GURABA İSLAM الإسلام الغرباء

İbn Abbas'ın Haricilerle Münazarası..

Etiketler: ,
İBN’İ ABBAS’IN HARİCİLERLE MÜNAZARASI
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِِ

Değerli Müslümanlar ! bilindiği gibi bu ümmetin içerisinde bulunduğu bazı fitne ve fesadın kökleri taa ilk asırlara kadar uzanır….. Raşid halife Ömer bin Hattab r.a nun bir Mecusi tarafından öldürülmesi ile başlayan, sonra Osman zinnureyn r.a nun alçakça katledilmesi daha sonra da kaderin nefyi görüşü derken bir çok fitne ve fesat arzı endam etmiştır…

Müslümanlar arasında fitne ateşi tutuşturulmuş, aralarında korkunç savaşlar olmuş ve bu sefer de, Hariciler çirkin bir görüşle ortaya çıkmış-lardır…. Bu yetmemiş gibi Şiilik meydana gelmiş ve taraftarları dinden inhiraf ederek çok çirkin aşırılıklar sergilemişlerdir…. Dolayısıyla bu çirkin hastalıklar İslam aleminin çeşitli yerlerine yayıldı…. Ama Allah’a hamdolsunki her defasında bu sapıklıkların karşısında ilim ehli insanlar dikildi ve İslam’ın berrak atmosferini bu tür sapmalardan temizlemeye çalıştılar.

Değerli kardeşlerim ! hepinizinde bildiği gibi bu çirkin hastalıklar geçmişte arzı endam edip tahribatını sürdürdüğü gibi, zamanımızda aynı şekilde sürdürmektedir.... İşte bundan dolayı bu günkü sohbe-timizde, zikri geçen bu hastalıkların en çirkinlerinden biri olan haricilikten bahsetmeye çalışacağız..... Diğer bir ifadeyle ; inananların bir kısmı tarafından henüz doğru düzgün anlaşılamayan, veya anlaşıldığı zannedildiğinden dolayı, bir çok kimsenin yerli yersiz suçlandığı tekfir konusundan bahsetmeye çalışacağız…. Çünkü tekfir denilince akla hemen hariciler gelir.

Değerli kardeşlerim ! tekfir konusu bu ümmete bulaşan en çirkin hastalıklardan birisidir desek mubalağa etmiş olmayız.

Cehaletin meyvesi olan bu çirkin hastalık, - biraz önce de ifade ettiğimiz gibi - dün olduğu gibi bu gün de bir çok inananın birbirlerine sırt çevirmesine, birbirlerini terk etmesine ve birbirlerini hak etmedikleri bir takım çirkin vasıflarla itham etmelerine vesile olmuştur.

Hatta bu akıntıya kendilerini kaptıranlar, içerisine düştükleri bu çirkin musibet ve bela yüzünden, kendi aralarındaki kısa bir sohbet neticesinde dahi, birbirlerini rahatlıkla tekfir edecek bir aşırılığa sahip olmuşlardır.

Temeli asırlar öncesine dayanan bu çirkin fitne, - biraz önce de ifade ettiğimiz gibi - cahilliğin, aceleciliğin, insafsızlığın ve hissi, nefsi davranış-ların ta kendisidir…

Halbuki Kur’an’ın ve sünnetin tertemiz sayfalarında, bu insafsız, bu kuralsız ve bu acımasız mantığın tam tersine yığınlarla deliller mevcuttur.

Bununla beraber ; islamın ilk halkasını oluşturan güzide sahabenin hayatında da bunu reddeden mükemmel örnekler vardır.

Değerli kardeşlerim ! ben sözü daha fazla uzatmadan, siz değerli müslümanlara bu gün ümmette ortaya çıkan bu tehlikeli ve çirkin sapmaya Resulullah s.a.v medresinde yetişen bir zatın – taa bu fitnenin çıkışı zamanında - nasıl karşı koyduğunu ve onlarla yapmış olduğu mükemmel bir munazarayı anlatmak istiyorum…. Bununla beraber, bu munazaradan nasıl istifade edileceği hususunda da bazı hassas noktalara değinmeği ve onlardan faydalanmayı uygun görüyorum.

