GURABA İSLAM الإسلام الغرباء

Allah'ı Zikretme Konusunda Bid'atler..

Etiketler:
Şüphesiz zikrullah’ı emir ve tavsiye eden pek çok ayet vardır. Yine Allah Teala Kendisini az zikretmen in münafıkların sıfatı olduğunu Nisa suresi 142. ayetinde belirtmek tedir.

Bazı âlimler, ferdî olsun, cemaat halinde olsun cehrî zikrin caiz olmadığına hükmetmişlerdir. Lakin teşrik tekbirler i, hacda telbiye gibi bazı yerlerde ve adabına riayet halinde cehri zikrin sünnet olduğu sahih hadislerd en anlaşılmaktadır. Zikrullah ibadetine çeşitli bidatler dâhil olmuştur. Mesela, zikrin belirli ve ölçülü hareketle rle tertip edilmesi, kasideler eşliğinde yapılması, raksedilm esi, çalgılar çalınması, gırtlaktan garip sesler çıkarılması, yapmacık cezbeler -büyük Tabii Said Bin el Müseyyeb r.a.’in dediği gibi- selefte görülmeyen, haram olan bidatlerd ir.

İmam el Kadı Iyaz r.a. et-Tinnisî’den naklediyo r; “İmam Malik r.a.’ın yanında idik. Ashabı da oradalardı. Nusaybin halkından birisi dedi ki;

“Bizim o tarafta “sufiler” denilen bir topluluk var. Çok yiyorlar, sonra kasideler okumaya başlıyor ve kalkıp raksediyo rlar”

Bunun üzerine imam Malik dedi ki; “onlar çocuk mu?” “hayır” dedi. “peki onlar mecnun mu?” diye sorunca adam dedi ki; “hayır onlar şeyhtirler ve akıl sahibidir ler.” İmam Malik dedi ki;

“İslam ehlinden hiç kimsenin böyle yaptığını duymadım!!!” adam dedi ki;

“Onlar yiyorlar, sonra kalkıp ayakları üzerinde raksediyo r, bazıları başlarını ve yüzlerini tokatlıyorlar” bunun üzerine imam Malik güldü ve kalkıp evine girdi. Malik r.a.’ın ashabı adama dediler ki; “Arkadaşımıza uğursuzluk getirdin. Biz otuz küsur senedir onun meclisind eydik, bu gün dışında güldüğünü görmedik.”[215]

Şeyhul İslam İbni Teymiye (r.a.), der ki; “her kim; “La ilahe illallah avam halkın zikridir, havasın zikri Müfred isimdir. Yani zikir yalnız Allah Allah, Hay, Hay, Hay demektir” diye iddia ederse sapıtmış, fahiş bir hataya düşmüş olur. Bazılarının; “Sen Allah de, sonra onları bırak batıl dedikodul arında oynaya dursunlar .”(En’am 91) ayetini alıp da iddilarına delil getirmele ri, bunların en açık yanılmalarıdır. Çünkü bu ayetteki “Allah” ismi şerifi, ayetin baş tarafındaki; “Musa’nın nur ve insanlara hidayet olarak getirdiği kitabı kim indirdi?” sorusunun cevabıdır. Kastedile n, tek olarak “Allah” diye zikretmek demek değildir.

Sonra tek bir isim ister şahıs zamiri, isterse gayb zamiri olsun tam bir kelam ve mana ifade eden bir cümle değildir. (yani Allah Allah Allah, hu hu hu kelimeler i tam bir anlam ifade eden cümle değildir.) bu çeşit tek kelime ne iman, ne küfür, ne emir ne de yasak ifade etmez. Bu çeşit zikri seleften ve ashabdan hiçbir kimse yapmamış ve Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem de meşru kılmamıştır. Bir tek ismi zikretmek, bizzat kalbe anlamlı bilgi de vermez. Sadece kalbe mutlak bir tasavvur verir ki onun üzerine ne menfi ne müsbet hiçbir fikir bina edilmez. Öyleyse bu faydasızdır. Şeriat ise, bizatihi manalar ifade eden zikirleri meşru saymıştır...

Bazı şeyhlerin (Şiblî’yi kasdediyo r) söylediği nakledile n; “La ilahe illallah derken la ilahe deyip te, illallah diyemeden ölürsem diye korktuğum için Allah Allah diyorum” sözü sakattır. Zira bu korkunç bir hatadır. Çünkü ameller niyetlere göredir. Şüphesiz sahih hadiste; can çekişen kimseye la ilahe illallah kelamı şerifini telkin etmek emredilmiş, “her kimin son sözü la ilahe illallah olursa cennete girer” buyrulmuştur. Eğer bu mübarek cümle zikredilm esi mahzurlu cümle olsaydı, o söylerken her an ölmesi beklenen bir kimseye telkin edilmez, kötü bir şekilde ölmesine meydan verilmezd i. “Allah” demesi telkin edilirdi. Hulasa, “Allah Allah, Hay, Hay, Hu, Hu” diye zikretmek sünnetten çok uzak, bidatın en içinde ve şeytanın saptırmasına en yakın olandır…”[216]

Şeyhul İslam İbni Teymiye’nin sözlerine şunu da eklemek gerekir; Enes r.a.’ın rivayet ettiği hadiste; “Yeryüzünde Allah Allah diyen kaldıkça kıyamet kopmayaca ktır” buyrulmuştur.[217] Hadisin diğer bir metni şöyledir; “Allah Allah diyen hiçbir kimsenin üzerine kıyamet kopmaz.”

Bu hadisler İbni Teymiye’nin söylediklerine zıt değildir. Zira bu rivayetle rde lafzatull ah mansub (son harfinin harekesi üstün) olarak gelmiştir. Bu takdirde nasba amil olan fiil muzmerdir, ismin tekrarı, fiil yerini tutmuştur. Buna nahiv ilminde “tahzir” derler ki, mef’ulün bih çeşitlerindendir. Tahzir, bir şeyden sakındırmak demektir. O halde; “Allahe Allahe” cümlesindeki muzmer fiil de; “ihzer” yani; “sakın” fiilidir. Böylece cümlenin manası; “Allah’tan sakın diyen hiçbir kimsenin üzerine kıyamet kopmaz.” Demektir. İmam Müslim bu hadisi rivayet ederken merfu (ötreli) okumuştur. Bu takdirde de cümle mübteda ve haber olur. İbni Ca’fer bu hadisi “La ilahe illallah” tevhidi olarak rivayet etmiştir ki, “Allah Allah” lafzıyla gelen rivayetin tefsiridi r.[218]

Sufilerin kıyam halinde zikre delil getirdikl eri; “Namazı kıldıktan sonra; ayakta iken, otururken, yanlarınız üstü yatarken de Allah'ı anın. Emniyete kavuştuğunuzda; namazı dosdoğru kılın. Namaz; şüphesiz mü'minler üzerine vakitleri belli bir farz olmuştur.” (Nisa 103) ayeti, korku namazı hakkındadır.

