GURABA İSLAM الإسلام الغرباء

Ölüm Hakikatı ve Ahiret..

12:00
ÖLÜM HAKİKATI VE AHİRET

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيمِ

Değerli kardeşler ! unutmayalım ki insan oğlu aldığı her nefes ve attığı her adımla acı bir gerçeğe doğru hızla yaklaşmaktadır…..

O gerçekki ; Hiç kimsenin inkar edemeden mutlaka tadına baktığı ölüm gerçeğidir….

Kendisinden kaçışın imkânsız olduğu bu gerçeği, Allah resûlü s.a.v şöyle misallendiriyor :

“ Ölümden kaçanın misali, yeryüzünün kendisinden borcunu iste-diği tilkinin misali gibidir. Yeryüzü borcunu isteyince, tilki çıkıp kaçar, yorulup uykusuzluk iyice bastırınca yuvasına iner. Yeryüzü tekrar ona : “ Ey tilki alacağımı ver ” der. Tilki yine süratle ininden çıkar kaçar. Böyle koşmak ta devam eder de sonun da boynu kırılır ve ölür. “
Taberani Kebir.İbni Kesir.13.7448.s

Yani ölümden kaçış imkânsızdır.Mutlaka bir gün tilkinin misali ölüm bizi yakalayacaktır.

Rabbul izzetin Kerim kitabında buyurduğu gibi :

“ Bir gün ölüm sekerâtı gerçekten gelirki işte bu senin ta önceden beri kaçıp durduğun şeydir.”
Kaf .19
Ama unutmaki hey insan :
كُلُّ نَفْسٍ ذَآئِقَةُ الْمَوْتِ

“ ……….. Her nefis mutlaka ölümü tadacaktır…… “
Ali İmran.185

Sen her ne kadar bundan hoşlanmasanda, her ne kadar kaçsan da , ölüm mutlaka gelip seni bulacaktır. Hatta :

“ …Tahkim edilmiş sağlam kaleler içerisinde olsanız bile, yine ölüm gelip sizi bulacaktır. “
Nisa.78.Ay

Çünkü size, ölçülüp biçilmiş, tayin ve takdir edilmiş bir süre verilmiştir…

Bu süre bitince artık : “ Ne bir an geri bırakılırsınız, ve ne de bir an ileri gidebilirsiniz “
Nahl. 61.Ay

Artık o an kaçacak bir yerin olmadığı gibi, o anı, bir saniye olsun bile erteleyecek hiç kimse olmayacaktır…….

Öyleyse, Allah Resûlü s.a.v’in şu buyruğuna kulak verelim : “ ... Şüp-hesiz ki ölüm çok korkunç bir şeydin………”
Müslim : 3.960. N

Dolayısıyle yini Allah resulü s.a.v’in buyurduğu gibi : “ Ağızların tadını tarumar eden o ölümü sık sık anın…“

Tirmizi :4.2409.n

Yani, bir gün tadına bakacağınız o ölümü aklınızdan sakın çıkarmayın.

Onu hiç unutmayınki, kendinize çeki düzen veresiniz….. Ve yine onu sürekli hatırlayınız ki yığıp biriktirdiklerinize ona göre değer veresiniz……

Evet ey gafil insan, Rabbine sevkedileceğin o anı sakın unutma …Bak Rabbin kitabında ne buyuruyor :

“ …. O an can köprücük kemiğine gelip dayanacak. Artık onu kur-taracak kim olabilir ki.o da anlar ki bu, artık ayrılık vaktidir. Bacak bacağa dolaşır. Ve o gün sevk Rabbinedir. “
Kıyame : 26 … 30

Evet ey cılız ve zayıf insan, şunu hiç unutma ki karşılaşacağın bahsi edilen o an, senin yaşantına uygun olarak can vereceğin bir andır.

Yani,gidişatın eğer düzgün idiyse canının kolay alınacağı, düzgün değil idiyse canının çok zor alınacağı bir andır.

Rabbul izzet buyuruyor :

“ Yoksa kötülükleri işleyenler, hayatlarında ve ölümlerinde, ken-dilerini, iman eden ve Salih amel işleyen kimselerle bir tutacağımızı mı zannediyorlar ?...... “
Casiye : 21

“ And olsun o can’ları ta derinliklerden söküp alanlara ve yine andolsun o can’ları kolaylıkla alanlara. “
Naziat : 1.2. Ay.

“ O küfredenleri bir görseydin, Melekler can’larını alırken yüzlerine ve sırtlarına vuruyorlar ve “tadı o yangın azasıbını” diyorlardı. ”

Enfal : 50.Ay

“ … O zalimler, ölüm sekâratı içinde,melekler ellerini uzatmış “ Haydi kendinizi kurtarın bakalım ; bu gün Allah’a karşı doğru olma-yanı söylemiş ve O’nun Ayet’lerinden büyüklenerek uzaklaşmış olmanız dolayısıyle zillet azabıyla cezalandırılacaksınız” derken, onların halini bir görsen. “
Enam : 93.Ay.

“ Nefislerine yazık eden kimselere, canlarını alırken Melekler : Ne işte idiniz ? dediler. ( Bunlar ) : “ Biz yeryüzün de aciz düşürül-müştük ” diye cevap verdiler. Melekler dediler ki : Peki , Allah’ın arzı geniş değil mi idi ? Ordan göç edeydiniz. İşte onların durağı cehennemdir,orası ne kötü bir gidiş yeri dir. “
Nisa : 97.Ay.

“ Nefislerine zulmederken meleklerin canlarını aldığı kimseler – ölümü görünce - teslim olurlar ve : ” Biz hiçbir kötülük yapmıyorduk derler “ Melekler : “ Hayır. Allah sizin yaptıklarınızı biliyor. Bu se-beple, içinde ebedi kalmak üzere cehennemin kapılarına girin. Kibirlenenlerin yeri ne kötüdür. “
Nahl : 28.29.Ay.

“ Melekler, iyi insanlar olarak canlarını aldığı kimselere de “ Selâm size, yaptıklarınıza karşılık cennet’e girin derler. “
Nahl : 32.Ay.

“ Rabbimiz Allah’tır deyip, sonra doğru olanların üzerine melekler iner : “ Korkmayın, üzülmeyin, size söz verilen cennet’le sevinin, biz dünya hayatında da, ahiret hayatında da sizin dostlarınızız ” derler “
Fussilet : 30.31

Değerli kardeşler ! bu ve emsali ,Ayeti kerimeler gösteriyor ki, insanın ölüm anı, yani ruhunun alınması, onun gidişatına uygun olacaktır…

Hatta Allah resûlü s.a.v : “ Ölünün dünyadan alakası kesildiği zaman ona cennetlikmi yoksa cehennemlik mi olduğu gösterilir…” buyurmaktadır.
Tirmizi : 2.C .1078. N

Allah resûlük s.a.v ‘in bu husustaki sözlerine gelince ; O şöyle buyur-maktadır :

” Mümin kul. Dünyadan ayrılarak ahirete yönelmek üzere bulunacağı zaman ona beyaz yüzlü melekler inerler. Yüzleri güneş gibidir. Yanların da cennet kefenlerinden bir kefen cennet kokularından bir koku vardır. Ondan, gözün gördüğü uzaklıkta otururlar. Sonra ölüm meleği gelir ve yanı başına oturur. Ona , “ Ey güzel Ruh.Mağfiret ve Hoşnutluğa Çık”diye seslenir.Ruh , su içerken damlanın ağızdan kaydığı gibi çıkar.Onu alır almaz, diğer melekler bir an bile onu elinde bekletmeden yanlarında getirdikleri kefene ve kokulara sarıp sarmalarlar.Bu ruh yeryüzünde bulunan en güzel misk kokusu gibi bir koku salar etrafına. Onu göğe yükseltirler. Uğradıkları bütün melekler bu güzel kokunun ne olduğunu sorarlar, onlarda falan oğlu falan dır der ve dünyada ki en güzel isimlerinden biriyle anarlar. Dünya semasına varırlar. Ondan kapılarını açmasını isterler, kapı açılır. Her semâdaki mukarreb melekler onu diğer semaya yolcu ederler. Nihayet yedinci semaya varırlar. Allah,”Kulumun kitabını illiyine yazın ve yeryüzüne geri gönderin, onları topraktan yarattım, ona iade ediyorum ve tekrar ondan çıkaracağım der. Ruhu cesedine döner ve iki melek gelerek onu kabrinde oturturlar.”

Ve ona : Rabbin kim ? derler. Oda Rabbim Allah der. Ona Dinin nedir ? derler. O da din’im İslâm dır der. Bu sefer ona :Şu içerinizden size gönderilen adam kimdir ? derler. O , Allah’ın resûlüdür der. Ona, “Onun Allah’ın resulü olduğunu nerden bildin ? derler. Oda , “Allah’ın kitabını okudum ona inandım ve tasdik ettim” der. İşte bu, yüce Allah’ın “Allah inanları dünya hayatında ve ahirette sağlam bir söz üzerinde sabit tutar, zalimleri de saptırır. Allah dilediğini yapar. ” buyruğudur.

Resulullah s.a.v devamla şöyle buyurur ; semadan bir nidacı şöyle seslenir : Kulum doğru söyledi. Ona cennetten bir döşek döşeyin, ona cennet’ten bir kapı açın ve ona cennet elbisesi giydirin artık ,ona cennetten rahatlık ve en güzel kokular gelir. Ve onun kabri, gözünün görebildiği kadar genişler . ”
Ebu Davud .5.4753.N

“…….. Bundan sonra ona, güzel yüzlü, hoş kokulu bir adam gelir ve : “Sana güzel bir müjde var.Bu sana daha önce va’dedilen bir gündür” der. Salih kul ona : “ Sen kimsin ? yüzün, hayır getiren bir kimsenin yüzüne benziyor “der. O da “ Ben senin Salih amelinim” der.Salih kul bu sefer :Rabbim kıyameti kopar ki malıma ve ehlime bir an önce döneyim ” der.

“ Artık bu kimsenin kabri yetmiş arşın genişletilir ve aydınlatılır. Ona : “ yat uyu ” denilir. O, aileme gidip haber vereyim mi ? der Ona tekrar uyumasını söylerler.Ancak en sevgili yakını tarafından uyandırılan damat gibi Allah onu yatağından diriltinceye kadar yatar uyur…… “
Tirmizi : 2.1077. N

“ Bu mü’minin ruhu, bir kuş olup cennet ağaçlarından beslenir ve ölümden sonra o ruh cesedine geri dönünceye kadar orada kalır.

Nesei : 4.c.2075.N

Kâfir kişiye gelince, dünyadan ayrılıp ahirete yöneleceği zaman, siyah yüzlü ve ellerinde kıldan dokunmuş elbise bulunan melekler gelir ve onun gözünün alabildiği uzaklıkta otururlar. Sonra ölüm meleği gelir ve başucunda oturur. Sonra ona : “ Ey kötü ruh, Allah’ın azab ve gazabına çık ” diye seslenir. Can bütün organlara yayılır. Islak bir yün yapağısından şişin - veya çalının - çekilip çıkarıldığı gibi onun canı öyle alınır. Bütün damar ve kasları kopar. Onun ruhunu alır almaz melekler hemen onun elinden onu alır ve kıldan olan pis elbisenin içerisine koyarlar.
O ruhtan, yeryüzünün en kokuşmuş leşinden çıkan koku gibi pis bir koku yayılır. Onu göğe doğru çıkarırlar. Uğradıkları bütün melekler : “ Nedir bu pis koku ?” derler. Onlar’da : Falan oğlu falan, der ve dünya da anıldığı en çirkin isimle anarlar. Dünya semasına gelirler ve kapının açılmasını isterler, ama kapı açılmaz. Burada Resulullah s.a.v şu ayeti kerimeyi okudu :

“……Doğrusu, Ayet’lerimizi yalan sayıp onlara karşı büyüklük taslayanlara göğün kapıları açılmaz, deve iğnenin deliğinden geçmedikçe de cennet’e giremezler. İşte suçluları böyle cezalan-dırırız biz. “ “ Araf : 40 “

Sonra yüce Allah : “ Kitabını siccin’e – yani aşağıların aşağısına- yazın ” buyurur. Ve o pis ruh aşağıya atılır. Resulullah s.a.v tekrar şu ayeti kerimeyi okudu :

“ Allah’a ortak koşan kimse, tıpkı gökten düşüpte kuşların kaptığı veya rüzgarın bir uçuruma attığı şeye benzer. “ “ Hac : 31 “

Bu ruh cesedine geri döner ve iki melek gelip onu kabrinde oturturlar. Ona : Rabbin Kim dir ? derler. O, “ hı,hı,bilmiyorum der. Dinin nedir ? O “ hı,hı bilmiyorum ” der. Peki şu adam - yani Muhammed - hakkında ne derdin ? diye tekrar sorarlar o’da bilmiyorum. Ben sadece insanların onun hakkında söyledikleri sözü söylüyordum ” der. Ona, “ anlamadın ve uymadın öylemi ? ” deyip sonra, ensesine demir bir balyozla öyle bir vururlur ki, bunun feryadını insanlar ve cinlerden başka yeryüzünde her şey işitir.

Nihayet ona çirkin yüzlü ve pis kokulu bir adam gelir ve “ sana kötü bir müjde, işte bu sana daha önce söylenen amelindir ” der. O ; “ Kimsin sen ? ” Yüzün, hayır getirmeyen birinin yüzüne benziyor” der. O da ; “ Ben senin kötü amelinim ” diye cevap verir. Bunun üzerine üç defa . “ Rabbim kıyameti koparma der.”

Beyhaki Azabul Kabir 28.S – Hakim : 1/37 - Ahmed : 4/288 -18063.N

Artık kabir onun için resulullah s.a.v’in diğer bir hadisinde buyrulduğu gibi : Kaburgalarını birbirine geçirecek şekilde daraltılır. İşte bu yüce Allah’ın : “ Kim benim zikrimden yüz çevirirse, onun için dar bir geçim vardır………” “ Taha : 124 “ buyurduğu şeydir.

Ebu Davud :5.c.4753.N - İbni Kesir :10.C.5279.S

İKİNCİ HAYAT OLAN BERZAH ALEMİ

Bundan sonra ikinci bir hayat dediğimiz “ berzah alemi ” başlar. Yani kabir hayatı…

Değerli kardeşlerim baştan beri anlatmaya çalıştığımız gibi, kabir hayatı dediğimiz bu olay da yine, insanın dünyadaki yaşantısına uygun bir hayat olacaktır….. Bir hadisi şeriflerinde :

“ Allah resûlü s.a.v şöyle buyurmaktadır : Kabir, ahiretin konak yerlerinden ilk konak yeridir. Eğer insan ondan kurtulursa gerisi onun için daha kolaydır. Şayet kurtulamazsa, gerisi daha ağırdır ” ve tekrar şöyle buyurdular : “ Her ne korkunç manzara gördüysem, kabir ondan daha korkunçtur. “
Tirmizi : 4.C.2410.N - İ.Mace :10.C.4267.N

Diğer bir hadislerinde : Allah resûlü s.a.v şöyle buyurdular : Eğer ölü-lerinizi defn etmemeniz endişesi olmasaydı, kabir azabından sizlere işittirmesi için muhakkak Allah’a dua ederdim. “
Müslim : 8.C.2868.N

Ve yine Allah resûlü s.a.v şöyle buyurur : Ölünün dünyadan alakası kesileceği zaman – kabirdeki - oturma yeri kendisine gösterilir. Cennet ehlinden ise, cennet ehlinden olarak, Cehennem ehlinden ise cehennem ehlinden olarak gösterilir. Ve sonra Allah, “ Kıyamet gününde seni mahşere kaldırıncaya kadar oturma yerin işte bura-sıdır.” buyrulur. “
Tirmizi : 2.C.1078.N

Evet değerli kardeşler ! İnsanın ahirete yolculuğundaki varacağı bu ilk konağın, ya rahat edeceği bir konak, yada ızdırab çekeceği bir konak olacağı unutulmamalıdır……

İşte bundan dolayıdır ki Allah resûlü s.a.v kabir azabından sık sık Allah’a sığınmış ve ümmetine de bu konuda emirler vazetmiştir…

Çünkü, insan her ne kadar tevhid ehli de olsa, bir takım günahlarından dolayı bu konakta sıkıntılar çekebilir.