Rabbimden niyazım, bu kısa ve özlü çalışmamı inanan kardeşlerime faideli kılsın………

Değerli kardeşlerim ! öncelikle üzerinde duracağımız zikri geçen eserin metnini sizlere sunmak istiyorum….. Eserin metni şöyle :

“ … İbn-i Abbas r.a’dan,dedi ki : Haruriyye - yani Hariciler - düşmanlık üzere bir yerde toplandılar. Ali b.Ebi Talib ile onunla beraber olan Peyganber s.a.v’in ashabına karşı çıkmaya karar verdiler. İbni Abbas dedi ki : Bir adam gelip “ ey emirül mü’minin bu topluluk sana karşı gelecek “ demeye başladı. Ali dedi ki : bana karşı çıkana kadar onları bırak. Onlar bana karşı savaşa girişene kadar ben onlarla savaşmıya-cağım. Gerçi öylede yapacaklardır. - yani savaşacaklardır – İbni Abbas devamla dedi ki : Bir gün Ali’ye dedim ki : Ey emirül mü’minin biraz namazı geciktir ki onu kaçırmayayım. Ben bu arada o topluluğun yanına gidip onlarla konuşayım. Çünkü sana bir şey yaparlar diye korkuyorum . Ali dedi ki : Hayır inşallah bir şey yapmazlar.Ben güzel davranıp kimseye eziyet vermeyen biriyim.İbni Abbas dedi ki : Yemaniyye’den güzel bir kumaş giydim ve yanlarına geldim. Öğle istirahatında idiler. İbadette onlardan daha şiddetli gayret gösterenini görmedim. Bundan dolayı ellerinde deve izleri gibi izler ve yüzlerinde de secde izleri görülüyordu. Üzerlerinde yıkanmış gömlekler vardı.Yüzleri uykusuzluktan zayıflamıştı. Yanlarına gelince bana dediler ki :
- Bu üzerindeki elbisede ne ? ….. İbn-i Abbas :
- Beni bununlamı ayıplıyorsunuz ? Ben Resulullah s.a.v’in üzerinde bundan daha güzelini görmüştüm. Ve bilindiği gibi bu konuda da şu Ayet inmişti.

“ De ki : Allah’ın kulları için yarattığı ziynet ve temiz rızıkları haram kılan kimdir ? ……………. “
A’RAF : 32
- Niye buraya geldin ? dediler. İbni Abbas :
- Size Rasulullah’ın ashabından,onun yanında olup da vahyin üzerlerine indiği insanlardan bahsetmeye geldim ki aranızda onlardan hiç biri yok !
Onlardan bazılarıda dedi ki :
- Kureyşle münakaşa etmeyin. AllahTeala onlar hakkında buyuruyor ki :
“ ………… Onlar şüphesiz kavgacı bir millettir. “ ZUHRUF : 58
İçlerinden iki üç kişi dediler ki :
- Keşke onlarla bi konuşsan.İbn-i Abbas dedi ki :
- Söyleyin bana Resulullahın amca oğlu ve damadı olup, ona ilk iman eden ve ashabının da kendisiyle birlikte olduğu kişiden alıp vereme-diğiniz nedir ? …. Dediler ki :
- Biz ona üç konuda muhalefet ediyoruz. İbni Abbas dedi ki :
- nedir onlar ?... Dediler ki :
- Birincisi, o Allah’ın dininde insanları hakem kıldı.Halbu ki Allah’u Teala buyuruyor ki : “ Hüküm ancak allah’ındır. “ YUSUF : 40
Dolayısiye Allah’ın bu sözünden sonra insanların hükümde onun ne işi olabilir ? … İbni Abbas :
- başka ? … dediler ki, ikinci olarak :
- Ali insanlarla savaştı ama ne köle aldı ne de ganimet. Eğer savaştıkları insanlar kafir idiyseler mallarının Ali’ye helal olması gerekirdi. Yok eğer mümin idiyseler müminlerin kanını dökmek haramdır… İbni Abbas :
- Başka bir itirazınız var mı ? dedi. Dediler ki üçüncü olarak :
- Ali kendisi için emirel mu’minun sıfatından vaz geçti. Eğer emirel mu’minun değilse emirel kafirin demektir. İbni Abbas dedi ki :
- Başka bir itirazınız var mı ? .. Dediler ki :
- Bu kadarı bize yeter. İbni Abbas dedi ki :
- Eğer size Allah’ın muhkem kitabından ve nebisinin sünnetinden fikir-lerinizi çürütecek deliller getirirsem bu davanızdan dönecek misiniz ?
- Evet, dediler…. İbni Abbas dedi ki :
- Siz Ali’yi Allah’ın dini konusunda insanların hükmüne başvurdu diye suçluyorsunuz. Halbuki Allah’u Teala buyuruyor ki :