Nitekim bir önceki ayette “Ve o vakit sen içlerinde olub da onlara namaz kıldırdığında içlerinden bir kısmı seninle beraber namaza dursun, silâhlarını da yanlarına alsınlar, bunlar secdeye vardıklarında diğer kısım arkanızda beklesinl er, sonra o namaz kılmamış olan diğer kısım gelsin seninle beraber kılsınlar ve ihtiyatlı bulunsunl ar ve silâhlarını yanlarına alsınlar, kâfirler arzu ederler ki silâhlarınızdan ve eşyanızdan bir gafil bulunsanız da size birdenbir e bir basgın bassalar, eğer yağan yağmurdan bir eziyyet varsa veya hasta iseniz silâhları bırakmanızda beis yoktur, bununla beraber ihtiyatı elden bırakmayın çünkü Allah kâfirler için mühiyn bir azab hazırlamıştır” buyrulur

Cüveybir Bin Dahhak der ki; “İbni Mes’ud r.a. bir topluluğun ayakta zikir yaptığını öğrendi ve onlara karşı çıktı. Onlar dediler ki; “Allah Teala; “Onlar ayakta, oturarak ve yanları üzere yatarak Allah’ı zikrederl er” buyurmuyo r mu?” bunun üzerine İbni Mesud r.a.; “Bu ayet, ayakta namaz kılmaya güç yetiremey en kimse hakkındadır” dedi.”[219]

Şunu da delil getirirle r; Şeddad Bin Evs radıyallahu anh’den; “Biz Peygamber aleyhisse lam’ın yanında iken buyurdu ki;

“Elleriniz i kaldırın ve La ilahe illallah deyin” Biz de öyle yaptık. Sonra buyurdu ki; “Allahım şüphesiz Beni bu kelime ile gönderdin, bununla emrolundu m, bununla Bana cenneti vaad ettin. Şüphesiz Sen vaadinden dönmezsin” Sonra buyurdu ki; “Müjdeleniniz Şüphesiz Allah sizi affetti.”[220]

Bu rivayet zayıf olup delil olamaz. Ravilerin den Raşid bin Davud müdellis ve zayıf bir ravi olup bunu tedlis sigası olan an’ane ile rivayet etmiştir. Ayrıca anlaşılan o dur ki, burada Rasululla h Sallallah u aleyhi ve sellem dua için ellerini kaldırmalarını emretmiş ve duada bulunmuştur. Ya da biat tazelemel erini istemiştir.

Amr b. Yahya’dan; “babamı, babasından (naklen) şöyle rivayet ederken duydum: (Babam) dedi ki sabah namazından önce Abdullah b. Mes'ûd'un kapısının önünde otururduk . Çıktığında, onunla beraber mescide giderdik. Neyse (bir gün) Ebû Musa el-Eş'arî yanımıza geldi ve;

"Ebû Abdirrahm an (yani Abdullah b. Mesûd) şimdiye kadar yanınıza çıktı mı?" dedi. "Hayır" dedik. O da bizimle beraber oturdu. Nihayet (Abdullah) çıktı. Çıkınca toptan ona ayağa kalktık. Sonra Ebû Musa ona şöyle dedi:

"Ey Ebû Abdirrahm an! Biraz önce mescidde yadırgadığın bir durum gördüm. Ama yine de, Allah'a şükür, hayırdan başka bir şey görmüş değilim. (Abdullah) "Nedir o?" diye sordu. O da; "Yaşarsan birazdan göreceksin" dedi (ve) şöyle devam etti:

"Mescidde halkalar halinde, oturmuş, namazı bekleyen bir topluluk gördüm. Her halkada (İdareci) bir adam, (halkadaki lerin) ellerinde de çakıl taşları var. (idareci): "Yüz defa Allahu ekber deyin" diyor, onlar da yüz defa Allahu Ekber diyorlar. Sonra, yüz defa La İlahe İllallah, deyin diyor, onlar da yüz defa La ilahe İllallah diyorlar. Yüz defa Sübhanallah deyin diyor, onlar da yüz defa Sübhanallah diyorlar."

(Abdullah b. Mes'ûd); "Peki onlara ne dedin?" dedi. "Senin görüşünü bekleyere k -veya "senin emrini bekleyere k" -onlara bir şey söylemedim." dedi.

Dedi ki; "onlara kötülüklerini hesab etmelerin i emredip (bununla) iyilikler inden hiçbir şeyin de zayi edilmeyec eğine dair onlara güvence verseydin ya!" dedi. Sonra gitti, biz de onunla beraber gittik. Nihayet o, bu halkalard an birine geldi, başlarında durdu ve şöyle dedi: "Bu, yaptığınızı gördüğüm nedir?"

Dediler ki; "Ey Ebû Abdirrahm an! Bunlar çakıl taşları. Onlarla Ellahu Ekber, La ilahe İllallah ve Sübhanallah deyişleri sayıyoruz." (Bunun üzerine Abdullah b. Mes'ûd) dedi ki;

"Artık kötülüklerinizi sayıp (hesab edin)! Ben, iyilikler inizden hiç bir şeyin zayi edilmeyec eğine kefilim. Yazıklar olsun size! Ey Ümmet-i Muhammed, ne çabuk helak oldunuz! Peygamber inizin -salallahu aleyhi ve sellem- şu sahabesi içinizde hâlâ bolca bulunmakt a. İşte onun elbiseler i, henüz eskimemiş; kapları, (henüz) kırılmamış. Canım elinde olan Allah'a yemin olsun ki, sizler kesinlikl e ya Muhammed'in dininden daha doğru yolda olan bir din üzerindesiniz (-ki bu imkânsızdır-) veya bir sapıklık kapısı açmaktasınız."

Onlar; "Vallahi, ey Ebû Abdirrahm an, biz, başka bir şey değil, sadece hayrı (elde etmeyi) İstedik" dediler.

O da şöyle karşılık verdi; "Hayrı (elde etmek) isteyen niceleri vardır ki onu hiç elde edemeyece klerdir. Resûlullah -salallahu aleyhi ve sellem- bize haber vermişti ki; Kur'an'ı okuyacak olan bir topluluğun bu okuyuşları sadece dilde kalacak, onların köprücük kemikleri ni ileriye geçmeyecek. Vallahi, bilmiyoru m, belki onların çoğu sizdendir ." Sonra Abdullah onlardan yüz çevirdi .

