikte Ebu Bekir'den sonra Ömer'in öne geçirilmesinin delili nedir?

C. Delilleri pek çoktur. Bir bölümü az önce geçti. Birisi de Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'in şu buyruğudur: "Ben aranızda ne kadar kalacağımı bilemiyorum. Benden sonra gelecek olan iki kişiye uyunuz." demiş ve Ebu Bekir ile Ömer Radıyallahu anhuma'ya işaret buyurmuştur.[337]

Bir delil de deniz dalgaları gibi dalga dalga gelecek fitneler ile ilgili hadisteki ifadelerdir. Huzeyfe Radıyallahu anh, Ömer Radıyallahu anh'a dedi ki:

“Seninle bu fitneler arasında kapalı bir kapı bulunmaktadır.” Ömer Radıyallahu anh:

“Bu kapı açılacak mı yoksa kırılacak mı?” diye sormuş, Huzeyfe:

“Hayır kırılacak”, demiştir. Bunun üzerine Ömer:

“O halde bir daha kapanmayacaktır”, diye cevap vermiştir. Bu kapı Ömer idi. Kırılması ise onun öldürülmesiydi. Bundan sonra da ümmet arasından kılıç kalkmadı.[338]

Ayrıca ümmet Ebu Bekir'den sonra halifeliğe onun geçirilmesi üzerinde icma etmiştir.

S. Bu ikisinden sonra halifeliğe Osman'ın getirilmesinin delili nedir?

C. Bu husustaki deliller pek çoktur. Bir bölümü bundan az önce kaydedilenlerdir. Birisini de Ka’b b. Ucre'nin rivayet ettiği şu hadis teşkil etmektedir. Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem, bir fitneden söz etti ve onun pek yakın olduğunu söyledi. Bu sırada başı örtülü bir adam geçti. Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem:

"Bu o gün hidayet üzere olacaktır" diye buyurdu. Ben hemen ileri atıldım ve Osman'ın kollarından yakalayarak, Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'e yöneldim:

“Bu mu?” dedim, o:

"Bu" dedi. Hadisi İbn Mace rivayet ettiği gibi, Tirmizi de Murra b. Ka’b'dan rivayet etmiş olup, bu hasen sahih bir hadistir, demiştir.[339]

Âişe Radıyallahu anha dedi ki: Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki:

"Ey Osman, şâyet Allah bir gün bu işin başına seni getirecek olur da münafıklar Allah'ın sana giydirmiş olduğu o gömleğini çıkarmanı isteyecek olurlarsa sakın onu çıkarma!" Peygamber bu sözü üç defa tekrarladı. Bu hadisi de İbn Mace sahih bir isnad ile rivayet etmiş, Tirmizi hasen olduğunu belirtmiştir. İbn Hibban da bu hadisi Sahih'inde kaydetmiş bulunmaktadır.[340]

Önce şura heyeti (Ömer Radıyallahu anh'ın halifeyi belirlemek üzere görevlendirdiği kişiler) ile daha sonra da diğer ashab-ı kiram ona bey'at etmek hususunda ittifak etmişlerdir. Ona ilk bey'at eden kişi de Abdu'r-Rahman b. Avf'dan sonra Ali Radıyallahu anh'dır. Daha sonra diğer insanlar ona bey'at etmişlerdir.

S. Ali Radıyallahu anh'ın halifeliğinin ve sözü geçen halifelerden sonra halifelik hakkına öncelikle sahib olduğunun delili nedir?

C. Bu husustaki deliller de pek çoktur. Bir bölümü de az önce geçenlerdir. Bir delil de Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'in şu buyruğudur:

"Vay Ammar'a! Onu o haksızlıkla baş kaldıran kesim öldürecektir. O onları cennete çağırırken, onlar kendisini ateşe çağıracaklardır."[341]

Ammar Radıyallahu anh, Ali Radıyallahu anh ile birlikte idi. Onu Şam halkı öldürdü. O kendilerini sünnete, cemaate, hak imam olan Ali b. Ebi Talib Radıyallahu anh'a itaate davet ediyordu. Bu hadis Sahih(-i Buhari ve Müslim)'de yer almaktadır. Yine Peygamber orada yer alan bir hadis-i şerife göre şöyle buyurmuştur:

"Ayrılık zamanında insanlardan bir kesim hakkın dışına çıkacak, onları iki kesimden hakka daha yakın olan kesim öldürecektir."[342]

Hakkın dışına Hariciler çıktı, onları Ali Radıyallahu anh, Nehrevan günü öldürdü. Bütün ehl-i sünnetin icmaı ile hakka en yakın olan odur.