“ Ey inananlar ihramlı iken av öldürmeyin.İçinizden kim onu kasden öldürürse, yaptığı işin vebalini tadması için, Kabeye ulaşınca öldür-düğü hayvanın dengi olarak ona bir ceza vardır. Ki bunu tesbitte aranızda iki adil kimse karar verir……… “
MAİDE : 95

Ve yine Allah’u Azze ve Celle aralarında geçimsizlik bulunan kadın ve kocası ile alakalı şöyle buyuruyor :

“ Eğer karı kocanın arasının açılmasından endişelenirseniz, erkeğin ailesinden bir hakem ve kadının ailesinden de bir hakem gönde-rerek aralarını ıslah edin. Eğer iki tarafta ıslah olmak isterse Allah onları muvaffak kılar. Şüphesizki Allah, her şeyi hakkıyla bilen ve her şeyden hakkıyla haberdar olandır. “
NİSA : 35

Peki şimdi Allah’a yemin verdirerek soruyorum size : insanları birbirlerinin kanına girmekten alıkoymak için hüküm vermek mi … veya … karı kocanın aralarını bulmak için hüküm vermek mi daha evladır, yoksa değeri çeyrek dirhem olan tavşan veya birkaç kadın hakkında hüküm vermek mi daha evladır ? … Üstelik biliyorsunuz ki Allah dileseydi bu konularda hükmünü verir onu insanlara bırakmazdı… Dediler ki :
- Vallahi doğru söylüyon, inananları birbirlerinin kanına girmekten alıkoymak ve onların aralarını düzeltmek daha evladır…. İbni Abbas :
- Ali savaştı ama köle ve ganimet almadı, diyorsunuz. Bu sözünüzde hatalı oluşunuza gelince o da şöyledir ;

Şimdi söyleyin bana anneniz aişe’ye sövüyor veya başka kadınlarda helal olanı onda da helal kılıyor musunuz ? … Eğer böyle diyorsanız küfre düştünüz demektir…. Veya … onun, müminlerin annesi olmadığını söylüyorsanız yine kafir oldunuz ve İslam’dan çıktınız demektir… Çünkü Allah’u Teala buyuruyor ki :

“ Nebi müminlere kendi canlarından daha evladır ve zevceleri de müminlerin anneleridir…………. “
AHZAB : 6

Bu duruma göre görülüyor ki siz, - hangisini seçerseniz seçin - iki sapıklık arasında bocalıyorsunuz. Şimdi bu görüşlerinizden vazgeçtiniz mi ? …. Birbirlerine baktılar ve dediler ki :
- Vallahi evet ! …. İbni Abbas tekrar :
- Ali’nin kendisi için emirul müminin sıfatından vazgeçtiği söylüyorsunuz. Bu görüşünüze gelince, size bu konuda da razı olacağınız sözler söy-leyeceğim.