(Amr b. Yahya'nın dedesi) Amr b. Selime, bundan sonra şöyle dedi: Bu halkalard aki (insanların) tamamını, en-Nehrevân olayında, haricîlerin yanında bize karşı vuruşurken gördük." [221]

Amir Bin Abdullah Bin Zübeyr dedi ki; “Babama geldim ve dedim ki; “Allahı zikreden hayırlı bir kavim gördüm. İçlerinde Allah korkusund an çığlık atıp bayılanlar vardı. Onlarla beraber oturdum.” Bunun üzerine babam dedi ki;

“Onlarla oturma! Ne Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem, ne Ebu Bekir, ne Ömer ne de diğer sahabeler de böyle bir şey yoktu. Senin o gördüklerin, bunlardan daha mı çok huşu sahibidir?”[222]

Katade r.a.; “Rablerind en korkarak derileri ürperir. Sonra Allah’ın zikriyle kalpleri yatışır” ayetini okudu ve dedi ki; “Bu Allah’ın dostlarının sıfatıdır. Allah onları, “şuurlarının kaybolmasıyla, çığlık atıp bayılmalarıyla” değil, derilerin in ürpermesi, gözlerinin yaşarması ve zikrullah ile kalplerin in sükünete ermesiyle vasıflıyor. Zira çığlık atıp bayılmak, şuurların gitmesi, ancak bidat ehlinde bulunur ve şeytandandır.”[223]

Enes Bin Malik r.a.’e, Kur’an okuyup, çığlık atarak bayılan bir kavim sorulunca dedi ki; “bunu hariciler yapar!”[224]

Kays Bin Ubade r.a. diyor ki; “Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem’in ashabı zikir anında sesi yükseltmeyi çirkin görürlerdi.”[225]

Aliyul Kari “el Hırzus Semin Şerhu Hısnul Hasin” adlı eserinde “Kulum beni bir toplulukl a zikreders e…” hadisini izah ederken der ki; “Burada muhtemele n gizli zikir kastedilm ektedir. Nitekim “gafiller arasında Allah’ı zikreden kişi, savaşta firar edenler arasında firar etmeyip sabreden kimse gibidir”[226] hadisi buna işaret eder. Topluluk ile zikir ifadesind en, haddi aşarak sesi yükseltmenin cevazını çıkarmaya yol yoktur.”[227]

İmam Buhari Kitabus Siyer’de “Tekbirde sesin yükseltilmesinde kerih olanı” diye bir bab açmış, Ebu Musa r.a.’den şu rivayeti nakletmiştir; “Rasululla h sallallah u aleyhi ve selem ile beraberdi k. Bir vadiden inerken tekbir getiriyor, çıkarken de tehlil ediyorduk . Sesimizi biraz yükselttik. Bunun üzerine buyurdu ki; “ey insanlar, kendinize acıyın. Zira siz ne sağır birisine, ne de burada olmayan birisine sesleniyo rsunuz. Şüphesiz O sizinle birlikted ir, çok iyi işitir, çok yakındır. O’nun ismi mübarek, şanı da yücedir.”[228]

Bu hadisin şerhinde Kastalani der ki;[229] “Taberi dedi ki; “Zikir ve duada sesi yükseltmenin mekruhluğunu sahabe ve tabiinden selefin çoğu söylemişlerdir.” Bu hadis de, Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem’in zikirde sesin yükseltilmesini çirkin gördüğünü gösteriyor.”

Ancak Leknevi der ki; “bu hadis, mutlak olarak cehri zikrin yasaklığını veya mekruhluğunu göstermez. Bilakis gizli zikrin müstehaplığına delil olmaktadır. Zira “kendinize acıyın” ibaresi, yasaklık veya vaciplik ifade etmeyip, hafifletm e, merhamet ifade etmektedi r. Şayet Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem onları men etmeseydi, tepe çıkarken yüksek sesle zikretmen in takriri sünnet olacağını zannedece klerdi. Ümmetine kolaylık olması için bunu yasakladı.”[230]

Zikir meclisler inden kastedile n şey hakkında Ebu Hureyre r.a.’den gelen sahih rivayet şu şekildedir;

“Allah’ın evlerinde n bir evde toplanıp Allah’ın Kitabını okuyan ve aralarında ders yapan bir topluluğu, melekler rahmet ve sekinet ile kuşatırlar, Allah onları kendi katındakilerle anar.”[231]

İbni Abbas r.a.’dan mevkuf olarak gelen rivayet ise şu şekildedir; Ona “En üstün amel hangisidi r?” diye sorulunca dedi ki;

“Allah’ı zikretmek en büyüktür. Bir evde toplanıp Allah’ın kitabını okuyan ve aralarında ders yapan hiçbir topluluk yoktur ki, melekler onları kanatlarıyla gölgelemesin. Onlar bundan başka bir söze dalmadıkları sürece Allah’ın misafirle ridir.”[232]

Hakim, Muaviye’den şöyle dediğini tahric etti; Bir gün Peygamber sallallah u aleyhi ve sellem’le beraberdi m, mescide girdi, mescidde oturan bir topluluk gördü, Peygamber (s.a.v.) buyurdu ki: “Sizi oturtan nedir?” dediler ki:

“Farz namazı kıldık. Sonra oturduk Allah’ın Kitab’ı ve Peygamber’in sünnetini müzakere ediyoruz.” Rasullah (s.a.v.) buyurdu ki: “Allah bir şeyi zikreders e onu zikri büyük olur.”[233]

Tasavvufçuların zikri gibi zikredenl er, ancak cahiliyye müşriklerinin zikri ile zikretmiş olur. Yahudi ve hıristiyan kâfirlerinin zikri ile zikretmiş olur."

“Onların (müşriklerin) Beytullah'ın yanında namazları (duaları) da el çırpmak ve ıslık çalmaktan başka birşey değildir."(Enfal 35)

Yahudiler in Zikir Şekli
Yüz kırk dokuzuncu mezmurda şunları okuyoruz: "Siyon oğulları hükümdarlıklarına sevinsinl er, tef ve ud ile dansedere k adını tesbih etsinler, terennüm etsinler. Tehlil getirin, kutsallığında (Kudüs'de) Allah'ı tesbih edin. Rebab ve ud ile tesbih edin. Tef ve dans ile tesbih edin. Sazlar ve zurnalarl a tesbih edin. Türlü naralarla tesbih edin."

Tasavvufçular da aynı bu şekilde zikir yaparlar. Yahudi cahiliyye bidatı ile tasavvufçuların zikri arasında sıkı ilişkiyi ve benzerliği görmek için bir zikir meclisini müşahade etmek yeterlidi r. Bu apaçık bir gerçek iken, Abdulaziz ed-Debbağ'ın şu sözlerini görüyoruz: "Zikredenl er sağa sola sallanırlar, çünkü kutuplar melekleri n böyle yaptığını görmüşlerdir.(!)"

Tasavvufçularda Zikrin Şekli Ve Sözleri
Zikreden kişinin tepeden tırnağa kadar sallanması, önce sağa lâ ile başlayıp sola ilah ile dönmesi ve doğrulması gerekir. Sola doğru öne eğilerek illallah demesi ile bu işi tamamlar. Allah, hû gibi tek isimle zikrediyo rsa çenesini göğsüne vurması, koro halinde ve yüksek sesle yapması gerekir. Kelimeyi göbeğinden başlıyarak kalbinin derinlikl erinden çıkarması icabeder. İşte bu eşsiz pehlivanlık tasavvufçuların zikir şeklidir!