YÖNETİM

S. Müslümanların yöneticilerinin hakları nelerdir?

C. Hak üzere onlara bağlı kalarak samimiyetle öğüt vermek, hakta onlara itaat edip, onlara hakkı emredip, uygun bir şekilde öğüt vermek, arkalarında namaz kılmak, onlarla birlikte cihada çıkmak, zekâtı onlara vermek, haksızlık yapsalar dahi onlara katlanıp sabretmek, açık bir küfür ortaya koymadıkları sürece kılıç kullanarak onlara karşı çıkmamak, yalan yere onları överek onları aldatmamak, ıslah olmaları ve başarı elde etmeleri için onlara dua etmek.

S. Buna dair deliller nelerdir?

C. Buna dair deliller pek çoktur. Bazılarını şöylece sıralayabiliriz: Yüce Allah buyuruyor ki:

"Ey iman edenler! Allah'a itaat ediniz, Rasûle de itaat ediniz ve sizden olan emir sahiblerine de..." (en-Nisa, 4/59)

Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem de şöyle buyurmuştur:

"Başınıza bir köle dahi emir tayin edilecek olursa, dinleyip itaat ediniz."[343]

"Her kim başındaki emirden hoşuna gitmeyen bir şey görecek olursa, ona sabredip katlansın. Çünkü cemaatten bir karış kadar dahi ayrılıp ölen bir kimse mutlaka cahiliye ölümü ile ölür."[344]

Ubade b. es-Samit Radıyallahu anh dedi ki: Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'in bizi çağırması üzerine biz de ona bey'at ettik. Bizden aldığı sözler arasında şunlar vardı:

“Hoşumuza giden ve gitmeyen hallerde, kolaylık ve zorluk zamanlarımızda, başkalarının bize tercih edilmesi halinde bile dinleyip itaat etmek ve emir sahibi olan kimseler ile çekişmemek üzere” bey'at ettik. "Ancak elinizde hakkında Allah'tan bir delilin bulunduğu açık seçik bir küfür görmeniz hali müstesna" diye buyurdu.[345]

Yine Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur:

"Üzerinize bir azası kesik siyah bir köle emir tayin edilecek olursa, Allah'ın kitabına uygun olarak size kumandanlık ettiği sürece onu dinleyip, ona itaat ediniz."[346]

"Hoşuna giden ve gitmeyen hususlarda dinleyip, itaat etmek müslüman kişinin görevidir. Ona masiyet ile emir verilmesi hali müstesnâ. Eğer ona masiyeti gerektiren bir emir verilecek olursa, dinlemek de, itaat etmek de yoktur."[347]

"İtaat ancak maruftadır."[348]

Yine Peygamber şöyle buyurmuştur:

"O (âmirin) sırtını dövse, malını alsa da dinleyip, itaat et."[349]

Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem bir diğer hadisinde şöyle buyurmaktadır:

"Her kim itaatten el çekecek olursa, kıyamet gününde lehine hiçbir delil olmaksızın Allah'ın huzuruna çıkar ve her kim de boynunda bir bey'at sorumluluğu bulunmadan ölürse cahiliye ölümü ile ölür."[350]

Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem yine şöyle buyurmaktadır:

"Bu ümmetin işi birlik ve ittifak halinde iken onu bölmek isteyen kimseyi kim olursa olsun kılıçla vurunuz."[351]

Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem bir diğer hadisinde şöyle buyurmaktadır:

"Birtakım emirler olacak; (uygulamalarından) bazısının maruf olduğunu göreceksiniz, bazısının da münker olduğunu. Her kim marufu emrederse kurtulur, kim münkere karşı çıkarsa esenliğe kavuşur; ancak (o münkere) razı olan ve uyan kimse felaha eremez." Ashab:

“Bunlarla savaşmayalım mı?” diye sorunca, Peygamber:

"Namaz kıldıkları sürece hayır" diye buyurdu.[352]

Ve daha başka hadis-i şerifler... Bütün bunlar da sahih hadisler arasındadır.

S. İyiliği emredip, münkerden alıkoymak kimin görevidir ve bunun mertebeleri nedir?

C. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

"Sizden hayra çağıran, iyiliği emreden, kötülükten alıkoyan bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir." (Al-i İmran, 3/104)

Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem da şöyle buyurmuştur:

"Sizden kim bir münker (şeriatın kabul etmediği bir iş) görürse onu eliyle değiştirsin, gücü yetmezse diliyle, yine gücü yetmezse kalbiyle (değiştirsin). Bu imanın en zayıf halidir."[353] Hadisi Müslim rivayet etmiştir.