Unutmayınki Hudeybiye günü Resulullah s.a.v kureyşi, aralarında anlaşma yazmak için davet etti. Suheyl bin Amr ve Ebu Süfyan ile yazışacaklardı. Peygamber s.a.v Ali’ye dedi ki : “ ey Ali yaz ; bu, Allah’ın rasulü Muhammed’in hükmüdür. “ dediler ki : vallahi senin Allah’ın resulu olduğunu bilseydik seni Kabe’den alıkoymazdık,sana karşı savaşmazdık. Sen onun yerine Muhammed b Abdullah yaz.

Peygamber s.a.v dedi ki : “ vallahi beni yalanlasanız da ben ger-çekten Allah’ın resulüyüm…. yaz ey Ali : Muhammed b. Abdullah yaz.

Şimdi bu hususu da iyi düşünün ! … peygamber s.a.v Ali’den üstün olduğu halde, kendisinin nebi olarak zikredilmemesine razı olduysa bu onu peygamberlikten çıkardı mı ? … elbetteki çıkarmadı … Şimdi bu görüşünüzden de vazgeçtiniz mi ? …. Dediler ki :
- Vallahi evet ! .. İbni Abbas devamla dedi ki :
- Bunun üzerine onlardan iki bin kişi geri döndü. Dört bin kişi ise sonraki savaşlarda sapık olarak öldürüldüler.
Bu eseri Abdurrezzak … Ebu Nuaym … Beyhaki ve diğerleri tahric ettiler.

Bu eseri Arapça metinlerden yan yana getiren değerli hocamız - ki onun değerli olan makalesinden faydalanarak bu konuyu hazırladım - Abdulkadir el-Muhacir der ki :

Bu eserin takdiminde tutulan yol, bütün rastladığım rivayetlerin ortaya konması, sonra diğer rivayetlerdeki ziyadelerin asıl ifadeye katılması şeklindedir…Bazı yerlerde asıl metindekinden biraz farklısını veriyorsam, bunun sebebi lafızdaki ziyadede fayda olduğundandır… Asıl rivayetin metni musannef sahibi hadis ehlinin kullandıkları ilk rivayettendir.

BU ESERDEN İSTİFADE EDİLECEK NOKTALAR VE DERSLER

Değerli kardeşlerim ! Unutmayalımki zikri geçen bu eserde Müslü-manların anlamaları gereken bir çok incelikler, bir çok faydalar ve bir çok mükemmel metodlar vardır………. İsterseniz gelin hep beraber bu eserde sunulan o güzellikleri ve istifade edilecek hassas noktaları öğrenelim.

1 = Değerli kardeşlerim ! her şeyden önce bu esede ; davetin - veya diğer bir ifadeyle tebliğin - önemine vurgu yapılmış ve inananların bir birlerine karşı merhamet göstererek yardımcı olmaları anlatılmıştır.

Çünkü İbni Abbas r.a, onlara merhamet ederek – her ne kadar dava-larının haklı olduğunu da sansalar – kendilerine hakkı anlatmak için yanlarına gitmiştir…. Ayrıyeten bu da gösteriyor ki ; davetçi yeri gelir insanların ayağına gider…. Yani, bazılarımızın yaptığı ve dediği gibi ; biz batıl bir yolda değiliz ki … biz batıl bir şey anlatmıyoruz ki … dolayısıyla onlar bizim yanımıza gelsinler, denilmez.

2 = Bu eserde yine ; İbni abbas r.a’nun çok önemli bir metodu uygu-ladığına delil vardır… Şöyle ki ; Haricileri müslümanların safına döndür-mek için onların yanına gittiğinde, onlarla münaşaka etmeden önce doğru yolu ve doğru metodu kendilerine açıklaması vardır.

Hatırlayacağınız gibi onlara dedi ki : Eğer size Allah’ın muhkem kitabından ve nebisinin sünnetinden fikirlerinize karşı delil getirirsem bu görüşlerinizden vaz geçecek misiniz ? ...
Bu da demektir ki ; bu, ihtilaf anında insanları kitaba ve sünnete davet etmek, hayırlı bir sonuç için en güzel vesiledir…. Ve sahabenin yolu da buydu.