Allah için söyleyiniz, Rasûlullah rabbini zikrederk en böyle tepeden tırnağa kadar sallanıp dans mı ediyordu? Sakalını göğsüne vurup sağa sola mı sallanıyordu? Şüphesiz hayır! Hiçbir zaman böyle yapmamıştır. Çünkü o Allah'ın peygamber idir ve Allah'ın huzurunda nasıl edeple ibadet edileceğini bilir ve insanlara bildirir. Kör testereni n ağaç keserken çıkardığı sesler gibi de sesler çıkarmamış ve naralar atmamıştır. Nasıl zikredeceğini Allah ona şöyle tarif etmiştir:

"Namazında yüksek sesle okuma. Onda sesini fazla da kısma. İkisinin arasında bir yol tut." "Rabbinize yalvara yakara ve gizlice dua edin. Bilmelisi niz ki haddi aşanları O sevmez." "Rabbini içinden, yalvarara k ve O'ndan korkarak yüksek olmıyan bir sesle sabah ve akşam zikret (an). Gafillerd en olma!"

Namazda sesin fazla yükseltilmemesi ve tamamen kısılmaması, belki ikisi arasında bir yol tutulması esas iken, tasavvufçular guya bir nevi ibadet veya dua olarak yaptıkları zikirleri nde nakarat tutturmak, avazları çıktığı kadar bağırmak, testere sesleri gibi hançerelerden sesler çıkarmak, tepeden tırnağa kadar ter içinde kalacak şekilde tepinmekt edirler. Ne yapalım, tasavvufçular Allah'ın hidayetin i bu şekilde değiştirmekte ve başka yollara uymaktan çekinmezler!

Zikirde kullanılan sözlere gelince; müridin şeyhine karşı edeplerin den biri de şeyhinin kendisine telkin ettiği kelimeler kullanması ve başka sözleri kullanmam asıdır. Bu sebepten zikir sözleri tarikatla rın çokluğu ve şeyhlerin farklılığına paralel olarak çoğalmış ve değişik olmuştur.

Kimileri Allah'ın tek ismi ile, kimileri hû hû diyerek, kimileri de ıh ıh sesleriyl e zikretmek tedir. Tasavvufçu her tağut kullarına başka tarikatla rın zikri ile zikretmey i ve izin verdiği şeylerin dışında kelimeler i kullanmal arını yasaklama ktadır. Çünkü yüce Allah'ın isimlerin i şu veya bu şekilde söyledikleri zaman fayda, şu veya bu şekilde söyledikleri zaman da zarar vereceğine inanırlar. Onun için zikreden kişiye fayda veya zarar verecek şeyleri bilen şeyh, kaptan sayılır. Bu bakımdan derviş lailahe illallah sözü ile ancak şeyhi kendisine izin verdiği takdirde zikredebi lir. Rabbine de “yâ latif” diye seslenmem elidir. Aksi halde ona bir uyuşukluk gelir veya çarpılır.

İbn Ataullah el-İskenderi'nin şu delilsiz sözlerine bakınız: "Allah'ın "Afûv (bağışlayan) ismi avamın zikrine yaraşır. Çünkü onları ıslah eder. Allah'a suluk edenlerin ise bu isimle onu zikretmes i yakışmaz.

Bâis (dirilten) ismi ile de gafiller zikreder. Fenayı talep edenler onu bu isimle zikretmez . Gafir (günahları bağışlayan) ismi ile de avam öğrencilere telkin yapılır (onlara bu isim öğretilir). Zira günahın cezasından korkan onlardır. Ama Allah'ın huzuruna çıkmağa layık olanların günahları bağışlayanı zikretmel eri onlarda vahşeti (uzaklığı ve yabancılığı) meydana getirir. Allah'ın "Metin" ismi ise halvet sahipleri ne zarar verir, dinle alay edenlere yarar sağlar." (Türkçeye de terceme edilen Miftahul Felah kitabındadır.)

Halbuki yüce Allah şöyle buyurmakt adır:

"De ki, ister Allah deyin, ister Rahman deyin. Hangisini deseniz olur. Çünkü en güzel isimler O'na mahsustur ."

"En güzel isimler (Esmaulhüsna) Allah'ındır. O halde O'na o güzel isimlerle dua edin. O'nun isimleri hakkında eğri yola gidenleri bırakın. Onlar yapmakta olduklarının cezasına çarptırılacaklardır."

Şu saçmalığa bakınız. Allah'ın Gafir ismi sadece avama yaraşır. Sanki bu tağutlar günahlardan masum veya ilahtırlar! Halbuki Rasûlullah günde yüz defa Rabbine istiğfar ederdi. Şimdi söyler misiniz, Kur'ân'ın hidayeti ve gerçekliğiyle tasavvufçuların sapıklığı ve dalaleti arasında bir ilişki buluyor musunuz?!

Rasululla h Nasıl Zikretmiştir?
Rasûlullah'ın Cenâb-ı Hakk'ı nasıl zikrettiğini pak sünnetinden öğreniyoruz. Onun zikir şekli ile tasavvufçuların bidat ve saçma zikir şekillerini karşılaştırmak mümkündür. Rasûlullah buyuruyor: "Şu iki kelime, dile kolay, terazide ağır ve Allah'a sevimlidi r: Sübhanallah ve bihamdih, sübhanallahi'l-azim."

Selam verdikten sonra her namazın arkasında Rasûlullah şöyle derdi: "Lâ ilahe illallah vahdehu lâ şerîke leh, lehu'l-mülk ve lehu'l-hamd ve huve ala külli şeyin kadîr, ve lâ havle ve lâ kuvvete illa billah, lâ ilahe illallah ve lâ na'budu illâ iyyah, lehu'n-Nimetu ve lehu'l-fadlu ve lehu's-Senâu'l-Hasen, la ilahe illallah, muhlisine lehuddîn velev kerihe'l-kâfirun."

Yine şöyle buyurmuştur: "İstiğfarın en büyüğü şöyle söylemektir: Allah'ım, sen benim rabbimsin, senden başka ilah yoktur, beni yarattın, ben de senin kulunum, gücüm yettiği kadar sana verdiğim söze ve ahdime bağlıyım, yaptığım kötülüklerden sana sığınırım, bana verdiğin nimetini ve işlediğim günahları sana itiraf ediyorum, beni bağışla. Çünkü günahları senden başka bağışlayan yoktur."

Buhari ve Müslim'de İbni Abbas Rasûlullah'ın gece namazı kalktığı zaman şöyle buyurduğunu rivayet etmektedi r: "Allah'ım, ham senindir. Yerin, göklerin ve içindekilerin nuru sensin. Hamd senindir. Yeri, gökleri ve içindekileri tutan sensin. Hamd senindir. Yerin, göklerin ve içindekilerin rabbi sensin. Hamd senindir. Hak sensin, vadin haktır, sözün haktır, sana kavuşmak haktır, cennet hak ve cehennem haktır, peygamber ler haktır, Muhammed haktır, kıyamet saati haktır. Allah'ım sana teslim oldum, sana iman ettim, sana tevekkül ettim, sana döndüm, senin için düşmanlık yaptım, seni hakem yaptım, işlediğim, işlemediğim ve gizlediğim günahlarımı bağışla. Sen ilahımsın, senden başka ilah yoktur. Güç ve kudret ancak senindir."

