GURABA İSLAM الإسلام الغرباء

İnsanlara Muamele Sanatı..

13:12
KUR’AN VE SÜNNET IŞIĞINDA İNSANLARA MUAMELE SANATI


بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِِ

İnsanlara iyi muamele ve davranışta bulunma, Allah’ın basiretli kul-larına bahşettiği güzel bir yetenektir. Ve hiç Şüphe yoktur ki, Peygam-berlerin sonuncusu ve bizler için örnek olan Muhammed s.a.v de, bu güzelliğin hepsi bir arada bulunmaktaydı.

Rabbimiz kerim kitabında Resulünü şöyle vasıflandırmaktadır :

وَإِنَّكَ لَعَلى خُلُقٍ عَظِيمٍ “ Muhakkakki sen yüce bir ahlak üzeresin “

KALEM : 4.AY.

“ …… Şayet sen kaba ve katı yürekli olsaydın şüphesiz ki senin etrafından dağılır giderlerdi ….. “
ALİ İMRAN : 159.AY.

İnsanlarla iyi geçinip onlara iyi davranma konusunda başarılı olma şüp-hesiz ki hikmetin bir parçasıdır. Bu güzel haslet kime verilirse, ona pek çok hayır ve üstünlük verilmiş demektir.

Rabbimiz şöyle buyurmaktadır :

“ Allah dilediğine hikmet verir. Kime de hikmet verilirse, ona pek çok hayır ve üstünlük verilmiştir. “
BAKARA : 269.AY.

Mademki insanlarla iyi geçinme ve onlara iyi muamelede bulunma bir yetenek ve sanattır, Peki bu sanat ve yetenek kendine bahşedilmeyenler ne yapacaklardır ?.... Yani onu nasıl elde edeceklerdir ? …. İsterseniz bu hususta bir şeylerden bahsetmeye çalışalım.

Değerli Müslümanlar ! Asırlardır sosyologlar ve psikologlar bu soruya cevap bulabilmek için insanların davranış ve yapılarını incelemişler ve bu araştırmaların neticesinde de bunu bir sanat ve bir bilim dalı haline getirmişlerdir. Böylece batıda bulunan ünüversiteler ve enüstütüler, bu bilim dalını ders programlarına alarak insanlara öğretmeye başla-mışlardır.

Bu tür derslere ise en çok ilgiyi gösterenler siyaset adamları, iş adamları ve insanlarla doğrudan ilişkisi olan kimseler görülmektedir. Çünkü biliyorlar ki ; İnsanlarla iyi muamele sanatını öğrendikleri zaman, görüşlerini ve düşüncelerini onlara rahatlıkla empoze edebilirler. Ve satmak istedikleri mallarını da onlara rahatlıkla satabilirler.

Sosyolog ve psikologların insanlarla muamele sanatı ile ilgili koymuş oldukları bu yönlü temel kaideleri inceleyenler göreceklerdir ki bu kaide ve esaslar yeni olmayıp, bilakis İslam’ın 14 asır önce ortaya koyduğu ve öğretiği şeylerdir.

Zaten bunun aksi nasıl düşünülebilir ki. Çünkü insanları Allah c.c yarat-mış ve onların yaratılışlarına en uygun olarak İslam dinini seçmiştir.Bu dini seçen O Allah ki,insanı kendi nefsinden daha iyi bilendir.

“ Rabbiniz, sizin kalblerinizdekini daha iyi bilir.”
İSRA:25.AY.

“ Andolsun insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz ve biz ona şah damarından daha yakınız.”
KAFF : 16.AY.

Ama ne yazık ki bugün İslam aleminde insanlara, gerek fert olarak ve gerekse topluluk olarak nasıl muamele edilmesi gerektiğinin kural ve esaslarını bilen insanlar çok azdır. Halbuki bu güzel kuralları insanlara ve özellikle de davetçilere hatırlatacak birilerinin olması gerekir.

Çünkü Müslümanların ve özellikle de Müslüman davetçilerin bu kural ve esasları öğrenmeye tüm toplumlardan daha çok ihtiyaçları vardır. Çünkü onlar, Allah’ın kendilerine yüklemiş olduğu emaneti diğer insanlara tebliğ etmekle yükümlüdürler. Bu emaneti laikiyle yerine getirebilmek içinse insanlarla iyi muamele, hoşgörü ve diyalok sanatını iyice öğrenmeleri gerekmektedir…. Ve tabi ki, burada bahsedeceğimiz hoş görü ve güzel bir diyalog ta , birilerinin anladığı ve uyguladığı gibi ; başkalarına şirin görünmek için din’den taviz vermek veya bir takım gerçekleri saklayıp gizlemek demek değildir….

Faidesi olur dileği ile inşallah bu sohbetimizde sizlere, insanlarla iyi muamele ve onlara hoş görülü davranma sanatını,Kur’an’ın ve Sünnet’in ortaya koyduğu kurallar çerçevesinde anlatmaya çalışacağız.

İNSANLARA DEĞER VERME

Bu konuda ilim ehli insanlar derler ki ; ” Eğer insanlar tarafından değer görmek istiyorsanız, önce siz insanlara değer verdiğinizi gösteriniz ”

Ve bu değerin en belirgin özelliği ise insanlarla karşılaştığınız zaman onlara, önce sizin selam vermenizdir…. Çünkü bu muamelede karşı tarafa bir değer verme vardır… Çok azımız Resululah s.a.v’in bizlere öğrettiği İslam’daki “ Esselamu aleykum ve rahmetullahi ve bere-katuh ” selamının derinden anlamını düşünürüz…. Oysaki on da,karşı tarafa bir dua, onun hayrını ve selametini isteme vardır… Dolayısıyla selam verme, gerçekten de insanların arasında saygı ve sevgi meydana getirir.

( ….. Ebu Hureyre r.a dan gelen bir rivayette Allah resulü s.a.v şöyle buyurmaktadır : ” Nefsim elinde olan Allah’a yemin ederim ki, iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Bir birinizi sevmedikçe de iman etmiş olamazsınız. Yaptığınızda bir birinizi seveceğiniz bir ibadeti size haber vereyim mi ? Aranızda selamı yayınız “ )

MÜSLİM : 1.C.54.N - EBU DAVUD : 5.C.5193.N - TİRMİZİ : 4.C.2828.N - İBNİ MACE : 1.C.68 . N

Öyleyse basiretli bir müslümanın bu hususa dikkat etmesi ve selamı yayması gerekir.
GÜLER YÜZLÜ OLMA

İnsanlara değer verdiğimizi gösteren davranışlardan en belirgin olan-larından birisi de, onlara karşı güler yüzlü olmaktır. Çoğu insanların yanında güler yüzlü ve sevecen olmanız, inanın onlara yemek ve içecek vermenizden daha değerlidir.

Onun içindir ki Peygamberimiz s.a.v “ Bir kardeşinin yüzüne gülüm-semen, ona tebessüm etmen bile sadakadır ” buyurmaktadır.

TİRMİZİ : 3.C.2022.N – 2037.N

Başka bir hadiste ise Resulullah s.a.v : “ Müslüman kardeşine, güleryüz göstermek bile olsa, hiçbir iyiliği hor görme ”. buyurmuş-lardır.

Bu sebeple Peygamber s.a.v müminleri diğer kardeşlerine karşı güler yüzlü ve sevecen olmaya teşvik etmiş ve bu tür davranışların birçok iyilik ve güzelliğin başı olduğunu onlara anlatmıştır.

( … Resulullah s.a.v buyurdular ki: “ Güzel ve hoş söz sadakadır “ )

BUHARİ : 13.C. 6013.S

( … Resulullah s.a.v şöyle buyurdular : Mü’min, başkalarına ısınan ve kendisine de ısınılan kimsedir. Başkasına ısınamayan ve kendi-sinede ısınılamıyan kimsede hayır yoktur. İnsanların en hayırlısı, insanlara en çok faydası dokunandır. )
CAMİU’S SAĞİR : 3.C.3771.N

( …. Ve yine Allah resulü s.a.v şöyle buyurmaktadır : İnsanlardan her yumuşak huylu,ince kalpli,hoş geçimli ve cana yakın kimse cehen-nem ateşine haram kılınmıştır. )
C. SAĞİR : 2.C.1957.N
AHMED : 1 . 415

Değerli müslünamalar ! hiç şüphesiz ki insanlara değer vermenin, onları önemsemenin bir başka göstergesi de, onlara ihtiyaç anında yardım elinizi uzatarak hizmet etmenizdir…. İşte bu da, onların sevgi ve muhabbetini kazanabilme hususunda güzel bir vesiledir…

İbnu Mesud şöyle buyurmaktadır : ” Kalpler kendilerine iyilikte bulu-nanlara bağlanır ” Peygamber s.a.v’in şu hadisi şerifleri, insanlara iyilikte bulunmanın, onlara yardım etmenin ne kadar önemli olduğunu, ne güzel de açıklamaktadır :

“ Kim bir kardeşinin ihtiyacını giderirse, Allah da onun ihtiyacını giderir. Kim de bir kardeşini bir dertten ve sıkıntıdan kurtarırsa Allah’ta kıyamet gününde, onu kıyamet sıkıntılarının birinden kurtarır. Kul kardeşine yardım ettiği sürece Allah da ona yardım eder “
BUHARİ : 5.C.2262.S

SEVGİYİ BELLİ ETMEK

İnsanlara değer verdiğimizi gösteren davranışlardan bir başkası da, onları sevdiğimizi veya sevimli bir hale gelmeleri için çırpındığımızı onlara belli etmemizdir….

Bunun, içindir ki Resulullah s.a.v bir hadislerinde : “ İman etmedikçe Cennette giremezsiniz,birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olamaz-sınız……….. “ buyurmuştur.

MÜSLİM : 1.C.54.N - EBU DAVUD : 5.C.5193.N - TİRMİZİ : 4.C.2828.N - İBNİ MACE : 1.C.68 . N

Hatta onu sevdiğini kendisine haber vermesi, aralarındaki sevgiyi ve samimiyeti daha da artıracağından dolayıdır ki, Allah resulü s.a.v : “ Kar-deşini sevdiğini git ona haber ver “ buyurmuşlardır.

BÜYÜKLERE SAYGI VE KÜÇÜKLERE SEVGİ GÖSTERMEK

Büyüklere gösterilen saygı ve küçüklere gösterilen sevgi de onlara verilen değerin bir göstergesidir…. Doğal olarak her büyük kendisine değer verilmesinden hoşlanır ve kendisine saygı gösterene karşı da içerisinden derin bir sevgi besler…. Küçükler için de bu kural geçerlidir.

Resulullah s.a.v bu hususa çok önem vermiş ve Müslümanları büyüklerine karşı saygılı, küçüklerine karşı ise sevgili olmaya teşfik etmiştir. Allah resulü s.a.v bir hadislerinde :

“ Küçüklerimize merhamet etmeyen ve büyüklerimize saygı göster-meyen bizden değildir “ buyurmaktadırlar.
AHMED : 2 / 222 – 7033.N

“ Aişe r.a validemiz şöyle buyurmuşlardır : Resulullah s.a.v bizlere insanları layık oldukları yere koymamızı emretmiştir “

EBU DAVUD : 5.C.4842.N. ZAYIF SENEDLE.

İNSANLARIN SORUNLARINA ORTAK OLMAK

İnsanların sorunlarına ortak olmak ta, onların bizlere yanaşmasına ve sözlerimize değer vermesine vesile olan şeylerdendir….Gerçekten de insanların kötü günlerinde sorunlarına ve acılarına, iyi günlerinde ise sevinçlerine ortak olmak, onların yanımızda değerli olduklarının bir kanıtıdır.
Bu tür davranışları İslam, müslümanın Müslüman kardeşi üzerindeki haklarından saymaktadır :

(…… Abdullah İbn Ömer’den gelen bir hadislerinde Allah resulü s.a.v şöyle buyurmaktadır : “ Müslüman müslümanın kardeşidir, ona zul-metmez – tehlikede ve musibet anında - onu yalnız bırakmaz. Her kim bir Müslüman kardeşinin hacetini yerine getirirse, Allah’ta onun hacetini yerine getirir. Her kim bir müslümanın kederini giderip onu rahatlatırsa, Allah’ta onun kıyamet gününün kederlerinden bir kederini giderip onu rahatlatır. Her kim bir müslümanın ayıbını örterse, Allah’ta onun kıyamet gününde ayıbını örter “ )

BUHARİ: 5.C.2262.S

“ Müslümanın Müslüman kardeşi üzerinde beş hakkı vardır : Selam verdiği zaman selamını almak, hastalandığı zaman onu ziyaret etmek, cenazesine katılmak, davet ettiği zaman davetine icabet etmektir.”
BUHARİ : 3.C.1176.S – TİRMİZİ : 4.C.2880.N

İşte bahsi edilen bu güzel davranış ta, insanların birbirlerine ısınma-larına, birbirlerini sevmelerine ve anlatılan şeylere değer vermelerine vesile olan en güzel şeylerden birisidir.

KİŞİLERE İSİMLERİ İLE HİTABETMEK

Değerli kardeşlerim ! uzmanlar ; insanlar arası ilişkilerin iyi ve güzel olmasını sağlayan en büyük etkenlerden birisinin de birbirlerinin isimlerini ezberleyip onlara isimleri ile hitabetmek olduğunu söylemektedirler.

İnsanları isimleri ile çağırmak yerine sen falansın, sen filansın veya sen şusun busun gibi sıfatlarla çağırmak, onların sizden nefret etme-lerinden başka bir işe yaramayacaktır.

Genellikle insanların çoğu isimlerinde gariplik olsa bile yine de isimleri ile çağrılmayı severler…. Çünkü insanoğlunun ismi ile olan ilişkisi doğumla birlikte başlar ve ölene kadar devam eder. Bunun için Allah’u Teala insanlardan birbirlerini kötü lakap ve isimlerle çağırmamalarını isteyerek şöyle buyurmuştur :

“ Birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayınız “
HUCURAT : 11.AY.

Aynı zamanda Peygamber s.a.v’in hayatına baktığımızda da onun, sahabelerine “ Ey ebu Bekr, Ey Ömer, Ey Muaz “ gibi kendi açık isim-leri ile onlara seslendiğini görmekteyiz……… Tabi ki bazen de insan-ların hoşuna giden bir takım isimlerle çağırmıştır onları Allah resulü s.a.v…. Bu da gösterir ki insanları, onların hoşlanacağı bir takıp lakaplarla çağırmak ta bir beis yoktur… Aynen Allah resulü s.a.v’in ; Ebu Hureyre ve Zül yedeyn gibi isimlerle sahabilerinden bazılarını çağırdığı gibi …

GÜZEL AHLAK

Değerli kardeşlerim ! unutmayalım ki, İslam’ın insanlarla iyi diyalok kurmaları için bir müslümana tavsiye ettiği en önemli hususun, güzel ahlak olduğunu defalarca zikretmişizdir.

İslam dinine azda olsa vukufiyeti olanlar şunu çok iyi bilirler ki, insan-ların ahlak bakımından üstün olanları, en sevilenleridir.. Dolayısıyla, gerek insanların İslami eğitimlerinde ve gerekse başka insanlarla iyi diyalog kurma hususunda güzel ahlakın çok büyük bir yeri vardır.

Allah’u Azze ve Celle, insanları hakka davet etmek için göndermiş olduğu elçisinin bu husustaki vasfını şöyle zikreder :

وَإِنَّكَ لَعَلى خُلُقٍ عَظِيمٍ “ Muhakkakki sen yüce bir ahlak üzeresin “

KALEM : 4.AY.

Çünkü her şeyi hakkıyla bilen Rabbimiz, güzel ahlakın davette ve insanlarla iyi ilişki kurmada ne kadar etkili bir vesile olduğunu en iyi bilendir.

Allah resulü s.a.v insanların en ahlaklısı olduğu gibi, onu örnek ve önder edinenlere de güzel ahlak sahibi olmaları için çaba sarfetmelerini emretmiştir.