3 = Değerli kardeşlerim ! bu eserde yine mükemmel bir metoda daha işaret vardır ki o da ; Kur’anı ve sünneti anlamada sahabenin yolu, Müslümanlar için en sağlam ve en kestirme yoldur.

Çünkü İbni Abbas onlara şunu dedi : “ Size Rasulullah’ın ashabından ve onun yanındayken üzerlerine vahyin indiği kimselerin yanından geliyorum … O kimseler ki ; Kur’an’ın tevilini - yani nasıl anlaşı-lacağını - en iyi bilenlerdir. “

Görüldüğü gibi İbni Abbas burada, Kur’anı ve sünneti anlamada saha-benin metodunun büyük bir öneminin olduğunu açıklamıştır…. Nasıl öyle olmasın ki ! .Çünkü Allah’u Teala bunu kerim kitabında bile zikretmiştir :

وَمَن يُشَاقِقِ الرَّسُولَ مِن بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُ الْهُدَى وَيَتَّبِعْ غَيْرَ سَبِيلِ الْمُؤْمِنِينَ نُوَلِّهِ مَا تَوَلَّى وَنُصْلِهِ جَهَنَّمَ وَسَاءتْ مَصِيراً

" Her kim, HUDA kendisine beyan olunduktan sonra, peygambere muhalefet eder ve mü'minlerin yolundan başka bir yola tabi otursa, onu döndüğü o yola bırakır ve onu cehenneme sokarız, orası ne kötü bir gidiş yeridir "
NİSA : 115.AY.

İşte zikredilen bu Ayet’i kerimede, hidayetin kendilerine açıkça anla-tıldığı mü’minlerin yolundan bahsediliyor.. Yani müslümanların ilk halkası olan sahabeden ve onların takip ettiği yoldan bahsediliyor.

Hatta Ayeti celilenin son kısmında ; onların yolundan yan çizenlerin cehennemi boylayacakları anlatılmıştır.

Öyleyse şunu asla unutmamak gerekir ki ; beşer olarak örnek ve önder Allah resulü s.a.v olduğu gibi, topluluk olarak örnek ve önder insanlar da sahabedir.

4 = Bu eserde yine ; Müslümanların birlik ve beraberliklerini zedeleyecek gayri İslami oluşumları veya gelişmeleri idarecilere haber vererek tedbir alınmasını sağlamak vardır.

Çünkü Müslümanlardan bir kimse Ali r.a ya gelerek, “ ey emirül mü’minin ! bir topluluk sana karşı gelmeye hazırlanıyor “ diye kendisini uyarmıştır.

Öyleyse Müslümanların da bu konu da uyanık olmaları ve aralarında birlik ve beraberliği zedeleyici oluşumarı, onları izale edebileceğine inandıkları ilim ehline haber vermeleri gerekir.

5 = Bu eserde yine ; Kur’an Ayet’lerini aceleci ve yüzeysel bir şekilde anlamaya kalkışmanın ne kadar yanlış ve hatalı olduğuna açıkça deliller vardır… Çünkü Hariciler, Kur’an Ayetlerini hastalıklı bir şekilde anlayarak sapıklığa düşmüşlerdir… Bunun en önemli sebepleri ise şunlardır :

a - Acele ederek, yüzeysel ve basit bir şekilde Ayetlerin maksadlarını dikkate almadan ve derinlemesine onları incelemeden yorumlamak.

b - Delillerin yalnızca bir kısmını göz önünde bulundurarak, parçacı bir yaklaşımla tek bir nassı ele alıp diğer nasları düşünmeksizin onunla hüküm vermek…

c – Makadusu’ş şeriayı bilmemek. Yani, bir meselede tek delile daya-narak, bu konudaki şeriatin maksadının ne olduğunu anlayamamak.