Hatta Allah resûlü s.a.v’in şu hadisi şerifi gösteriyor ki her insanın mutlaka tadına bakacağı bir kabir sıkması vardır.

“ … O şöyle buyurmaktadır : Kabrin muhakkak ki şiddetli bir sıkıştırması vardır. Eğer ondan kurtulacak olan olsaydı, Sâd b.Muaz olurdu. “

Ahmed : 6/55-98 - C.Sağir : 3.1327 - Heysemi : 3/46.4255.N - S.Sahiha : 1695.N

Tabi ki burada bahsi edilen kabir sıkmasının kısa sürdüğünü, kabrinin onu sıkıştırdıktan sonra tekrar genişletildiği anlatır.
Nesei : 4..2057.N

Bu da neyi gösteriyor değerli kardeşlerim ? … Bu da gösteriyor ki , insan tevhid ehli dahi olsa, yaşantısındaki bazı günahlarından dolayı, Allah onu dilerse kabrinde cezalandırır…

“ … Resulullah s.a.v buyurduki : İdrardan korununuz, çünkü kabir azabının geneli ondandır.”
Dâre Kutni : 1/127 - El-İrva : 1/310-280 N

“ … Peygamber s.a.v iki kabrin yanından geçerken şöyle dedi : Bu iki kabrin sahipleri azap olunuyorlar. Halbuki bu azabları büyük bir şeyden dolayı da değildir. Bunlardan biri koğuculuk eder di, diğeri de idrarından sakınmazdı……. “
Buhari :3.C.1300.S - İbni Mace : 1.C.347.N

“ …. Ve yine Allah resulü s.a.v’in haber verdiği gibi : Ölen bir kimsenin borcundan dolayı azap gördüğü ve akrabası tarafından bu borç ödenince “ işte şimdi onun derisi serinlemeye başladı ve borcu ödendiği içinde azap kaldırılmış oldu. “

Hakim : 2/58 - K.Cenaiz :14 - Tayalisi : 1673 - Heysemi : 3/39 - Ahmed :3/333

Kâfirin kabir hayatına gelince, elbetteki bunun, inananların kabir hayatından çok farklı bir şekilde olacağı açıktır.

Allah’u Azze ve Celle şöyle buyurmaktadır :

وَمَنْ أَعْرَضَ عَن ذِكْرِي فَإِنَّ لَهُ مَعِيشَةً ضَنكاً وَنَحْشُرُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ أَعْمَى

“ Kim de benim zikrimden yüz çevirirse onun için dar bir geçim vardır. Kıyamet günün dede onu kör olarak haşrederiz. “
Taha : 124

Bu Ayetin tefsiri ile alakalı bir hadislerinde Allah resûlü s.a.v şöyle buyurur :
“…. Onun için dar bir geçim vardır..” buyruğu, “ Kabir azabıdır ” dır.
İbni Kesir : 10.C.5279.S
Yine bir Ayeti Celile de şöyle buyrulur :

“ Fravun ailesine azabın en kötüsü kuşattı. Sabah akşem ateşe sunulurlar. Kıyamet koptuğu gün de,fravn ailesini azabın en çetinine sokun denilir. “
Mümin : 45 - 46

“ … Allah resûlü s.a.v yine bir hadislerinde şöyle buyurur : Yahudi kabilesi, kendi kabirleri içinde azab olunuyor.”

Buhari : 3.1299.S - Müslim : 8. 2869.N

Evet değerli kardeşlerim ! bütün bunlar gösteriyorki , kâfirin kabir hayatı çok şiddetli ve çok korkunç manzaraların yaşandığı bir hayat olacaktır…

Allah’u Azze ve Celle bütün tevhid ehli muvahhidleri kabir azabından korusun…..

KIYAMETİN KOPUŞU VE DİRİLİŞ

Artık bundan sonra, korkuların en büyüğü, sarsıntıların en şiddetlisi ve günlerin en sonu ve acılısı olan kıyamet vuku bulacaktır…

Rabbul izzet bunun dehşetini şöyle dile getiriyor :

“ Sur’a üflendi , işte bu, size önceden anlatılan o tehdit günüdür. “

Kaf : 20

“ O büyük gürültü gelince, kişi o gün kardeşinden anasından, baba-sından, karısından ve oğullarından kaçar. “
Abese : 33-34-35-36

“ O gün gök bir çalkalanış çalkalanır, dağlar bir yürüyüş yürür ki. “

Tûr : 10 -11

“ Güneşin dürülüp söndüğü.Yıldızların dökülüp karardığı. Dağların yürütüldüğü. Gebe develerin başıboş bırakıldığı. Vahşi hayvanların bir araya getirildiği. Denizlerin kaynatıldığı…… Gökyüzünün yerinden oynatıldığı.Cehennemin alevlendirildiği ve cennetinde yaklaştırıldığı zaman her insan, ahirete hangi amelleri hazırlayıp getirdiğini mutlaka bilecektir. “
Tekvir : 1- 6…….11-14

“ Ey Muhammed ! sana dağlar hakkında sormaktadırlar. Onlara deki : Rabbim onları kıyamet günü un ufak edecektir. Yerlerini de çırıl çıplak ve dümdüz bırakacaktır. Artık orada ne bir çukur ve ne de bir tümsek görebileceksin. “
Taha : 105-106-107

Artık Allah’u Azze ve Celle bundan sonra, her kesin ne yapıp önden gönderdi ise, onun karşılığı vermek için insanları kabirlerinden ayağa kaldıracaktır… Yani, diriliş ve hiç kimseye zerre kadar haksızlığın yapılmayacağı o büyük hesap günü… Rabbimiz şöyle buyurur :

“ O gün Sûr a üflenince, kabirlerinden çıkıp Rabb’larına koşacak-lardır. Ve diyeceklerdir ki : “ Vay bize ! Yattığımız yerden bizi kim kaldırdı ? ” İşte bu rahmanın va’dettiği ve peygamberlerinin de dosdoğru söyledikleri yeniden dirilme günüdür.”
Yasin : 51.52
Rabbimiz yine şöyle buyuruyor :

“ O çağırıcının, görülmemiş ve tanınmamış bir şeye çağırdığı gün insanlar gözleri düşkün kabirlerinden çıkarlar ; ki tıpkı yayılan çekirgeler gibi. o gün boyunlarını çağırana doğru uzatmış olarak koşarlar. “
Kamer : 6-7- 8

“ O gün mahşere çağırana uyarlar ; ondan hiç sapma imkanı yoktur. Rahman için sesler kısılmıştır, O an fısıltıdan başka bir şey işitemezsin. “
Taha : 108

“ O gün insan : “ Kaçacak yer neresi ? ” der. Hayır, o gün sığınacak yer yoktur. O gün varıp durulacak yer ancak rabbinin huzurudur. O Zaman insanın yapıp öne sürdüğü ve yapmayıp ta geriye bıraktığı her şey kendisine haber verilecektir. “
Kıyame : 10-11-12-13

“ Evet - O gün insanlar, ayrı ayrı gruplar halinde - yüce divana – çıkarlar ki, yaptıkları işler kendilerine gösterilsin. Artık kim zerre kadar hayır yapmış ise onu görecek ve yine her kim zerre kadar şer yapmış ise onu da görecektir. “
Zelzele : 6-7- 8

“ Kıyamet günü adalet terazilerini kuracağız. Bu itibarla hiçbir nefis, hiçbir şekilde haksızlığa uğramayacaktır. Ameli bir hardal tanesi kadar bile olsa, onu getirir - ve karşılığını veririz - Hesap gören olarak biz yeteriz. “
Enbiya : 47
“ Ve sizler O gün üç sınıf olacaksınız. Sağcılar, Solcular ve önden gidenler. Yani sabikunlar.
Amel defterleri sağ tarafından verilen o sağın adamları, ne mutludurlar onlar.
Amel defterleri sol tarafından verilen o solun adamları, ne bedbahttırlar onlar.
Ve O, inançta ve amel de önde giden sabıklar. Onlar ki, Allah’a yaklaştırılanlardır.

Onlar nimet cennet’lerindendedirler. Çoğu öncekilerden, birazı da sonrakilerdendir. Onlar, mücevherlerle işlenmiş sedirler üzerindedirler. Onların üzerlerinde - kendilerine verilmiş eşlerle - karşılıklı otururlar. Ve çevrelerinde de ebedileştirilmiş gençler dolaşırlar, ellerinde şarap kayna-ğından doldurulmuş testiler ve kadehlerle.

O şarap ki ; ondan ne baş ağrır ve ne de sarhoşluk olur. Beğendikleri meyveler. Canlarının çektiği kuş etleri, iri iri gözlü hûriler, ki saklı inciler gibi.
- İşte bunlar - yaptıklarına karşılık olarak o önde giden sabıklara verilen nimetlerdir.

Onlar orada ne boş bir söz ve ne de günaha sokan çirkin bir laf işitmezler. Onların duydukları söz, sadece; “ Selâm ” sözüdür.

Ve sağın adamları. - Bilirmisiniz - kim o sağın adamları ? Onlar ; Diken-siz kirazlar, dalları meyvelerle dolu muz ağaçları, uzanmış gölgeler, fışkıran sular, arkası kesilmeyen ve yasaklanmayan meyvelerin bulunduğu cennetler de, yükseltilmiş döşekler üzerin-dedirler.

Biz oradaki kadınları - sağcılar için - yeniden hazırladık. Onları, bakireler ve eşlerine sevgiyle bakan yaşıtlar kıldık. Bunların da çoğu öncekilerden birazı da sonrakilerdendir.

Ve o solun adamları. - Bilirmisiniz - kim o solun adamları ?. onlar : Delikcilere işleyen bir ateş ve kaynar su içinde.Kara dumandan bir gölge altında ki, o gölgenin ne serinliği ve nede faydalı bir tarafı vardır. Çünkü onlar bundan önceki dünya hayatlarında refah içerisinde şımarıp, büyük günahlarda ısrar ediyorlardı.

Ve diyorlar ki : “ Biz öldükten , toprak ve kemik yığını olduktan sonra mı yeniden dirilteceğiz ? önceki atalarımızda mı ? .

Vakıa : 7 den 48 e kadar

İşte böylece Allah resûlü s.a.v’in de buyurduğu gibi : Kim hangi hal üzere öldüyse, Allah o kimseyi öldüğü o hal üzere diriltecektir.

Camiu’s Sağir : 3.3753.N

Ve karşılığını da o hali üzere verecektir……

Öyleyse ey gafil insan, Rabbinin şu buyruklarını aklından çıkarmadan. Bir gün sona erecek olan bu hayatında inancına, itikadına ve amellerine çok dikkat etmelisin…

“ Ey İnsanlar ! Allah’tan geri çevrilmesi olmayan bir gün gelmezden önce, Rabbinizin çağrısına icabet edin. Çünkü o gün ne sığınacak bir yeriniz var ; ne de inkâra çareniz var. “
Şûra : 47

“ Öyle bir günden sakının ki , o gün Allah’a döndürüleceksiniz. Sonra herkese kazanmış olduğu tastamam verilecek ve kimseye asla haksızlık edilmeyecektir. “
Bakara : 281

“ Ey İnsanlar ! Rabbinizden korkun. Babanın çocuğunun cezasını çekemeyeceği, çocuğununda babasının cezasını çekemeyeceği o günden çekinin. - Unutmayın ki - Allah’ın va’di gerçektir. Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın.Ve o şeytan, sakın sizi Allah hakkında kandırmasın. “
Lokman : 33

Vel hamdu lillahi Rabbil Alemin

TACUDDİN EL - BAYBURDİ
Read On 0 yorum

Allah Semada İlmi Heryerdedir..

10:58
ALLAH’IN ZATI SEMA’DA İLMİ İSE HERYERDEDİR

بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِِ

Değerli Müslümanlar ! bilindiği gibi tevhidin en bölümlerinden bir tanesi de isim ve sıfatlar tevhididir…. Tevhidin bu kısmı da aynen diğer tevhid dalı olan Rububiyet ve Uluhiyet tevhidi gibi şek ve şüphe kabul etmeyen ve istenildiği manada gerçekleştirilmesi gereken bir tevhid dalıdır.

Ve elbette ki bu tevhid kısmının sağlıklı bir şekilde gerçekleşmesi için de, inandığını söyleyen bir kimsenin Kur’an ve Sünnet çizgisinde hareket etmesi gerekir.

Ben bu sohbetimde inşaallah isim ve sıfatlar tevhidinden bir cüz olan istiva’yı ele alıp onunla ilgili anlaşılması gereken hususlara değinmeğe çalışacağım….

Bu konu, bilindiği gibi Allah’u Azze ve Celle’nin yüksek sıfatlarından biri olan istiva konusudur…. Yani, Allah’u Teala’nın yarattığı şeylerden ayrı olup Arşının üzerinde olduğunu anlatan bir konudur.

Değerli kardeşlerim ! Allah’u taala’nın gerek kerim kitabında ve gerekse Nebisi Muhammed s.a.v’in temiz sünnetinde kendisine mahsus zikretmiş olduğu bir takım isimleri ve sıfatları vardır.

Tevhidin bu bölümünü istenildiği manada gerçekleştirmek isteyen bir kimsenin , Allah’ın yüce kitabı Kur’an’da ve Resulünün temiz sünneti seniyesinde bizzat kendisini isimlendirdiği isimlerle O’nu isimlemek ve fasıflandırdığı sıfatlarla da O’nu vasıflandırması gerekir.

Başka bir ifadeyle ; Yüce Rabbimizin kendisi hakkında isbat ettiğinin kabul edilmesi ve nefyettiğinin de reddedilmesi gerekir….

Çünkü bizler için örnek gösterilen bu ümmetin selefi ve önde gelen güzide imamları, O’nu başka şeye benzetmekten kaçınarak tahrif ve ta’tile sapmadan Allah’ın kendisi için isbat ettiği isim ve sıfatları olduğu gibi kabul etmişler, kendisi hakkında nefyettiği şeyleri de inkara sapmadan reddetmişlerdir.

Çünkü yüce Allah kendisinin gereği gibi tanınmasını emretmiş, - ki bu ancak isim ve sıfatlarını bilmekle olur - ve İsim ve sıfatları hakkında eğriliğe sapanları da kınayarak onlar hakkında şöyle buyurmuştur :


وَلِلّهِ الأَسْمَاء الْحُسْنَى فَادْعُوهُ بِهَا وَذَرُواْ الَّذِينَ يُلْحِدُونَ فِي أَسْمَآئِهِ سَيُجْزَوْنَ مَا كَانُواْ يَعْمَلُو


“ En güzel isimler Allah’ındır. O halde O’na onlarla dua edin ve O’nun isimleri hakkında eğriliğe sapanları bırakın. Onlar yaptıklarının cezasını çekeceklerdir. ”
A’RAF : 180.AY.

وَ مَا قَدَرُوا اللَّهَ حَقَّ قَدْرِهِ وَالْأَرْضُ جَمِيعاً قَبْضَتُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَالسَّماوَاتُ مَطْوِيَّاتٌ بِيَمِينِهِ سُبْحَانَهُ وَتَعَالَى عَمَّا يُشْرِكُونَ

“ Onlar Allah’ı gereği gibi bilemediler. Halbuki kıyamet günü yer tamamen O’nun avucu içindedir. Göklerde sağ elinde dürülmüştür. O, onların ortak koştuklarından uzak ve yücedir. ”
ZÜMER : 67.AY.

Görüldüğü gibi burada, Allah’ı gereği gibi tanıyamama, O’nun kadrini kıymetini bilememe, Allah’a ortak koşanların vasfı olduğu anlatıldığı gibi, Allah’ın isim ve sıfatları hakkında ilhad’a - yani eğriliğe - sapanlar da kınanmış ve bunun cezasını çekecekleri bildirilmiştir……

Tevhid ehli kimselerin yolu, isim ve sıfatları olduğu gibi kabul etmek, bu konularda yaratılmışlara benzerliği ise reddetmektedir……Bu tavır ise ; teşbihi bulunmayan bir isbat ve ta’tili bulunmayan bir tenzihtir.

Yüce Allah’ın kerim kitabında buyurduğu gibi;

لَيْسَ كَمِثْلِهِ شَيْءٌ وَهُوَ السَّمِيعُ البَصِيرُ

“……O’nun mislisi gibi hiçbir şey yoktur. O işitendir, görendir.”

ŞURA : 11.AY.