( … Sahabe Allah resulü s.a.v’e bir gün şunu sorarlar :
- Ey Allah’ın resulü ! insana ihsan edilen şeylerin en hayırlısı hangisidir ? Resulullah s.a.v şöyle buyurur : “ Güzel ahlaktır “ )
İBN MACE : 9.C.3436.N
E .MÜFRED: 1.C.291.N

( … Abdullah İbn Amr r.a’dan, o şöyle dedi : Resulullah s.a.v buyur-dularki : “ sizin en hayırlınız, ahlakı en güzel olanınızdır “ )

BUHARİ : 13.C. 6017.S

( … Ebu’d Derda r.a’dan,Resulullah s.a.v şöyle buyurdular : Kıyamet günü mü’minin terazisinde, güzel ahlaktan daha ağır basan bir şey yoktur……. . )
TİRMİZİ : 3 .C . 2070 . N
E. MÜFRED : 1.C.270.N
EBU DAVUD:5.C.4799.N

(…. Ebu Hureyre r.a’dan; Resulullah s.a.v’e sordular : “ Ey Allah’ın resulü ! insanları en fazla cennete sokacak olan amel nedir ? Resulullah s.a.v şöyle buyurdular : “ Allah’a karşı takva ve güzel ahlaktır……)

TİRMİZİ : 3. C. 2072. N
E . MÜFRED : 1.C.294.N

Yani, insanlarla hoş bir diyalok içerisinde bulunmak isteyen ahlaklı ve edepli bir Müslüman :

“ İnsanlara sıcak ve sevecen davranan…. onları nasihatlerinde kırmayan….. Onların ayıp ve kusurlarını araştırmayan….. onları aldatmayan… Onlara güler yüz gösteren, alçak gönüllü davranan, onlara üstünlük taslamayan ….. ve ….. onları hakir görmeyen biri olmalıdır “

“ Onlara çirkin söz söylemeyen…kalplerini kırmayan…ve…onlara verdiği sözde duran birisi olmalıdır “

Öyleyse, insanlarla güzel bir diyalog kurmak için kişinin en fazla gayret edeceği şey ; İslamın ahlaki değerlerini araştırıp, onlara uygun hareket etmesi ve insanlara karşı da onları sergilemesidir…


İNSANLARIN HATALARINI AFFETMEK


İnsanlarla güzel bir diyalog ve onların sevgisini kazanmak için en önemli vesilelerden birisi de , Affedici ve bağışlayıcı olmaktır.

Çünkü bu gibi güzel huyların insanlar tarafından ne kadar benimsendiği ve sevildiği bilinen bir şeydir.
Rabbimiz kerim kitabında şöyle buyurmaktadır :

“ … Bağışlansınlar, feragat göstersinler. Allah’ın sizi bağışlamasını arzulamaz mısınız ? ”
NUR : 22.AY.

“ O takva sahipleri ki, bollukta da, darlıkta da Allah için harcarlar ; öfkelerini yutarlar ve insanları affederler. Allah’da güzel davranışta bulunanları sever ”
ALİ İMRAN : 134.AY.

“ Kim sabreder ve affederse şüphesiz ki bu, çok değerli işlerden- dir ”
ŞURA : 43.AY.

“ İyilikle kötülük bir olmaz .Sen – kötülüğü - en güzel bir tavırla sav. O zaman - görürsün ki - seninle arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki yakın bir dost olmuş ”
FUSSİLET : 34.AY.

Ayeti kerimelerde de anlatıldığı gibi, kötülük yapan bir kimseyi affet-mek, ona karşılık vermemek güzel bir ahlaki değer olarak anlatılıyor.

Hatta bu davranışın sonunda, insana düşmanlık yapan kimselerin dahi dost olacağından bahsedilmektedir…… Çünkü bu, insanın yaratılışında vardır. Hiçbir kötülük,iyiliğin karşısında tutunamaz.

NAZİK VE YUMUŞAK OLMAK

Nezaket ve yumuşaklık da iyi ahlakın bir sonucu olup,insanların kalbini kazanmak için şiddet ve zorbalıktan daha tesirli ve etkili bir çaredir.Bu iki iyi huy sayesinde insan, başkalarının kalbine giden yolu rahatlıkla bulurken, şiddet ve zorbalık kullanan bir kimse ise davasında ne kadar haklı olsa dahi her zaman insanların tepkisine ve nefretine mağruz kalır.

Peygamber s.a.v’in bir çok hadisi şeriflerinde, nezaket ve yumuşaklığa ne kadar değer verdiğini görmemiz mümkündür.

( … Resulullah s.a.v buyurdular ki : “ Güzel ve hoş söz sadakadır “ )

BUHARİ : 13.C. 6013.S

( … Ve yine Allah resulü s.a.v şöyle buyurmaktadır : İnsanlardan her yumuşak huylu, ince kalpli, hoş geçimli ve cana yakın kimse cehen-nem ateşine haram kılınmıştır. )
CAMİU’S SAĞİR : 2.C.1957.N
AHMED MÜSNED : 1 . 415

( … Aişe validemiz rivayet ettiği bir hadiste ise : Resulullah s.a.v şöyle buyurmaktadır : “ Allah yumuşaklık ve nezaket sahibidir. Bu yüzden tüm işlerde yumuşaklık ve nezaketi sever.”
BUHARİ : 13.C.6014.S - MÜSLİM

Bir başka hadislerinde Resulullah s.a.v “ Nezaket ve yumuşaklıktan yoksun kalan kimse tüm iyilik ve güzelliklerden yoksun kalmış sayılır.”
MÜSLÜM : 8.C.2592.N

( … Resulullah s.a.v yiye şöyle buyururlar : Yumuşaklık her hangi bir şeyde bulunursa onu muhakkak ki güzelleştirir. Neyden de sökülüp alınırsa onu muhakkak ki çirkinleştirir. )
MÜSLİM : 8.C.2594.N

Demek ki güzel ve hoş sözlülük, yumuşak huyluluk, ince kalplilik, hoş geçimlilik ve cana yakın olmak gibi güzel vasıflar, insanın diğer insanlarla güzel diyalog kurmasında mükemmel birer ahlaki değerlerdir.

KABA VE ÇİRKİN SÖZLERDEN UZAK DURMAK

Değerli kardeşlerim ! unutmayalım ki, insanı diğer insanlardan uzak-laştıran vesilelerden birisi de ; ahlaksızca oturuşlar, kalkışlar ve kullanılan çirkin sözlerdir… Edepli bir Müslüman, ahlak dışı konuşmalar-dan, sinkaf kelimelerden ve hayasız, edepsiz şakalaşmalardan uzak duran bir kimse olmalıdır….. Yani insanlarla güzel bir diyalog içerisinde olmak isteyen kimse, diline hakim olan biri olmalıdır.

( … Ukbe b.Amr r.a’dan.Dedi ki : Resulullah s.a.v’e,Ya rasulallah ! Kutru-luş nedir ? . Buyurdular ki : Diline hakim ol ……… )
TİRMİZİ : 4.C.2517.N

( … Ebu Said el-Hudri r.a’dan. Resulullah s.a.v buyurdular ki : İnsan oğlu sabaha vardığı zaman bütün uzuvlar dil’e yalvararak şöyle der : Bizim hakkımızda Allah’tan kork ; çünkü biz ancak seninle kaimiz, doğru olursan biz de doğru oluruz,eğri olursan biz de eğri oluruz. )

TİRMİZİ : 4.C.2518.N

( …. Sehl b.Sa’d r.a’dan. Resulullah s.a.v buyurdular ki: Kim bana iki çenesi arasındaki ile, iki bacağı arasındaki hakkında teminat verirse, ben de ona cenneti teminat ederim. )
TİRMİZİ : 4.C.2520.N

( … Muaz İbn Cebel r.a’dan.Dedi ki : Bir sefer de Peygamber s.a.v ile beraberdim.Yürümekte iken Resulü erkeme yakın bulundum …… Bunun üzerine Resulü Ekrem dilini tuttu ve : Kendi selametin için şuna sahip ol, buyurdu.Dedim ki ; Ya rasulallah ! biz konuşmalarımızdan dolayı da hesaba çekilecek miyiz ? Resulullah s.a.v buyurdular ki : Annen has-retine yansın ey Muaz ! İnsanları yüz üstü cehenneme sürükleyen dillerinden başka bir şey midir zannediyosun . )
TİRMİZİ : 4.C.2749.N

( …. Ebu Hureyre r.a’dan. Resulullah s.a.v şöyle buyurdular : Allah her kimi iki çenesi arasındakinin şerri ve iki bacağı arasındakinin şer-rinden korursa, şüphesiz o kimse cennete girer. )
TİRMİZİ : 4.C.2521.N

( …Sufyan b. Abdullah es-Sekafi r.a’dan. Dedi ki : Ben resulullah s.a.v’e ; Ya rasulallah !.................. Benim için,kendisinden en çok korkacağım şey nedir ? diye sordum.Resuli Ekrem dilini tutarak “ işte budur “ buyur-dular. )
TİRMİZİ : 4.C.2522.N

( … Ebu’d Derda r.a’dan. Resulullah s.a.v şöyle buyurdular : Kıyamet günü mü’minin terazisinde güzel ahlaktan daha ağır gelen bir şey yoktur. - Unutmayın ki - Allah’u Azze ve Celle, kaba ve ağzı bozuk kimseyi asla sevmez. )
TİRMİZİ : 3.C.2070.N

(… Yine bir hadislerinde,Allah resulü s.a.v’e “……..insanları en çok cehenneme sürükleyen şey nedir, diye soruldu. Resulullah s.a.v : Ağız ve ferc’tir, buyurdular “ )
TİRMİZİ : 3.C.2072.N

Öyleyse bu hususta da ahlaklı bir Müslümanın en çok dikkat edeceği husus, diline sahip olmasıdır. Başkaları ile konuşurken yalandan, yap-macık söz ve tavırlardan ve çirkin sözlerden uzak durması gerekir. Çünkü, bu gibi çirkin laf ve sözler, Allah’ın buğz ettiği şeyler olduğu gibi, bunlar insanları diğer insanlardan uzaklaştıran şeylerdir de …


( … Hatta, Allah resulü s.a.v : “ Şeytana sövmeyin “ ifadesiyle bile, bir müslümanın şeytan için dahi olsa , çirkin kelimeler kullanmasının hoş olmayacağını belirtmiştir .)

SİLSİLETÜ’S SAHİHA : 2422. N - SAHİHU’L CAMİ : 7318.N

İNSANLARIN KUSURLARINI ARAŞTIRMAMAK

Değerli kardeşlerim ! insanlarla güzel bir diyalog için, onların kusur-larını araştırıp onlarla uğraşmamanın da büyük bir etkisi vardır…. Çünkü karşılaşılan insanın hemencecik kusurlarıyla uğraşmaya başlamak, hiç de güzel sonuçlar doğurmayacaktır.

(… Allah resulü s.a.v bir hadisi şeriflerinde şöyle buyurmaktadır : Sizleri zandan sakındırırım.Çünkü zan,sözlerin en yalanıdır. Bir birinizin eksiğini ve kusurunu görmeğe ve işitmeğe uğraşmayınız,bir birinizin hususi ve mahrem hayatını da araştırmayınız. Bir birinize haset etmeyiniz,bir birinize sırt çevirip küsmeyiniz ve bir birinize buğz ve düşmanlık da etmeyiniz. Ey Allah’ın kulları kardeşler olunuz. )
BUHARİ : 13.C.6046.S
MÜSLİM : 8.C. 2563. N

( …. Allah resulü s.a.v yine şöyle buyurmaktadır :” Her biriniz kar-deşinin gözündeki çöpü görür de,kendi gözündeki merteği unutur “

TERĞİB : 4. C.527.S - İBNİ HİBBAN : SAHİH’DE

( … Yine bir hadislerinde : “ Ne mutlu kendi kusuru, alemin kusur-larından kendisini alakoyana “ )
BULUĞUL MERAM : 4.C.412.S

( … Muaviye r.a’dan. Resulullah s.a.v şöyle buyurdular : Eğer sen insanların ayıplarını araştırmaya kalkarsan,onları ifsad eder veya ifsad etmeğe ramak kalırsın. )
EBU DAVUD : 5.C. 4888.N
E.MÜFRED : 1.C . 248. N
HAKİM : 4.C . 378.S

Evet, gerçekten de ne mutlu o insanlara ki, başkalarının ayıp ve kusur-larını araştırmaktan ziyade, kendi ayıp ve kusurları ile uğraşırlar. Başka-larının açığını aramaktan ziyade, kendi açıklarını kapatmaya çalışırlar.

Hulasa değerli kardeşlerim, İnsanları yaptıklarından dolayı kınamak, azarlamak ve tenkit etmekten uzak durmak da, unutmayınki iyi bir diyalog için çok güzel bir vesiledir….


İYİ BİR DİNLEYİCİ OLMAK

Bu konuda tavsiye edilen bir diğer husus ise, iyi bir dinleyici olmaktır. Unutmayalım ki insanları dinlemek, onların sorunlarıyla ilgilenmek, sorunlarına kulak vermek, onların muhabbetini sadakatini ve sevgisini kazandıran en güzel vesilelerdendir…. Rabbimiz kerim kitabında şöyle buyurmaktadır :

الَّذِينَ يَسْتَمِعُونَ الْقَوْلَ فَيَتَّبِعُونَ أَحْسَنَهُ

“ Onlar ki sözü dinlerler ve en güzeline tabi olurlar …. “
ZÜMER : 18.AY.

Unutulmamalıdır ki, dinlemeyi beceremeyen bir insan kesinlikle dinle-temez….Yani dinlemeyen, dinlenmez.

Bunun içindir ki, insanlarla güzel bir diyalog kurmak isteyen bir kimse onları dinleme hususunda nezaket sahibi olmalıdır… Tabi ki bu da, illa onların anlattıklarına karşı bir saygı kabul edilmemelidir.


YAPILAN İYİLİĞİ TAKDİR ETME

İnsanları insanlara sevdiren ve kalplerini kalplerine yaklaştıran en önemli etkenlerden birisi de, yapılan iyiliği taktir etmektir…. Yani bir iyilikte bulunulduğu zaman, içten bir şekilde onun iyiliğini taktir etmektir…. İnanın böyle yaptığınız zaman karşınızdaki insan, yaptığı işe önem verdiğinizden dolayı mutlu olacak ve her zaman size karşı başka iyiliklerde bulunmaya çalışacaktır.

Peygamberimiz s.a.v bir hadislerinde : “ Kime bir iyilik edilirse ,o iyiliğe mukabele etsin. Eğer mukabelede bulunacak bir şey bulamaz ise,kendisine yapılan iyiliği övsün. Kendisine yapılan bu iyiliği övdüğü zaman, insan ona teşekkür etmiş olur. Eğer bu iyiliği gizler se onu inkar etmiş olur…… “ buyurmaktadır.
EDEBU’L MÜFRED : 1.C.215.N

İnsanların iyiliklerini takdire şayan olduğunu belli etmek ve övmek, onların bu işi severek yapmasına ve devamına vesile olan önemli bir olaydır.

Bakınız Resulullah s.a.v Muaz r.a’ya ne diyor : “ Ya Muaz ! Seni severim. Her namaz sonrasında bu duayı okumayı ihmal etme. Alla-humme einni ala zikrike ve şukrike ve husni ibadetike “

Şüphesiz ki, seni severim ibaresi, Muaz’ın gönlünü fethetmiş ve daha sonra gelecek olan tavsiyeleri kabul edip uygulamasına da çok büyük bir kolaylık sağlamıştır….. Öyleyse aynı şekilde insanların güzel olan şeylerini takdir ederek işe başlamak, güzel bir diyalog için çok önemli vesiledir.

TARTIŞMADAN UZAK DURMA

İlim ehli, insanları insanlara yaklaştırmayı sağlayacak en önemli şeylerden bir tanesinin de, gereksiz tartışmalardan ve münakaşalardan uzak kalmak olduğunu zikretmişlerdir. Çünkü bu tartışmalar insanlar arasındaki düşmanlığı ve nefreti arttırmaktan başka bir işe yaramaz.

Bu yüzden Peygamberimiz s.a.v bizleri tartışma ve münakaşaya düşmememiz için sakındırarak şöyle buyurmuştur : “ Bir topluluğu hidayete erdirdikten sonra saptıran şey münakaşadır.”

Daha sonra Allah’u Teala’nın şu ayetini okudu : “ Bizim Tanrılarımız mı hayırlı,yoksa o mu ? ” dediler. Bunu sana ancak tartışmak için söylediler.Öyle ya onlar kavgacı bir toplumdur.” ZUHRUF : 58 .AY.

TİRMİZİ : 5.C.3468.N

Ebu Umame’nin Resulullah’tan rivayet ettikleri başka bir hadiste ise şöyle buyurmaktadır : “ Ben, haklı olduğu halde çekişmeyi bırakan kimse için cennetin avlusunda bir ev verileceğine kefilim.”