Bu hususta Kur'ân-ı Kerim'in âyetleri ile Peygamber efendimizin hadis-i şerifleri sayılamayacak kadar çoktur. Hepsi de iyiliği emredip, gören herkesin münkeri alıkoymakla görevli olduğuna delil teşkil etmektedir.

Bu görev bir başkası tarafından yerine getirilmedikçe o kimse üzerinden düşmez. Herkesin de görev yapması kendi durumuna göredir. Herhangi bir kul bu işi önlemeye daha muktedir ise ve onu daha iyi bilen birisi ise elbette bu görevi yerine getirmesi onun için daha bir vacib ve daha bağlayıcıdır.

Masiyet işleyen kimselere azab ineceği vakit ancak onların yapılmamasını söyleyen ve bundan alıkoymaya çalışanlar kurtulur. Biz bu meseleye dair yeterli ve özel bir risale kaleme almış bulunuyoruz. Bu hususta hakkı taleb edenlere burada yazdıklarımız yeterlidir. Hamd Allah'adır, lütufları dolayısıyla minnet duygularımız O'nadır.

--------------------------------------------------------------------------------------

[302] Muslim, VII, 168; Ebû Davûd, IV, 213; Tirmizî, V, 409; Müsned, I, 79.

[303] bk. el-Ahzab, 59/33.

[304] Bir önceki dipnota bakınız.

[305] Müsned, IV, 87, V, 54-55; Tirmizî, V, 696

[306] Müsned, III, 14, 17, 26, 29; Muslim, VII, 122-123; Darimi, II, 310

[307] Buhârî, IV, 191, 203

[308] Buhârî, IV, 190; Muslim, VII, 108; Müsned, I, 4

[309] Buhârî, IV, 191; Muslim, VII, 108; Tirmizî, V, 606; İbn Mâce, I, 36; Darimi, II, 255; Müsned, I, 270-359

[310] Buhârî, IV, 192

[311] Buhârî, IV, 199; Muslim, VII, 115; Müsned, I, 171, 182, 187

[312] Buhârî, IV, 200; Muslim, VII, 115; Müsned, VI, 55; Tirmizî, V, 622

[313] Buhârî, IV, 192; Muslim, VII, 111; Tirmizî, V, 623

[314] Buhârî, IV, 203-204; Tirmizî, V, 626, 628

[315] Buhârî, IV, 198

[316] Buhârî, III, 198, IV, 202

[317] Buhârî, IV, 202; Muslim, VII, 116-117; Müsned, I, 71, VI, 62, 155, 288

[318] Buhârî, IV, 207; Tirmizî, V, 632-636

[319] Buhârî, IV, 207; Muslim, VII, 120-122; Tirmizî, V, 638; Müsned, V, 333, 353, 358

[320] Tirmizî, V, 633; İbn Mâce, I, 43-45; Müsned, I, 84, 331, III, 281, IV, 368...

[321] Buhârî, IV, 208; Muslim, VII, 120

[322] Ebu Dâvûd, IV, 211-212; Tirmizî, V, 647-648; İbn Mâce, I, 48; Müsned, I, 188, 193