Rasûlullah'ın efradını cami ağyarını mani zikri görülüyor değil mi? Peygamber in tertemiz ve halis yakarması ve kulluğundan başka ne vardır? Göğün kapılarının açıldığı dua ve yalvarmal ardan başka ne görüyorsunuz? İçinde ne müfred isimle (ya Allah, hû, âh, hay... gibi isimlerle) ne bir zikir var, ne sakalı göğse vurmak var, ne de tepeden tırnağa kadar sallanıp dansetmek var! Ne başı sağa sola sallamak var, ne inlemek var, ne de göbekten bıçkı sesi gibi sesler çıkarmak var! Ne bir gazelhan, ne tef, ne ney, ne kaval var! Ne de ortada duran ve alkışlarıyla tempo tutarak etrafında dervişlerin dans ettiği bir put var!

Sadece ve sadece Allah sevgisi, korkusu ve takvasıyla dolan ve rabbine yalvaran mümin bir kalb vardır. Yüce yaratanına yöneliyor, bütün mülkün sahibi ve hakimine yakarıyor, gerçek bir iman, halis bir tevhid içinde ona yalvarıyor.

İmam Şatıbi der ki; “Kendileri nin tasavvufçuların yolundan gittikler ini iddia edip “fakirler” diye şöhret bulan bir topluluk hakkında soru soruldu. Bunlar bazı geceler toplanıyorlar, tek bir ağızdan koro halinde cehri zikir yapıyorlar, sonra gecenin sonuna kadar musiki ve raksa dalıyorlar. Fakih diye bilinen bazı kişiler de onlarla beraber bulunuyor lar ve bu yolu gösteren şeyhlerin peşlerinden gidiyorla r. Bu caiz midir?

Cevap olarak denildi ki; bunların hepsi sonradan uydurulmuş bidatlerd ir ve Peygamber sallallah u aleyhi ve sellem’in ashabının ve güzellikle onları takip edenlerin yoluna muhalifti r. Allah Azze ve Celle yarattıklarından dilediği kimseleri Peygamber sallallah u aleyhi ve sellem’in ve ashabının yolundan yararlandırmaktadır.

Sonra bu cevap çeşitli beldelere ulaştı ve bu bidatleri işleyenlerin üzerine kıyamet koptu. Tarikatla rının silinip yok olacağından ve menfaatle rinin kesileceğinden korktular . Bunun üzerine hemen kendileri ni savunmaya geçtiler, faziletle ri sabit, Allah’a ve Rasulü’ne bağlılıkları bilinen, sünnet ile amel etmeyi prensip edinmiş tasavvuf şeyhlerine intisap ettikleri ni söyleyerek kendileri ni savundula r. Halbuki onlar tasavvuf şeyhlerinin tuttukları yola ters düştükleri için delil olarak onlara bağlı olduklarını söylemeleri geçerli değildir. Zira onlar, tuttukları yolu üç temel esas üzerine bina ettiler; ahlak ve davranışlarında Peygamber sallallah u aleyhi ve sellem’e uymak, helal lokma yemek ve bütün amellerde ihlaslı olmak. Bunlar ise bu üç esas hakkında şeyhlerine muhalefet ettiler. Bu yüzden onların cemaatine dâhil omaları mümkün değildir…

Selefi salihin kendi aralarında Kur’an okuyup ilim müzakeresi yaparlardı. İşte bu, zikir meclisler inden bir meclistir . Ebu Hureyre r.a. şu hadisi rivayet etmiştir;

“Allah’ın evlerinde n bir evde Allah’ın Kitabını tilavet ve aralarında onu müzakere eden hiçbir topluluk yoktur ki, üzerlerine sekinet inmiş, İlahi rahmet kendileri ni bürümüş, melekler her yanlarını sarmış ve Allah Azze ve Celle kendileri ni Mele-i A’la’da yanındaki meleklerl e anmış olmasın”[234]

Zikir maksadıyla toplanmak da böyledir… Fakat onlar koro halinde zikir yapmak için toplanmamışlarsa böyledir. Bir topluluk Allah’ın nimetleri ni anmak veya ilim sahibi kişilerse aralarında ilim müzakere etmek veya içlerinde bir âlim varsa onun etrafında ilim öğrenmek için oturdukla rı veya birbirler iyle Allah’a nasıl itaat edileceği, isyandan nasıl sakınılacağını müzakere etmek üzere toplandıkları zaman, peygamber sallallah u aleyhi ve sellem’in ashabı arasında yaptığı, sahabe ve tabiinin de aynısını uyguladığı meclisler gibi olacağından bu meclisler in hepsi zikir meclisi olacaktır…

İşte gerçek manada zikir meclisler i bunlardır. Kendileri nin tasavvuf yolunu izlediğini iddia eden o fakirlerd en bidat ehli olanları, Allah Azze ve Celle böyle meclisler den mahrum bırakmıştır… sapıtmışlar ve kendileri gibi cahilleri n peşinden gitmişlerdir. Kur’an ayetlerin i ve Hadisleri okumaya başlamışlar, fakat onları da ilim sahipleri nin söylediklerine göre değil, kendi kafalarına göre yorumlamışlardır. Sıratı müstakimin dışına çıkmışlardır. Neticede yine toplanıyorlar ve içlerinden birisi Kur’andan bir şeyler okuyor, fakat bu okuyucu güzel sesli, hoş nağmeli ve makam bilen birisi oluyor, okuyuşunda kötülenen şarkılara benziyor. Sonra da gelin Allah’ı zikredeli m diyorlar, seslerini yükseltiyorlar, sırayla bu zikre devam ediyorlar, bir tarafta bir grup, diğer tarafta bir grup, şarkıya benzer şekilde koro halinde zikir yapıyor. Bunun da mendup olan zikir meclisler inden olduğunu iddia ediyorlar . Yalan söylüyorlar! Eğer bunların yaptıkları doğru olsaydı, bunu böyle anlamaya ve böyle amel etmeye selefi Salih daha layık idi. Aksine, onların yaptığı şekilde zikir yapmak, Kur’an’ın ve sünnetin neresinde görülmüş?..[235]

İmam Acurri r.a. der ki; “Şüphesiz Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem, ashabını, bidatten sakındırmış, bidatin sapıklık olduğunu, Kur’an’a Rasululla h Sallallah u aleyhi ve sellem’in raşit halifeler inin sünnetlerine ve sahabeler in kavline uygun olmayan her amelin veya konuşulan kelamın bidat olduğunu, onun sapıklık olduğunu, onu söyleyen veya yapan kişiye reddedilm iş olduğunu onlara bildirmiştir. Onlardan biri de; İbrad Bin Sariye’nin; “Rasululla h Sallallah u aleyhi ve sellem bize gözleri yaşartan, kalpleri titreten belagatlı bir vaaz etti” demesidir .