“ O’NA BENZER HİÇ BİR ŞEY YOKTUR ” sözünde teşbih ve benzerliği reddetme ……” O İŞİTENDİR, GÖRENDİR ” sözünde de ilhad ve ta’tili reddetme vardır.

Dolayısıyla bu konuda söylenmesi gereken en güzel söz şudur: “….Allah’ın İsim ve Sıfatları hakkındaki söylenmesi gereken söz, Zatı hakkındaki söylenmesi gereken söz’ün fer’idir….

Yani, Allah’u Teala’nın mukaddes zatı nasıl diğer varlıkların zatlarına benzemiyor ise, O’nun isim ve sıfatları da diğer varlıkların isim ve sıfat-larına asla benzemez...
Bu kuralı kafamıza güzelce yazdıktan sonra, Allah’ın istiva sıfatını da bu kural çerçevesinde ele alıp şanına uygun bir şekilde kabullenme mecburiyetindeyiz.

Yani O’nun, yarattığı şeylerden ayrı olarak Arşının üzerinde olduğuna iman eder ve bunun nasıllığı hususunda ileri geri konuşamayız.

ALLAH’U TEALA’NIN ARŞININ ÜZERİNDE OLDUĞUNU HABER VEREN

AYET’İ KERİMELER

الرَّحْمَنُ عَلَى الْعَرْشِ اسْتَوَى

“ Rahman - olan Allah - Arş’a istiva etmiştir.”

TAHA : 5 - A’RAF : 54 – SECDE : 4 – RAD : 2 – YUNUS : 3 – FURKAN : 59 – HADİT : 4

Zikredilen bu yedi Ayeti celilede Allah’u Azze ve Celle Arşının üzerine istiva ettiğini haber vermektedir.

Bu Ayeti celilelerde zikri geçen istiva kelimesinin anlamı ise ; yerleşme … kurulma … ve … oturma demektir …… Kelimenin bu anlama geldiğine delalet eden delillerinden bir kaçı ise şunlardır.

وَقِيلَ يَا أَرْضُ ابْلَعِي مَاءكِ وَيَا سَمَاء أَقْلِعِي وَغِيضَ الْمَاء وَقُضِيَ الأَمْرُ وَاسْتَوَتْ عَلَى الْجُودِيِّ وَقِيلَ بُعْداً لِّلْقَوْمِ الظَّالِمِينَ

“ Ve denildi ki : Ey yer,suyunu yut ve ey gök suyunu tut. Su azaldı ve iş bitirildi. Gemi de cudi’ye oturdu. Haksızlık yapan kavim yok olsun. “
HUD : 44.AY.

Bu Ayeti celile de geminin cudi dağı üzerine oturduğundan bahsedil-mektedir…. Yani istiva’nın oturma, yerleşme manasında olduğu anla-tılıyor.

Rabbimiz yine bir Ayeti celilesinde şöyle buyurur :

وَالَّذِي خَلَقَ الْأَزْوَاجَ كُلَّهَا وَجَعَلَ لَكُم مِّنَ الْفُلْكِ وَالْأَنْعَامِ مَا تَرْكَبُونَ لِتَسْتَوُوا عَلَى ظُهُورِه ِ “……….

“ O’ki bütün çiftleri yarattı ve size bineceğiniz gemiler ve hayvanlar var etti. Ki,onların sırtlarına kurulasınız – oturasınız – “

ZUHRUF : 12 – 13.AY.
Bu Ayeti celileden de anlaşıdığı gibi istiva, oturma, kurulma anlamına gelmektedir….. Mu’minun suresinde de Rabbimiz şöyle buyurur :

فَإِذَا اسْتَوَيْتَ أَنتَ وَمَن مَّعَكَ عَلَى الْفُلْكِ

“ Sen ve yanında bulunanlar gemiye yerleştiğiniz zaman ……. “

MU’MİNUN : 28.AY.

Bu Ayeti celileden de istiva,yerleşme anlamında kullanılmıştır….

İSTİVA’NIN ANLAMI MALUM KEYFİYETİ İSE MEÇHULDÜR

Bu ve emsali delillerde de ifade edildiği gibi, istiva’nın analamı malum olan bir şeydir….Yani istiva ; yerleşme, kurulma , oturma , yükselme anlamlarına gelir…. Dolayisiyle rivayetlerde de anlatıldığı gibi istiva malum ama keyfiyeti mechul’dür.
{ … Ümmü Seleme r.a dan. RAHMAN ARŞIN ÜZERİNE İSTİVA ETTİ. Âyet'i Kerimesi hakkında şöyle dediği rivayet olundu. " İSTİVA MA'LUM " - yani bilinen bir şey, onun hakkında - " NASILDIR DEMEK İSE MA'KUL DEĞİLDİR " " OLDUĞU GİBİ KABUL ETMEK İMANDIR " " İNKAR ETMEK İSE KÜFÜRDÜR " }
İSMAİL İBNU ABDURRAHMAN ES – SABUNİ AKİDET’ÜS SELEF : 18
{ … Ca'fer ibnu süleyman dan, şöyle dedi ; Malik ibnu Enes r.h’a RAHMAN OLAN ALLAH ARŞA İSTlVA ETTİ Ayet'i Kerime'sinde ki İSTİVA kelimesinden, " İSTİVA " nasıldır ? diye , soruldu. Malik ibnu Enes r.h çöyle cevab verdi. " İSTİVA " malumdur – yani mansı bilinen bir şeydir. Nasıl demek ise, ma'kul delildir. " ALLAH'U AZZE VE CELLE'NİNARŞIN ÜZERİNE İSTİVA ETTİĞİNE İNANMAK İSE VACİBTİR. Seni ise dalalette olan birisi olarak göruyorum, der, ve o kişinin meclisten çıkarılmasını emreder. }

İSMAİL İBNU ABDURRAHMAN ES – SABUNİ AKİDET’ÜS SELEF : 18 - EBU SAİD ED-DARİMİ ER-REDDU ALEL CEHMİYYE : 280 – BEYHAKİ ESMA : 430

ALLAH’U TEALA’NIN ARŞININ ÜZERİNDE OLDUĞUNU HABER VEREN HADİSİ ŞERİFLER
{ … Ebu Hureyre r.a dan. şöyle dedi : Nebiyyu s.a.v şöyle dedi : Allah'u Azze ve Celle mahlukâtı yarattıktan sonra, yanında bulunan kitaba şöyle yazdı : rahmetim gadabımı geçmiştir. Bu kitap arşın üstünde Allah’ın yanındadır. }BUHARİ : 6.C.2985.S - 16.C.7425 - 7426.S - AHMED : 2 / 258
{ … Ebu Zerr r.a dan, şöyle dedi : Bir gün tam güneşin batacağı esnada Resulullah s.a.v ile beraber mescid'de bulunuyordum. Bana hitaben : Biliyormusun bu güneş nereye gidiyor, Ya Eba Zerr, dedi : Ben : Allah ve Resulü en iyi bilendir Ya Rasulallah, dedim : Devam ederek dedi ki : Muhakkak ki o Arşın altında Rabbisinin önünde secde etmeye gidiyor. }
BUHARİ : 4802 – MÜSLİM : 1.C.159.N – İBNU MENDE : 1012 – AHMED : 5 / 152

ALLAH’U TEALA’NIN ARŞI YEDİ KAT SEMALARIN ÜZERİNDEDİR

{ … Sa'd ibnu Ebi Vakkas r.a dan, şöyle dedi : Resulullah s.a.v Sa'd İbnu Muâz r.a nun, Beni Kureyza hakkında vermiş olduğu hükme binaen söyle dedi : - Ey Sa’d sen – Yedi kat semanın üstünden Melik’in verdiği müküm ile hüküm verdin. }

BEYHAKİ : ESMA : 420 – ZEHEBİ ULUV : 15 – NESEİ : SAHİH BİR SENEDLE RİVAYET ETMİŞLERDİR.

{ … Abdullah ibnu Mes'ud r.a dan, şöyle dedi : Dünya semâsı ile ondan sonra ki gelen semânın arası beşyüz senedir. Her iki semânın arası böylece beşyüz senedir. Kürsi ile suyun arasıda beşyüz senedir Arş ise suyun Üstündedir. " Arşın üstünde de Allah’u Teala vardır. Sizin meşkul olduğunuz amelleri taa oradan bilir. }

EBU SAİD ED-DARİMİ ER-REDDU ALEL CEHMİYYE : 275 - İBNİ HUZEYME TEVHİD : 105 – 106 – BEYHAKİ ESMA : 401 DE SAHİH BİR SENEDLE.

{ … Aişe r.anha’nın kapıcısı Zekvan dan, şöyle dedi : Abdullah ibnu Abbas r.a, Âişe r.anha vefat edeceğinde yanına geldi. Aişe'ye hitaben şöyle dedi : Sen Resûlullah s.a.v in kadınlarından kendisine en sevgili olanı idin. Allah Resulü s.a.v ise temiz olandan başka bir şeyi de sevmez. Ve hem de Allah’u Teala yedi kat semanın üstünden senin beraatini indirdi. Allah’ın zikredildiği hiçbir mescid yok ki,senin beraatini bildiren Ayet gece gündüz oralarda okunmasın. }EBU SAİD ED-DARİMİ ER-REDDU ALEL CEHMİYYE : 275


{ … Enes r.a şöyle dedi : Zeyneb bintu Çahş,Peygamberin diğer hanım-larına karşı öğünür ve şöyle der di : Sizleri peygamber ile aileleriniz evlendirdi.Halbuki beni onunla yedi kat semaların üstünden yüce Allah evlendirdi. } “ İLGİLİ AYETİ CELİLE : AHZAB : 37 “
BUHARİ : 16.C.7290.S – TİRMİZİ : 5.C.3427.N

ALLAH’U TEALA’NIN SEMA’DA OLDUĞUNU ANLATAN AYETİ KERİMELER

أَأَمِنتُم مَّن فِي السَّمَاء أَن يَخْسِفَ بِكُمُ الأَرْضَ فَإِذَا هِيَ تَمُورُ

“ Yoksa siz, gökte olanın sizi yerin dibine geçirmeyeceğinden emin mi oldunuz. O zaman yer birden sallanmaya başlar. “

أَمْ أَمِنتُم مَّن فِي السَّمَاء أَن يُرْسِلَ عَلَيْكُمْ حَاصِباً فَسَتَعْلَمُونَ كَيْفَ نَذِيرِ

“ Yoksa siz, gökte olanın üzerinize taş yağdıran bir rüzgar gönder-meyeceğinden emin mi oldunuz ? O zaman tehdidim sanılmış göreceksiniz. “
MÜLK : 16 – 17. AY.

Şüphesiz ki insanları yere batıracak olan Allah’u Azze ve Celle’dir... Birilerinin zannetiği gibi burada bahsi edilen melekler değildir….Bu Ayeti celilelerde gökte olanın kendisinin olduğunu anlatılıyor Rabbimiz ….

Bakınız Allah’u Teala ne buyuruyor :

أَفَأَمِنَ الَّذِينَ مَكَرُواْ السَّيِّئَاتِ أَن يَخْسِفَ اللّهُ بِهِمُ الأَرْضَ أَوْ يَأْتِيَهُمُ الْعَذَابُ مِنْ حَيْثُ لاَ يَشْعُرُونَ

“ Kötü tuzaklar kuranlar, Allah’ın kendilerini yere geçirmeyece-ğinden, yahut hiç ummadıkları bir yerden kendilerine azabın gelme-yeceğinden emin midirler ? “
NAHL : 45.AY.

Elbetteki Melekler de göktedirler, ama Allah’u Teala’nın burada haber verdiği şey ; kendisinin meleklerinde üstünde olduğudur…

Rabbimiz şöyle buyurur :

وَلِلّهِ يَسْجُدُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الأَرْضِ مِن دَآبَّةٍ وَالْمَلآئِكَةُ وَهُمْ لاَ يَسْتَكْبِرُونَ يَخَافُونَ رَبَّهُم مِّن فَوْقِهِمْ وَيَفْعَلُونَ مَا يُؤْمَرُونَ

“ Göklerde ve yerde olan canlılarla ve Melekler, kibirlenmeden hep Allah'a secde ederler. " ÜSTLERİNDE Kİ RABLERİNDEN KORKARLAR " ve emrolundukları her şeyi yaparlar. “
NAHL : 49 – 50. AY.


ALLAH’U TEALA’NIN SEMA’DA OLDUĞUNU ANLATAN HADİSLER

{ … Muâviye't -Ubnu'l -Hakem es –Sülemiyy r.a dan, şöyle dedi : Benim, Uhud ve Cevvaniyye taraflarında koyunlarımı güden bir cariyem vardı.Bir gün yanına çıkıb vardım.Birde ne göreyim, güttügü koyunlardan birisini kurt kapmış. Ben de Adem oğullarından biriyim, onların öfkelendiği gibi bende öfkelenib esef ettim. Lakin ben o cariyeye bir şamar vurdum. Akabinde Resulullah s.a.v’e gelip - cariyeye vurduğum tokatı haber verdim – Resulullah s.a.v bu şamarı aleyhime çok büyüttü. Bende, Ya Rasulallah : - yaptığım bu işten dolayı - cariyeyi azad edeyim mi ? dedim. Onu bana getir, buyurdu. Bende cariyemi Resulullah s.a.v’e getirdim. Resûlullah s.a.v cariyeye hitaben " ALLAH NEREDEDİR " ? diye sordu. Câriye : " SEMADADIR " dedi. Tekrar, " BEN KİMİM " ? buyurdu. Câriye : " SEN ALLAH'­IN RESULÜSÜN ", dedi. Bunun üzerine Resûlullah s.a.v bana: Onu azad et, çünkü o bir " MU'MİNE " dir,buyurdu. }
BUHARİ CÜZ : 64 – MÜSLİM : 2.C.537.N – EBU DAVUD : 2.C.930.N – İBNİ HUZEYME TEVHİD : 121 – AHMED : 5 / 447 – BEYHAKİ : 7 / 387 – İBNİ EBİ ASIM ES-SÜNNE : 489.N
{ … Ebu Said el-Hudri r.a dan.Şöyle dedi : Rsulullah s.a.v buyurdu ki : “ ……. Bana itimat etmiyor musunuz ? ben semada olanın eminiyim. Sabah akşam bana gökyüzünün haberi geliyor. }

BUHARİ : 4351 – MÜSLİM : 3.C.1064.N

عن عبد اللّه بن عمرو، يبلغ به النبي صلى اللّه عليه وسلم : الراحمون يرحمهم الرحمن ، ارحموا أهل الأرض يرحمكم من في السماء .

{ … Abdullah ibnu Amr r.a dan, şöyle dedi : Resulullah s.a.v buyurdu ki : Merhametli olanlara , " RAHMAN " olan - Allah'u Azze ve Celle'de -merhamet eder. Yerdekilerine merhamet edin ki, gökteki – Allah’ta - size merhamet etsin. }
EBU DAVUD : 5.C.4941.N – TİRMİZİ : 1924 – AHMED : 2 / 160 – HUMEYDİ : 591 – HAKİM : 4 / 159
{ … Câbir ibnu Abdullah r.a dan, şöyle dedi : Resulullah s.a.v Veda haccın'da Arefe günü vermiş olduğu hutbede şöyle buyurdu : Ben vazifem olan tebliği yaptım mı ? - ne diyorsunuz - Sahabelerde : evet Ya Resulallah hakkı ile yaptın, diye cevab yerdiler. Resulullah s.a.v de şehâdet parmağını semaya doğru kaldırıp insanlara karşı indirerek ; Allah’ım şahid ol, diye üç kere tekrar etti. }BUHARİ : 1739 – MÜSLİM : 1218 – EBU DAVUD : 1905 – AHMED : 1 / 447
{ … Abdullah İbnu Ömer r.a dan, şöyle dedi : Resulullah s.a.v vefat ettiğinde, - münafıklardan bazıları müslümanların aralarını karıştırmak için nasıl olur da böyle bir Resul ölür diye laflar konuşmaya başlamışlardı - Binâen aleyh Ebu Bekr r.a Müslümanlara hitaben bir hutbe irad ederek şöyle dedi : Ey insanlar ! eğer ibadet ettiğiniz ilah Muhammed idiyse o öldü. Yok eğer ibadet ettiğiniz ilah semadaki Allah idiyse o ölmemiştir. ve sonra şu Ayet'i Kerimeyi sonuna kadar okudu.