Halbuki İbni Abbas r.a nun yaptığı gibi ; aynı konudaki diğer delilleri de göz önünde bulundurmak gerekir.

İmam Şatibi’nin de dediği gibi ; Haricilerin sapıklıklarının sebebi Müslümanlardan bir çok taifenin de sapıklık sebebi olmuştur…. Bu sapık-lıklarının asıl nedeni ise ; makasıdı seriayı bilmemek, manalarda ispatsız bir zanla yanılmak, ya da ilk beliren zanna göre hareket etmektir. İşte böyleleri ilimde derinleşemezler.
el – İ’tisam : 2/182

Şimdi düşünün değerli kardeşlerim ! zamanımızda da aynı şeyler yapılmıyor mu ? … Allah’ın kitabından tek bir Ayet alarak inananlar tekfir edilmiyor mu ?
وَمَن لَّمْ يَحْكُم بِمَا أَنزَلَ اللّهُ فَأ ُوْلَـئِكَ هُمُ لْكَافِرُونَ

( ….. Her kim Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar kafirlerin ta kendisidirler. ) MAİDE : 44

Ayeti okunarak bir çok Müslüman tekfir edilmiyor mu ? … Bununla beraber :
ٍ……” إِنِ الْحُكْمُ إِلاَّ لِلّهِ “…………..

“ ….. Hüküm yalnız Allah’ındır….. “
YUSUF : 40.AY.

Diyerek, Müslümanların ufak tefek yanlışlıkları şirk ve küfür kabul edilmiyor mu ?

Halbuki, biraz önce de ifade edildiği gibi ; bu mevzularda çok acele ediliyor… şeriatın maksadı anlaşılmıyor ve konuyla ilgili diğer deliller göz önünde bulundurulmuyor.

Örneğin ; Allah’ın indirdikleri ile hükmetmeyenler hakkında sadece kafir ifadesi kullanılmıyor Kur’an da … Konuyla alakalı üç Ayeti celile vardır. Yani, Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler hakkında kafir, zalim ve fasık ifadeleri kullanılmıştır…. Dolayısıyla, haricilerin yaptığı gibi tek bir Ayeti ele alarak insanları hemen tekfir etmemek gerekir.

6 = Değerli kardeşlerim ! bu eserde anlatılan önemli hususlardan bir tanesi de ; İnsanları değerlendirirken ölçünün nasıl olacağıdır…

Malum Hariciler çokca ve ağır ibedet eden insanlardı.. Hatta Allah Rasulü s.a.v onlarla alakalı bir hadislerinde şöyle buyurmuştu :

“ Siz onların namazlarını görünce kendi namazınızı, oruçlarını görünce kendi oruçunuzu küçümseyeceksiniz. Onlar Kur’an okuya-caklar ama o Kur’an onların köprücük kemiklerinden aşağıya inme-yecektir…….. “
BUHARİ : 7.C.3381.S

İbni abbas r.a da onları şöyle vasfediyordu : ibadette onlardan daha şiddetli gayret gösterenini görmedim. Ellerinde deve izleri gibi izler ve yüzlerinde de secde izleri görülüyordu. Üzerlerinde yıkanmış gömlekler vardı.Yüzleri uykusuzluktan zayıflamıştı.

Görüldüğü gibi bu delillerde, onların ibadete nasıl önem verdikleri anla-tılmaktadır… Ama bütün bunlara rağmen çok tehlikeli bir bid’atle ortaya çıktılar ve Müslümanların arasına ayrılık tohumları serptiler….

Öyleyse basiretli her Müslümanın şunu asla unutmaması gerekir ki ; iti-kadi bir sapıklık söz konusu olduğu sürece, inananların samimi olmaları, çokca ibadet etmeleri veya inançlarında çalışıp yorulmaları, diğer tevhid ehli müslümanlarla aynı saffın müntesipleri olduğu anlamına gelmez.