Bu sözü iyi ayırt edin! Onun vaazında, bayıldık, bağırdık, başlarımıza vurduk, göğüslerimizi yumrukladık, kendimizi attık, (cahilleri n çoğunun yaptığı gibi ) raks ettik demiyor! (O cahiller) vaaz esnasında bağırır, bayılır düzenbazlık yapmaya çalışırlar. Bütün bunlar şeytanın onlarla oynamasıdır. Bunların hepsi bid’at ve delaletti r.

Böyle hareket edenlere denilir ki; Bil ki şüphesiz Rasululla h Sallallah u aleyhi ve sellem insanların en doğrusudur, Ümmetine en güzel nasihat edenidir. Kalbi en rikkatli olanıdır. Ashabı da kalbi en rikkatli olanlardır. Onlardan sonra gelen insanların en hayırlılarıdır. Akıl sahibi için bunda şüphe yoktur. Onlar vaaz esnasında çığlık atmazlar, bağırmazlar, raks etmezler, hoplayıp zıplamazlar idi. Bu doğru bir şey olsaydı buna insanların en hak sahibi, Rasululla h Sallallah u aleyhi ve sellem’in zamanında olanlar olurdu. Ancak bu, bid’attir, batıldır, münkerdir. Böylece bil! Onun sünnetine ve ondan sonra ki hidayete ermiş raşit halifeler in ve diğer sahabeler in (Rıdvanullahi aleyhim ecmain) sünnetlerine temessük edip sarılmalısınız.”[236]

İbadette aşırı giden Hariciler:

Sufilerin zikirde, zühdde, ibadette aşırı gidişte hariciler le benzer yanları vardır. Halka ve koro halinde zikirleri, sahte cezbe gösterileri gibi konularda benzer yanları yukarıda zikredild i. Çok ilginçtir ki sufiler şeyhlerine muhalefet edeni tekfir etmede hariciler den de süratli, Celaletti n Rumi’nin humanist bakışıyla kâfirler hakkında da Mürcie’den daha müfrittirler.

Hariciler in de ibadete, zühde, Kur’an okumaya düşkün olacağı, lakin itikadları bozuk olduğu için okun yaydan çıktığı gibi dinden çıkacakları sahih hadislerd e bildirilm iştir. Hem onlar hakkında biraz bilgi edinmek hem de haklarında haber verilenle rin aynen çıktığını görmek için şu rivayette n takip edelim;

Zeyd İbnu Vehb el-Cüheni -ki bu zat, Hz. Ali radıyallahu anh Hariciler le savaşmak üzere yürüdüğü zaman beraberin deki orduda bulunuyor du- anlatıyor: "Hz. Ali dedi ki: "Ey insanlar ben Resûlullah aleyhissa lâtu vesselâm'ın şöyle söylediğini işittim:

"Ümmetimden bir grup çıkar. Kur'ân'ı öyle okurlar ki, sizin okuyuşunuz onlarınkinin yanında bir hiç kalır. Namazınız da namazlarına göre bir hiç kalır. Orucunuz da oruçları yanında bir hiç kalır. Kur'ân'ı okurlar, onu lehlerine zannederl er. Hâlbuki o aleyhleri nedir. Namazları köprücük kemikleri nden öteye geçmez. Okun avı delip geçmesi gibi dinden hemen çıkarlar. Onlarla harb eden ordu(nun askerleri ne) peygamber lerinin diliyle ne (kadar çok ücret)ler takdir edilmiş olduğunu bilselerd i (başkaca) amel yapmaktan vazgeçerlerdi.

Onların alameti şudur: Aralarında pazusu olduğu halde kolu olmayan bir adam olacak. Pazusu üzerinde meme ucu bir çıkıntı bulunacak . Bunun üzerinde de beyaz kıllar bulunacak . Sizler Muâviye ve Şamlıların üzerine gidecek, buradakil eri terkedece ksiniz. Onlar da sizin (yokluğunuzdan istifade ile) çoluk-çocuğunuza ve mallarınıza sizin namınıza halef olacaklar!."

(Hz. Ali ilave etti:) "O vallahi! Ben, onların bu kavim olacağını kuvvetle ümit ediyorum. Çünkü onlar haram kan döktüler. Halkın meradaki hayvanlarını gasbettil er. Öyleyse, Allah adına bunlar üzerine yürüyün!"

Ravi der ki: "Hariciler in başında o gün, Abdullah İbnu Vehb er-Râsibi olduğu halde, onlarla karşılaşınca Hz. Ali radıyallahu anh askerleri ne:

"Mızraklarınızı bırakın, kılıçlarınızı kınlarından çıkarın. Çünkü ben, onların Harura günü size yaptıkları gibi yine size sulh teklif edecekler inden korkuyoru m!" dedi. Bu emir üzerine döndüler, mızraklarını bertaraf ettiler ve kılıçlarını sıyırdılar. Askerler onlara mızraklarını sapladı. Öldürüp üst üste yığdı. O gün cengâverlerden sadece iki kişi isabet alıp şehit düştü. Ali radıyallahu anh:

"Aralarında o sakat herifi arayın!" emretti. Aradılar, fakat bulamadılar. Bizzat Ali kalkıp üst üste öldürülmüş insanların yanına geldi.

"Bunları geri çekin!" dedi. Sonra yere gelen cesetler arasında onu buldular. Onun bulunması üzerine Hz. Ali radıyallahu anh tekbir getirdi ve:

"Allah doğru söyledi. Resûlü de doğru tebliğ etti" dedi. Ubeyde es-Selmâni, Hz. Ali'ye doğrulup:

"Ey mü'minlerin emiri! Kendisind en başka ilah olmayan Allah aşkına söyle. Sen bu hadisi Resûlullah aleyhissa lâtu vesselâm'dan bizzat işittin mi?" diye sordu. Ali radıyallahu anh:

"Kendinden başka ilah olmayan Allah'a yemin ederim, evet!" dedi. Ubeyde Hz. Ali'ye üç sefer yemin verdi. O da ona üç sefer yemin etti."[237]

Haruriler[238] çıkıp bir yerde cemaatten ayrılınca altmışbin kişi idiler. Ali r.a. üzerine huruc için toplanmışlardı. Gelen insanlar; “Ey müminlerin emiri topluluk senin üzerine huruc ediyorlar” diyorlar, o da; “Onları bırakın, onlar benimle savaşıncaya kadar onlarla savaşmayacağım. Onlar bunu yapacakla rdır.”[239]

İbni Abbas r.a. diyor ki; bir gün öğle namazından önce yanına gittim ve Ali’ye dedim ki;

“Ey müminlerin emiri! Onların yanına gidip konuşayım” o da bana; “onların sana bir zarar vermesind en korkuyoru m” dedi. Dedim ki;

“Hayır, ben güzel ahlaklı birisi olarak eza verdirtme m”

Bunun üzerine bana izin verdi, ben de en güzel elbisemi giydim, günün ortasında onların yanına vardım. Yanlarına girdiğimde onlar yemek yiyorlardı. Onlar kadar ibadete düşkün olanını görmedim. Alınlarında secde izleri vardı. Elleri deve tırnağı gibi olmuş, üzerlerinde katlanmış elbiseler vardı, yüzleri de sararmıştı.