“ Muhammed ancak bir Resuldür. Ondan önce de bir çok Resuller gelip geçmiştir. Şimdi o ölür veya öldürülürse siz topuklarınızın üzerine geriyemi döneceksiniz ……. “ } Ali imran 144.
EBU SAİD ED-DARİMİ ER-REDDU ALEL CEHMİYYE : 274

ALLAH’IN ZATI SEMA’DA AMA İLMİYLE HER YERİ KUŞATMIŞTIR

Şüphesiz ki Allah’u Teala zatıyla semada olmasına rağmen ilmi her şeyi kuşatmıştır…. Yani her şeyden haberdar ve her şeyi görür ve bilir.


Rabbimiz kerim kitabında şöyle buyurmaktadır :

…….” وَأَنَّ اللَّهَ قَدْ أَحَاطَ بِكُلِّ شَيْءٍ عِلْماً

“ ….. Muhakkak ki Allah’ın ilmi her şeyi kuşatmıştır. “
TALAK : 12.AY.

“........وَسِعَ رَبُّنَا كُلَّ شَيْءٍ عِلْماً عَلَى

“ ….. Rabbimizin ilmi her şeyi kuşatmıştır ….. “
A’RAF : 89.AY.

رَبَّنَا وَسِعْتَ كُلَّ شَيْءٍ رَّحْمَةً وَعِلْماً

“ …… Rabbimiz , rahmet ve bilgi bakımından her şeyi kapladın ….. “

MÜ’MİN : 7.AY.
“...... وَرَحْمَتِي وَسِعَتْ كُلَّ شَيْءٍ …….”

“ …… Rahmetim ise her şeyi kuşatmıştır ……. “
A’RAF : 156.AY.

إِنَّمَا إِلَهُكُمُ اللَّهُ الَّذِي لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ وَسِعَ كُلَّ شَيْءٍ عِلْماً

“ Sizin ilahınız,sadece kendisinden başka ilah olmayan Allah’tır. O, ilmi ile her şeyi kuşatmıştır. “
TA HA : 98.AY.

{ … Ebu Bekr el-Hallâl'ın şeyhi, Yusuf ibnu Musa’l Kattan şöyle dedi :Ebu Abdullah'a - yani Ahmed ibnu Hanbele - denildi ki : Ne diyorsun ? Allah'u Azze ve Celle, yarattıklarından ayrı olarak " KUDRETİ VE İLMİ " ile her yerde olduğu halde " YEDİ KAT SEMANIN ÜSTÜNDE ARŞININ ÜZERİNDE MİDİR "

Ahmed ibnu Hanbel'de cevaben şöyle dedi : Evet " ALLAH'U AZZE VE CELLE ARŞININ ÜZERİNDEDİR " hiç bir şey de " O’NUN İLMİNDEN GİZLİ DEĞİLDİR " }
HALLAL ES - SÜNEN : 198
{ … Ebu Talib Ahmed ibnu Humeyd şöyle dedi : Ahmed ibnu Hanbel'e " ALLAH BİZİMLEDİR " deyip şu Ayet'i “ Herhangi bir üç sırdaşın, bir fısıltısı oluyor mu, mutlak Allah dördüncüleridir “ okuyan bir adamdan sordum. Dedi ki : muhakkak o " CEHMİ " olmuştur. Ayet’in evvelini bırakarak sonunu alıyorlar, dedi. Ben de Ayet'i evveliyle beraber okudum. " BİLMİYOR MUSUN ? ALLAH HEM GÖKLERDEKÎNİ HEM YERDEKİNİ HEP BİLİR. HERHANGİ BİR ÜÇ SIRDAŞIN, BİR FISILTISI OLUYORMU,MUTLAK ALLAH DÖRDÜNCÜLERİDİR. BEŞ KİŞİNİN OLUYOR MU, MUTLAK ALLAH ALTINCILARIDIR. BUNLARDAN DAHA AZ, DAHA ÇOK OLUYOR MU, MUHAKKAK ALLAH, HER NEREDE OLSALAR, ONLARLA BERABERDİR SONRA BÜTÜN YAPTIKLARINI, KIYAMET GÜNÜ, KENDİLERİNE HABER VERİR. HABERİNİZ OLSUN Kİ, ALLAH, HER ŞEYİ BİLİR " Mücadele : 7 Ayet'in nihayetinde Ahmed ibnu Hanbel şöyle dedi : İlmi onlarla beraberdir. Ve sonra KAF Suresinin 16. Ayet'i okudu. " NEFSİNİN ONA NE VESVESELER VERDİĞİNİ DE BİLİRİZ. BİZ ONA ŞAH DAMARINDAN DAHA YAKINIZ " Ve sonra " İLMİ ONLARLA BERABERDİR " dedi. }

HALLAL ES - SÜNEN : 199
{ … Mervezi r.h şöyle haber verdi : Ebu Abdullah'a - ya'ni Ahmed ibnu Hanbel'e – dedim ki : Bir insan ki, ben Allah'ın Kur'an da dediği gibi diyorum. Allah’da diyor ki : " HER HANGİ BİR ÜÇ SIRDAŞIN, BİR FISILTISI OLUYOR MU, MUTLAK ALLAH DÖRDÜNCÜLERİDİR " . Mücadele : 7 Bunu derim bundan başka birşey demem, diyor. - ne dersiniz bu adama ? -Dedi ki : " CEHMİYYELERİN " sözüdür. Bilakis " ALLAH'IN İLMİ ONLARLA BERABERDİR " }
ZEHEBİ ULUV : 228
{ … Şeyhu'l -İslam Ebu’l -Hakkari ve Hafız Ebu Muhammed el -Makdesi, Ebu Sevr ve Ebu Şuayb'a ref ettikleri isnadlarıyla ikisi de, Sünnet'in yardımcısı İmam'ı Şâfi'i r.h dan, şöyle rivayet ettiler :
İmam'ı Şâfi'i r.h dedi ki : İmam'ı Malik, Süfyan ve daha onlardan başka Ehli Sün­net önderlerinden gördüğüm ve benim de üzerinde oldu­ğum hak olan kavil şudur : " ALLAHDAN BAŞKA İLAH OLMA­DIĞINA VE MUHAMMED S.A.V’İN ALLAH'IN RESULÜ OLDUĞUNA ŞEHADET EDİP VE ALLAH'U AZZE VE CELLE'NİN DE SEMASINDA ARŞININ ÜZERİNDE OLDUĞUNU , İSTEDİĞİ GİBİ KULLA­RINA YAKLAŞIP VE İSTEDİĞİ GİBİ DE DÜNYA SEMASINA İNDİ­ĞİNİ İKRAR ETMEKTİR " . }
ZEHEBİ ULUV : 196
{ … Abdullah ibnu Ahmed ibnu Hanbel r.h dan, er-Reddu ale'l Cehmiyye isimli kitabında,babası Ahmed'den oda Abdullah ibnu Nafi'den oda Malik ibnu Enes r.h dan şöyle dediğini rivayet ediyor :
İmam'ı Malik r.h şöyle dedi : " ALLAH'U AZZE VE CELLE SEMÂ’DADIR , İLMİ İSE HER YERDE­DİR, İLMİNDEN DE HİÇ BİR ŞEY GİZLİ KALAMAZ ". }
EBU DAVUD MESAİL : 263 - ABDULLAH ER-REDDU ALEL CEHMİYYE : 5 – ACURRİ ŞERİA : 289


DERLEYEN

TACUDDİN EL-BAYBURDİ
Read On 1 yorum

Hicab Ayetleri ve Müslüman Kadının Örtüsü..

10:57
HİCAB AYET’LERİNİN ANLAMI VE MÜSLÜMAN KADININ ÖRTÜSÜ

بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِِ

İçerisinde hayat sürdüğümüz şu vahşi dünya,hepinizinde şahit olduğu gibi korkunç bir şekilde bayağılaşma sürecine girmiştir.

İnsanlar, İslam dininin getirmiş olduğu o güzel ahlaki değerleri beğenmemişler, yerine temelinde zulüm yatan insan uyduruğu kanunları tercih etmişlerdir. Ve neticede ahlaki bozukluk, bayağılaşma,her türlü rezillik ve utanmazlık,sınır tanımayan oyun ve eğlenceler, danslar ve müstehcen müzikler,meyhaneler ve kadın ticareti başını almış yürü-müştür….. Ve şu an insanlığın kısmı azamı, şehevi arzu ve isteklerinin esiri olmuş ve Allah’ın kendilerini yarattığı o tertemiz fıtrattan bütünüyle sıyrılmış vaziyete düşmüşlerdir.

Değerli Müslümanlar ! unutmayın ki bu çirkin oluşumun içerisinde kadının çok büyük ve etkili bir rolü olmuştur ve hala da olmaktadır.

Kadını,” haklarının elinden alındığı “ …. ve …. “ tarih boyunca geri plana itildiği “ yaklaşımıyla kandırmışlar ve “ kendisini hürriyete kavuşturma ve layık olduğu mevkiye getirme “ sıloganıyla da onu rezil ve rüsvay etmişlerdir…. İşte kadına en büyük ihanet bu yolla yapıl-mıştır.

Maalesef bu gün kadın, bu siloganik aslı astarı olmayan sözlere aldanmış ve kendisine sunulan bir çok değerleri , - bilmeden anlamadan - elinin tersiyle kenara itmiştir…. Halbuki tanımadığı ve hakkında bilgisi olmadığı İslam, kendisine çok değer vermiş ve yine kendisine çok güzel haklar tanımıştır.

İslam, kadın erkek arasında adalet anlamında eşitlikle gelmiştir. Kadını saygın bir yere oturtmuş ve onun şanını yüceltmiştir. Onu, hakkı olan herşeye eksiksiz ulaştırmıştır…. Gücü,yetenekleri ve yapısına uyan alanlarda ona yetkiler vermiştir.

Kadının İslam dinindeki yeri ve değeri, ancak Kur’an’ın ve Sünnet’in okunmasıyla anlaşılabilir…. Kur’ana ve Sünnete hakkıyla vukufiyeti olmayanlar bunları nereden bilebilirler ki…

İşte İslam, kadına verdiği değerden dolayı onu, saklanması gereken çok değerli bir mücevher olarak kabul etmiş ve onun ele geçmemesi için de bir çok tedbirler almıştır.
Ve bu tedbirlerin en önemlisi de onun örtünmesidir.

Allah’u Azze ve Celle,Müslüman kadının örtüsünü bir çok Ayet’i kerimesinde konu edinmektedir. Bunlardan birincisinde şöyle buyurur :


HİCAB AYETLERİNDEN BİRİNCİSİ

وَقُل لِّلْمُؤْ مِنَاتِ يَغْضُضْنَ مِنْ أَبْصَارِ هِنَّ و َيَحْفَظْنَ فُرُو جَهُنَّ وَلَا يُبْدِينَ
ز ِينَتَهُنَّ إِلَّا مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَلْيَضْر ِبْنَ بِخُمُرِ هِنَّ عَلَى جُيُوبِهِنَّ وَلَا يُبْدِينَ زِينَتَهُنَّ إِلَّا لِبُعُولَتِهِنَّ أَوْ آبَائِهِنَّ أَوْ آبَاء بُعُولَتِهِنَّ أَوْ أَبْنَائِهِنَّ أَوْ أَبْنَاء بُعُولَتِهِن
أَوْ إِخْوَانِهِنَّ أَوْ بَنِي إِخْوَانِهِنَّ أَوْ بَنِي أَخَوَاتِهِنَّ أَوْ نِسَائِهِنَّ أَوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُنَّ أَوِ التَّابِعِينَ غَيْرِ أُوْلِي الْإِرْبَةِ مِنَ الرِّجَالِ أَوِ الطِّفْلِ الَّذِينَ لَمْ يَظْهَرُوا عَلَى عَوْرَاتِ النِّسَاء وَلَا يَضْرِبْنَ بِأَرْجُلِهِنَّ لِيُعْلَمَ مَا يُخْفِينَ مِن زِينَتِهِنَّ وَتُوبُوا إِلَى اللَّهِ جَمِيعاً أَيُّهَا الْمُؤْمِنُونَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ

“ Mü‘min kadınlara söyle gözlerini haramdan sakınsınlar ve ırzlarını da korusunlar. Ziynetlerini açmasınlar, kendiliğinden görünen kısımlar müstesna... Baş örtülerini yakalarına indirsinler. Ziynet-lerini kocalarından, kendi babalarından, kocalarının babalarından, kendi oğulları, kocalarının oğulları, kendi kardeşleri, kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğullarına, yahut müslüman kadınlarla cariyelerinden,, yahut kadına ihtiyacı kalmamış erkeklerden, yada henüz kadının avreti hakkında fikri olmayan çocuklardan başkasına açmasınlar. Ziynetlerinden gizlediklerini ilan için ayaklarını vurma-sınlar. Ey mü’minler topluluğu,topluca Allah’a tevbe edin ki felaha eresiniz ”
Nur : 31

Bu Ayet’i kerime, kadına hicabı – yani örtünmeyi - farz kılan en açık ve kesin Ayet’lerden bir tanesidir. Bu Ayet’i kerime bir çok şeyi içeriyor ki, bunların hepsi de hicabla ilgilidir.

Birincisi : “ gözlerin haramdan korunması “ ikincisi : “ ziynetin açılmaması ” üçüncüsü : “ kendiliğinden görülenler müstesna diğer ziynetin kapatılması “ dördüncüsü : “ başörtünün yakaya kadar indirilmesi “ beşincisi : “ ziynetin kimlere açabileceği “ Altıncısı ise : “ ayakları yere vurarak fitne ve fesada sebeb olunmaması “

İşte bunların tümü de kadının ziynetini saklama ve fitneye sebep olmaması için kendisine uyacağı önemli kurallardır.

Gözlerin haramdan korunması : demek,onları haram olan bakış-lardan sakındırmak demektir. Bununla beraber, bir kadının sadece gözlerini dışarıda bırakarak onlarla fitneye ve fesada sebebiyet vermemesi demektir….

Yeri gelmişken şunu da itiraf etmek gerekir ki ; bir kadının sadece gözlerini dışarıda bırakarak yüzünü kapanması, onun daha cazip ve daha çekici bir hale bürünmesi demektir…. Çünkü sık sık dile getirildiği gibi, bir çok çirkin sonuçların başlangıcı bakıştır…. Yani gözlerdir… Öyleyse sadece gözlerin dışarıda bırakılması ve bakışlar sakın basite alınmasın.

Ziyneti açığa çıkarma demek : Onları erkeklere göstermek demektir. Ve bu da, Ayet’i kerimenin açık metniyle yasaktır.

Değerli Müslümanlar ! kadının ziyneti hususunda bilinmesi gereken iki nokta vardır. Birincisi kendiliğinden görülen ziyneti. İkincisi ise açmasının haram olduğu ziynetini… Haram olan ziynete gelince bunlar bazı şeyleri içerir :

Birinci ziynet, elbisedir. Kadın önce giydiği kılık kıyafetiyle güzelleşir ve güzel görünür.

İkinci ziynet, takılarıdır. Yüzük, bilezik, küpe, gerdanlık,kolye,halhal gibi vesaire şeylerdir ki ; bunlar parmak, bilek, kulak ve gerdanda bulunurlar.

Üçüncü ziynet ise; yanak, dudak, göz ve kaşlarına ait, boyalar, yağlar, krem ve sürme gibi güzellik malzemeleridir.

İşte Allah’u Teala bu üç güzellik unsurunu kadına açmasını yasak-lamış ve onların örtülmesini emretmiştir. Dolayısiyle bu süslerin açılma yasağı, onların mahallinin açılmamasını da evleviyetle gerektirir.

Yani kadın vücudundan, kendini güzel gösteren yerlerini de saklaması gerekir… Kasıt olmadan kendiliğinden ortaya çıkanları ise bundan müstesnadır ... İşte bu noktanın güzel anlaşılması gerekir. Burada bahsedilen kendiliğinden görülendir… Değilse istek üzere gösterilen değildir… Örneğin rüzgarın savurmasıyla açılan şey, ya da cilbabına bürünmesine rağmen kendi yapısının sezilmesi gibi şeyler bundan müstesnadır… Örneğin ; Aişe validemizin savaşta yaralılara su yetiş-tirirken koşması esnasında baldırının açılıp görünmesi gibi.