İBNİ MACE : 1.51.N

İşte bu ve emsali deliller, tartışmanın – diğer bir ifadeyle cedelin - yanlış bir şey olduğunu dolayısıyla insanlarla güzel bir diyalog için bu gibi gereksiz şeylerden uzak durulmasının daha güzel sonuca götüreceğini bizlere anlatmaktadır.

Değerli kardeşlerim ! hatta konuştuklarımızın hatalı olduğu söylendiği ve isbat edildiği zaman bunu kabullenip teslim olmamız bile, insanları bize yaklaştıracak en güzel vesilelerdendir.

Unutmayalım ki, eğer hatalı isek, hatamızı itiraf etmek bir fazilettir. Böyle yaptığımız zaman başkalarının saygısını ve sevgisini kazanmış oluruz. Bu ise mütevazi olduğumuzun en açık bir göstergesidir.

Allah Resulü s.a.v bizleri mütevazi olmaya teşvik ederek şöyle buyurmuşlardır : “ Allah bana mütevazi olmamızı vahyetti ”

MÜSLİM : 8.C.2865 / 64.N

Bu konuda dikkat edilecek hususlardan birisi de ; İnsanların görüşlerini dile getirmelerine saygı duyup, onların anlattığı konulara bir de onların gözüyle bakarak, yanlış olduğuna inandığımız görüşlerini savunmakta ısrarlı oluşlarının sebebinin, konu hakkında yeterli bilgiye sahip olmadıklarını bilerek – merhametle - hareket etmemizdir….

Böyle olduğunu anladığımız zaman Allah’u Teala’nın şu Ayet’ini hatır-layarak onları anlayışla karşılamalıyız :

“ Önceden siz de böyle iken Allah size lutfetti,o halde iyi anlayıp dinleyin. Şüphesiz Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır.”

NİSA : 94.AY.

DAVET METODU

İnsanların kazanılması hususunda en etkili ve en güzel vesilelerden bir tanesi de, davet metodudur… Değerli kardeşlerim ! defalarca dile getirdiğimiz gibi, davet tatlı dil ve güzel sözle yapılır… Bunu bilmeyen hiç kimse yoktur diyebiliriz… Ama tabi ki bunu bilmek ile tatbik etmek arsında dağlar kadar fark vardır.

Bunun içindir ki Allah’u Teala şöyle buyurmaktadır :

ادْعُ إِلِى سَبِيلِ رَبِّكَ بِالْحِكْمَةِ وَالْمَوْعِظَةِ الْحَسَنَةِ وَجَادِلْهُم بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ...
“ Sen, Rabbi’nin yoluna hikmet ve güzel öğütle çağır. Ve onlarla en güzel şekilde mücadele et ….. ”
NAHL : 125.AY.

Bir başka Ayet’te ise : “ Ey Muhammed ! Kullarıma söyle sözün en güzelini konuşsunlar. Sonra şeytan aralarını bozar ”
İSRA : 53.AY.

Bu ve emsali Ayet’lerin mesajı şudur : Ey Muhammed ! inanan kullarıma söyle kiminle olursa olsun konuşmalarında ve tartışmalarında güzel sözler söylesinler, ne sert söz ve ne de çirkin ifadeler kullanma-sınlar.

Konuşmalarında efendi ve ağır başlı olsunlar. Karşı tarafın kışkırtmacı davranışlarına rağmen sakin olmayı, efendi ve ağır başlı olmayı elden bırakmasınlar ve sadece doğru olanı söylesinler.

Değerli kardeşlerim ! Ayeti celileye dikkat ederseniz, müminler şeytanın kışkırtmalarına karşı uyarılmaktadırlar…. Çünkü güzel şeylerin anlatıldığı an, şeytanın en fazla kıskandığı bir an’dır. Dolayısıyle o ortamın karışmasını mutlaka isteyecektir.

Muhaliflerinize cevap verirken kızıp sinirlendiğinizi hissedersiniz, ama bu kışkırtmayı, sizin sohbetinize zarar vermek isteyen şeytanın yaptığını anlamalı ve rabbinizin şu güzel sözlerini hatırlamalısınız :

“ ….. İnsanlara güzel söz söyleyin….. ”
BAKARA : 83.AY

Hatta Allah’u Teala, Musa ve Harun’u Firavun gibi bir melune dahi gönderirken onlara şöyle demişti :

“ Ona tatlı dille konuşun. Belki öğüt alır veya korkar.
TAHA : 44.AY

İşte bütün bu güzellikler, insanın diğer insanlarla diyaloğunun güzel ve verimli olmasını sağlayan en güzel vesilelerdir.

Rabbimden niyazım ; önce kendi nefsimi ve sonra da diğer iman eden kardeşlerimi bu güzel meziyetlerle techiz olunan birer kul eylesin.
Amin

Vel hamdu lillahi rabbil alemin
TACUDDİN EL- BAYBURDİ
Read On 0 yorum

İslam'da Bağlılık Kur'an ve Sünnetedir..

13:10
İSLAM’DA BAĞLILIK ŞAHISLARA DEĞİL KUR’AN’A VE

SÜNNETEDİR

بسم الله الرحمن الرحيم

Değerli Müslümanlar ! bilindiği gibi İslam aleminde göze çarpan en çirkin durumlardan birisi de, inananların dinleri hususunda kendilerine bağlanmış olduğu kimseleri körü körüne taklit etme arızasıdır.

Ve bu çirkin arızadan dolayıdır ki bu gün Müslümanların hali perperi-şandır…. İnanın öyle bir hale gelinmiş ki, Müslümanlar artık birbirlerini rahatlıkla tekfir eder haldedirler…

İblis ve yandaşları onları öyle parçalamış ve öyle zerreler misali dağıt-mış ki, inanın bir cemaatin inanılması gereken bir iman esası dediğine diğer bir cemaat rahatlıkla küfür demektedir.

Bir grupta namaz kılmayanın hükmü şirk ve küfür olarak anlatılırken, diğer bir grupta sadece iki kelimenin nutku ile bir insan Müslüman olarak kabul edilmektedir.

Bir cemaatin helal dediğine, bir başka islami cemaat rahatlıkla haram diyebilmektedir.

Bir grupta namazın şartları on iki olarak zikredilirken, diğer bir grupta daha farklı bir rakam zikredilmektedir.

Bir grupta kan abdesti bozarken, diğer bir grupta bunun tam aksi zikre-dilmektedir.

Yine aynı şekilde ; Bir grupta kadına dokunmak abdesti bozarken, diğer bir grupta bunun tam aksi zikredilmektedir.

Hulasa, inanın burada zikretmekte zorluk çekeceğimiz daha nice itikadi ve ameli bir çok mesele var ki bunlar, her grubun, her camianın farklı farklı anladıkları ve yaşadıkları şeylerdir…

Değerli kardeşlerim ! elbetteki bu birbirine zıt farklılıklar, bu karışıklılar ve bu keşmekeşlik samimi Müslümanları üzen çirkin şeylerdir.

İşte bundan dolayıdır ki ben, bu üzüntümü isbat etmenin bir yolu olan ; inanan siz kardeşlerime ve sizlerin vesilesi ile de diğer bu konudaki problemleri olan kardeşlerime konu ile alakalı nasihat etmeyi uygun gördüm.

Rabbimden niyazım ; konu ile alakalı nasihatimde bana kudret ve kuvvet, sizlerede güzel bir anlayış nasip etsin..

Değerli Müslümanlar ! bilindiği gibi bu yönlü dini parçalamaya yönelik bloklaşmalar, gruplaşmalar ve tefrikacılık, islamın özüyle çelişen ve çekişen bir durumdur…. İşte bundan dolayıdırki Rabbimiz Allah’u Azze ve Celle kerim kitabında bu gibi durumlardan inananların uzak durmasını emretmiş ve şöyle buyurmuştur.
وَاعْتَصِمُواْ بِحَبْلِ اللّهِ جَمِيعاً وَلاَ تَفَرَّق

{ Topluca Allah’ın ipine yapışın,ayrılmayın,parçalanmayın ……. }

İSRA : 36.AY.

وَلاَ تَكُونُواْ كَالَّذِينَ تَفَرَّقُواْ وَاخْتَلَفُواْ مِن بَعْدِ مَا جَاء هُمُ الْبَيِّنَاتُ وَأُوْلَـئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ عَظِيمٌ

{ Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanıp da ihtilaf edenler gibi olmayın. İşte böyleleri için elim bir azab vardır. }

ALİ İMRAN : 105.AY.

“ Dini dosdoğru ayakta tutun, onda artılığa düşmeyin….. “
ŞURA : 13.AY.

“ – Ey Muhammed ! – Fırka fırka olupta dinlerini parçalayanlarla senin hiçbir ilişkin olamaz. Onların işi Allah’a kalmıştır.Yaptıklarını onlara sonra gösterecektir. “
EN’AM : 159.AY.

Rabbimizin bu Ayeti celilerinden sonra O’nun biricik resulü s.a.v de bu konuda şöyle buyurmaktadır :

“… Abdullah İbn Mes‘ud r.a’ dan : Rasulullah sa.v bir gün ashabı ile otururlarken, yere bir çizgi çizerek : Bu Allah’ın yoludur, dedi. Ve o çizginin sağına soluna cılız cılız çizgiler çizerek tekrar buyurdular ki : Bunlar da, her birinin kavşağında bir şeytanın oturduğu ayrı ayrı yollardır. Ondan sonra da : “ İşte bu benim dosdoğru yolumdur, ona tabi olun, başka yollara tabi olmayın ki, sizi O’nun yolundan ayır-masın ” Ayeti kerimesini okudu... “

AHMED : 1 / 435 – 465 – DARİMİ : 1.C.208.N – HAKİM : 2 / 318 – M.ZEVAİD : 7 / 22



“ … Ebu Hureyre r.a dan gelen bir hadislerinde ise Resulullah s.a.v şöyle buyurur : Allah’u Teala sizin için ………… kendisine hiçbir şeyi ortak koşmadan ibadet etmenizden ve toptan Allah’ın ipine yapışarak fırka fırka olmamanızdan razı olur…….. “
MÜSLİM : 5.C.1715.N

“... Şüphesiz ki sizden evvelki ümrnetler ihtilaf ettiler de, ihtilafları kendilerini helak…. “
BUHARİ : 11.C.5155.S

“ Cemaata yapışın, cemaati iltizam edin. Fırkalaşmadan ve ihtilaftan sakının. Şeytan tek kişiyle beraberdir, iki kişiden biraz daha uzak- tır. “
TİRMİZİ : 4 2254.N – EL- KENZ : 8.c. 207.S

“ … Nu’man bin Beşir r.a dan. Resulullah s.a.v şöyle buyurdular : “ … Cemaat – yani birlik ve beraberlik – rahmet, bereket, ayrılık ise azabtır. “
AHMET : 4 / 278 – 17981.N – C.SAĞİR : 2.C.1825.N

“ … Ebu Musa r.a dan. Resulullah s.a.v buyurdularki : “ ……. Birbirinizi seviniz, ihtilaf etmeyiniz. “
BUHARİ : 6.C.2828.S

Bildiğiniz gibi bu ve bununla eş manalı Ayet ve Hadisler bir hayli çoktur. Biz inşaallah bu zikredilen delillerle Müslümanların bu konudaki arıza-larının ne derece çirkin bir şey olduğunu anlamışızdır.

Ama ne yazık ki bu kadar uyarılara rağmen – biraz öncede ifade ettiğimiz gibi – bu gün birçok ülke sınırları içerisinde yaşayan Müslü-manlar ırkçılık propakandası ile önce kürt, türk, arap, acem vs diye parçalara ayrılmışlardır….

Böyle bir parçalanma eyleminin ardından da, mezhebi ve meşrebi taassubun gündeme getirilmesi ve tahrik edilmesi neticesinde, birbirle-rine karşı katı ve musamahasız mezhebi bloklaşmalar oluşturmuşlardır.

Bunun ardından ; mezhebi dairelere sığamayan inananlar, aynı mez-hepten olmalarına rağmen değişik grup ve ekollere ayrılmışlardır….

Hatta ve hatta ; aynı grup içerisinde ve aynı isim adı altında zerreler misali dağılmışlar ve paramparça olmuşlardır….. Bunu, çevrenize baktı-ğınızda rahatlıkla görebilirsiniz….

Bu gün tarikat adı altında kaç tane grup vardır….. Nurculuk adı altında kaç tane grup vardır ; Yazıcılar, Okuyucular, Med Zehracılar,Fetullahcılar ve Aczimendiler diye…..
Değerli kardeşlerim ! işin acı tarafı ; inananlar öyle bir hale gelmişler ki, inanın kendi mahallesinde oturan bir müslümanla dahi grupsal taassup yüzünden yan yana gelmemekte ve aynı apartman kapısından girip çıkmalarına rağmen birbiri ile selamlaşmamaktadırlar…

Kitaba ve Sünnete sırtları dönük olan bu zavallılar, bu parçalanmış-lıktan da rahatsız olmamakta ve : ….. Allah’a giden bir çok yol vardır, hedef aynıdır, dolayısıyla sen o yoldan ben bu yoldan, sen o yamaçtan ben bu yamaçtan ilerleyelim …. Diyerek içerisinde bulundukları bu çirkin hallerini de meşru göstermeye çalışmaktadırlar.

Tabi ki bu musibet ve belanın en büyük sebebi, içerisinde bulundukları cehalettir… Yani, Kur’ana ve Sünnete olan vukufiyetlerinin cılızlığıdır…

Diğer bir ifadeyle ; İslamdaki bağlılığın şahıslara değil de Kur’ana ve Sünnete olduğu husunundaki cehaletleridir…. Çünkü bu insanların hemen hemen kısmı azamının bağlandıkları nokta şahıslardır, Kur’an ve Sünnet değildir…. Her ne kadar bizler de Kur’an ve Sünnet çizgisindeyiz deseler de…

Halbuki Kur’ana ve Sünnete hakkıyla fukufiyeti olanlar göreceklerdir ki , Allah’u Azze ve celle Müslümanlara tek bir yoldan bahsetmiş ve kendi rızası için yan yana gelenlere de başka yollar edinmeyin demiştir…

Her gün defalarca okuduğumuz Fatiha suresinde Rabbimiz ; ihdina’s sıratel mustegiym ….. bizi doğru yola ilet, hükmüyle yolun tek olduğunu vurgulamış ve bizleri doğru yollara ilet şeklinde bir ifade kullan-mamıştır.

Ve yine En’am suresindeki ; “ İşte bu benim dosdoğru yolumdur, ona tabi olun, başka yollara tabi olmayın ki, sizi O’nun yolundan ayırmasın ” ifadesiyle de aynı gerçeği zikretmiştir…. Yani yolun tekli-ğinden bahsetmiştir.

Ama unutulmamalıdır ki bu kadar delillerin serdedilmesine ve bu konuda nasihatlerin yapılmasına rağmen, hala Kitabın ve Sünnetin sadece adını kullanarak etraflarındaki insanları kişisel yorum ve anlayışlarından kaynaklanan beşeri yollara davet edenler, Allah’a giden yolun üzerinde oturan ve onun berraklığını bulandıran facir kimse-lerdirler…. Bunu akıllarından sakın çıkarmasınlar…. Çünkü bu anlamda bir çok insan hakkı hakikatı bilmesine veya görmesine rağmen – bir çok endişelerinden dolayı – bundan yüz çevirmektedir….

Ve tabi bunula beraber yine unutulmamalıdır ki ; kendilerine dokunul-mazlık kazandıran bu kimselere körü körüne itaat eden ve bu kimselerin ağızlarından çıkan her türlü sözü de hak kabul ederek bunları ilahi tenkitten tenzih eden kimseler de aynen ; cahiliye dönemindeki Latt, Menat, Uzza ve Hubel gibi kabir ve türbelerde yatan şahısları Allah’a yaklaşmak için vesile edinen kimseler gibi niyetleri iyi olupta sapıklık içerisinde olan kimselerdir….

Bunlar da eğer bu kadar delil ve nasihatlere rağmen hala odunumun parası derseler hiç kusura bakmasınlar, bunun hesabı çetin olur.

Hatırlarsınız Allah Resulü s.a.v’in kendilerini islama davet ettiği o toğluluğun ileri sürdükleri sözlerini….