Onlara selam verdim. Dediler ki; “Merhaba ey Abbas’ın oğlu! Bu üzerindeki elbise de nedir?” dedim ki;

“Beni neden ayıplıyorsunuz? Ben Rasululla h Sallallah u aleyhi ve sellem’in en güzel yemen elbiseler inden giydiğini gördüm.” Sonra şu ayeti okudum;

“De ki; Allah’ın kulları için çıkardığı zîneti, rızkından pak olanları kim haram etti?”(Araf 32)

“Neden geldin?” dediler. Dedim ki;

“Rasululla h Sallallah u aleyhi ve sellem’in muhacirle rden ve ensardan olan ashabının yanından ve Peygamber Sallallah u aleyhi ve sellem’in amcasının oğlu ve damadının yanından geliyorum . Onlar üzerine Kur’an nazil olmuş ve onlar onun tevilini sizden iyi bilenlerd ir. İçinizde onlardan kimse yoktur. Sizlere onların ne söylediklerini ve onlara sizlerin ne söylediğinizi tebliğ etmeye geldim.”

Onlardan bazıları; “Kureyşle tartışmayın. Allah Teala buyuruyor ki; “Bilakis onlar tartışmacı bir kavimdir.” Dedi. Sonra onlardan biri; “Onunla konuşmalıyız” dedi. Dedim ki;

“Söyleyin bakalım, Rasululla h Sallallah u aleyhi ve sellem’in ashabından ve amcasının oğlundan niçin intikam almak istiyorsu nuz?”

Dediler ki; “Üç şeyden dolayı” ben; “onlar nedir?” dedim.

Dediler ki; “birincisi, O Allah’ın emrinde hüküm vermesi için birini tayin etti. Allah Teala buyuruyor ki; “Hüküm yalnız Allah’ındır.”(En’am 57, Yusuf 40,67)

“başka?” dedim

Dediler ki; “İkincisine gelince; o savaştı ama ne esir aldı, ne de ganimet dağıttı. Savaştıkları eğer kafir iseler, malları helaldir. Şayet mümin iseler malları da haramdır, onlarla savaşmak ta haramdır.”[240]

“Peki, üçüncüsü nedir?” dedim.

Dediler ki; “Kendini müminlerin emiri olmaktan azletti. Müminlerin emiri değilse, o kâfirlerin emiridir.”

Dedim ki; “Bundan başka iddialarınız var mı?” “Hayır bizden bu kadar” dediler.

Onlara şöyle dedim; “Size Allah’ın kitabından ayetler okusam ve peygamber Sallallah u aleyhi ve sellem’in sünnetinden inkar edilemez deliller getirsem görüşleriniz değişir mi?” “evet” dediler.

Dedim ki; “Siz diyorsunu z ki; “O Allahın emrinde hakem tayin etti.” Ben size Allah’ın kitabından, çeyrek dirhemde hükmü insanlara çevirdiğini, Allah’ın onda hükmetmelerini emrettiği ayetleri okuyacağım. Allah’ın şu kavlini görmediniz mi?;

“Ey iman edenler! İhramlı iken avı öldürmeyin. İçinizden kim onu kasten öldürürse öldürdüğü hayvanın dengi (ona) cezadır. (Buna) Kâbe'ye varacak bir kurban olmak üzere içinizden adalet sahibi iki kişi hükmeder (öldürülen avın dengini takdir eder).”(Maide 95)

Onda hükmetmeleri için Allah’ın hükmü insanlara bırakılmıştır. Dilese onda kendisi hüküm verirdi. Kişilerin hakem olmasına bunda cevaz vardır. Peki Allah’ın şu ayeti hakkında ne dersiniz?;

“Eğer karı-kocanın aralarının açılmasından korkarsanız, erkeğin ailesinde n bir hakem ve kadının ailesinde n bir hakem gönderin.”(Nisa 35) demek ki, herhangi bir anlaşmazlıkta en iyi çözüm hakem tayinidir . Şimdi onların arasının bulunması için Allah’ın hükmüne uygun olarak hakem tayin edilmesi mi güzel, yoksa başka bir şey mi?”

Onlar; “elbette aralarının düzeltilmesi daha iyi” dediler.

Dedim ki; “Gelelim “savaştı ama ne esir aldı, ne de ganimet dağıttı” sözünüze. Siz anneniz Aişe’yi esir edip, başka kadınlara yaptığınızı ona da yapar mısınız? Bunu yaparsanız elbet kâfir olursunuz . Onların analarınız olmadığını söylüyorsanız şayet, yine kâfir olur ve İslam’dan çıkarsınız. Zira Allah Azze ve Celle şöyle buyuruyor;

“Peygamber, müminlere kendi canlarından daha yakındır. Eşleri, onların analarıdır.”(Ahzab 6) şimdi siz iki sapıklık arasında sallanıyorsunuz. Hangisini isterseni z seçin! Bunu da hallettim mi?” dedim. “Evet” dediler.

Dedim ki; “gelelim, Ali’nin kendini emirlikte n azletmesi ne, Peygamber Sallallah u aleyhi ve sellem, Hudeybiye gününde bir anlaşma imzalamak için Kureyş’i çağırdı. Ali r.a.’e; “Sil ya Ali! “Allahım! Sen biliyorsu n ki ben Allah’ın rasulüyüm” oraya Muhammed Bin Abdullah yaz” dedi.[241] Hâlbuki Rasululla h Sallallah u aleyhi ve sellem, Ali’den daha üstündü. Fakat ünvanını yazdırmadı. Bunu sildirmek le, kendisini peygamber likten azletmiş olmadı. Bunu da hallettim mi?” dedim.

“Evet” dediler.

Onlardan yirmi bin kişi dönüş yaptı, diğerleri ise huruc ettiler, sapıklıkları üzere muhacirle r ve ensara karşı savaştılar.”[242]

İbni Abbas r.a, hariciler e karşı sahabenin yolunu delil getirmiştir. Kur’an onlar arasında nazil olmuş olup, onlar onun tefsirini en iyi bilenlerd ir. Onlar Rasululla h Sallallah u aleyhi ve sellem’e arkadaşlık etmişlerdir. Onların yolu, uyulmak içindir.

İbni Abbas r.a. kekeleyen batıla karşı hakkın parlak delilleri yle, Hariciler in şüphelerine karşı, sahabeler in ilmî delilleri yle yönlendirme yapmıştır.