Bu görüş, sahabeden İbni Mes’ud, tabiinden Hasan Basri, İbni Sirin gibi bir çok alimin görüşüdür. İbrahim en-Neha’i Kurtubi, İbni Atıyye, İbnul-Cevzi, Ebu Hayyan, Şankıti,gibi birçok alim de bu görüşü tercih ederler.

İbni Kesir’de bu Ayetin tefsirinde : “... yani, ziynetinden hiç birini yabancıya gösteremez… Gizlemeye gücü yetmediği hariç,” diyor. İbni Mes’ud’dan naklen de : Rida ve elbise gibi ; arap kadınının elbisesi üstüne ek olarak koyduğu mukannaa - yani gözlük vari peçe - cinsinden olan şeyler. Bir de elbisenin altından görünen kısımdır ve birşey lazım gelmez. Çünkü bunları da gizlemek imkansızdır. Kadın kıyafetlerinden olan eteğin görünen kısmıda, gizlenmesi mümkün olmadığından buna benzer. Yine aynı yerde İbni Mesud’dan şunu da naklediyor : “ Ziynet ikidir : Kocasından başkasının göremeyeceği ziynet. Bunlar kolye,yüzük ve bileziktir. Başkasının görebileceği ziynet ise, dış elbisedir.

İbni Atiyye de tefsirinde : “ Benim bu Ayet’in kesin olan lafzından anladığım ; kadının göstermemekle emrolunduğudur. Öyleyse ziynet türünden ne varsa kadın onları saklamaya gayret edecektir. Gücünü aşan ve zaruret sınıfına girenler ise istisna edilmiştir…. Dolayısıyla bu zaruri durumların dışında kadının ziynetini ortaya çıkarmasının mubah olacağı da zaten düşünülemez.

Hasan Han Kannuci ise tefsirinde şöyle der : Ziynetlerini göster-mesinler. Yani, süslenerek ayağındaki halhalı, parmağındaki yüzüğü, kulağındaki küpeyi, boyunda gerdanlığı kadının göstermesi caiz değildir. Yabancı erkekler de onlara bakamaz... Üstelik Kur’an’ın zahir nazmında görülüyor ki ; ziyneti ortaya çıkarmak yasaklanıyor. Başörtüsü ve dış elbise gibi şeyler hariç kılınıyor.

Kurtubi ise ; “ Ziynet iki çeşittir diyor : Yaratılıştan gelen ziynet ve sonradan edinilen ziynet. Yaratılıştan gelen ziyneti yüzüdür ki ; güzelliğin, ve ziynetin aslı da işte budur. Sonradan edinilen ziynet ise, kadının yaradılıştan gelen güzelliğini, daha da artırmak için yaptığı şeylerdir. Elbise, sürme , krem ve rumel gibi şeyler bunlardandır…

Muhammed Emin Şenkıti ise tefsirinde diyor ki ; Bence, zikredilen iki kavlin en açığı İbni Mes’ud’un olanıdır. Açıktaki ziynet, bakılması adet olmayandır. Onu yabancı erkek görebilir. Ama bizim işaret etmek istediğimiz şu apaçık görüştür. Çünkü sözlerin en ihtiyatlısı fitnenin en uzak sebebine işarettir. Kadın erkek herkesin kalbinin korunması da buradadır. Yani söz götürmez şey : Kadının yüzünün asıl güzelliği olduğu ve görülmesinin de fitnenin en büyük sebebi olduğudur. Şeri kaideler de buna göredir. Yani yüzün tam korunması, asla açılmamasıdır.

Edvaul Beyan Fi tefsirul Kur’an : 6 -198,199,200

Bu konuda başkalarının görüşleri de vardır... bunlar : “ Ondan kendi-liğinden görünenlerden “ maksat, yüz ve ellerdir diyorlar… Bu ise, İslam şeriatının kurallarına uyan türden olmadığı gibi ; Ayet-i kerimenin ifadesinde de bu görülmemektedir. İsterse varsın bunu meşhurlar grubu söylesin. Çünkü kadının yüzü fitnenin öncüsüdür…. Hele bir de cilalanıp boyanırsa...

Şankıti r.h şöyle diyor : “ ... Ondan kendiliğinden açılanlar hariç, ziynetlerini göstermesinler … ” den, “ el ve yüz ” anlamı çıkaranların sözü ise ; Ayet’teki karineyle iptal edilir : Çünkü ziynet Arapçada kadının süslendiği şeydir. Ve asıl yaratılışına ilavedir. Takı ve elbiseler gibi... “ Ziynet ” kavramını, “ kadının bedeninden bir kısım” şeklinde yormak da zahire aykırıdır. O anlama götüren bir delil olmadan böyle yormak caiz olmaz...

Bununla şu kavli de öğrenelim ki, “ zahir ziynet, eller ve yüzdür.” İşte bu Ayet lafzının zahiri anlamına terstir…. Bu da bu iddianın doğru olmadığının göstergesidir. Böyle yorum için başlı başına bir delil ister.”

Edvaul-Beyan : 6-196,199,200.

Hulasa ; insaf sahibi olan kimseler bilirler ki, kadının çarşı pazarda yüzünü gözünü açıp yabancı erkeklerin karşısına çıkmasına izin vermek olacak gibi değildir…. Yani yüz, güzelliğin toplandığı yerdir….. Dolayi-siyle genç ve güzel kadının yüzüne bakıldığında beşeri duyguların en çok etkileneceyinden dolayı, ister istemez fitneye düşülecektir.

Bununla beraber, peki hangi erkek karısına, kızına ve bacısına yönelen bu tür bakışları hoş görür ki ?

Mevdudi r.h da şöyle der : Ayeti kerimedeki “ kendiliğinden görünen hariç “ ibaresi, insanın bu ziynetin açığa çıkmasını istemesinin caiz olmadığını gösterir. Sadece istek dışı görülüverendir. Ya da, gizlenmesi gayri kabil olandır. Yani kadının elbisesini örttüyü rida gibi…Çünkü onu da saklamak imkansızdır. O da ne de olsa, kadın vücudunun üzerinde olduğu için gözü ve dikkati çeker. Ama Allah’u Teala ondan sorumlu tutmuyor. İşte Abdullah İbni Mes’ud’un açıkladığı anlam da budur. Hasani Basri ve öbürleri de bunu ifade ediyorlar…… Fakat “ kendiliğinden görünen hariç ” tabiri için bazı kimseler ; adet olduğu üzere insanın açtığı şey diyor, sonra da yüzü ve elleri, üzerindeki bütün süsleri bu tabirin içine sokuyorlar.

Yani onlara göre kadının ; yüzünü gözünü sürme ve kremle süsleyip, ellerine kına yakması ve yüzük ve bilezikler takınarak ; yüz ve elleri açık bir şekilde halk içinde gezmesi normaldir.

Ama biz “ kendiliğinden görünen hariç ” formülünün, hangi dil kuralına göre “ insanın kendisinin açığa çıkardığı ” şey tarzında manalandırıldığını bilmek isteriz. Çünkü biz bu mana da olacağını anlayamıyoruz….. Neden denilirse ; çünkü bir şeyin kendiliğinden ortaya çıkması ile insanın isteyerek açığa çıkarması arasındaki fark ortadadır. Hiç bir ferde bu gerçek kapalı değildir...

Kur’an’daki apaçık anlam sa, ziynetin ortaya çıkarılmamasıdır. Kasıtsız ortaya çıkana ise sadece ruhsat verilmiştir. Bu ruhsatı, isteyerek açığa çıkarmaya vardırmaksa, Kur’an’a muhalefettir. Aynı zamanda, Asr-ı Saadette kadınların yüzlerini yabancı erkeklere açık olarak gösterme-mekte olduklarına dair sabit rivayetlere de ters olur... Ve zaten “ hicab ” emri yüzün kapanması için gelmiştir …… Hayret doğrusu, Kadının elini yüzünü açıp yabancılar karşısına çıkmasını mübah görenler, el ve yüzün avret olmadığını bu konuya delil gösteriyorlar………. “
Nur suresi tefsir

Halbuki İslam, fitne endişesiyle, kadının avretinden herhangi bir şeyini, yabancı yanında açmasını kesinlikle yasaklamıştır….. Şimdi azda olsa düşünelim ; mantıki midir , şeriat, kadının saçını, ayağını örtmeyi emretsin de yüz ve elini açmayı hoş görsün. Hangisi fitne hususunda daha öndedir, yüz mü, yoksa ayak mı?..

Hey bu konuda yanlış fetva veren insanlar ! Allah’ın ihsan ettiği aklı güzel kullanın. Halkın bu manada aklını fikrini karıştırmayın. Düşünün İslam, kadının ayağını yere sert basmasıyla, halhalın sesini işitmesinin erkeğin kalbini oynatmasını, ya da ziynetinden herhangi bir şeyi göster-mesini yasak kılarken ; güzelliğin ve çirkinliğin kendisinden anlaşıldığı, gençliğin ve ihtiyarlığın kendisiyle belli olduğu ve fitnenin en büyük sebebi ve tehlikesi konumunda olan yüzü açmaya yol verir mi hiç ?..

Yüzlerce ilim ehli ittifak etmişlerdir ki, kadının güzelliği ve cazibesi birçok fitne ve fesadın davetçisi olduğundan dolayı, yüzünü örtmesi ona vacibtir. – yani farz dır -



Şevkani de “ Neylül’Evtar “ da İbni Raslan’dan şunu naklediyor : “ Kadının, yüzü açık olarak çıkmaması konusunda müslümanların ittifakı vardır. “

Hafiz İbni Hacer r.h da şunlerı söyler ; “ kadının mescide gitmesinin cevazı devamlıdır. Sefere ve çarşıya da çıkabilir ama erkeklerin görmemesi için peçeli olması kaydıyla……. “
Fethul Bari : 11/351



HİCAB AYETİNİN GETİRDİĞİ İKİNCİ MESELE

Hicap Ayet’inin üzerinde durduğu ikinci mesele ise ; “ Başörtülerinin yakalar üstüne kadar inmesi.” hususudur. Ayeti kerimede zikredilen “ Humur ” iki ötreli olarak okunur, “ Hımar ” ın çoğuludur. Hımar ise : Bir perde olup, kadının, hem başını hem boynunu örten şeydir. “ Cuyub ” ise, “ Ceyb” in çoğuludur. Bundan da kasıt, dırs ve gömleğin açılan yerine kadar boyun ve göğsün üstüne konmasıdır. Yani, Cenab-ı Hakk, kadına, yakalarının altında bulunan gerdan ve göğüsün örtülmesi için baş örtüsünün yakalara kadar indirilmesini emretmiştir. Çünkü cahiliye kadınlarının adeti, boyun ve göğsüyle birlikte saçın örüklerini de açık bırakmaktı. İşte ilahi emir onların örtünmesi için geldi. Hadislerde de bu açıklanmaktadır.

Mesela Aişe r.anha dan gelen bir rivayet de o der ki : “ İlk muhacir hanımlarına Allah rahmet etsin. Allah “ Başörtülerini yakaları üstüne atsınlar ” diye Ayet’ini inzal buyurunca ; onlar eteklerini ikiye ayırıp onlarla başörtüsü yaptılar ”

Başka bir rivayet şeklinde ise : “ İzarlarını alıp eklerinden itibaren ikiye ayırdı ve başlarını örttüler.”
Buhari :

Hafiz İbni Hacer bunu tasvir ederken ; “ Örtüyü başına kor, sağdan sarkıtıp sola doğru boynuna dolar. Ve bu aynı zamanda peçe olur.” diyor. Fezza da ; cahiliye kadını başörtüsünün uçlarını arkaya sarkıtır, önünü açık bırakırdı. İşte bunun örtülmesi emrolundu,der.

Ümmü Seleme r.anha’nın naklinde ise ; “ Cilbablarını tam olarak bürünsünler ” ayeti nazil olunca, Ensar kadınları dışarıya, başlarında kara karga varmış gibi bürgülü çıkmaya başladılar,” demiştir.

Ebu Davud :

Müfessirler diyor ki ; “ cahiliye araplarında kadınlar yüzlerini açardı. - Tıpkı cariyeler gibi - Böylece de erkeklerin dikkatini üzerine çekerlerdi. Yine derler ki ; Medine’de bazı ırz düşmanları vardı. Kadınlara - gece karanlığında - saldırırlardı. Bunlar arasında cariyelerle birlikte hürler de saldırıya uğradığı olurdu. Bunun üzerine Allah’u Teala mü’minlerin kadınlarına ve kızlarına cilbablarına bürünmelerini emretti. Böylece de cahiliye kadınlarından ayrılmış oldular. Tabii cariye görüntüsünden de...

KADININ ZİYNETİNİ GÖSTERECEĞİ ZÜMRE

İzahı yapılması gereken diğer bir hususta ; kadının ziynetini kendi-lerine göstermesi helal kılınan zümrenin izahı

Bu aslında Allah’tan kullarına bir kolaylıktır. Yani kadının, gizli ziynetini bazı sınıf insanlara yada kendisinde cinsi meyil kalmamış kimselere açması mübah kılınmıştır. Bu kimseler ise, kadınla herhangi bir yönüyle mahremiyet bağı olanlardır. Kocası, babası, kocasının babası, kocasının oğlu, öz oğlu, kardeşinin oğlu, bacısının oğlu, kardeşi, kan ve nesebde bağı bulunanlarla, kadının kölesi, cariyesi, ev hizmetine bakan kimse-lerdir.
Bir de ahmak, deli, kadın ve cinsiyet özelliğinden habersiz çocuk-lardır…. Fakat büluğa ermemiş bile olsa, kadın özelliğinin şuuruna ve cinsel bilince eren çocuklara kadının ziynetini göstermesi caiz olmaz. Yine ayetin zikretmediği ve şer’an böyle olan başka sınıflar var ki bunlar da ; kadının amcası, dayısı, kızının kocası, anasının kocası ve süt emme dolayısıyla akraba olanlardır. Yani süt baba, süt oğul, süt bacı oğlu, süt kızı oğlu, süt kardeşi ve oğlu, süt dayı ve süt amca gibi…. İşte bunlar da ; tıpkı neseben ; akraba hükmündedirler. Bunlara da ziynetini açabilir. Sahih hadiste bu açıkca anlatılmaktadır :

{ … Resulullah s.a.v şöyle buyurmaktadır : Neseben haram olan şeyler, sütten de haram olur. }
Müslim : 4.c.1444.N

Nevevi’nin dediği gibi : “ Kadının gerçek mahremi ; kendisine bakması, başbaşa kalması ve birlikte yolculuk yapması caiz olan kim-sedir. Yani nikahı ebedi haram olan herkes “ hürmetinin mübahlığı ” sebebiyle böyledir. Burada “ ebedi ” sözünü şunun için kullandık. Kadının bacısı, halası ve teyzesi kocasına ebedi haram değildir. Anasıyla münasebet etmedikçe de sadece nikahla kızın haram olmadığı gibi.



Değerli Müslümanlar ! caiz olmayan hususlardan bir tanesi de ; erkeğin gözünün, kadının gizli ziynetini araştırmasıdır. Çünkü bu iş erkeğin teyakkuz halinde olup, arzularının hareketlenmesine sebeb olur ve meylini artırır. Kur’an’ı Kerim umum ve şümullü ifadelerle bu gibi davranışları yasaklar.

Allah c.c kadının ayağını yere sert basmasını dahi yasaklıyor. Çünkü halhalının sesini erkek duysun ona baksın istiyor. Vallahi, bu Ayet-i kerimeye derinlemesine dikkat eden ve bu emre az da olsa kafa yoran bir kimse, buradan temel bir kural çıkaracaktır….. Bu da, erkeğin isteklerine etki eden her hareket ve olayın haramlılığıdır. Çünkü bunlar erkeği kadına iten sebeplerdir. Buna günahlı bakış ta, gülmek de, yürüyüş de, koku da, cafcaflı elbise de girer….

Dolayisiyle,bütün bunlardan çıkan anlam ise ; kadın için en hayırlı ve en güzel olan şeyin,evinde hanım hanımcık oturması ve çoluğunun çocuğunun yetişmesi ve terbiyesiyle uğraşmasıdır.. Erkek için güzel olan şey de ; kadınını evinin çevresinde tutmasıdır. Böylece hanımını, sinsi ve hain bakışlardan uzaklaştırmış ve kendisi de hanımı da rahata kavuşmuş olur.