Onların, geçmişte yaşamış Salih insanlar olan bu kimselere saygı ve tazimde bulunurlarken, veya onlar adına ortaya atılan kanun, nizam ve ibadet şekillerine din adına sarılırlarken….. bizim kötü bir niyetimiz yok, biz bunlara ibadet etmiyoruz, biz sadece bizi daha fazla Allah’a yaklaştırsınlar diye bunları vesile ediniyoruz….. dedikleri gibi, aynen zamanımızdaki yüzbinlerce şaşkın da ;

Beylerine, efendilerine, şeyhlerine, üstazlarına ve ağabeylerine itaat ederlerken ;

“ … bizim kötü bir niyetimiz yoktur, biz bunlara ibadet de etmiyoruz, - sanki onların önlerinde secdeye mi kapanıyoruz - biz sadece bizi daha fazla Allah’a yaklaştırsınlar diye bunları vesile ediniyoruz …..” demektedirler… Yani ileri sürülen sözler ve pahaneler aynı…

Öyleyse dikkat edin ey inandığını söyleyenler ! akibette aynı olabilir. Çünkü bu itaatler ve ibadetler Allah’a değil, Allah’tan başkalarına yalpan itaat ve ibadetlerdir…. Neden ?

Çünkü itaat edilen hükümler, Allah’ın Kur’an ve Sünnet’te ortaya koyduğu hükümler değil, insanların din adına – heva ve arzularına göre hazırladıkları ve - ortaya attıkları hükümlerdir…

İşte bu çirkin durumdan dolayıdır ki, Müslümanlar bu gün bahsi edilen nedenlerden dolayı param parça olmuşlar, bulundukları grubun maya-sıyla mayalanmışlar, boyasıyla boyanmışlar ve gerçek islami kimliklerini inanın yitirmişlerdir.

Bu kimseler, bulundukları ortamlardan o kadar emin ve o kadar kendi-lerini garantide görüyorlar ki, inanın - hatırlatılmasına rağmen – Kur’an ve Sünnet’le karşı karşıya gelmemekte ve davet olundukları ilahi vahiyle kendi aralarına Beylerini, efendilerini, şeyhlerini, üstazlarını ve ağabeylerini sokmaktadırlar….

Kur’an ve Sünnet ölçüsünden uzak bir teslimiyetle bağlandıkları bu ağalarına ve beylerine ; … bu hükmün kaynağı nedir ? …. Bu konu da bir delil var mıdır ? … bunu kim emrediyor ? … sorusunu dahi sorabilecek cesaretten uzak bir taassupla beyleri ağaları ne derse onu yapmak-tadırlar...

Tabi bu arada sıradan kabul ettikleri bir Müslüman, kendilerini Kur’an ve Sünnet ölçüsünde uyardığı zaman da, yüce payeler verdikleri efendileri ile o müslümanı mukayese ederek ; efendi bu şeyleri şimdi sen biliyorsunda bizim ustad bilmiyor mu ? …. Yani bunlardan senin haberin var da bizim şeyh efendi bunlardan haberi yok mu ? …. Diyerek gülüp geçmektedirler.

Elbetteki onların güldükleri bu duruma biz gülmüyoruz… Çünkü bu durum gülünecek bir durumdan ziyade, şeyhlerin ve üztazların ilahlaş-tırılması hadisesidir….. Manasını mahiyeti bilmedikleri bir putçuluğa karşı olan bu beyefindelerin öncelikle gönüllerine yerleştirdikleri bu putları kırmaları gerekir… Çünkü aşılması gereken ilk engel ve kırılması gereken ilk put budur…..Yani sokaklardaki cansız taşları kırmaya talib olanların işe buradan başlamaları gerekir.

Değerli kardeşlerim ! yine hatırlarsınız tarihte ehli kitabın bu anlamda nasıl şirk ve küfre düştüklerini.

Allah’u Azze ve Celle bu konuda şöyle buyurmaktadır.:

“... Onlar hahamlarını ve rahiplerini - yani din adamlarını - Allah’tan gayri rabb’ler edindiler…… “
TEVBE : 31.AY.

Bu Ayeti kerimeyi en güzel şekilde izah eden Allah resulü s.a.v’in şu hadis’i şerifine iyi dikkat edelim.

“... Adiy İbn Hatem r.a’dan : Kendisine islam daveti ulaşınca şam’a kaçmış ve cahiliyye devrinde hıristiyan olmuştu.Allah Rasulü s.a Adiy İbn Hatemin kız kardeşine hediyeler verip ihsanda bulunarak, kardeşinin geldiği zaman kendisinin yanına getirilmesi için teşfik etmişti…. Nihayet Adiy Medineye gelmişti.Onun gelişini haber verdiler. Boynunda gümüş bir haçla Allah rasulünün yanına girdi. Allah Rasulü s.a.v ona şu ayeti kerimeyi okudu : “ Onlar hahamlarını ve rahiplerini, Allah’tan gayri rabb’ler edindiler. “
Bunun üzerine Adiy İbn Hatem : Onlar hahamlarına ve rahiplerine ibadet etmiyorlardı ki, dedi. Allah Rasulü s.a.v şöyle buyurdu : Ey Adiy, onların dediklerine uymadılar mı ? Onlar helalı haram, haramı da helal yaptıklarında onların bu dediklerini kabul etmediler mi ? Adiy,evet deyince, Resulullah s.a.v : İşte onların hahamlarına ve rahip-lerine ibadetleri budur.Ve işte onların hahamlarını ve rahiplerini Allah’tan başka rabb’ler edinmeleri böyle olmuştur. dedi. ”

TİRMİZİ : 5.C.3292.N – AHMED :

İşte bu delillerin açık ifadelerinden anlaşılıyor ki, Allah’ın dinini yaşa-mak isteyen insanların Alimlerini, Hocalarını, Üstazlarını delilsiz körü körüne taklit etmeleri neticesinde, başlarına doğru yoldan sapma ve Allah’tan gayri rabb ve İlah edinme gibi belalar getirmiştir.

Unutmayalım ki bu kural aynen bizim için de geçerlidir… “ Çünkü hüküm illet üzere döner “ … Yani aynı problem kim de vuku bulursa bulsun, o kimse de aynı hükmü giyer.

Ama bu demek değildir ki, insanlar dinlerini yaşamada alimlere , Hoca-lara ihtiyaçları olmaz, onlara bir şeyler sormaz…. Hepinizin de bildiği ve duyduğu gibi ; “ Alimler peygamberlerin varisleridirler ” sözü Allah Rasulü s.a.v’in sözüdür..
EBU DAVUT : 4.C.3641.N

Bizim buradaki anlatmak istediğimiz şey, dinini yaşamaya çalışan insanların Alimlerini, Hocalarını, Şeyhlerini veya Ağabeyilerini dinlerken, onların ağızlarırdan çıkan her sözün hak olduğunu peşinen kabullen-melerinden önce, onu araştırmaları gerekir… Veya anlatan kim olursa olsun, din adına anlatılan şeylerin delilini onlardan istemeleri gerekir…

Unutmayalımki böyle şer’i bir metodla hareket etmek, inananların hem sıhhatli bir din yaşamalarına vesile olacak, hem de birlik ve beraberlik sağlanacaktır…. Herkesinde yakinen bildiği gibi, müslümanlar arasındaki bu yaygın hastalık - yani guruplaşmalar ve ayrılıklar - inanıyorum diyen-lerin başlarına büyük bir bela olmuştur….

Bunların müsebbibi olan şeytan ve avaneleri arzularına ulaşabilmek için inananları parçalamayı, çeşitli gurup ve ekollere bölmeyi bir görev bilerek sistemli bir şekilde çalışmaya girmişler ve neticede de bu arzu-larına kavuşmuşlardır.

Ama unutulmamalıdır ki bu başarı, bir tarafın mükemmel çalışması, diğer tarafın ise lakayıt ve pasif kalmasından meydana gelmiştir.

Şeytan ve avaneleri mükemmel çalışmalarının neticesi bu başarıyı elde etmişlerdir… Ama inanıyorum diyenler ise, delilsiz körü körüne hareket etmekle, bananecilikle ve hasetsen dinlerine karşı samimiyetsiz ve lakayıt tavırlarıyla meydanı karşı tarafa terk etmişlerdir.

Oysa ki Allah’u Azze ve Celle, şeytanın hile ve tuzağının zayıf oldu-ğunu bizlere bildiriyor…. Peki o zaman insanın aklına şu gelmez mi ? ..

Demekki inananların Kur’an ve Sünnete olan bağlılıkları, şeytanın o zayıf hilesinden daha çürükmüş….. İnanın imsanın aklına bundan başka bir şey gelmiyor.

İNANANLARIN BAĞLILIKLARI KUR’AN’A VE SÜNNET’E OLMALIDIR

Değerli kardeşlerim ! ben son olarak bir bab daha zikrederek konuyu bitirmek istiyorum. O da ; dersimizin başlığı olarak zikrettiğimiz gibi İslam da bağlılık mutlaka Kur’ana ve Sünnet’e olmalıdır kuralının delilleri ve onların anlaşılması hususunda bir izah.

Bu konu da bir müslümanın bilmesi gereken en önemli husus Allah resulü s.a.v’in dahi kendisine bağlandığı şey Kur’an ve Sünnet idi… Yani o dahi Allah’ın kendisine indirdiği Kitaba ve hikmete bağlıydı.

Rabbimiz Kerim Kitabında şöyle buyurmaktadır :

“ Rabbinden sana vahyedilene uy ….. “
EN’AM : 106.AY.

“ ….. Biz sana vahyetmezden önce sen kitap nedir iman nedir bilmezdin…… “
ŞURA : 52.AY.

وَمَا يَنطِقُ عَنِ الْهَوَ إِنْ هُوَ إِلَّا وَحْيٌ يُوحَى

“ O, heva ve arzusundan konuşmaz. Onun söyledikleri, yalnızca kendisine ilka edilen bir vahiy’dir. “
NECM : 3 - 4

“ Ben, ancak bana vahyolunana uyarım … “
AHKAF.9.AY.

وَأَنزَلَ اللّهُ عَلَيْكَ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَعَلَّمَكَ مَا لَمْ تَكُنْ تَعْلَمُ وَكَانَ فَضْلُ اللّهِ عَلَيْكَ عَظِيماً

".... Allah sana kitabı ve hikmeti indirdi. Ve bununla sana bilmediğin şeyleri öğretti. Allah'ın senin üzerindeki fazlu keremi çok büyüktür."

NİSA : 113.AY.

İşte bu ifadeler değerli kardeşlerim, Resulullah s.a.v’in dahi vahye uyduğunu ve dinle alakalı hiçbir konuda kendi inisiyatifine dayalı bir şey ortaya koymadığını bizlere anlatmaktadır.
Rabbimiz Subhanehu ve Teala resulune vahye tabi olmasını emrettiği gibi, elbetteki bizlerede vahye tabi olmamızı ve ona bağlı kalmamızı emretmektedir.

Rabbimizin bu husustaki mesajları şöyledir :

مِّن رَّبِّكُمْ وَلاَ تَتَّبِعُواْ مِن دُونِهِ أَوْلِيَاء قَلِيلاً مَّا تَذَكَّرُونَ اتَّبِعُواْ مَا أُنزِلَ إِلَيْك

{ Rabbinizden size indirilene uyun,O’nun dışındaki şeyleri dostlar edinipte onlara uymayın. Ne kadar da az öğüt alıyorsunuz. }

A’RAF.3.AY.

Değerli kardeşlerim ! öyleyse sözü daha fazla uzatmaya gerek yoktur. İslamda bağlanılması gereken Kur’an ve Sünnet’tir… Bunun haricinde hiçbir şeyin bağlayıcılığı olmadığı gibi, makamı ve mevkisi ne olursa olsun hiçbir şahsiyetinde kendisine bağlanılması gerekmez.

Rabbimden niyazım bizlere, körü körüne hareket etmekten ziyade şuurlu, basiretli ve delillere dayalı bir din yaşamamızı nasip eylesin…

AMİN

VEL HAMDU LİLLAHİ RABBİL ALEMİN

TACUDDİN EL- BAYBURDİ
Read On 0 yorum

Peygamber (s.a.v.) Hakıında Haddi Aşmamak..

13:08
PEYGAMBERİMİZ S.A.V HAKKINDA HADDİ AŞMAMAK

بسم الله الرحمن الرحيم

Gerek geçmiş cahiliye toplumlarında ve gerekse günümüz cahiliyesinde göze çarpan en çirkin arızalardan birisi de ümmetlerin peygamberleri hakkındaki ğuluvlarıdır. - Yani haddi aşmalarıdır. –

Allah’u azze ve celle bu ümmete bir hatırlatma yaparak, önceki ümmetlerin peygamberleri hakkındaki aşırıklarından dolayı şirk ve küfre düştüklerini açıkça beyan etmektedir….. Rabbaimiz kerim kitabında şöyle buyurmaktadır :

يَا أَهْلَ الْكِتَابِ لاَ تَغْلُواْ فِي دِينِكُمْ وَلاَ تَقُولُواْ عَلَى اللّهِ إِلاَّ الْحَقِّ إِنَّمَا الْمَسِيحُ عِيسَى ابْنُ مَرْيَمَ رَسُولُ اللّهِ………

“ Ey kitap ehli dininizde aşırılığa gitmeyin ve allah’a karşı hak olandan başkasını söylemeyin.meryem oğlu isa sadece allah’ın resuludur. “
NİSA 171

“ Yine deki : ey kitap ehli ! dininizde haddi aşmayın ve daha önce sapıtan,bir çoklarını da saptıran ve doğru yoldan uzaklaşan kimselerin heva ve heveslerine uymayın.israil oğullarından küfredenler, davud ve Meryem oğlu isa’nın diliyle lanetlenmişlerdir. bunun sebebi,isyan etmeleri ve haddi aşmalarındandır. “
MAİDE 77-78

“ Yahudiler uzeyr,allah’ın oğludur, demişler ; hristiyanlar da Mesih isa allah’ın oğludur, demişlerdir.bu,onların kendi ağızlarıyla geveledikleri sözleridir ki,kendilerinden önceki kafirlerin sözlerine benzetiyorlar. allah,onları katletsin;nasıl da - bu çirkin sözleri – uyduruyorlar.Onlar,allah’ı bırakıp haham-larını, rahiplerini ve meryem oğlu isa’yı kendilerine rabb edinmişlerdir. Halbuki onlarda tek bir ilaha ibadet etmekten başka bir şeyle emrolunmamışlardır.zira O’ndan başka ilah yoktur.o,onların ortak koştuk-larından münezzehtir. “
TEVBE 30-31

Bu ve emsali Ayeti kerimelerde anlatıldığı gibi gerek ehli kitap ve gerekse onlardan öncekiler peygamberleri hakkında asılsız sözler uydurarak şirk ve küfre düşmüşlerdir.

Allah’u azze ve celle bu gibi Ayet’leriyle bu ümmete açık uyarılarda bulunduğu gibi,O’nun resulu Muhammed s.a.v‘de aynı konuda ümmetine uyarılarda bulunmuş ve onları bu konuda aşırılıktan sakındırmıştır.

“ … İbn Abbas r.a’dan gelen bir hadiste resulullah s.a.v şöyle buyurmak-tadır : Ey insanlar ! din’de aşırılığa gitmekten sakının, çünkü o, sizden öncekileri helak etmiştir. “
İBNİ MACE : 8.C.3029.N - AHMED :1.215.347
İbn mesud’dan ……..ibn ebi asın ES SÜNNE : 98
İbn mesud’dan……el-albani SİLSELETÜS SAHİHA

MUHAMMED S.A.V’DE ALLAH’A İBADET ETMEK İÇİN YARATILMIŞ BİR

KULDUR

Her şeyden önce inanan bir kimsenin şunu çok iyi bilmesi gerekir ki ; Muhammed s.a.v’de Allah’a ibadet etmek için yaratılmış bir kuldur.

Çünkü bilinen bir gerçektirki Allah’u teala, ne kadar cin ve insan varsa onları sadece ve sadece kandisine ibadet – kulluk - etmeleri için yaratmıştır…. Rabbimiz şöyle buyurur :

وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْإِنسَ إِلَّا لِيَعْبُدُونِ

“ Ben, Cinleri ve İnsanları sadece bana ibadet etmeleri için yarattım. ”
ZARİYAT: 56.AY.