[323] Tirmizî, V, 664-665; İbn Mâce, I, 55; Müsned, III, 281

[324] Tirmizî, V, 656; İbn Mâce, I, 44; Müsned, V, 391

[325] Buhârî, IV, 217, VII, 74; Tirmizî, V, 657

[326] Buhârî, IV, 216-217; Tirmizî, IV, 657, 661; Müsned, V, 69

[327] Buhârî, IV, 216; Ebu Dâvûd, IV, 216; Tirmizî, V, 658; Nesâî, III, 107

[328] Buhârî, IV, 209; Muslim, VII, 142-144; Tirmizî, V, 660; Müsned, V, 391

[329] Ebu Dâvûd, IV, 221; Tirmizî, IV, 503; Müsned, V, 220, 221, 222

[330] Müsned, V, 21; Ebu Dâvûd, IV, 208

[331] Ebu Dâvûd, IV, 208; Tirmizî, IV, 540

[332] Ebu Dâvûd, IV, 208; Müsned, III, 355

[333] Buhârî, IV, 193; Muslim, VII, 113; Tirmizî, IV, 541

[334] Buhârî, IV, 191; Muslim, VII, 110

[335] Muslim, VII, 110; Müsned, VI, 47, 106, 144

[336] Buhârî, I, 165; Muslim, II, 20; İbn Mâce, I, 389; Müsned, I, 221, 396, 405

[337] Müsned, V, 385, 402; Tirmizî, V, 609-610; İbn Mâce, I, 37

[338] Buhârî, VIII, 96; Muslim, IV, 524; İbn Mâce, II, 1305; Müsned, V, 401, 405

[339] Bk. Tirmizî, V, 628; İbn Mâce, I, 41; Müsned, IV, 235, 236, IV, 242 ve 243

[340] Tirmizî, V, 628; İbn Mâce, I, 41

[341] Buhârî, I, 115; Muslim, VIII, 185; Tirmizî, V, 669; Müsned, II, 161, 164, 206, III, 5, 22, IV, 197, 198, V, 214, 215, 306, 307, VI, 289, 300

[342] Muslim, III, 113; Ebu Dâvûd, IV, 217; Müsned, III, 32, 48

[343] Buhârî, VIII, 105; Muslim, VI, 14; Ebu Dâvûd, IV, 201; İbn Mâce, II, 955; Müsned, VI, 403

[344] Buhârî, VIII, 105; Muslim, VI, 21; Darimi, II, 158; Müsned, I, 275, 297

[345] Buhârî, VIII, 87-88; Muslim, VI, 16-17; Nesâî, VII, 138-139; İbn Mâce, II, 957; Muvatta, II, 4; Müsned, V, 314, 316

[346] Muslim, VI, 15; Tirmizî, IV, 209; İbn Mâce, II, 955; Müsned, VI, 402, 403

[347] Buhârî, VIII, 105; Muslim, VI, 15; Tirmizî, IV, 209; Ebu Dâvûd, III, 40; Nesâî, VII, 160; İbn Mâce, II, 956; Müsned, II, 17

[348] Buhârî, VIII, 106; Muslim, VI, 15-16; Ebu Dâvûd, III, 40; Nesâî, VII, 160; İbn Mâce, II, 955

[349] Muslim, VI, 20; Ebu Dâvûd, IV, 95

[350] Muslim, VI, 22; Müsned, II, 70, 82

[351] Muslim, VI, 22; Nesâî, VII, 92-93; Ebu Dâvûd, III, 242; Müsned, IV, 261

[352] Muslim, VI, 23; Ebu Dâvûd, IV, 242; Tirmizî, IV, 529; Müsned, VI, 295, 302

[353] Muslim, I, 50; Ebu Dâvûd, IV, 123; Tirmizî, IV, 469; Nesâî, VIII, 111; İbn Mâce, II, 1330; Müsned, III, 10, 20

SORULU CEVAPLI İSLAM AKÂİDİ

Hafız b. Ahmed el-Hakemî

Notlar ve İnceleme - Ahmed b. Ali b. Alluş Medhalî (guraba yayınları)

Read On 0 yorum

GURABA YAYINEVİ..

GURABA YAYINEVİ..
Selefin fehmi ile ehli sünnetin eşsiz kitaplarını bulabileceğiniz yayınevi..

Bu Blogda Ara

Popüler Yayınlar

Guraba Resim..

Guraba Resim..

Guraba - Ayet

Şüphesiz Allah mü'minlerden canlarını ve mallarını -onlara cenneti vermek karşılığında- satın almıştır.Onlar Allah yolunda savaşır, öldürür ve öldürülürler.Tevrat'ta, İncil'de ve Kur'an'da yerine getirmeyi taahhüt ettiği hak bir vaaddir.Allah'dan daha çok ahdini kim yerine getirebilir ki?O halde yapmış olduğunuz bu alış verişe sevinin.En büyük kurtuluş işte budur! (Tevbe/111)

Guraba - Hadis

Ebû Hureyre radıyallahu anh şöyle anlatır;

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: '' Allah, iki kişiye güler.Bunlardan biri diğerini öldürür ve ikiside cennete girer.Biri, Allah yolunda savaşarak şehit olur sonra Allah katilinin tevbesini kabul eder de müslüman olur ve Allah yolunda çarpışarak o da şehit düşer.''(Buhârî, cihad 2826-Muslim, imare 1890-Nesâî, cihad 3165-İbn Mâce, mukaddime 191-Ahmed, müsned 7282)