BALDIR VE AYAKLARIN ÖRTÜLMESİ


Değerli kardeşlerim ! hicabın getirdiği hususlardan bir diğeri de ; kadının baldırının ve ayakların örtülmesidir.

Hicabın tam anlamıyla gerçekleşmesi için, kadının cilbabının renkli olması ve bütün vücudunu örtmesi gerekir. Yani kadın,tepeden tırnağa kadar örtülü olması gerekir. Bu hususu sünneti seniyyenin şu açık ifade-lerinde görebilirsiniz.

{ … İbni Ömer r.a dan. Resulullah s.a.v buyurdular ki : Kimin elbisesi yerleri süpürürse, kıyamette Allah yüzüne bakmaz. Ümmü Seleme dedi ki : peki kadınların etekleri nasıl olacak ? Resulullah s.a.v de : bir karış kadar uzatsınlar... buyurdu. o zaman da, ayakları açılır deyince Resulullah s.a.v bu sefer buyurdular ki : O halde topuktan bir zira kadar indirsinler, daha fazla olmasın ”

Ahmed : 2/18 – Nesei :

Tirmizi sünenin de diyor ki : “ Kadınlara eteklerinin yere kadar inmesine hadiste ruhsat vardır. Çünkü bununla örtünmeleri tamamlanır ”. Beyhaki de : “ Burada ayakların örtülmesinin delili vardır ” der. İbni Hazm ise şöyle der : “ Ayaklarını vurmasınlar ” ifadesi ; ayak ve baldırların gizlenmesinin gerekli, açılmasının da helal olmadığının delildir.

{ … Ümmü Seleme r.anha şunu anlatıyor : ” Nebi s.a.v Fatıma r.anha’ya topuktan aşağı bir karışlık ölçtü.” }
Tirmizi :

{ … Abdurrahman İbni Avf’ın hanımı da Ümmü Seleme’den sordu : Ben bir kadınım, eteklerim uzun, kirli yerlerde dolaştığım oluyor. – ne yapayım ? - Ümmü Seleme dedi ki : Resulullah s.a.v “ sürünen kısmını yıkasın ” buyurdu. }

Ahmed : 6/290 – Malik Muvatta : 44

Bu hadisler, ayakların kapanmasının ve gösterilmemesinin gerekli olduğunu ifade eden en güzel delillerdir. Nevevi de, herkesin bunda birleştiğini söylüyor.

Aslında burada anlatılmak istenen, elbisenin uzatılıp yerlere sürtülmesi değil, ayakların örtülmesi meselesidir. Bu gün zaten herkes ayakkabı giyiyor ve topuklarına kadar inecek dış kıyafetleriyle de çorap ve ayakkabılarını örtüyorlar. Bunun için elbisenin yerlerde süründürülmesi söz konusu değildir. Allah’u alem.

HİCAB AYETLERİNDEN İKİNCİSİ


يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ قُل لِّأَزْوَاجِكَ وَبَنَاتِكَ وَنِسَاء الْمُؤْمِنِينَ يُدْنِينَ عَلَيْهِنَّ مِن جَلَابِيبِهِنَّ ذَلِكَ أَدْنَى أَن يُعْرَفْنَ فَلَا يُؤْذَيْنَ وَكَانَ اللَّهُ غَفُوراً رَّحِيماً

“ Ey Nebi ! Hanımlarına, kızlarına ve tüm mü’minlerin kadılarına söyle; cilbablarını üzerlerine bürünsünler. Bu, onların tanınmaları ve eza edilmemeleri bakımından en uygun olanıdır.”
Ahzab : 59

Hicabın Farz olduğunu anlatan en açık Ayet-i kerimelerden bir tanesi de budur. Ayeti celileye dikkat edilirse buradaki hicab emri, - bazılarının iddia ettiği gibi - sadece peygamberin hanımlarına veya kızlarına yönelik bir emir değildir. Bu emir, bütün müslümanların kadınlarına ve kızlarına da yönelik bir emirdir.…… Resulullah s.a.v’in hanımları ve kızlarının özellikle anılmasının sebesi ise, üstün mevkilerinden ve aynı zamanda diğer kadınlar için örnek teşkil ettiklerinden dolayıdır.

Ayeti celile de zikredilen “ Celabib ” kavramı “ Cilbab ”ın çoğulu olup, kadının bütünüyle bürünüp örtünmesine yarayan geniş elbisedir. “ Melae ” ve “ Melhafe ” - yani örtü ve bürgü gibi.

Biraz önce de ifade ettiğimiz gibi,cahiliye döneminde kadın evden çıkarken bütün güzelliklerini açar ve teşhir ederdi. Gerdanı, boynu, göğsü, saçı gibi ziynetlerini... Hovardalar da sokaklarda onlara sataşırdı. Bu Ayet-i kerime nazil olunca müslüman kadına, cilbabına bürünmesini ve güzelliğinden hiç bir şeyini başkalarına göstermemesini emretti. Böylece insanlar onun mü’mine, namuslu ve hür bir kadın olduğunu anlıyordular. Edebsiz kimseler de onlara asla laf atamıyor ve sataşa-mıyorlardı...

Şeyhul islam İbn-i Teymiyye r.h kadınların yabancı erkeklere karşı örtünmesini şöyle değerlendirir :

“ İşin özü şudur ki Allah’u Teala süsü iç ve dış süs olarak yaratmıştır. Kadın, dış süsünü mahrem kişiler ve kocasının dışındakilere gösterebilir. Hicab Ayet’inin inmesinden evvel kadınlar örtüsüz dışarı çıkarlardı. Erkekler ellerini ve yüzlerini görebiliyorlardı. Bu da o zamanlar caizdi. Yani kadınlara o zamanlar bakılıyordu.

“ Ey peygamber ! Hanımlarına, kızlarına ve mü minlerin kadınlarına - bir ihtiyaç için dışarı çıkacakları zaman - dış örtülerini üstlerine almalarını söyle..... ”
Ahzab : 59

Ayeti indikten sonra kadınlar yabancı erkeklere karşı örtünmeye baş-ladılar.

Sonra şöyle devam eder : “ El, yüz ve ayaklar artık dışarıda kalamaz-lardı. Hepsi örtünecek, görünen ise sadece elbise olacaktı.”

Fetava : 2.c. 1101.s

Aynı cildin 117. ve 118. sayfasında ise şöyle der : “ Ellerin, yüz ve ayakların gösterilmesinin haramlığı sadece yabancı erkekler içindir. Kadınlar ve mahrem insanlar için söz konusu değildir.”

Söz konusu cildin 152. sayfasında ise şöyle der : “ Kadın, kanun koyucu olan Allah’ın şu iki amacını çok iyi bilmelidir.

Birincisi : Kadın ve erkek arasındaki fark.

İkincisi ise : Kadının örtünme zorunluluğu.

CİLBABIN NASIL GİYİNİLECEĞİ

Şeriatın bu hükmünün hikmetini ve Kur’an’ın bu manadaki Ayet’lerini gerçekci bir yaklaşımla görüp anlamaya çalışacak olanlar şunu idrak ederler ki :

Bu hükümden maksat kadının bütün vücudunu perdelemesidir. Sadece bundan gözler istisna edilebilir,o da görebilmesi içindir. Hatta bu konuda gözlerini dahi gizleyecek ince bir tül ile pece yapması kendisi ve karşıtı olan cinsi için en güzel ve en hayırlı olanıdır.

Bu meselenin daha güzel anlaşılabilmesi için, müfessirlerin konuyla ilgili zikrettiği haberlerin bilinmesinde fayda vardır.

İbni Cerir et-Taberi’nin tefsirinde zikrettiği, İbni Abbas’ın yorumu : “ Cenab-ı Hakk buyurdu ki ; “ Ey Nebi, hanımlarına, kızlarına ve tüm müminlerin kadınlarına söyle ; cilbablarını üzerlerine bürünsünler. ” Yani Allah Teala mü’minlerin kadınlarına ; bir ihtiyaç için evlerinden çıkarken başlarından aşağı sarkıtacakları cilbablarıyla yüzlerini örtsünler. Sadece bir gözünü açık bıraksınlar.

Taberi. Tefsir : 22 - 46.

İbni Cevzi de şöyle diyor : “ Üzerlerine cilbablarını bürünsünler ” Ayet’inin anlamı, başlarını ve yüzlerini perdelesinler demektir.

Zadül- mesir : 6 - 422

Ebu Hayyan da şöyle açıklıyor : “ Bürünme “ , bütün bedeni içine alan bir ifadedir. “ Üzerlerine ” sözü ise, yüzlerine demektir. Çünkü cahiliye de gösterilen zaten yüz idi.
Tefsir : 7- 250

Fahruddin Razi ise : “ Bu Ayet, genç kadının, yabancı erkeklere karşı yüzünü örtmesinin emredildiğine açık delildir. Evden çıkarken “ örtü-sünü üzerine alsın “ ifadesiyle de iffetini ortaya koymaması emre-diliyor.”

Zemahşeri : “ Cilbablarıyla üzerlerini örtsünler ” demek ; baştan aşağı bürünsünler ve onunla yüzlerini, cazibelerini perdelesinler, demektir……
Tefsir : 3 - 560

İbnu Cevziyye de şöyle der : “ Arap kadınları, tıpkı cariyeler gibi yüzlerini açarlardı. Bu da erkeklerin kendilerine bakmasını teşvik ederdi. Bu yüzden Allah onlara cilbablarıyla yüzlerini örtmelerini emretti. İbni Abbas’a göre örtme şekli ise, yüzüne aşağı sarkıtıp peçelemekti. Öyle ki, sadece görebilsin diye bir tek gözü açık kalırdı.
Teşhil : 3 - 144.

Şankıtı r.h da ; “ Kur’an’ın delilleri, kadının tamamen örtünmesini ve yüzünü de örtmesini kurallaştırmıştır.

Çünkü Cenab-ı Hakk : “ Ey Nebi, hanımlarına, kızlarına ve bütün mü’minlerin kadınlarına söyle cilbablarını üzerlerine bürüsünler,” buyurmuştur.

Buna göre bir tek muhalifi olmamak kaydıyla ittifakla bütün ehl-i ilim bu Ayet’i ; görebilecek gözü hariç, bütün yüzünü örtmesi şeklinde yorumlamışlardır. Bunlardan bir kaçı ise şunlardır : İbni Mesud r.a, İbni Abbas r.a, Abidet es Selmani r.a dur, der….

Sabuni ise, zikri geçen Ayet’le ilgili İbni Abbas r.a nun tefsirini sunarken ; “ İşte konuyla ilgili açık nass budur. İbni Abbas’tan ulaşan bu sarih nass , yüzün örtülmesinin vucubunu ifade eder “ demektedir…. Ve devam ediyor diyor ki :

İbni Kesir’in Muhammed ibni Sirin’den rivayeti ve daha başka bir çok sahih ve açık nakiller kadının yüzünü kapatmak zorunda olduğunu anlatıyor….. Peki nerede kalıyor, selef-i salihinin yolu ve şöhretli tefsir alimlerinin görüşü ?....
Saffetüt –Tefasir : 2 - 532

Evet gerçektende bu Ayet’i celile, bu mana da gayet açık ve net ifadeler sergilemektedir : “ Cilbablarıyla üzerlerini örtsünler ” lafzının anlamına, yüzün örtülmesi de girer. “ Hanımlarına, kızlarına ve mü’minlerin hanımlarına söyle...” emri ile de, mü’minlerin kadınları ve kızlarının da aynen, peygamber hanımlarının ve kızlarının konumunda olduklarını ve onların da yüzlerini örtmelerinin şart olduğuna delalet eder.

Evet değerli Müslümanlar ! gerçekten de hani nerede güya kendilerinin yolunu izlediğimiz selefi salihinin o tertemiz yolu ….. Ve nerede daha Kur’an’ı doğru dürüst anlamaktan aciz bir takım müslümanların “ kanaatimce ” “ veya bana göre “ diye başlayarak bu konularda verilen fetvalara sarılanların yolu….





HİCAB AYETLERİNDEN ÜÇÜNCÜSÜ

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَدْخُلُوا بُيُوتَ النَّبِيِّ إِلَّا أَن يُؤْذَنَ لَكُمْ إِلَى طَعَامٍ غَيْرَ نَاظِرِينَ إِنَاهُ وَلَكِنْ إِذَا دُعِيتُمْ فَادْخُلُوا فَإِذَا طَعِمْتُمْ فَانتَشِرُوا وَلَا مُسْتَأْنِسِينَ لِحَدِيثٍ إِنَّ ذَلِكُمْ كَانَ يُؤْذِي النَّبِيَّ فَيَسْتَحْيِي مِنكُمْ وَاللَّهُ لَا يَسْتَحْيِي مِنَ الْحَقِّ وَإِذَا سَأَلْتُمُوهُنَّ مَتَاعاً فَاسْأَلُوهُنَّ مِن وَرَاء حِجَابٍ ذَلِكُمْ أَطْهَرُ لِقُلُوبِكُمْ وَقُلُوبِهِنَّ وَمَا كَانَ لَكُمْ أَن تُؤْذُوا رَسُولَ اللَّهِ وَلَا أَن تَنكِحُوا أَزْوَاجَهُ مِن بَعْدِهِ أَبَداً إِنَّ ذَلِكُمْ كَانَ عِندَ اللَّهِ عَظِيماً

“ Ey inananlar ! Peygamberin evine vakitli vakitsiz yada yemeğe çağrılmadıkça girmeyin. Çağrıldığınızda girin. Yemeği yiyince de hemen dağılın. Sohbet etmek için de girmeyin. Çünkü bu tutumu-nuz, peygambere eziyet vermekte, o ise sizden utanmaktadır. Ama Allah gerçeği söylemekten utanmaz. Ayrıca onun hanımlarından bir şey soracağınızda da, perde arkasından sorun. Böyle davranmanız, sizin ve onların gönülleri için daha emindir. Allah Rasulüne eziyet etmeye hakkınız yoktur. Ondan sonra zevcelerini de ebediyyen nikah edemezsiniz. Bunu yapmanız Allah katında çok büyük bir günah olur.”
Ahzab : 53

Bilindiği gibi bu Ayet-i kerimenin sebebi nuzulü peygamberin zevceleri ile alakalıdır…. Ançak bu hüküm, bütün kadınları kuşatan genel bir hükümdür. Alimlerin konuyla ilgili nakillerinden de zaten bu gerçek ortaya çıkmaktadır.

İbni Kesi r.h bu Ayet’in tefsirinde şöyle diyor : “ Bu Ayet hicab Ayet’idir. Ve burada şeriatın hem ahkamı ve hem de adabı vardır. Ayrıca Ömer r.a nun reyine muvafık nazil Ayet’lerindendir. Sahihayn da – yani Buhari ve Müslim de – bu hususlar rivayet edilmiştir.

Ömer r.a diyor ki ; Rabb’im bana üç yerde muvafakat etti, Ben ; “ Ya Rasulallah, makam-ı İbrahim’i namazgah edinseydin “ ,dedim ; Allah c.c şu ayeti indirdi :

“... İbrahim makamını musalla edin...” Bakara : Yine ben, “ Ya Rasu-lallah,senin hanımlarının yanına iyi kötü herkes girebiliyor. Onları perde arkasına alsan ya “, dedim. Allah c.c “ Hicab Ayet’ini ” indirdi. Ahzab : 53

Ben yine Rasulullah’ın hanımlarına ; niçin ona yükleniyorsunuz,Rabb’i dilerse o sizi boşar dedim ve bu konuda da yine Ayet indi.. “

Buhari : Müslim : Ahmed : 1-23-24. 36-37

Buhari ve Müslim’de Ayet’in sebebi nuzulü şöyle rivayet edilmiştir : Bu olay Zeyneb binti Cahş r.anha’nın Rasulullah’la nikahı sırasındaydı. Resulullah s.a.v düğün yemeği vermişti. Sahabelerden bazılarını da davet etmişti. Derken yediler, içtiler. Sonra oturup konuşmaya tutuldular. Bu, Resulullah’a ağır geldi. “ Çıkın gidin “ de diyemedi. Derken Rasulullah s.a.v evine girip çıkmaya başladı. Bunu anladılar ve sahabeler çıkıp gittiler. Resulullah s.a.v de geldi ve evine girdi. Enes r.a dedi ki : Ben de onun yanına geldim ve içeri girmek isteyince araya perde gerildiğini gördüm. İşte o an

“ Ey inanan kimseler, Nebi’nin evine girmeyin........... ” ayeti nazil olmuştu.