El-Evzaî r.a. diyor ki; “Sünnet üzerinde sabredini z. Sahabeler in durduğu yerde durun, konuştukları yerde konuşun, sustukları yerde susun. Salih selefinin yolunu tut! Zira onlara geniş gelen şey, sana da geniş gelecekti r.”[243]

-----------------------------------------------------------------

[215] Kadı Iyaz Tertibul Medarik(2/54)

[216] İbni Teymiye Ubudiyet(s.110-112)

[217] Müslim(234)

[218] Ahmed Davudoğlu Sahihu Müslim Şerhi(2/26)

[219] İbni Ebi Şeybe(2/231) Kurtubi(4/310)

[220] Zayıftır. Ahmed(4/124) Hakim(1/679) Taberani Müsnedi Şamiyyin(2/157-8) Tergib(2/268) Taberani Mucemi Kebir(7/289) Bezzar(7/157,8/407) Mecmauz Zevaid(1/19,10/81) Kandehlev i Fezailiz Zikr(s.97/6) Hayatus Sahabe(4/38) İbni Receb Hanbeli Camiul Ulum vel Hikem(s398) Seyyid Ahmed Rıfai El Bürhanul Müeyyed(s.58) Leknevi Sibaha(s.57) İsnadında bulunan İsmail Bin Iyaş’ın rivayeti, bazılarına göre sadece Şamlılardan rivayet ettiğinde makbuldür. Hicazlılardan ve ıraklılardan rivayetle rinde yanlışları çoktur. Bununla birlikte imam Buhari yine de onunla delil getirilem eyeceğini söyler. İbni Hibban onun hüccet olmadığını, çok hata yaptığını, Ali Bin Medini ile Nesai de; zayıf olduğunu, Ahmed; hadisleri nin muzdarip olduğunu söyler.(bkz. Zehebi Men Tekelleme Fiyh(38) Mizanul İtidal(1/401) el Muğni(697) Cerh ve Tadil(2/191) İbnül Cevzi Duafa(1/118) İbni Iyaş, bu hadisi Raşid Bin Davud’dan rivayet etmiştir ki o da Şamlıdır. Ancak Raşid bin Davud hakkında Buhari; “Şüpheli”, Darekutni; “zayıftır, onunla delil getirilem ez” der. (Zehebi Mizan(3/55) Kaşif(1/388) Tehzibul Kemal(9/7) Tehzibut Tehzib(3/195) el Muğni(2066)

[221] Darimi(206) Taberani bunu hasen bir isnad ile rivayet etmiştir. Bkz.: Taberâni(9/125) Mecmau'z-Zevâ'id, (1/181). Hadisin merfû kısmı için bkz. Müslim(1/663); İbn Mâce(1/59); Ahmed b. Hanbel(1/380, 404)

[222] Ebu Nuaym Hilye(3/167-168) el-İtisam(1/306)

[223] Abdurrazz ak Tefsir(2/172) bkz.: Said Bin Mansur Tefsir(no:94)

[224] Ebu Ubeyd Fadailul Kur’an(s.112) Şatıbi el-İtisam(1/306)

[225] İbni Ebi Şeybe(7/189) Kurtubi(1/10)

[226] Mecmauz Zevaid(10/80) Taberani ve Bezzar İbni Mesud r.a.’den rivayet etmiş olup, ricali güvenilirdir.

[227] Leknevi Sibahatul Fikr(s.37)

[228] Buhari(Cihad ve siyer,131, megazi,38, deavat 50,67, kader 7, tevhid,9) Müslim(zikir 44-2704) Tirmizi(5/457) Ebu Davud(2/182) Nesai Amelül Yevme vel Leyle(s.364) Tuhfetul Eşraf(6/426)

[229] Kastalani İrşadus Sari(5/135)

[230] Leknevi Sibaha(s.38)

[231] Müslim(4/2074) Beyhaki Şuab(2/262)

[232] Sahihtir. Darimi(1/113) İbni Ebi Şeybe(6/156,7/135) Beyhaki Şuab(1/448,2/357) ed-Dubbî Kitabud Dua(s.279) Hatib Muvazzahu Evham(2/533-34) İbni Receb Cami(s.344)

[233] Sahihtir, Müslim(zikr 27) Ahmed, Tirmizi(3379) ve Nesai(adabul kudat 17) tahric etti.

[234] Müslim(1455) İbni Mace(225)

[235] Şatıbi el İ’tisam(1/294-298)

[236] Acurri Kitabul Erbain(s.37 bizim tercememi z.)

[237] Müslim(1066)

[238] Haruriler; Kufe’den iki mil uzakta Haravra denilen yere nispet edildiler . Ali r.a.’a muhalefet için toplanan ilk hariciler dir.

[239] Rasululla h Sallallah u aleyhi ve sellem’in onların işleri hakkında verdiği haberi tasdiktir .

[240] Bu, isyancı gruplar hakkındaki hükümdür; kadınlarına ve çocuklarına dokunulma z, malları paylaşılmaz, yaralıları öldürülmez, kaçanları takip edilmez ve onlar savaşa başlamadıkça savaş başlatılmaz.

[241] Buna Bera Bin Azib r.a. rivayeti şahittir. Buhari(5/303,304-Fethul Bari) Müslim(12/134-137-Nevevi Şerhi) Enes r.a.’den; Müslim(12/138-139)

[242]Ebu Nuaym Hilye’de(1/317) sahihtir. Tahrici için bkz.: Munazarat us Selef(s.95)

[243] Âcurrî eş Şeriat(s.58)
0 yorum:

Yorum Gönder

Guraba Kitaplık..

Guraba Kitaplık..
tavsiye kitap..

Guraba Arşiv..

Guraba Yazılar..


GURABA YAYINEVİ..

GURABA YAYINEVİ..
Selefin fehmi ile ehli sünnetin eşsiz kitaplarını bulabileceğiniz yayınevi..

Bu Blogda Ara

Popüler Yayınlar

Guraba Resim..

Guraba Resim..

Guraba - Ayet

Şüphesiz Allah mü'minlerden canlarını ve mallarını -onlara cenneti vermek karşılığında- satın almıştır.Onlar Allah yolunda savaşır, öldürür ve öldürülürler.Tevrat'ta, İncil'de ve Kur'an'da yerine getirmeyi taahhüt ettiği hak bir vaaddir.Allah'dan daha çok ahdini kim yerine getirebilir ki?O halde yapmış olduğunuz bu alış verişe sevinin.En büyük kurtuluş işte budur! (Tevbe/111)

Guraba - Hadis

Ebû Hureyre radıyallahu anh şöyle anlatır;

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: '' Allah, iki kişiye güler.Bunlardan biri diğerini öldürür ve ikiside cennete girer.Biri, Allah yolunda savaşarak şehit olur sonra Allah katilinin tevbesini kabul eder de müslüman olur ve Allah yolunda çarpışarak o da şehit düşer.''(Buhârî, cihad 2826-Muslim, imare 1890-Nesâî, cihad 3165-İbn Mâce, mukaddime 191-Ahmed, müsned 7282)