Rabbimizin bu açık beyanı gösteriyorki, insan olarak ne kadar nebi ve rasul varsa onlar da Allah’a kulluk etmeleri için yaratılmıştır….. Öyleyse unutmamamız gerekir ki, Muhammed s.a.v ilk önce kul, ondan sonra da resul’dur.

Rabbim kerim kitabında şöyle buyurmaktadır :

“ Allâh'ın kulu - Muhammed - kalkıp O'na yalvarınca - hayretten, hepsi - onun üzerine üşüşüp nerdeyse keçe gibi birbirlerine geçe-ceklerdi. De ki : " Ben ancak Rabbime yalvarırım ve hiç kimseyi de O'na ortak koşmam."
CİN :19-20

“ Kulu Muhammed’i, geceleyin mescidi haram’dan, kendisine bazı Ayet’lerimizi göstermek için,etrafını mubarek kıldığımız mescidi Aksa’ya götüren Allah, her türlü noksan sıfatlardan münezzehtir. “
İSRA : 1
“ … Ömer r.a’dan,Resulullah s.aİv şöyle buyurdu : Muhakkak ki ben sadece bir kulum. Bana Allah’ın kulu ve elçisi deyin ve beni hakkım olan yerden daha yükseklere çıkarmayın. “

AHMED : 1.23-24 – 3/.153 - MAKDİSİ.MUHTERA : 696 - TABERANİ : 3128 - MECMA : 921 - HAKİM : 3196

“ … Resulullah s.a.v şöyle buyurdu : Beni, hristiyanların ibn Meryem’i övmekte aşırı gittikleri gibi, siz de methetmekte aşırı gitmeyin. “

BUHARİ - DARİMİ : 2412 - BEZZAR : 1300 - HAMEYDİ : 116 - BEYHAKİ ŞUAB : 2183

“ … Enes ibn Malik r.a’dan : peygamber s.a.v huzuruna gelen bir heyet : “ ey Allah’ın resulü ! sen bizim en hayırlımız, en hayırlımızın oğlu, efendimiz,efendimizin oğlu ” deyince resulullah sav şöyle buyurdu : Ey insanlar sizler kendinize ait sözlerinizi söyleyiniz.sakın şeytan sizi heva ve arzularınızın peşine sürüklemesin.Ben Allah’ın kulu ve resulüyüm. Beni yüce Allah’ın getirmiş olduğu konumun üstüne çıkarmanızı sevmi-yorum. “

AHMED MÜSNED : 3.241-13117.N - MUSANNEF : 11 . 272

RESULULLAH’IN BEŞER SIFATI

Hiç şüphesiz ki Allah resulü s.a.v’de bizler gibi yiyen,içen, giyinen, gezen, evlenen, uyuyan,unutan ve şair insanlar gibi ihtiyaç sahibi olan bir beşerdi….. Rabbimiz kerim kitabında resulünü vasfederken, onun da aynen diğer insanlar gibi yiyen,içen,çarşıda pazarda gezip dolaşan bir beşer olduğunu anlatmıştır…… Onun,diğer insanlardan farklı tarafı ise, sadece kendine vahyolunduğudur.

“ De ki : bende sizin gibi bir insanım ancak………bana vahyolunuyor……… “
KEHF : 110

“ Size ben meleğim de demiyorum. Ben sadece bana vahyolunana uyuyo-rum…… “
ENAM : 50 - AHKAF : 9

“ Bu resule ne oluyor ki - yani nasıl bir peygamber ki – yemek yiyor, çarşıda pazarda geziyor……dediler. “
FURKAN : 7

“ Senden önce hiçbir peygamber göndermedik ki yemek yememiş ve çarşıda Pazar da dolaşmamış olsun. “
FURKAN : 20
Değerli kardeşlerim ! bu ve emsali Ayet’i kerimelerin nüzul sebep-lerine bakıldığı zaman,mekke’nin kafir ve müşrikleri Allah’ın resulün’den, onun gücünün yetmeyeceği ve sadece Allah’ın gücünün yeteceği bir takım şeyleri istediklerini görmekteyiz.

Yani,meleklerin karşılarına getirmelerini…. yeryüzünde pınarlar fişkırtmasını…… göğü üzerlerine parça parça düşürmesini……ve kendisine altından bir ev edinmesini….. gibi şeyler….. Cevap ise :

“ Ey resulüm ! onlara de ki : rabbimi tenzih ederim. - Çünkü sizin benden istemiş olduğunuz bu şeyler, ancak rabbimin gücünün yeteceği şeylerdir - ben ise peygamber olarak gönderilmiş bir beşerden başka bir şey değilim. “
İSRA : 93

“ … Allah resulü s.a.v ise bir hadisi şeriflerinde şöyle buyurur : bana vahyolunmayan meselelerde ben de sizin gibiyim. “

TABERANİ KEBİR - MİŞKAT : 1.51-69

Ve yine bir hadislerinde : Bende sizin gibi bir beşerim,sizin unut-tuğunuz gibi ben de unuturum.unuttuğum zaman da bana hatırlatın, buyurmaktadır.
BUHARİ : MÜSLİM : 2.C.572.N

RESULULLAH S.A.V FAYDA VE ZARAR VERME GÜCÜNE SAHİP DEĞİLDİ

Bilindiği gibi Mekkelilerin en çirkin inançlarından birisi de ; makamı ve mevkisi yüce varlıkların kendilerine fayda ve zarar verebileceği inancına sahip olmaları idi….. Rabbimiz ise böyle bir inancın batıl ve şirk bir inanç olduğunu kerim kitabında şöyle anlatmaktadır :

“ - Sizin şu,kendilerinde bir şeyler var zannederek yalvardığınız,medet umduğu-nuz veya fayda ve zarar verebilecek güce sahip olduğuna inandığınız peygamberler, veli ve evliyalar, veya melekler varya - Onlar ne göklerde ve ne de yerde zerre kadar bir şeye malik değillerdir.Bu ikisinde bir ortaklıkları yoktur.Allah’ın onlardan her hangi bir yardımcıları da yoktur. “
SEBE : 22

“ Ey resulüm ! onlara deki :ben kendime Allah’ın dilediğinden başka ne bir fayda ve ne de bir zarar verme gücüne malik değilim. “
ARAF : 188

“ Ve yine deki : ben size ne zarar verebilirim,ne de iyilik edebilirim. “

CİN : 21.AY.
Değerli kardeşlerim, yine bilindiği gibi Allah’ın resulü s.a.v Uhud savaşında yaralanmış ve dişi kırılmıştı. Bunun üzerine Resulullah s.a.v :
“ Nebilerinin başını yaralayan bir topluluk nasıl felaha erer ki “ diye beddua tibinde sözler söylemişti. Bunun üzerine Allah’u azze ve celle :

“ O konuda senin yapabileceğin bir şey yoktur. Allah onların tevbe-lerini ya kabul eder ya da zalim olduklarından dolayı onlara azab eder. “
ALİ İMRAN : 128

Ayet’i celilesini indirerek,resulünün bu sözünü tasvib etmemiştir.

İBNİ KESİR : 4.C.1360.S

Yani, onların felaha erip ermeme işinde senin yapabileceğin bir şey yoktur. Sen sadece görevini yap,çünkü bütün işler sadece ve sadece Allah’ın elinde ve O’nun emriyledir.

Bununla beraber yine Allah’u Teala Resulüne : “ Aşiretini ve yakın akrabalarını uyar “
ŞUARA : 214.AY.

Ayetini indirince, Resulullah s.a.v hısım ve akrabalarını bir araya topla-yarak onları şöyle uyarmıştı :

“ …… Ey Kureyş topluluğu ! Müslüman olup nefislerinizi Allah’ın azabından satın alınız. Ben Allah’ın azabından hiçbir şeyi sizden savamam. Ey Abde Menaf oğulları ! sizden de Allah’ın azabından hiçbir şeyi savamam. Ey Abbas b. Abdulmuttalib ! senden de Allah’ın azabından hiçbir şeyi savamam. Ey Allah elçisinin halası Safiye ! – yeğenip pergamberdir diye umutlanma - senden de Allah’ın azabından hiçbir şeyi savamam. Ey Muhammedin kızı fatıma ! – sen de babam pergamberdir diye umutlanma - senden de Allah’ın aza-bından hiçbir şeyi savamam. Ama malımdan iste ondan vereyim. “

BUHARİ : 10.C.4634.S – MÜSLİM : 1.C.206.N

Değerli Müslümanlar ! Allah resulü s.a.v’in bu mesajından açıkça anla-şılıyor ki ; Allah’a itaat edilmediği sürece, gerek nesebin ve gerekse soy sop üstünlüyü insanı ateşten kurtarıp cennete sokmaz.

Yani soyu sopu ne kadar asil olursa olsun - isterse peygamber soyun-dan olup onun oğlu, kızı veya torunu olsun – Allah’ın emirlerine sarılmadığı sürece, bu yakınlığın o kimseye Allah katında kesinlikle bir faidesi olmayacaktır.

Ama ne yazık ki bu gün ; islamın bu kadar açık ve net uyarılarına rağmen hala peygamber soyundan olduğunu söyleyerek seyyidlik iddiasında bulunanlar ve Kur’an’a Sünnet’e muhalif bir inanç ve ameller içerisinde olmalarına rağmen bu iddialarının kendilerini kurtaracağını zannedenler eksik değildir…. Bu zavallılar, bu iddialarıyla kendilerinin Allah katında farklı kullar olduklarını sanmaktadırlar.

Oysa ki, - biraz önce de delillerde zikredildiği gibi – bir insan peygam-berin soyundan da olsa, Allah’ın indirdiği Kitap ve Sünnet çizgisinde hareket etmediği sürece, bu yakınlığı onu asla ateşten kurtarmaz…. Diğer bir ifadeyle ; İbadetlerinde Allah’a şirk koştuğu sürece, bir peygamber dahi o kimseye asla yardımcı olamaz.

Hatta bırakın peygamberin şirk koşan bir kimseye yardımını, bu çirkin şey kendisinden dahi sudur etse, onun bile hüsrana uğrayacağı Kur’an’da anlatıl-mıştır……. Rabbimiz şöyle buyurmaktadır :

………” لَئِنْ أَشْرَكْتَ لَيَحْبَطَنَّ عَمَلُكَ وَلَتَكُونَنَّ مِنَ الْخَاسِرِينَ

{ ……… And olsun, eğer Allah’a şirk koşarsan bütün amellerin boşa gider ve ziyana uğrayanlardan olursun. }
ZÜMER : 65.AY.

Ve yine bilinen bir gerçektir ki ; resulullah s.a.v’in anne ve babasını, oğullarının peygamberliği kurtaramamıştır.

Müslim,sahihin de şöyle bir bab açmıştır :

“ Küfür üzere ölen kimsenin muhakkak ateşte olduğu, ona hiçbir şefaatin ulaşmayacağı ve Allah’a yakın olanların dahi akrabalığının ona fayda vermeyeceği “

Ve bu babın altında da şu iki hadisi şerifi zikretmiştir.

{ … Enes ibn Malik r.a dan : Bir kimse ya Rasulallah ! babam nerede ? diye sordu. Resulullah s.a.v : Baban ateştedir, buyurdu. Bunun üzerine o kimse arkasını dönüp gidince Resulullah s.a.v onu çağırdı ve : Muhakkak ki senin baban da benim babam da ateştedir, buyurdu. }

MÜSLİM : 1.C.203.N – EBU DAVUD : 5.C.4718.N – İBNİ MACE : 4.C.1573.N

{ … Ebu Hureyre r.a dan. O şöyle dedi : Peygamber s.a.v annesinin kabrini ziyaret edip ağladı ve etrafındaki insanları da ağlattı. Sonra şöyle buyurdu : Annem için istiğfar etmem hususunda Rabbimden izin istedim de bana izin verilmedi. Kabrini ziyaret etmem hususunda izin istedim, bana bu izin verildi. Siz de kabirleri ziyaret ediniz, çünkü kabir ziyareti ölümü hatırlatır. }

MÜSLİM : 3.976.N - İBNİ MACE : 4.1572.N - EBU DAVUD : 4.3234.N - NESEİ : 4.2036.N

Burada zikredeceğimiz şu Ayeti celileyi düşünürsek, Resulullah s.a.v’in annesi ile alakalı istiğfarının neden reddedildiğini daha açık bir şekilde anlamış oluruz.

“ Yakın akraba bile olsalar cehennem ahalisi oldukları belli olduktan sonra müşrikler için mağfiret dilemek ; ne bir peygamberin ve ne de bir mü’minin yapacağı bir iş değildir. “
TEVBE : 113.AY.

Ve yine aynı babtan olmak üzere Allah resulü s.a.v ; amucası Ebu Talib’in iman etmesi hususunda o kadar ısrarlı olmasına rağmen, onun hidayet bulmasına bir yardımda bulunamamış ve onun cehenneme girmesine de mani olamamıştır.
MÜSLİM : 1.C.24.N – NESEİ : 4.C.2037.N

İşte Resulullah s.a.v’in bu ısrarlı tavrından dolayı da Rabbimiz şu Ayeti celileyi indirmiş ve şöyle buyurmuştur :

“ – Ey Muhammed ! – Sen sevdiklerine hidayet veremezsin. Fakat Allah dilediğine hidayet verir.O, yola gelecek olanları daha iyi bilir. “

KASAS : 56.AY.

Değerli Müslümanlar ! ve yine bu cümleden olarak ; Nuh’un oğlunu, babasının peygamberliği kurtaramamıştır.

“ Gemi Onlarla dağlar gibi dalgalar içinde yüzüyorken Nuh, bir kenara çekilmiş olan oğluna seslendi : " Ey oğlum, bizimle birlikte bin ve kâfirlerle birlikte olma."

Oğlu Dedi ki : " Ben bir dağa sığınacağım, o beni sudan korur." Nuh Dedi ki : " Bugün Allah'ın merhamet ettiği kimseler dışında O’nun emrinden korunacak hiç bir şey yoktur." Ve ikisinin arasına dalga girdi, böylece o da boğulanlardan oldu.

Nuh, Rabbine seslendi. Dedi ki : " Rabbim, şüphesiz benim oğlum ailemdendir ve senin va'din de doğrusu haktır. Sen hakimlerin hakimisin."

Rabbi Dedi ki : " Ey Nuh, kesinlikle o senin ailenden değildir. Çünkü o, salih olmayan bir iş yapmıştır. Öyleyse hakkında bilgin olmayan şeyi benden isteme. Gerçekten ben, cahillerden olmayasın diye sana öğüt veriyorum."
HUD : 42 – 43 – 45 – 46. AY.

Ve yine aynı cümleden olarak ; Nuh’un karısı ile Lut’un karısını, koca-larının peygamberliği kurtaramamıştır.

“ Allah, inkâr edenlere, Nuh'un eşini ve Lut'un eşini örnek verdi. İkisi de, kullarımızdan salih olan iki kulumuzun nikahları altındaydı ; ancak onlara ihanet ettiler. Bundan dolayı, kocaları kendilerine Allah'tan gelen hiç bir şeyle yarar sağlamadılar. İkisine de : " Ateşe diğer girenlerle birlikte girin " denildi. “
TAHRİM : 10.AY.

Yine aynı şekilde ; İbrahim a.s da babası Azer için bir faide sağlayama-mıştır…… Rabbimiz şöyle buyurmaktadır :

“ İbrahim babası için demişti ki : Selam üzerine olsun, senin için Rabbimden mutlaka bağışlanma dileyeceğim, çünkü, O, bana pek lütufkardır “
MERYEM : 47.AY.

“ İbrahim'in babası için bağışlanma dilemesi, yalnızca ona verdiği bir sözden dolayı idi. Kendisine, onun gerçekten Allah'a düşman olduğu açıklanınca ondan uzaklaştı. Doğrusu İbrahim, çok duygulu ve yumuşak huyluydu. “
TEVBE : 114

Hulasa değerli kardeşlerim, delillerinde ifade ettiği gibi ; Allah’a itaat edilmediği sürece veya O’nun istediği şekilde bir hayat tarzı benim-senmediği sürece, bir kimsenin soy sop üstünlüğü, Salih insanlara yakınlığı veya Peygamberlerin soyundan oluşu, o kimseyi kesinlikle kurtarmaz.

Öyleyse kulakları çınlasın diyelim sabah akşam ; … Meded ya Rasulalah …. Şefaat ya rasulalah … diyerek nara atanların.