Değerli Müslümanlar ! bu Ayet-i kerime her ne kadar doğrudan Peygamber hanımlarının, - örtülü olmalarına rağmen - hicab kullan-malarını emretmek için nazil oldu ise de, bu hüküm diğer kadınlar için de umumidir. Yani peygamberin hanımlarına doğrudan hitabeden bu emir, diğer müslüman hanımları da içine alır. Başka bir ifadeyle ; diğer kadınlar da aynen perde arkasından sorma ve cevap verme bakımından aynı hükme tabidirler.

İbni Kesir r.h bu Ayet’in tefsirinde diyor ki : “ Allah Teala kadınlara örtüyü, yabancı kimselere karşı kullanmalarını emrettiğinde, bu perde-lenmenin akrabaya karşı kullanılmasının gerekmediğini de açıklamıştır. Tıpkı Nur Suresinde “... ziynetlerini göstermesinler, kocaları, baba-ları, müstesna ….. ” buyruğunda olduğu gibi. Böylelikle de bu hükmü bütün kadınlara yaymış oldu….“
Tefsir : 5 - 494.

Cessas ise şunu söylüyor : “ Bu hüküm - velev Resulullah’ın zevcelerine has inmiş olsa bile - mana onları da, diğer kadınları da kapsar. Çünkü memur olanların hepsi Resulullah s.a.v’e tabidir. Ona uymak zorundadır. Fakat ümmetin haricinde sırf Peygambere has olan özel emirler bunun haricindedir.

Kurtubi ise : “ Ayet’teki bu hükme, bütün kadınlar dahildir. Bu zahiri manası itibariyle böyledir. Ayrıca tazammuni – yani dolaylı - olarak da şeriatteki - kadının sesi hariç - bütünüyle avret olması hükmüne dahil olur. Bunun içinde bir ihtiyaç olmaksızın açması caiz olmaz.
Tefsir : 14 - 227

Şankıti r.h’ın Ayet’i celile ile alakalı açıklaması da şöyle : Bu mübarek Ayet’in beyanından biri de ; “ …. onlara bir şey soracak olursanız, perde arkasından sorun….” “ Onlar “ ifadesi, peygamber hanımlarına hastır. Buna rağmen, hicabı farz kılan bu hükme Cenab-ı Hakk, kadın ve erkeğin kalplerini şüpheden korumak için en emin yol olarak belirtmiştir. Bu ifadeler Hükmün umumileşmesinin irade edildiğine açık delildir. Çünkü müslümanlardan bir tanesi bile, peygamber hanımlarının dışındakilerinin kalplerinin temizliğine ya da erkeklerin onlar hakkında şüpheden korunmasına ihtiyaç yoktur, dememiştir. Zaten, oturmuş bir kural vardır : “ İllet malulunu kuşatır.” Ve anlattığımız gibi ; bu Ayet-i kerimenin de “ Hicabın ” bütün kadınlar hakkında umumi bir hüküm olduğuna ve sadece Resulullah’ın hanımlarına hass bir hüküm olmadığına açık delildir.

Ayet’in lafzı onlara has olsa bile ; illetinin umumi oluşu ondaki hükmün de umumi olmasına delildir. Yine İlletin geliş tarzı, “ … bu sizin de, onların da kalpleri için en temiz yoldur… ” ilahi kelamının, “ … perde arkasından onlara sorun...” emrine illet olduğuna delildir. Ve bu tarz usul de ; “ İman ve tenbih ” metodu olarak maruftur. Bu metodla, hükmün cüzlerine de intibak edici olmasının kuralı ise ; bir Şer’i hükümle birlikte, bir vasfın bulunmasıdır. Şu bakımdan ki ; eğer orada bu vasıf o şer’i hükme illet olarak bulunmazsa ; ehli nezdinde o kelam ayıplı sayılır.

0 halde ; “... bu sizin ve onların kalpleri için daha güvenli ve temizdir ” kelamı “ … onlardan isteyeceğinizi perde arkasından isteyin … ” kavlinin illeti olmasaydı, bu kelam zeka ve anlayış bakımından ayıplı ve intizamsız sayılırdı. İşte böylece ; illetinin umumi olması nedeniyle hicab Ayet’inin hükmünün de umumi olduğunu öğren.

Tefsir : 6 – 584 - 585


Evet değerli kardeşlerim ! naklettiğimiz bu büyük tefsir ülemasının nakillere dayalı görüşlerinden de anlaşıldığı gibi, Ayet’in sadece peygamber hanımlarına mahsus olduğunu söylemek yanlıştır. Madem ki Ayet “ hükmün ” illetine nass teşkil ediyor, artık mevzu tamamlanmış oluyor,dolayısıyla başka söze gerek yoktur.

Ama biz yine de soruşturalım : Bu Ayet özel olsaydı ne olurdu dersiniz … ? Kadın erkek arasında birbirlerine bir şey sorma veya birbirlerinden bir şey isteme halinde onlar yüzyüze gelmeyeceklermiydi ? Çoğu kere de kadın evinde tek başına bulunmayacakmıydı……..? Peki sonuç ne olurdu … ?



HİCAB AYETLERİNDEN DÖRDÜNCÜSÜ

وَالْقَوَاعِدُ مِنَ النِّسَاء اللَّاتِي لَا يَرْجُونَ نِكَاحاً فَلَيْسَ عَلَيْهِنَّ جُنَاحٌ أَن يَضَعْنَ ثِيَابَهُنَّ غَيْرَ مُتَبَرِّجَاتٍ بِزِينَةٍ وَأَن يَسْتَعْفِفْنَ خَيْرٌ لَّهُنَّ وَاللَّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ

“ Evlenme arzusu kalmamış oturan – ihtiyar – kadınlara,süslerini açığa vurmamak şartıyla, dış esvaplarını çıkarmaktan ötürü sorum-luluk yoktur. Ama sakınmaları kendileri için daha iyi olur. Allah işitendir,bilendir. “
Nur : 60

Bu Ayeti celilede de görüldüğü gibi Allah’u Teala, yaşlılıklarından ötürü erkeklere ilgi ve ihtiyaç duymayan ihtiyar kadınların, süslerini açığa vurmama şartıyla dış giysilerini çıkarmalarının günah olmadığını belirt-mektedir.

Bu Ayet’i celileden anlaşıldığı gibi, bu kadınların esvaplarını çıkarmaları demek, herhalde çıplak kalmaları demek değildir. Sözü edilen bu esvaplar, günlük elbiselerin üzerine giyilen göz ve elleri örten aba ve çarşaf gibi giysilerdir. Dolayısıyla bu elbiselerin ihtiyar kadınlar tarafından çıkarılmasına müsaade edilmesi demek, genç kadınların ve büluğa ermiş kızların bu tip elbiselerini çıkaramıyacakları anlamına gelir.

HİCAB AYETLERİNDEN BEŞİNCİSİ

يَا نِسَاء النَّبِيَِّسْتُنَّ كَأَحَدٍ مِّنَ النِّسَاء إِنِ اتَّقَيْتُنَّ فَلَا تَخْضَعْنَ بِالْقَوْلِ فَيَطْمَعَ الَّذِي فِي قَلْبِهِ مَرَضٌ وَقُلْنَ قَوْلاً مَّعْرُوفاً وَقَرْنَ فِي بُيُوتِكُنَّ وَلَا تَبَرَّجْنَ تَبَرُّجَ الْجَاهِلِيَّةِ الْأُولَى وَأَقِمْنَ الصَّلَاةَ وَآتِينَ الزَّكَاةَ وَأَطِعْنَ اللَّهَ وَرَسُولَهُ إِنَّمَا
يُرِيدُ اللَّهُ لِيُذْهِبَ عَنكُمُ الرِّجْسَ أَهْلَ الْبَيْتِ وَيُطَهِّرَكُمْ تَطْهِيراً

“ Ey peygamber hanımları ! Sizler herhangi bir kadın gibi değilsiniz. Eğer takva sahibi iseniz sözünüzü edalı söylemeyin. Aksi halde kalblerinde marazı olanlar bir şeyler ummaya başlar. Normal şekilde konuşun ve evinizde oturun. Cahiliye dönemindeki gibi açılıp saçılmayn. Namazınızı kılın, zekatınızı verin. Allah‘a ve Rasulüne itaat edin. “
Ahzab : 32 – 33

Bu Ayet’i celilede de görüldüğü gibi Allah c.c doğrudan Resulullah s.a.v’in hanımlarına sesleniyor. Ama ulemanın ittifakıyla, bütün kadınlar da Ayet’i celilenin hükmüne dahildirler. Ayet’i celiledeki hükümlere eğer dikkat edilirse, bu hususta bütün kadınların ortak oldukları ahlaki değer-lerden bahsedilmektedir … bunlar ise :

1 - Sesi alçaltma.
2 - Ma’ruf söz söyleme
3 - Evde bulunma.
4 - Cahiliye tavrından uzak durma.
5 - Namazı eda etme.
6 - Zekatı verme.
7 - Allah ve Rasulüne itaat etme .

Ayet’i celilede geçen “ Hudu bil kavl ” sesi güzelleştirme sözü süsleme, inceltip cazip yapma,manasınadır …. Allah’u Teala ise, onlara sözü sert ve net söylemelerini emrediyor… Yani etkileyici sözlerden, cahiliye kadınlarında olduğu gibi ahlaksız ifadelerden ve cilveli sözler-den uzak durmalarını onlara emretmektedir…. Ve tabiki bu konuda diğer kadınlardan da aynı şeyler istenmektedir.

Ayet’i celilede geçen “ Kavl-i Ma’ruf “ ise iffetli konuşmadır. Yani,güzel ve beğenilen sözler söylemektir. Kırılıp dökülme, ya da kısaltmalarla, acabalara sebep olmamaktır.

{ … Resulullah s.a.v şöyle buyurdular : Güzel konuşacağım diye, inekler gibi dilini ağzında dolaştıran bir kimseye Allah buğz eder. }

Ebu Davud : 5.c.5005.n – Tirmizi : 4.c.3010.n

Öyleyse ahlaklı,basiretli ve iffetli bir Müslüman kadının dikkat edeceği hususlardan birisi de, diline sahip olmasıdır.Başkaları ile konuşurken çirkin sözlerden ,yapmacık söz ve tavırlardan , işveli ve cilveli söz ve tavırlardan uzak durması gerekir.

Ayet’i celiledeki “ Evde karar ” ise ; evinde bulunma, oralara yasak olan kimseleri sokmama ve oradan kocasından izinsiz ayrılmama, demektir.

Ayet’te geçen “ Teberrüc ” den kasıt ise ; kadının,güzelliğini, cazibesini ve süslerini erkeklere göstermesi demektir. İşte Allah’u Azze ve celle bu gibi çirkin şeylerden de peygamberin hanımlarını – ve tabi ki diğer kadınları da - yasaklamaktadır.

“ Cahiliyetül Ula ” İse İslam öncesi demektir. Yani İslam öncesi cahiliye kadınları gibi olmayın.

Evet değerli Müslümanlar ! Şimdi düşünün … acaba Ayet’i celiledeki zikredilen bu hükümler sadece mü’minlerin anneleriyle nasıl sınırlan-dırılabilir… Bu hususlar nasıl sadece onlara hass olabilir ki … Aksine bunlar, bütün kadınlar için umumi ve önemli sorumluluklar ve ahlaki değerler değil midir ?…. Aynen Ayet’i celilede zikredilen namaz, zekat ve Allah ve Resulüne itaat etme hususunda olduğu gibi.

Bu yüzden İbni Kesir r.h bu Ayet’i celileyi tefsir ederken şunları söylüyor : “ İşte bu, Allah Teala’nın peygamber hanımlarına ve hemde ümmetin kadınlarına emrettiği bir edeb tarzıdır.
İbni Kesir : 12.c.6518.s

HİCAB AYETLERİ YÜZÜN ÖRTÜLMESİ İÇİN GELMİŞTİR

Değerli Müslümanlar ! ne yazık ki bu kadar açık ve net deliller karşısında hala meseleyi sağa sola çekerek günümüzde bazı meşayih ve hocaların kadının yüz kısmının avret mahalli olmadığını dolayısiyle yüzün açılmasının caiz olacağını ileri sürmektedirler.

Ey Müslüman ! şurası iyi bilinmelidir ki hicab Ayet’leri kadının yüzünü örtmek için gelmiştir. Çünkü hicab Ayet’lerinden önce zaten Müslüman kadınlar örtülü idiler. Yani onlar çıplak olarak dolaşmıyorlardı…. Hatırlarsınız Allah Resulü s.a.v Mekke de işkence edilirken kızı Zeyneb’in yanına geliş şeklini ve Resulullah’ın da ona söylediği ifadeleri.

{ … Gamid kabilesinden Haris 'in oğlu Haris'den, diyor ki : Biz Mina’da iken babama “ bu cemaat nedir “ diye sordum, babam dedi ki, onlar bir müneccim için toplanmışlardır. Haris diyor ki : Biz indik " başka bir rivayette de geldik " baktık ki, Rasulullah s.a.v insanları tevhide ve imana davet ediyordu. Oradaki kalabalık ise Rasulullah'ın sözünü reddedip ona eziyet ediyorlardı. Gün yarıya varıp yanındaki kalabalık çekilince gerdanlığı görünen bir kadın ağlıyarak Rasulullah'ın yanına geldi. Kadının elindeki kadehte su bulunuyordu, bir elinde de mendil vardı. Onu Rasulullah'a sundu, Rasulullah sudan içti, abdest aldı. Sonra başını kadına doğru kaldırarak buyurdu ki :
" Ey kızım gerdanın ört. Babanın mağlup ve zelil olacağından korkma " “ Kimdir bu kadın ? ” dediğinde, “ O kızı Zeyneb’tir ” dediler. }

Tabarani Mu’cemül kebir : 1.C. 245.S - İbni Asakir Şam tarihi : 4.C.46.S


İşte bu ve emsali deliller, Müslüman kadınların Mekke de iken yüzle-rinin açık ama örtülü olduklarını isbat etmektedir…. Hicab Ayet’i ise Medeni’dir ve yüzün örtülmesi için gelmiştir.

Bunun en açık ve en güzel delillerinden birisi, Aişe annemizin ıfk hadisesinde kullanmış olduğu şu ifadelerdir :

“ ……. Ben Zekvan’ın “ inna lillahi ve inna ileyhi raciun “ sözlerini işitince, hemen fereceme bürünüp yüzümü örttüm, halbu ki bu zat beni hicabtan önce tanırdı. “
Buhari : 10.c.4598.s - Müslim : 8.c.2770.n

İşte bu açık ve net ifadeler, hicaptan önce kadının yüzünün açık olduğunu ve hicap emrinin ise kadının yüzünü örtmesi hususunda indiğini bildirmektedir.

{ … Allah resulü s.a.v şöyle buyurdular : " İhramlı olan kadın yüzüne peçe takmasın eline de eldiven giymesin "

Buhari : 4.c.1730.s – Ebu Davud : 5.c.1826.n

Şeyhül islam İbni Teymiye r.h " Nur suresinin tefsiri " adlı eserinin 56. sayfasında şöyle diyor :

" Bu da gösteriyor ki peçe ve eldiven o gün ihramlı olmayan kadın-ların giyimleri arasındaydı. Ve herkesçe maruftur. Böylece kadın-ların yüzlerini ve ellerini örtmeleri gerekir. "

Değerli Müslümanlar ! gerek Peygamberimizin kadınlarının ve gerekse diğer Müslümanların kadınlarının hicaba bürünerek yüzlerine değin örttüklerini belirten hadisler pek çoktur.