Tarihe bakın …. Selim bir akideye sahip olan her Müslüman onları zemmetmiştir. Bununla beraber basiretli ve şuurlu her alim, onların ibadetlerinin çokluğundan etkilenmeksizin, itikadlarının bozukluğunu açıklamış ve inananları bidatlerine karşı uyarmışlardır..

Hulasa, bu konuda İslamın metodu açıktır. Bu metod bize, insanları önce akideleri açısından değerlendirmemizi gösterir.

Bunun diğer bir ifade şekli ise ; İslam’ın bu husustaki ölçüsü tevhit’tir. insanlarda aradığı ve arayacağı ilk şey budur… Onları bununla değer-lendirir..

Öyleyse, İslam’ın bu kaide ve kurallarını kendisine rehber edinmiş şuurlu bir Müslümanın, fertleri veya cemaatleri değerlendirmedeki tek ölçüsü de tevhit olmalıdır…

Yani, onların hakka ne kadar yakınlıkları var, veya haktan ne kadar uzaklıkları var, bunları tesbit etmedeki ölçüsü tevhit olmalıdır.

Ne onların, ” samimiyetleri “ ne “ ibadetlerinin çokluğu “ ne “ biz müslümanız “ demeleri ne “ namaz kılmaları “ ne “ oruç tutmaları “ ve nede “ sair amelleri “ tevhit ehli bir müslümanı asla aldatmamalıdır.

Bütün amellerin geçerliliğini sağlayacak tevhid olmadığı sürece, onların samimiyetleri ve bu tür amellerle meşkul olmaları, kendilerinin hakta olduklarını isbat etmeye yeterli değildir.

Yani önce Tevhid … diğer ameller ve meziyetler sonra gelir. Eğer hariciler samimiyetleri ve ibadetlerindeki çoklukları ile değerlendirilecek olsalardı, sahabe onları sapık görmezdi ve hakka davet etmezdi.

Allah resulü s.a.ve de onlar için : Hariciler, cehennemin köpekleri-dirler, buyurmazdı.AHMED : 4 /355 – EL- ALBANİ S.CAMİ : 3347.N ….. SAHİH DER.

Öyleyse bu arada şunu da hatırlatmakta fayda var ki ; birlik olsun diye temel esaslardan vazgeçmeye razı olmak şeri olmayan bir yoldur. Hatta ondan da öte aklın dahi onaylamadığı bir ameldir…

Bu gün Müslümanlar arasında şüphesizki bir çok ayrılıklar mevcuttur. Fakat Allah’u Teala’nın buyurduğu gibi : “ Rabbi’nin merhamet ettikleri bundan müstesnadır…… “
HUD : 118

Allah rasulü s.a.v’in şu sözlerini de unutmamak lazım : “ Bu ümmet 73 fırkaya ayrılacaktır. “ ve “ Rabbim’den ümmetimin birbirlerine düş-memelerini istedim, benin bu duamı kabul etmedi. “

EBU DAVUD : 5.C.4596.N

Öyleyse ayrılığın tamamen kaldırılması imkansızdır… Bu naslara inanan her Müslüman Allah’ın takdir buyurduğu bu konuda gereksiz bir ümide kapılmamalıdır… Ama burada unutulmaması gereken hassas bir nokta daha varki o da ; basiretli bir Müslüman en azından sorumluluktan kurtulması için, Allah resulü s.a.v’in haber verdiği hak taifeyi bulup onlardan olmaya çalışmasıdır…. Çünkü Allah resulü s.a.v : Hak bir taife kıyamete kadar eksik olmayacaktır, buyurmaktadır.
MÜSLİM : 1.C.156.N

7 = Değerli Müslümanlar ! bu eserde anlatılan en güzel şeylerden biri de ; Müslümaların birliğine ve cemaat halinde saflarının vahdetine gayret gösterme vardır…. Bunu, Ali r.a’nun tavrında gayet açık ve net bir şekilde görmekteyiz.