Ve yine kulakları çınlasın ; …. Sen olmasaydın ey Muhammed ben bu alemi yaratmazdım …. sözleriyle Allah’a iftira edenlerin.

RESULULLAH S.A.V’İN GAYBI BİLMEDİĞİ


Değerli kardeşlerim şunu asla unutmamak gerekir ki ; gayb konusunda mutlak bilgi sahibi Allah!u Azze ve celle’dir…. O’nun haricinde hiç kimse gaybı bilemez. Velev ki Allah’a yakınlıkları ile bilinen bir meleki mukareb veya bir peygamber dahi olsa, onlar dahi gaybı asla bilemezler.

Rabbimiz kerim kitabında bu gerçeği şöyle dile getirmektedir :

قُل لَّا يَعْلَمُ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ الْغَيْبَ إِلَّا اللَّهُ ……

“ De ki : Göklerde ve yerde Allah’tan başka hiç kimse gaybı bilemez….. “
NEML : 65.AY.

قُل لاَّ أَقُولُ لَكُمْ عِندِي خَزَآئِنُ اللّهِ وَلا أَعْلَمُ الْغَيْبَ وَلا أَقُولُ لَكُمْ إِنِّي مَلَكٌ إِنْ أَتَّبِعُ إِلاَّ مَا يُوحَى إِلَيَّ…….

“ De ki : Size Allah'ın hazineleri yanımdadır demiyorum, gaybı da bilmiyorum ve ben size bir meleğim de demiyorum. Ben, bana vahyedilenden başkasına uymam. De ki : Kör olanla, gören bir olur mu ? Yine de düşünmeyecek misiniz ? "
EN’AM : 50.AY.


“ De ki : Allah'ın dilemesi dışında kendim için yarardan ve zarardan (hiç bir şeye) malik değilim. Eğer gaybı bilebilseydim muhakkak hayırdan yaptıklarımı arttırırdım ve bana bir kötülük te dokunmazdı. Ben, iman eden bir topluluk için, bir uyarıcı ve bir müjde vericiden başkası değilim."
A’RAF : 188.AY.

Bu ve emsali delillerin ifade ettiği gibi, Peygamberimiz s.a.v kesinlikle gaybı bilmiyordu… Lakin Allah’u azze ve celle, insanların onun peygam-berliğini tasdik etmeleri açısından resulüne ğayb’tan bazı şeyler izhar etmiştir… Tabiki bu da, resulullah s.a.v’in ğaybı bildiği manasına gelmez. Çünkü Allah’u azze ve celle’nin haber verdiği şey artık ğayblıktan çıkmıştır…. Rabbimiz şöyle buyurmaktadır :

عَالِمُ الْغَيْبِ فَلَا يُظْهِرُ عَلَى غَيْبِهِ أَحَداً {} إِلَّا مَنِ ارْتَضَى مِن رَّسُولٍ فَإِنَّهُ يَسْلُكُ مِن بَيْنِ يَدَيْهِ وَمِنْ خَلْفِهِ رَصَداً

“ Ğaybı bilen odur. Bilgisini kimseye göstermez. Ancak razı olduğu elçilerine gösterir. Çünkü onların önlerine ve arkalarına gözetleyi-ciler koymuştur. “
CİN : 26 – 27.AY.

…….” وَمَا كَانَ اللّهُ لِيُطْلِعَكُمْ عَلَى الْغَيْبِ وَلَكِنَّ اللّهَ يَجْتَبِي مِن رُّسُلِهِ مَن يَشَاءُ”……….

“ …… Allah sizi ğaybe muttali kılacak değildir. Fakat Allah, resullerinden dilediğini seçer …… - ve ona ğaybten haber verir – “

ALİ İMRAN : 179.N

{ … Halid el-Medeni ebu’l Husayn r.a dan. O şöyle dedi : Biz bir Aşure günü Medine’de idik. Cariyeler def çalıp na’me ile söz söylüyorlardı. Biz er-Rubeyyi binti Muavviz’in yanına girdikte cariyelerin durumunu ona anlattık. Kendisi bize şöyle dedi :
- Ben gelin olduğum kuşluk vaktinde Peygamber s.a.v evlenme törenime gelerek odama girdi. O sırada iki kızcağız def çalgısı eşliğinde na’me ile söz söylüyor ve Bedir savaşında şehid edilen babalarımın menkibelerini anıyorlardı. Bu kızcağızlar,söyledikleri sözler arasında ; “ içimizde yarın ne olacağını bilen bir peygamber de vardır “ diyorlardı.Bunun üzerine Resulullah s.a.v : Bu söze gelince,işte onu söylemeyeniz. Çünkü yarın ne olacağını Allah’tan başka kimse bilemez,buyurdu. }

BUHARİ : 8.3748 – TİRMİZİ : 2.1096 – İBNİ MACE : 5.1897 – AHMED : 6.359 – 360 – BEYHAKİ : 7.288-9 – EL-ALBANİ : ADABU’ ZİFAF : 94 – BEĞAVİ : MESABİH : 2330.


Ve yine bu baptan olarak ; Allah resulü s.a.v’in kendi hanımına yapılan iftiranın mahiyetini, Allah’u teala kendisine haber vermeden önce bileme-mesi ….. Huzuruna gelen davacı ve davalıların hangisinin haklı veya haksız olduklarını bilememesi ve kendilerinden şahit istemesi, Peygam-berin gaybı bilmediğinin ve yanlarında olmalarına rağmen insanların gizli hallarine muttali olmadığının en açık ve net delilleridir.

“ … Resulullah s.a.v buyurdularki : Ben ancak bir beşerim ve siz de benim huzurumda davalaşıyorsunuz. “

El-Albani camiu’s Sahih : 2338.N – Müslim : 5.c.1713 / 5

“ … Ömer İbnu’l Hattab şöyle buyurmaktadır : “ Resulullah s.a.v devrinde bazı kimseler vahy ile yakalanırlardı. Zamanımızda ise artık vahy kesilmiştir. Şimdi ise biz,sadece yaptıklarınızdan bize zahir olanlar sebebiyle sizleri yakalarız. Bize kimin hayırlı hali zahir olursa, biz onu emin kılar kendimize yaklaştırırız. Onun gizli işlerin-den bir şeyi araştırmak bize düşmez. Gizli işlerinde onu Allah hesaba çekecektir.Her kiminde bize bir şerri zahir olursa,biz onu ne emin kılarız ne de tasdik ederiz, velev ki gizli işlerinin güzel olduğunu söylese de…. ”

Ef-alil ibad : 416.no - Buhari : 5.c. 2431.s - İbn hazm : muhalla : 4.394 - Hatib.kifaye : 78.s.306.n

Ve yine kulakları çınlasın diyelim – bu kadar açık ve net delillere rağmen - “……….. şeyhlerinin gaybı bildiğini ve kalplerinden geçeni okuduğunu iddia eden bir çok zavallının ………. ”

“ ……. ve yine kulakları çınlasın ;-bu kadar ayet ve hadislere rağmen - cifir ve ebcet hesaplarıyla - gelecekten haberler verip, kitaplarını bu tür yazılarla dolduranların ve yine bu tür hesaplarla kurtulacak olanların kendile-rinin olacağını zırvalayanların………… “

Ne diyelim artık , Allah’u azze ve celle’nin ayaklarımızı dininde sabit kılmasını ve bu tür yanlışlıklar içerisinde olan kimselere de hidayet vermesini dileriz…. Çünkü kendisinden yardım dilenecek tek ilah O’dur. O’na Hamdu senalar olsun……

RESULULLAH S.A.V’İN KABRİ HUSUSUNDA İNSANLARI UYARMASI

Allah resulu s.a.v‘in insanları uyardığı hususlardan bir tanesi de, kabir-lerle alakalı aşırılıklardır.

Bu konudan vefatına yakın günlerde sık sık söz etmiş ve inananları şu sözleriyle açıkça uyarmıştır :

“ … İbn mesud ra’dan, şöyle dedi : Resulullah s.a.v’den işittim, şöyle diyordu : İnsanların en şerlileri, kendileri hayatta iken kıyamet üzer-lerine kopan ve kabirleri mescid edinen kimselerdir. “

Ahmed müsned : 1405-435 - Taberani : 10413 - Bezzar : 3420 - İbni hibban :42319 - İbn huzeyme : 2.c.789.n

“… Cundub ra’dan şöyle dedi : vefatından beş gün evvel peygamber s.a.v’den işittim, şöyle dedi : Dikkat edin ! sizden evvelkiler peygamberlerinin ve aralarındaki ölen iyi kimselerin kabirlerini mescid ediniyorlardı. Dikkat edin ! sakın kabirleri mescid edinmeyin. Ben sizleri bundan kesin olarak nehyediyorum ……….”

Müslim : 2.C.532.N - İbni sa’d :2.240 - Ebu avane : 1.401 - Taberani kebir :1686.N
“… Zeyd b.Eslem r.a’dan ; Resululah s.a.v şöyle buyurmuştur : Ey Allah’ım ! kabrimi mescid haline getirilen bir put yapma. Nebilerinin kabirlerini mescidler edinen bir millete Allah’ın gazabı şiddetlidir. ”

İbn ebi şeybe : 2266-269

“… Ebu hureyre r.a’dan ; nebi s.a.v şöyle buyurdu : Allah’ım kabrimi bir put - vesen - haline getirme. Nebilerinin kabirlerini mescidler edinen bir kavme Allah lanet eder. ”
Ahmed müsned : 2246
“… Ebu hureyre r.a’dan ; Resulullah s.a.v şöyle buyurdu : Evlerinizi kabirlere çevirmeyiniz. Benim kabrimi de bayram yerine çevirmeyiniz. Nerede olursanız olun,bana salavat getirin,bu salavatınız bana ulaştırılır. ”

Görüldüğü gibi Allah resulu s.a.v, bu uyarıları ile insanların kabirlere koşarak oralardan medet ummalarını ,oraları bayram yerine çevirmelerini ve oralarda namaz kılmalarını şiddetle menetmektedir. Ayrıca bu tür davranışların Allah’ın lanetine sebep olan davranışlar olduğunu da hadisi şerifler açıkça anlatmaktadır.

Ama ne yazık ki,bu kadar uyarılara rağmen hala kabirler hususunda azgınlaşarak aşırı giden bir çok insan kalabalığı eksik değildir.

Bu kimseler, kabir ve türbeler hakkında asılsız çirkin hikayeler uydur-muşlar, doğrulukla asla alakası olmayan kerametler dizmişler ve ancak ve ancak, - yerlerin ve göklerin rabbi için söylenmesi doğru olan – bir takım nida ve yardım dilemelerle dolup taşan kasideler inşa etmişlerdir…

Bu şiddetli bela gerçekten o denli ilerlemiştir ki ,bu beladan ancak Allah’ın kendilerine merhamet ettiği,tevhide gönül veren ve onu hakkıyla yaşayanlar kurtulabilmişlerdir.

Bu sapık propaganda ; Allah’tan başkasına kulluğa ve sapıklığa davet eden bir takım belaların gayret ve çalışmaları ile, pek çok insanın aldanmasına ve tevhitten yüz çevirip sapıklığa gönül vermesine sebep olmuştur.

Öyle ki, peygamberlerin ve Salih insanların - hatta Salih zannedilen küfür önderlerinin dahi - kabir ve türbelerine tapınmalar başlamıştır…

Bununla beraber ; bu kabir ve türbelerde yatanlara mensup kabul edilen kap kacak, kıllar tüyler ve elbiseler bile Allah’a yaklaşmak için birer vesile sayılmaya başlanmıştır…

Halbuki bu türden inanç ve davranışlar, islamın reddettiği şeylerdir.

“… İbni vahhad,kitabında şunu nakleder : ibni Yunus’u şöyle derken işittim : Ömer ibn’ul hattab, altında Nebi s.a.v’e beyat edilen ağacın kesilmesini emrederek onu kestirdi. Çünkü insanlar o ağacın yanına giderek altında namaz kılıyorlardı. O da bir fitne çıkmasından korktu. “

İbn sad Tabakat : 2.100

“… Ömer r.a bir defasında bazı kimselerin gruplar halinde bir yere doğru gittiğini görünce yanındakilere : bunlar nereye gidiyor ? diye sordu. Yanındakilerden “ ey müminlerin emiri, peygamberimizin namaz kıldığı bir yer var,oraya gidip namaz kılmak istiyorlar ” cevabını alınca şu sözleri söyledi : Sizden öncekiler buna benzer davranışları yüzünden mahvoldular. Onlar peygamberlerinin izlerini, tarihi kalıntılarını izlerler ve onları kilise ve mabed edinirlerdi.Buna göre kim bu namaz yerindeyken namaz vakti ile karşılaşırsa oralarda namaz kılsın ve kim namaz vakti ile karşılaşmaz ise oradan geçip gitsin,özellikle oralarda namaz kılmaya kalkışmasın.”

S.müstakim :2.c.265.s - Kenzul ummal : 17.140 - Abdurrezzak : 2.118-119.2734.n

Değerli kardeşlerim ! ve yine cehaletleri başlarına bela olan birçok inananın, kendilerine isabet eden musibet ve belaların üzerlerinden kalkması için bu yerlere başvurur olduğunu görürsünüz…

Hatta ve hatta, sadece ve sadece Alemlerin Rabbi’nin kudret ve kuvvetinde olan çoçuk isteme,yağmur isteme,iş isteme bile buralardan istenir olmuştur…

Ve yine Allah’ın beyti nasıl tavaf ediliyorsa, buralar da öylece tavaf edilir olmuştur…

Bu kabir ve türbeleri ziyeret kastı ile, taa uzak yerlerden konvoylar oluşturup, seferler düzenlenir olmuştur…

Hulasa değerli kardeşlerim, daha bir çok çirkin çeşitleriyle bu gibi şeyler, hala gözlerimizin önünde açıkça işlenir haldedir.

Gerçekten bu kabir ve türbelerin etrafındaki kalabalığı,kadın ve erkeklerin birbirine karışmalarını, çoğunun ağlayıp sızladıklarını, bağırıp feryat ettiklerini ve sessizce oralara dualarda ve yalvarıp yakarışlarda bulunduklarını görüp durmaktayız….

İşin garip yönü ise ; Allah resulü s.a.v‘in ortadan kalkması için senelerce mücadelesini verdiği bu tür şeyler, bugün Allah’a yakınlık sağlamak için birer vesile kabul edilmiştir…

Ve ne yazık ki bu gün ; kendilerine alim, hoca efendi, üstaz veya şeyh efendi denilen kimseler de, bir avuç dünya menfaati elde etmek için halka, bu çirkin şeyleri dindenmiş gibi gösterip, insanları bu pisliğe bulaş-tırmaktadırlar….

Ne diyelim…. bizler Allah’u Azze ve Celle’den, bunların bu çirkin inanç ve amellerden rucü etmelerini ve kendilerinin de hidayete ermesini niyaz ederiz………..

Vel hamdulillahi rabbil alemin

TACUDDİN EL - BAYBURDİ


Ebu davud : 3.2042.N - el-Albani . Sahihul cami : 2 / 7226
Read On 0 yorum

Rızık Endişesinin Kulluktaki Rolü..

13:06
R I Z I K E N D İ Ş E S İ N İ N K U L L U K T A K İ R O L Ü

بسم الله الرحمن الرحيم


Değerli kardeşlerim ! bilindiği gibi bir çok şeyin korkusu, endişesi ve kaygısı var ki bunlar, kulun Allah’a karşı sorumlu olduğu ibadetlerini yerine getirip getirmeme de büyük bir rol oynamaktadır.

Bunlar ; canımdan olurum korkusu ve endişesi….. malımdan olurum korkusu ve endişesi…. Tenkit edilirim korkusu ve endişesi… kınanırım korkusu ve endişesi … veya alay edilirim korku ve endişesidir.

İşte bunlardan bir tanesi de, bu gün üzerinde durmaya çalışacağımız ve gücümüz nisbetinde izahını yapmaya çalışacağımız rızık korkusu ve endişesidir.

Bir çok kimsenin cahillikleri, bilgisizlikleri ve mala mülke karşı olan hırsları sebebiyle Allah’tan ve onun dininden yüz çevirdiklerine şahit olursunuz…

Bu tip zavallılarla nerede Allah’a kulluk ile alakalı bir sohbet, bir nasihat ortamı oluşturmaya çalışsanız, bunlardan sudur eden tek kaygı, tek endişe, Rızık konusundaki kaygı ve endişedir….