{ … Enes r.a Hayber gazası ile ilgili kıssayı rivayet ederken Peygamberimizin esirler arasında kendi nefsi için Safiye'yi ayırt edişini şöyle anlatır : " Rasulullah s.a.v Hayber'den çıkınca onu henüz kendisi için almamıştı. Deve yaklaşınca Rasulullah ayağın dik tutarak Safiye'nin deveye binmesi için ayağını baldırına koymasına yardım etti. Safiye kaçındı ayağını koymadı sadece dizini Peygamberin baldırının üstüne koydu. Rasulullah onun üstünü örttü. Terkisine bindirdi şalını Safiye'nin yüzüne ve beline sardı. Sonra ayağının altından bağlayıverdi. Ve beraberinde eve götürerek hanımları arasına onu da girdirdi." }

İbn-i Sa'd Tabakat : 8.c.87.s

{ … Aişe r.anha’dan : Sevde hicabını çıkardıkdan sonra bir ihtiyaç için dışarı çıktı. Sevde cüsse bakımından iri yapılı bir kadındı. Onu tanıyanlar hemen farkına varırlardı. Hattab oğlu Ömer onu görünce dedi ki : " Ey Sevde Allah'dan korkmaz mısın ki, bizim yanımıza örtünmeden geliyorsun ? Baksana nasıl çıkmışsın. Bunun üzerine Sevde gerisin geriye eve döndü. Rasululullah s.a.v de o an benim evimde akşam yemeğini yiyordu. Elinde de bir et parçası vardı. Sevde hemen Rasulullah'ın yanına gedi. Ve şöyle dedi : " Ey Allah'ın Rasulu, ben bazı ihtiyaçlarım için dışarı çıktım. Ömer ise böyle böyle dedi." Bunun üzerine gelen vahyi ilahide belirtilen ayetin hükmüne muvafık olarak Efendimiz buyurdu :
" Öyleyse siz ihiyacınızı gidermek için dışarı çıktığınızda hicaba bürünmelisiniz.” Vahiy geldiği anda etin dikesi hala Rasulullah'ın elinde bulunuyordu. }

Buhari : Müslim : Ahmed : 6/56 – İbni Sa’d Tabakat : 125

{ … Aişe r.anha dan.Buyurdular ki : " Biz Rasulullah'la birlikte ihramlı olduğumuz zaman süvariler yanımızdan gelip geçiyorlardı. Tam hizamıza geldikleri vakit her birimiz abalarımızı başımıza ve yüzümüze örterek yan tarafa sarkıtıyorduk. Bizi geçtikleri vakit tekrar açıyorduk." }

Ahmed : 6/30 - Ebu Davud ve Beyhaki Hac mevzuunda zikretmişlerdir.

{ … Ebu Bekir kızı Esma'dan : Diyor ki : " Biz erkeklerden yüzümüzü örter, ihramlı iken örtmeden önce de taranırdık." }

Hakim 1/454 de zikreder ve sahih olduğunu söyler. Zehebi de bu konuda ona muva-fakat etmiştir.

{ … Şeybe kızı Safiye'den diyor ki : Ayşe'yi, Kabeyi tavaf ederken peçeli olarak görmüştüm. }

Burada şunu izah etmekte fayda vardır inşaallah : Bilindiği gibi Annelerimizin tavaf esnasında yüzlerini açmaları, Resulullah s.a.v’in şu umumi emrinden dolayıdır :

" İhramlı olan kadın yüzüne peçe takmasın eline de eldiven giy-mesin "

Dolayısıyla bu ifadeler bize ; diğer kadınların da ihram hariç yüzlerinin kapalı olacağını anlatmaktadır.

Büyük ilim adamı İbnu’l-Kayyım, şunları söylemektedir : “ Kadının ihram esnasında – peçeyi çıkarması hariç - yüzünü açmasının gerektiği hakkında bir tek harf dahi nakledilmiş değildir…” Daha sonra şunları söyler : “ Esmâ’dan sabit olduğuna göre o ihramlı olduğu halde yüzünü örterdi. Âişe de şöyle demiştir : “ Binek sırtında olan erkekler yanlarımızdan geçer ve biz o sırada Peygamber s.a.v ile birlikte ihramlı halde bulunuyor idik. Binekliler bizimle aynı hizaya geldiklerinde bizden herhangi bir hanım cilbabını yüzünün üzerine örterdi. Bu kişi geçip gidince biz de yüzümüzü açardık ”
Tehzibu’s Sünen : 2 . 350

{ … Ömer oğlu Abdullah şöyle diyor : Peygamber s.a.v Safiye'yi yanına alınca Aişe’yi halkın ortasında örtülü olarak görmüş ve tanımıştı. }

El – Albani der ki : İbn-i Sa'd 8. cildinin 97. safyasında bu hadisi zikrettikten sonra ravilarinin sıka olup isnadın yerinde olduğunu bildirmiştir. Rivayet zinciri şu şekilde gitmektedir. Esed kabilesinde Abdullah oğlu Muhammed Süfyan bin Cüreyc’den o da Hasen bin Müslim’den o da Safiyye’den bize anlattı.

{ … Abdurrahman İbni Avf’ın oğlu İbrahim’den dedi ki : " Hattab oğlu Ömer son haccında Peygamberin hanımlarının da birlikte hacca gitmelerine izin vermiştir. Onlarla beraber Affan oğlu Osman’ı ve Avf oğlu Abdurrahman’ı da gönderdi. İbrahim diyor ki, Osman r.a Kabe’de şöyle bağırmıştı : “ Onların yanına kimse yaklaşmasın, kimse onlara bakmasın ” dedi. Onlar indikleri zaman Osman ve Abdurrahman topluluğun gerisinde idiler ve yanlarına kimse yaklaşmamıştı. }

El – Albani der ki : Bu hadisi İbni Sad Tabakatı’nın 8. cildinin 152. sayfasında, şu rivayet zinciriyle zikretmişir. Bize Ata oğlu Velid Sad oğlu İbrahim’den, o da babasından, o da dedesi Ömer İbnül Hattab’dan rivayet etti..
Bu isnad hasen olup ravileri sika dır. Zehebi mizan adlı eserinde, Hafız lisan adlı eserinde irad etmişlerdir.

Bütün bu hadislerden açıkça anlaşıldığı gibi Peygamber s.a.v’in devrinde gerek peygamber hanımlarının ve gerekse diğer mü’min kadın-ların yüzleri peçeli idi….

Ve tabiki daha sonra gelen fazilet sahibi kişiler de onların yolunu takip ederek peçe kullanmış ve yüzlerini örtmüşlerdir.

{ … Asım oğlu Ahvel anlatıyor : " Biz Sirin'in kızı Hafsa’nın yanına vardığımızda abasını hep şu şekilde yapardı : " Yüzünü ve gözünü örterdi. Biz ona derdik ki, " Ey Allah'ın rahmeti üzerine olasıca kadın. Allah'u Azze ve Celle Kur'an’ı keriminde buyurmuyor mu ki :

“ Evlenme arzusu kalmamış oturan – ihtiyar – kadınlara,süslerini açığa vurmamak şartıyla,dış esvaplarını çıkarmaktan ötürü sorum-luluk yoktur……. “
Nur : 60

Hafsa ise bunda ne var diyordu. Biz ayetin devamını okuyup " Şayet iffetlerini takınırlarsa kendileri için daha hayırlıdır " dediğimiz zaman. Ve o : " İşte hicabın şart olduğunu beliren hüküm budur." diyordu. }

Beyhaki : 7 / 83 – Albani Hicab : 48.s

Hulasa değerli müslümanlar ! yukarıda Kur’an ve Sünnet’ten derleyerek sunduğumuz bu delillerden açıkça anlaşıldığı gibi, kadının yüzünü peçe veya benzeri bir şeyle örtmesi onun üzerine vacip olan bir görevdir.

BU KONUDAKİ ZAYIF RİVAYETLER VE YANLIŞ İSTİDLALLER

Biraz önce de ifade ettiğimiz gibi bu kadar sahih delillerin karşısında meseleyi hala sağa sola çekerek kadının yüzünün kapanmasının illa da gerekli olmadığını savunanlar vardır… Ve tabi ileri sürdükleri bir takım da gerekçeler vardır… Bunlardan bir tanesi :

1 = Abdullah İbn Abbas r.a nun Ayeti celilede geçen “ … kendiliğinden görünenlerden … “ kasdın yüz, el ve yüzük olduğunu söylemesidir.

İbni Kesir Tefsir : 11.c.5861.S

Bu rivayetle alakalı anlaşılması gereken birinci husus : Bilindiği gibi kaynak Kur’an ve Sünnet, delil ise bu iki kaynağın ortaya koyduğu şeylerdir… Allah kendilerinden razı olsun, sahabenin söz ve davranışları Kur’ân’a ve Sünnet’e muhalif olduğu müddetçe delil olarak kabul edilmez…Aynen İbni Abbas’ın muta nikahı hususunda vermiş olduğu fetvasının kabul edilmediği gibi.

İkinci husus ise : İbni Abbas’ın da aynen kendilerinin iddia ettiği görüşte olduğunu kabul etsek bile, aynı konuda başka bir sahabenin farklı bir görüşü söz konusudur….Dolayısiyle onu kabul etmek zorunda değiliz….
Çünkü İbni Mes’ud r.a Bu Ayet’te bahsi edilen “ … kendiliğinden görünenlerden … “ kasdın, dış elbiseler ve görünmesi zorunlu olanlar, olduğunu tefsir etmiştir.

İbni Kesir Tefsir : 11.c.5861.S

2 = { … Aişe r.anha dan şöyle nakleder : Esma binti Ebu Bekr – Aişe nin kız kardeşidir - üzerinde ince bir elbise olduğu halde Muhammed s.a.v’in yanına gelmişti. Muhammed s.a.v de yüzünü başka bir tarafa çevirerek şöyle dedi : “ Ya Esma ! Buluğ çağına ermiş bir kadının şu ve şundan - elini ve yüzünü işaret ederek - başkasını göstermesi uygun değildir.” }
Ebu Davud : 4.c.4104.N

Aişe r.anha’nın rivayet etiği bu hadise gelince... Bu hadis iki nedenden ötürü zayıf kabul edilmiştir :

Birinci husus : Hadisin senedinde Aişe ile Halid b. Dureyk arasında kopukluk vardır….. Hadisi tahriç eden Ebu Davud der ki : Bu hadis mürseldir. Çünkü Halid İbni Dureyk , Aişe’ye yetişmemiştir. – yani ondan bir şey duymamıştır –
Ebu Davud : 4.c.4104.N

Ebu Hatim Er Razi de bu hadisin zayıf olduğunu belirtmiştir.

İkinci husus : Hadis’in senedinde Şam’da oturan Said b. Beşir En Nasri vardır. İbn Mehdi bu adı hiç anmamış ; Ahmed b. Muin, İbn El Medeni ve Nesai bu şahsın zayıf olduğunu belirtmişlerdir.

Bundan dolayıdır ki bu hadis zayıf olduğu gibi, örtünmenin vacib olduğunu ifade eden sahih hadislere de karşı koyamaz. Kaldı ki Muhammed s.a.v hicret ettiği vakit Esma binti Ebu bekir 27 yaşındaydı. Bu yaştaki birinin yüz ve elleri dışındaki hatlarını ortaya koyabilecek nitelikteki ince bir elbise giyip Muhammed s.a.v’in yanına gelmesi düşü-nülemez.
M.Salih el-Useymin : Risaletu’l fi’l hicab 32.s

3 = { … Abdullah b. Abbas’tan rivayet edilğine göre kardeşi Fadl, veda haccında Muhammed s.a.v‘in terkisinde idi. Fadl ile Has’am kabile-sinden bir kadın bakışmaya başladılar. Muhammed s.a.v de Fadl’ın yüzünü öbür yöne çevirdi. }
Buhari : 3.c.1443.n

Bu hadisi şerifi de öne sürerek derler ki : İşte bu olaydan anlaşılıyor ki o kadının yüzü açıktı.

Ama ne yazık ki İbni Abbas r.a dan nakledilen bu hadis de de yüzü açmanın caiz olabileceğine dair bir işaret yoktur…. Çünkü ;

Birinci husus : Peygamberimiz s.a.v’in örtünme konusundaki emirlerinin karşısında bir takım kadınlar nefislerine uyarak emre uymayabilirler.

İkinci husus : Resulullah s.a.v bu olay karşısında susmayıp Fadl’ın yüzünü başka bir yöne çevirtmiştir.

Üçüncü husus : ise ; Nevevi nin hadisin faydalarından bahsederken şöylediği şu sözlerdir : “ Bu hadiste yabancı kadınlara bakmayı yasak-lama vardır….. Muhammed s.a.v’in yüzünü örtmesi için bu kadına neden emretmediği sorusuna ise, “ ihramda olduğu için kendisine kimse bakmadıkça yüzünü örtmeyebilir ” cevabı uygun düşer.

Dolayısıyla Allah resulü s.a.v’in : " İhramlı olan kadın yüzüne peçe takmasın eline de eldiven giymesin “ sözünden dolayı bu kadın yüzünü açmış olabilir.

Dördüncü husus ise : Allah resulü s.a.v bu kadına yüzünü örtmesi için emretmiş de olabilir. Bu durumun bize nakledilmemiş olması, bu durumun kesinlikle olmadığı anlamına da gelmez.

4 = { … Cabir b. Abdullah’tan rivayet ettiğine göre bayram namaz-larından birinde namazdan sonra Muhammed s.a.v bizlere vaaz verdi ve öğütlerde bulundu. Daha sonra kadınların yanına geldi. Onlara vaaz verip öğütlerde bulundu ve dedi ki : “ Ey kadınlar topluluğu ! İnanır-mısınız, kadınların çoğu cehennem odunudurlar. Bu esnada kadınların arasından bir tanesi kalktı. Ve bu kadının iki yanağı çilliydi..... }
Buhari :

Cabir r.a dan gelen bu rivayeti ileri sürerek derler ki : burada görüldüğü gibi kadının yüzü açık.Çünkü onun yanağındaki çillerden bahsediliyor..

Burada birinci husus : Bu olayın zamanı belirtilmemiştir… Yani bu olay, hicap Ayet’i inmeden önce olabilir…. Çünkü bilindiği üzere Ahzab suresindeki bu Ayet’i celile hicri 5. veya 6.senesinde inmiştir. Bayram namazı ise hicri 2. yılında dinimizdeki yerini almıştır.

İkinci husus ise : Söz konusu kadın “ evlenme ümidi kalmayan ihtiyar ” kadınlardan birisi olabilir. Çünkü bu yaştaki kadınların yüzünü açması caizdir.

Üçüncü husus ise : Kadının yüzündeki çilleri gören kişinin çocuk mu yoksa büyük erkek mi olduğu da zikredilmiyor… Yani o kadının yüzünü gören bir çocuk da olabilir.
Hulasa bu ve bunun gibi ihtimalli manalar taşıyan rivayetlerden istinbat yapmak caiz değildir… Hele hele ortada konuyla ilgili açık ve net ifadeler varken bunu yapmak asla caiz değildir.

Hatta bu hususta islamın özlü bir kuralı vardır. Oda : “ İza cael ihtimal batalel istidlal “ Yani :

“ İhtimal vuku buldu mu istidlal batıl olur “

Allah’u Azze ve Celle bizlere ; hakkı hak bilen ve onlara ittiba eden kullarından olmamızı nasip eylesin

Ve yine bizlere ; batılı batıl bilip onlardan uzak durmamızı da nesip eylesin.


Vel hamdu lillahi rabbil Alemin


Rabbim bu küçük çalışmamı hayırlara vesile kılsın.
Amin …


TACUDDİN EL - BAYBURDİ
Read On 0 yorum

GURABA YAYINEVİ..

GURABA YAYINEVİ..
Selefin fehmi ile ehli sünnetin eşsiz kitaplarını bulabileceğiniz yayınevi..

Bu Blogda Ara

Popüler Yayınlar

Guraba Resim..

Guraba Resim..

Guraba - Ayet

Şüphesiz Allah mü'minlerden canlarını ve mallarını -onlara cenneti vermek karşılığında- satın almıştır.Onlar Allah yolunda savaşır, öldürür ve öldürülürler.Tevrat'ta, İncil'de ve Kur'an'da yerine getirmeyi taahhüt ettiği hak bir vaaddir.Allah'dan daha çok ahdini kim yerine getirebilir ki?O halde yapmış olduğunuz bu alış verişe sevinin.En büyük kurtuluş işte budur! (Tevbe/111)

Guraba - Hadis

Ebû Hureyre radıyallahu anh şöyle anlatır;

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: '' Allah, iki kişiye güler.Bunlardan biri diğerini öldürür ve ikiside cennete girer.Biri, Allah yolunda savaşarak şehit olur sonra Allah katilinin tevbesini kabul eder de müslüman olur ve Allah yolunda çarpışarak o da şehit düşer.''(Buhârî, cihad 2826-Muslim, imare 1890-Nesâî, cihad 3165-İbn Mâce, mukaddime 191-Ahmed, müsned 7282)