Yani kendilerine ne zaman ; Allah’a kulluk edin… onun dinini yaşamaya gayret edin…. çünkü siz bunun için yaratıldınız…. diye nasihatte bulun-sanız bir çoğunun cevabı ; efendim biz sizin dediğiniz gibi sürekli Allah’a kulluk edecek olsak, evde çoluk çocuk aç kalır…. biz aç kalırız… her zaman namaz kılacak olsak… sizler gibi bu şekilde sakal bırakacak olsak bizi işten atarlar, bize kim ekmek verir… hemi çalışmakta bir ibadettir, bizde böyle ibadet ediyoruz… şeklindedir.

Halbuki bilmezler ki Allah’u azze ve celle daha bu kimseleri dünyaya getirmeden önce, onların rızıklarını ana rahmindeyken takdir etmiştir.

Bilindiği gibi Allah resulu s.a.v bir hadisi şeriflerinde şöyle buyur-maktadır : “ Sizin her biriniz ana baba maddeleri kırk gün ana rahminde toplanır. Sonra o maddeler yine o kadar zaman içinde katı bir kan pıhtısı halini alır. Sonra yine o kadar zaman içinde bir çiğnem ete tahavvul eder.Sonra bir melek gönderilir de ona ruh üfürür. Sonra melek şu dört şeyi yazmakla emrolunur : Rızkının ne kadar olacağı, ömrünün ne kadar olacağı, erkek mi dişi mi olacağı ve şaki mi said mi olacağı. “
Müslim : 8.c.2643 - 44
Görüldüğü gibi daha insan bu aleme gelmezden önce onun rızkı kendisine tayin ve takdir olunmuştur. Ve bu rızkı da mutlaka kendisi arayıp bulacaktır.

Allah resulu s.a.v yine bir hadisi şeriflerinde şöyle buyurmaktadır : Kulun rızkı, kendisini ecelinin aradığından daha fazla arar. “

Diğer bir rivayette ise : “ Birinin rızkından kaçsa bile ecelin onu yakaladığı gibi rızık da onu yakalar,bulur.”

M.Sağir : 2.C.429.N - C.Sağir : 3.C.3259.N

Hal böyle iken, cehaletleri başlarına bela olan birçok zavallı, hala rızık endişesinden dolayı Rabb’lerinin dininden uzak durup, O’na isyan içerisinde bir hayat sürerler…. Hatta O’nun dinini yaşamaya çalışanların içesinde bile, rızık endişesinden dolayı isyanlar söz konusudur.

Halbuki her neşekilde olursa olsun rızık endişesi ve kaygısı insanı Allah’a kulluktan alıkoymaması gerekir…..

Onu yaratan, onu şekillendiren ve ona yeme ve içme hasleti veren nasıl ki Rabb’i olan Allah ise, onu rızıklandıracak olanda yine Rabbisi olan Allah’dır….

Rabbimiz kerim kitabında şöyle buyurmaktadır :

وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْإِنسَ إِلَّا لِيَعْبُدُونِ . مَا أُرِيدُ مِنْهُم مِّن رِّزْقٍ وَمَا أُرِيدُ أَن يُطْعِمُونِ . إِنَّ اللَّهَ هُوَ الرَّزَّاقُ ذُو الْقُوَّةِ الْمَتِينُ

“ Ben cinleri ve insanları, sadece ve sadece bana ibadet etmeleri için yarattım. Ben onlardan bir rızık istemiyorum. Şüphesizki asıl rızık veren, çetin kuvvet sahibi olan Allah’tır. “
Zariyat : 56-57- 58

Değerli Kardeşlerim ! eğer zikri geçen bu Ayeti Celilelere dikkat ettiyseniz, Allah’u Teala bu Ayetlerde ; kendisine kulluk edilmesini, çünkü insanlığın yaradılış gayesinin sadece ve sadece bu olduğunu zikrettikten sonra, hemen rızık konusundan bahsederek onu gündeme getirmiştir.

Ve hiç şüphesizdir ki Rabbimiz birbiri ile alakası olmayan cümleleri yan yana getirmez…. Dolayısıyla, eğer rabbimiz insanlığın yaradılış gayesini anlattıktan sonra hemen rızık konusundan bahsetmiş ise, bu demektir ki Allah’a kulluk açısından rızık konusunun yakın bir alakası vardır.

Ve araştırdığınızda da göreceksinizdir ki hemen hemen insanlığın kısmı azamı, rızık endişesinden dolayı Allah’a kulluklarını ihmal etmektedirler.

İşte bundan dolayı Allah’u Teala bu Ayeti celileleriyle rızık konusunda kaygısı ve korkusu olanlara buyuruyor ki : Ben sizi sadece ve sadece bana kulluk edesiniz diye yarattım. Dolayısıyla rızkınız da bana aittir. Öyleyse bu hususta sakın rızık korkusu ve endişesi sizi bana isyan ettirmesin…. Çünkü :

“ Nice canlılar vardır ki, rızıklarını kendileri temin edemezler de, Allah onları da sizi de rızıklandırır. O hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir. “
Ankebut : 60

“ Yeryüzünde yürüyen hiçbir canlı yoktur ki, rızkı Allah’a ait olma-sın …… “
Hud : 6

Öyleyse Allah’a hakkıyla iman eden bir müslümanın, rabbisinin bu husustaki teminatından sonra hala böyle bir korku ve endişe içerisinde olması asla düşünülemez.

Onu yoktan vareden rabbisi, nasılki ona yeme ve içme hasleti verdiyse, onun rızkını da takdir ve tayin etmiştir. Ki, bunu zaten biraz önceki zik-redilen hadisi şerifte görmüştük.

RIZKIN ELDE EDİLMESİNDE MU’TEDİL YOL

Öyleyse geriye kalan ; kulun kendisine taktir ve tayin edilen bu rızkını helal yollardan elde etmeye çalışmasıdır.

Unutmayalım ki Allah’a kullukta rızık endişesi ve korkusu ne kadar etkili bir imtihan vesilesi ise, aynen de o rızkı elde etmede başvurulacak işler ve uğraşlar da o denli etkileyici imtihan vesileleridir…. Bu konuda da çevrenize göz attığınızda şunu göreceksinizdir ki ; …. Birçok insan, hatta inanan, rızık kaygısı ve endişesinden dolayı gayri İslami işler ve uğraşlar peşinde koşmaktadırlar.

Bu gün bir çok inananın sakallarını kesmeleri, bu kaygının eseri değil mi ? ….. Bir çok inandığını söyleyen hanımefendilerin başlarını açmaları, bu korkunun eseri değil mi ? …. El cevap : elbetteki bu gayri İslami tavırlar, rızık endişesinin zehirli meyveleridir.

İşte bundan dolayıdır ki örnek ve önderimiz Muhammed Mustafa s.a.v ümmetini bu konuda uyararak şöyle buyurur :
“ Ey insanlar ! Allah’tan korkunuz ve rızık talebinde mu’tedil olunuz. Çünkü rızkı geçikse bile tamamını elde etmedikçe hiçbir nefis ölmeyecektir. O halde rızık talebinde Allah’tan korkun ve istemekte mu’tedil olun. Helal olanı alınız, haram olanı bırakınız. “

İbni Mace : 6.C.2144.N – Beyhaki : 10404

“ … Cibrili emin bana, rızkını tamamlamadan hiçbir nefis ölmeye-cektir diye haber verdi. O halde Allah’tan korkun ve rızık konusunda mu’tedil olun. Sakın rızık endişesi sizi Allah’u teala’ya isyan etmeye sevketmesin. Çünkü Allah katındaki hayırlara, ancak Allah’a itaatle ulaşılır. “

Heysemi M.Zevaid : 4 / 72 – 6293.n – Taberani Kebir : 7694.N – İbni Hibban

“ … İbni Amr r.a dan. Resulullah s.a.v buyurdular ki : Dünya tatlıdır, caziptir. Kim onu helal yoldan alırsa, Allah onu kendisine mubarek kılar. – helal yolu tercih etmeyipte – Nefsinin arzuları içinde yüzen nice kimseler vardır ki, ateşten başka nasipleri yoktur. “

Taberani Kebir – Camiu’s Sağir : 2 / 2196.n

“ … Yine bir hadisi şeriflerinde şöyle buyurur Allah rasulü s.a.v : Sizden biriniz hakkı gördüğü ve şahit olduğu zaman ; insanların korkusu onun hakkı söylemesine asla engel olmasın. Çünkü onun hakkı söylemesi veya hatırlatması ne ecelini yaklaştırır ve ne de rızkını uzaklaştırır. “
Ahmed : 3 / 19 – Terhib ve Terğib : 4 / 516.s

Hulasa, bu ve benzeri hadisler gösteriyorki ; kulların kendilerine takdir ve tayin edilen rızıkları, her ne şekilde olursa olsun kendilerini arayıp bulacaktır….. Dolayısıyla, insanların – özellikle inananların – rızıklarını elde etmeleri konusunda mu’tedil davranmaları gerekir….. Yani, ifrat ve tefrite sapmadan orta yolu takip etmeleri gerekir.

Öyle ya ; mademki her nefis kendisine tayin edilen rızkın tamamını elde etmeden ölmeyecektir, öyleyse onun gecikmesi veya kaygısı sahibini doğru yoldan saptırmaması gerekir…. Daha açık bir ifadeyle ;

“ Bu meseleye hakkıyla iman eden bir müslümanın, rızkını elde etme hususunda vesilelere çok dikkat etmesi gerekir… Yani ; meşru vesilelere sarılmalı ve kendisini Allah’a isyan ettirecek gayri meşru vesilelerden de uzak tutmalıdır. “

Zamanımızdaki bir çok cahil insanın zannettiği ve dediği gibi ; dürüst olduğun zaman kazanamıyorsun ki …. Yalan söylemeden satılmıyor ki ...
Malın ayıbını söylersen almıyorlar ki … mantığı, asla bir müslümanın düşüneceği ve yapacağı bir şey olmamalıdır… Diğer bir ifadeyle ; bir insanın dürüstlüğü ve doğru sözlülüğü asla rızkınıza mani olan bir davranış değil, bilakis onun helal yoldan gelmesine ve bereketlenmesine vesiledir.

Bakınız Rabbimiz kerim kitabında bu konuda ne buyuruyor :

“ Ey inananlar ! Allah’tan korkun ve doğru söz söyleyin ki, Allah işlerinizi düzene soksun ve günahlarınızı bağışlasın…… “
Ahzab : 70 – 71

“ ……. Kim Allah’tan sakınırsa, Allah o kimseye bir çıkış yolu ihsan eder ve onu, hiç hesabedemediği bir yerden rızıklandırır. Kim Allah’a tevekkül ederse. O, ona yeter. “
Talak : 2 – 3

İşte bu ve emsali deliller açıkça gösteriyor ki ; Allah’ın emir ve nehiylerine riayet eden ve O,ndan sakınan bir kimseye Allah her hususta yardım eder… Ona, karmaşık işlerinde bir çıkış yolu ihsan eder…. Onun işlerini düzene sokar … ve o kimseyi, aklının ucundan bile geçirmediği bir yerden rızıklandırır.


TAKDİR, SEBEBLERE ENGEL DEĞİLDİR

Öyleyse ey Allah’a teslim olduğunu söyleyenler ! ….. ey kadere iman ettiğini söyleyenler ! …. Ve eyy taaa ana rahminde iken rızkının takdir ve tayin edildiğine inananlar ! ……… bu yolda takip edeceğiniz en güzel düstur ;

Allah’tan hakkıyla korkmanız …. O’na tevekkül etmeniz … ve rızkınızı elde etmek için başvuracağınız vesileler konusunda da meşru olanları seçmeniz gerekir….. Unutmayınız ki takdir, sebeblere engel değildir.

Bu konuda bir çok cahil insanın dediği ve zannettiği gibi İslam, insanın ağzını açıpta oturmasını istemediği gibi, sadece sebeblere de bel bağla-masını sevmez.

Dolayısıyla İslam, insanlara takdir ve tayin edilen rızkı, sebeblere sarıl-makla elde etmelerini emretmiş ve bunun takdire engel olmadığını anlatmıştır.

Allah resulü s.a.v bir hadisi şeriflerinde şöyle buyurmaktadır : İlaç kullanmakta kaderdendir ve Allah izin verirse şifa verir.

Camiu’s Sağir : 2 / 4-2203 – Sahihu’l Cami : 9043.n


Yani ; tedavi olmayı emretmiş, kadere bel bağlayarak onu terk etmeyi de reddetmiştir…. Dolayısıyla rızık konusunda da İslam, sebeblere sarılmayı emretmiş ve kadere bel bağlayarak el ense yapmayı da reddet-miştir….. İşte rızık konusunda mu’tedil davranmanın anlamı budur.

Değerli kardeşlerim ! unutulmamalıdır ki rızkı elde etme vesileleri maddi ve manevi olmak üzere iki çeşittir.

Ziraat, ticaret vesaire gibi şeyler rızkın elde edilmesinde maddi vesileler olduğu gibi, Dua etmek, tevekkül etmek ve Allah yolunda harca-mak ta, rızkın elde edilmesi ve bereketlenmesi için manevi vesilelerdir.

RIZKIN ELDE EDİLMESİ VE BEREKETLENMESİ İÇİN VESİLELER

Maddi vesileler :

Değerli kardeşlerim ! maddi vesileler hususunda her şeyden önce bilinmesi gereken en önemli kural şudur ; Allah’u Teala bir şeyi haram kıldı mı, onun ücretini de haram kılar.

“ … Abdurrahman b. Va’le – ki bu Mısır ehlinden bir kimsedir - İbni Abbas’a üzümden sıkılan içkinin hükmünü sordu. İbni Abbas : Bir adam Rasulullah s.a.v’e içi şarap dolu bir kırba hediye etti. Rasulullah s.a.v ona : “ Allah’ın onu kesin haram kıldığını bilmedin mi ? “ buyurdu. Adam : Hayır dedi ve bir insana gizlice bir şeyler söyledi. Rasulullah s.a.v ona : “ Adamla gizlice ne konuştun? “ buyurdu. Adam : Şarabı satmasını söyledim dedi. Rasulullah s.a.v : “ Allah içilmesini haram kıldığı bir şeyin satmasını da haram etti “ buyurdu. Bunun üzerine şarap dolu kırbanın ağzını açtı ve nihayet o kırbada bulunan şarabın hepsi döküldü. ”

Müslim : 5.c.1579.n - Malik : 2/846) Nesei : 4678.4942-4944 - Ebu Yağla : 2590 - Beyhaki : 6/11-12 - Beğavi : 2040 - Ahmed : 1/244-323

{ … İbni Abbas r.a dan.Resulullah s.a.v şöyle dedi : Şüphesiz ki Allah’u Azze ve Celle bir şeyi haram kılınca,onun ücretini de haram kılar. }

Dare Kutni : 2.c.2778.n

“ … Abdurrahman b. Va’le den …….. Rasulullah s.a.v : “ Allah içilme-sini haram kıldığı bir şeyin satmasını da haram etti “ buyurdu …. ”

Müslim : 5.c.1579.n - Malik : 2/846 - Nesei : 4678.4942-4944 - Ahmed : 1/244-323
“ … El-Mikd r.a şöyle dedi : Rasulullah s.a.v : Hiç kimse elinin çalış-masını yemekten daha hayırlı bir yemek yememiştir. Allah’ın Nebisi Davud a.s elinin çalışmasından yerdi, buyurdu.”

Buhari : 2072-Ter :1917 - Beyhaki : 11691 - Beğavi : 2026 - Ahmed : 17181

“ … Ebu Hureyre r.a şöyle dedi : Nebi s.a.v : Şüphesiz insanlar üzerine bir zaman gelecek ki, o zamanda kişi malı helalden mi haramdan mı elde ettiğine dikkat etmeyecek, önemsemeyecektir “ buyurdu.”

Buhari : 2083-Ter :1926 - Nesei : 4466-4467 - Darimi : 2/246/2539 - Ahmed : 9626-9845-10568 - Albani : 5344-S. Cami

Bu ve emsali deliller gösteriyor ki, bir müslüman rızkını elde etmek için el emeği ile kendisine sarıldığı bakkalı, manavı, ziraatı vesaire gibi işleri meşru olan şeylerdir… Diğer bir ifadeyle ; hakkında haramlılığına dair bir delil bulunmadığı sürece, bir müslümanın yapacağı her iş meşru vesilelerdendir.

Dolayısıyle basiretli bir Müslümana, Allah’ın haram kıldığı bir işle veya bir uğraşla rızkını elde etmeye çalışması haramdır… Diğer bir ifadeyle ; bu şekildeki uğraşlar, kulun helal olarak kendisine tayin edilen rızkını haramlaştırmasıdır.

Manevi vesileler :

ALLAH’A İMAN EDİP O’NDAN SAKINMAK

Unutmayalımki rızkı elde etmede en önemli ve en güzel manevi vesi-lelerin başında Allah’a iman etmek ve O’ndan sakınmak gelir… Rabbimiz kerim kitabında şöyle buyurur :

“ …… Eğer o ülke halkı Allah’a iman edip ve O’dan sakınsalardı, onlara gökten ve yerden bereket kapıları açardık……… “
A’raf : 96

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللَّهَ وَقُولُوا قَوْلاً سَدِيداً يُصْلِحْ لَكُمْ أَعْمَالَكُمْ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَمَن يُطِعْ اللَّهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ فَازَ فَوْزاً عَظِيماً

{ Ey iman edenler ! Allah’tan korkun ve doğru söz söyleyin ki, Allah işlerinizi düzene koysun ve günahlarınızı bağışlasın.Kim Allah’a ve Resulüne itaat ederse,büyük bir başarı elde etmiş olur. }

AHZAB : 70.71.AY
{ …… Kim Allah’tan korkarsa, Allah’ta ona bir çıkış yolu ihsan eder. Ve onu,hiç hesap edemediği bir yerden rızıklandırır…….. }

TALAK : 2.3.AY.

Demekki kul Allah’a iman eder ve O’ndan hakkıyla korkarak ticaret ortamlarında yalandan, hilekarlıktan ve her türlü aldatıcı tavırlardan uzak durursa, Allah o insanın rızkını bereketlendirir, işlerini düzene sokar, sıkıntılı hallerinde ona bir çıkış yolu ihsan eder ve günahlarını da bağışlar.

ALLAH’A TEVEKKÜL ETMEK

Rızkın elde edilmesi ve bereketlenmesinde en önemli ve en güzel manevi vesilelerden birisi de, Allah’a tevekkül etmektir …. Rabbimiz kerim kitabında şöyle buyurur :

{ …… Kim Allah’tan korkarsa, Allah’ta ona bir çıkış yolu ihsan eder. Ve onu, hiç hesap edemediği bir yerden rızıklandırır. Kim Allah’a tevekkül ederse, O ona yeter……….. }
TALAK : 2.3.AY.

“ … Ömer r.a dan : Rasulullah s.a.v şöyle buyurur : “ Şayet sizler Allah’a hakkıyla tevekkül etseniz, kuşları rızıklandırdığı gibi sizi de rızıklandırır. Gördüğünüz gibi onlar,aç karınla giderler ve tok karınla dönerler.”
İbni Mace : 10.c.4164.n – Tirmizi : 4.c.2447.n – Ahmed :

DÜRÜST OLMAK, YALAN SÖYLEMEMEK

Rızkın elde edilmesi ve bereketlenmesinde en güzel vesilelerden birisi de, dürüst olmak ve yalan söylememektir …. Rabbimiz kerim kitabında şöyle buyurur :

{ Ey iman edenler ! Allah’tan korkun ve doğru söz söyleyin ki, Allah işlerinizi düzene koysun ve günahlarınızı bağışlasın……….. }

AHZAB : 70.71.AY

“ … Bir hadisi şeriflerinde Allah rasulü s.a.v şöyle buyurur : Sizden biriniz hakkı gördüğü ve şahit olduğu zaman ; insanların korkusu onun hakkı söylemesine asla engel olmasın. Çünkü onun hakkı söylemesi veya hatırlatması ne ecelini yaklaştırır ve ne de rızkını uzaklaştırır. “
Ahmed : 3 / 19 – Terhib ve Terğib : 4 / 516.s
Yani ; yalanı dolanı vesile edinerek bir şeyler kazanmak için uğraş-mayın….. Dürüst olun, doğru sözlü olun… çünkü kim böyle davranırsa rızkını helal yoldan kazanmış ve onu bereketlendirmiş olur.

ALLAH’TAN BAĞIŞLANMA DİLEMEK

Rızkın elde edilmesi ve bereketlenmesinde en güzel vesilelerden birisi de, Allah’tan bol bol bağışlanma dilemektir …. Rabbimiz kerim kitabında şöyle buyurur :

“ Rabbiniz'den bol bol bağışlanma dileyesiniz ve O'na tevbe edesiniz. - Eğer bunu yaparsanız - sizi, tayin edilmiş bir süreye kadar güzel bir şekilde yaşatır ve her lütuf sahibine lütfunu da verir……….. ”
HUD : 3.AY.

Unutmayınki Allah’tan bol bol bağışlanma dilemenin karşılığı ; gökyü-zünden inen bereketler ve yeryüzünden çıkan bereketlerdir. Mallarda bolluk, üretimde ve nesilde bereket, bedenlerde afiyet ve afetlerden korunmadır. Allah’u Teala şöyle buyurur :

" Ey kavmim ! Rabbinizden bağışlanma isteyin, sonra da O'na tevbe edin ki, üzerinize göğü - yağmuru ile - bol bol göndersin ve kuvve-tinize kuvvet katsın. Günahkarlar olarak yüz çevirmeyin."
HUD : 52.AY.

İBNİ KESİR R.H Bu Ayet’in tefsirinde şunları söyler : “ …. Eğer Allah’a tevbe ve istiğfar eder, O’ndan bol bol bağışlanma diler ve O’nun emirlerini yerine getirirseniz ; rızkınız çoğalır. Göklerin bereketinden size sular indirir, yerlerin bereketinden bitkiler bitirir, ekinler yetiştirir, hayvanlarınızın memelerinden sütler akıtır. Ve sizi mal ve çocuklarla destekler …. “
İBNİ KESİR : 14.C.8116.S

{ … İbni Abbas r.a dan. Rasulullah s.a.v şöyle buyurdu : Kim Allah’tan bol bol bağışlanma dilerse ; Allah onun her sorununa bir çözüm, her sıkıntısına bir çıkış yolu ihsan eder ve onu ummadığı bir yerden rızıklandırır. }
AHMED : EBU DAVUD :

SILAYI RAHİM YAPMAK

Rızkın elde edilmesi ve bereketlenmesinde en güzel vesilelerden birisi de, sılayı rahim yapmaktır …. Allah resulü s.a.v bir hadisi şeriflerinde şöyle buyurur :
“ Her kim rızkının bollanmasını ve ömrünün uzamasını istiyor ise, sıla’ı rahim yapsın. - yani, akrabalarını ziyaret edip onlara iyilik ve ihsanda bulunsun - “
BUHARİ : 13.C.5986.S - MÜSLİM : 8.C.2557.N

Demek ki, insanın hısım ve akrabalarını ziyaret etmesi, onları koruyup kollaması,maddi ve manevi olarak onlara destek olması,insanın ömrünün uzamasına ve rızkının çoğalmasına sebeptir……

Öyleyse, samimi bir Müslüman bu fırsatı iyi değerlendirmelidir. Henüz hayat sermayesi elinde iken, hısım ve akrabalarının haklarını gözeterek bu imtihan yurdunda hem kazancının artmasına ve bereketlenmesine, hem de ahiretteki kazancının artmasına çalışması gerekir.

Değerli kardeşlerim ! buraya kadar zikredilen delillerden de anlaşıla-cağı gibi ; bir insanın - özellikle de iman ettiğini söyleyen bir kimsenin - Allah’a kulluk için yaratıldığını asla unutmaması gerekir….. Dolayısıyla, Allah’a kulluk etmek için yaratılan insanın bu yoldaki rızık endişesi, Para pul kazanma hırsı…. Kasayı keseyi doldurma hevesini, kendisini Allah’a isyan ettirmemesi gerekir.

Rabbimiz kerim kitabında şöyle buyurmaktadır :

“ Onlar o kimseler ki, ne bir ticaret ve ne de bir alış veriş onları Allah'ı zikretmekten, namazı kılmaktan ve zekatı vermekten alıkoy-maz ; onlar, kalplerin ve gözlerin korkudan ters döneceği günden korkarlar. “
NUR : 37

“ Ey iman edenler ! ne mallarınız ve ne de çocuklarınız sizi Allah'ı zikretmekten alıkoymasın; kim böyle yaparsa, işte onlar hüsrana uğrayanların ta kendileridir. “
MUNAFİKUN : 9

“ ….. Ey Muhammed ! Onlara deki : Allah’ın katında olan şey, eğlen-ceden de, ticaretten de daha hayırlıdır. Allah rızık verenlerin en hayırlısıdır. “
CUMA : 11

“ De ki : Eğer babalarınız, çocuklarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım ve akrabalarınız, kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz ticaretiniz ve hoşunuza giden evler, sizlere Allah'tan, O'nun Resûlü'nden ve O'nun yolunda cihad etmekten daha sevimli geliyor ise, artık Allah'ın emri gelinceye kadar bekleyedurun. Allah, fasıklar topluluğuna hidayet vermez. “
TEVBE : 24

AŞIRI HIRS VE İSTİDRAC

Değerli kardeşlerim ! konuyla ilgili önemli bir noktaya deyinmek zan-nedersem faideli olacaktır… O da ; aşırı hırs ve istidrac konusu.

Unutmayalımki aşırı hırs, mahrumiyete sebeb olduğu gibi, istidraca’da sebebtir.

“ … Allah resulü s.a.v şöyle buyurdular : Her kimin kaygısı ahiret olursa Allah onun zenginliğini kalbinde kılar, işlerini dağınık olmaktan kurtarır ve dünya da ona boyun eğerek gelir. Her kimin kaygısı da dünya olursa, Allah onun fakirliğini iki gözü arasında kılar, kendisini derbeder eder ve dünya’dan da kendisine ancak mukadder olan gelir. “
TİRMİZİ : 4.C.2583.N

İşte bu ve emsali delillerden anlaşılacağı üzere aşırı hırs, mahrumiyete sebebtir…… Ama bunun yanında bir de isditrac denilen bir olay var ki, bunu da rabbimiz kerim kitabında şöyle anlatır :

“ Kim dünya hayatını ve onun ziynetini arzu ederse, onların bu amellerinin karşılığını tastamam öderiz. - yani bu istek ve arzularını yerine getiririz - Onlar bu hususta bir eksikliğe de uğratılmazlar. Ama bunlar öyle kimselerdir ki, ahirette kendilerine ateşten başka bir şey yoktur. Dünya da yaptıkları işler de boşa gitmiş ve amelleri batıl olmuştur.”
HUD : 15.16.AY.

“ Onların malları ve evlatları seni imrendirmesin ; Allah bunlarla, ancak onları dünyada azablandırmak ve onlar inkâr içindeyken can-larının zorluk içinde çıkmasını istiyor. “
TEVBE : 85

“ Artık sen onları, belli bir süreye kadar kendi gafletleri içinde bırak. Onlar sanıyorlar mı ki, kendilerine verdiğimiz mal ve çocuklarla biz onların hayrına koşuyoruz - veya onlara yardım ediyoruz ? - Hayır, onlar bunu neden böyle yaptığımızı anlamıyorlar. “

MU’MİNUN : 54-55-56

“ Artık bu sözü yalanlayanları sen bana bırak. Biz onları, - inkar ve isyanlarına karşılık - hiç bilmeyecekleri bir yönden azaba yaklaş-tıracağız. “
KALEM : 44

İşte bu Ayeti Celilelerde de anlatıldığı gibi ; dünyaya rağbet edip onu elde etmek için aşırı hırs göstermek te istidraca sebebtir.

Değerli kardeşlerim ! burada istidrac olayının daha güzel anlaşılması açısından Allah resulü s.a.v’in şu hadisi şeriflerini zikretmekte fayda vardır.

“ … Allah resulü s.a.v buyuruyorlar ki : Bir kul Allah’a isyan etmeye devam ettiği halde, Allah hala ona sevdiği dünyalık şeyleri veriyor ise, bu ancak Allah tarafından o kul için bir istidractır. “

Ahmed : 4 / 145 – Camiu’s Sağir : 1.c.359.n

Değerli kardeşlerim ! bilindiği gibi nimetlere mazhar olmakla veya onlardan mahrum bırakılmakla insan imtihan olur…. Kul eğer şükrederse Allah nimetini bollaştırır ve bereketli kılar…. Kul günah ve isyana daldığında ise, Allah nimetlerini kısar ve ona açlık, kıtlık veya yokluk gibi çeşit çeşit musibet ve belalar verir…. Bu, bilinen genel bir kaidedir.

Ama bir de kul, isyan ve günahlara gömüldüğü halde Allah’u Teala hala nimetlerini ve o kulunun sevdiği şeyleri kendisine veriyor ise işte bu da, biraz önceki hadisi şerifte bahsedilen istidraçtır….. Yani bu bir nimet değil, o kul için bir musibettir… Diğer bir ifadeyle ; o kulun azabının artması için bir vesiledir…. ( istidrac )

Öyleyse refah ve sefahat içerisinde olupta günah ve isyanlara dalan kimselerin mal ve mülklerinin çok oluşu… zengin olmaları …. Müslü-manları aldatmamalıdır….. bizleri onlara imrendirmemelidir. Çünkü her şeyde netice önemlidir değerli kardeşlerim… eğer bir nimet, insanı dünya ve ahiret saadetine götürüyor ise, işte o nimettir.

Eğer elde edilen mal mülk, para pul, Allah’a isyana dolayısıyla cehen-neme götürüyor ise, o da azabtır, nimet değildir.

Ben konuyu daha fazla uzatmak istemiyor ve siz değerli kardeşlerime Allah resulü s.a.v’in şu hadisi şeriflerini hatırlatarak istiyorum.

( … Abdullah İbni Amr r.a dan.Resulullah s.a.v buyurdular ki : Allah’ın emrine boyun eğen, yaşayacak kadar rızkı bulunan ve Allah tarafından kanaat sahibi kılınan kimse kurtuluşa ermiştir. )

TİRMİZİ : 4.C.2452.N

( … Ebu Hureyre r.a dan. Resulullah s.a.v buyurdular ki : Zenginlik, malın mülkün çokluğu değildir ; asıl zenginlik gönül zenginliğidir.)

TİRMİZİ : 4.C.2479.N


( …. Fedale b.Ubeyd r.a dan.Resulullah s.a.v şöyle buyurdu : Ne mutlu İslama hidayet edilipte rızkı geçimine yetecek kadar olan ve kanaat eden kimseye. )
TİRMİZİ : 4.C.2453.N


Allah’u Azze ve Celle bizlere, rızık olarak takdir ettiği şeyleri hayırlı vesilelerle elde etmemizi nasip eylesin ….. Bununla beraber yine bizlere, asıl zenginlik olan kalp zenginliğini, kanaat etmeyi ve başkalarının elinde olana imrenmemeyi nasip eylesin….
Amin


Vel hamdu lillahi rabbil alemin ….
TACUDDİN EL - BAYBURDİ
Read On 2 yorum

GURABA YAYINEVİ..

GURABA YAYINEVİ..
Selefin fehmi ile ehli sünnetin eşsiz kitaplarını bulabileceğiniz yayınevi..

Bu Blogda Ara

Popüler Yayınlar

Guraba Resim..

Guraba Resim..

Guraba - Ayet

Şüphesiz Allah mü'minlerden canlarını ve mallarını -onlara cenneti vermek karşılığında- satın almıştır.Onlar Allah yolunda savaşır, öldürür ve öldürülürler.Tevrat'ta, İncil'de ve Kur'an'da yerine getirmeyi taahhüt ettiği hak bir vaaddir.Allah'dan daha çok ahdini kim yerine getirebilir ki?O halde yapmış olduğunuz bu alış verişe sevinin.En büyük kurtuluş işte budur! (Tevbe/111)

Guraba - Hadis

Ebû Hureyre radıyallahu anh şöyle anlatır;

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: '' Allah, iki kişiye güler.Bunlardan biri diğerini öldürür ve ikiside cennete girer.Biri, Allah yolunda savaşarak şehit olur sonra Allah katilinin tevbesini kabul eder de müslüman olur ve Allah yolunda çarpışarak o da şehit düşer.''(Buhârî, cihad 2826-Muslim, imare 1890-Nesâî, cihad 3165-İbn Mâce, mukaddime 191-Ahmed, müsned 7282)