Haberi getiren insan : “ ey emirul müminin ! insanlardan bir topluluk size karşı gelmeye hazırlanıyor “ dendiğinde, o şöyle demişti : bana karşı çıkana kadar bırakın onları… Onlar bana karşı savaşa girişene kadar ben onlarla savaşmayacağım.

Yani ; Müslümanlar arasında ayrılığa sebep olacak, onların güçlerini zayıflatacak bir çatışmaya girmeyi asla arzu etmemiştir Ali r.a.

Aksine ne yapmıştır ? … onlar saldırmadıkça veya bidatlarıyla müslü-manlara eziyet etmedikçe onlara saldırmamıştır…. Bununla beraber onların şüphelerini giderip hakka dönmelerini sağlamak için İbni Abbas’a nasihat için izin vermiştir… Böylece müslümanların kuvvetlerini zayıf-latmaktan kaçınmış ve safların birliği için gayret sarf etmiştir…

Öyleyse unutulmamalıdır ki bu kaide çok önemli bir kaidedir…. Belki de Müslümanların şu an şiddetle ihtiyaç duydukları kaidelerin en önemlisi ve en büyüğüdür…

Ne yazıkki bu gün müslümanların ağızlarından düşürmediği… her cemaatin dile getirdiği ve davet ettiği şey ; birlik ve beraberliktir… Herkes ona çağırıyor, herkes o yolda çalıştığını iddia ediyor… Peki bu birlik ve beraberliğin yolu nedir ? … Bu iş sadece temennilerle gerçekleşir mi ? …

Elbetteki hayır ! … Öyleyse ihtilafın olduğu, ayakların kaydığı, anla-yışların saptığı ve kalemlerin inhiraf ettiği bu noktada durmalı ve dikkatlice düşünmelidir Müslümanlar… Madem ki Müslümanların birlik ve beraberliği hepsinin arzu ettiği büyük bir amaçtır, öyleyse ona giden yolu Kur’an’dan Sünnetten ve bu iki kaynağı hakkıyla anlayan sahabeden öğrenmeleri gerekir.

Unutmayalımki müslümanların birlik ve beraberlikleri de Allah’a takdim edilen bir ibadet çeşididir… ibadet ise ancak şeriatın gösterdiği şekilde yapılmalıdır.. Hangi ibadet şeriata göre değilse, o, Resulullah s.a.v‘in bildirdiği gibi merduddur.

{ … Aişe r.anha'dan ; Resulullah s.a.v söyle buyurdular : Kim bizim şu işimizin – yani dinimizin - içinde ondan olmayan bir şeyi ihdas ederse, o merdutdur. } diğer bir rivayette ise :

{ ... Her kim bizim emrimize uymayan bir amel işlerse o amel merdutdur. }
MÜSLİM : 5.C.1718.N

Müslümanların birlik ve beraberliği ; Allah’ın kitabını ve Resulü s.a.v’in sünnetini doğru bir anlayışla anlayan selefi salihinin anlayışından geçer … birleşmemiz ancak ve ancak böyle mümkündür…. Bu metod, safların birleştirilmesi için tek yoldur…. Dolayısıyla bu yol ; zikri geçen eserde de anlatıldığı gibi, Ali r.a nun ve İbni Abbas’ın tuttuğu yoldur.

İbni Abbas burada, basiretli ve şuurlu bir muvahhid olarak şer’i metodu belirledikten sonra onların delillerini çürütmeye, şüphelerini gidermeye ve yollarının bozukluğunu izah etmeye başladı…. Onlardan kim görüş ve inancından vazgeçer ve Müslümanların cemaatinin itikadı üzere olursa yeniden saffa dönmüş olacağını belirtti…. Kimde kaçınır ve kendi sapık itikadında ısrar ederse, müslümanların saffından çıkmış olur ki artık onunla birlik ve beraberliğin de artık mümkün olmayacağını anlattı….

Değerli kardeşlerim ! Unutmayalımki Müslümanların birlik ve beraber-liği, kitap ve sünnette sabit olmuş asıllar üzerinde yan yana gelmekle olur… Şeriatın ikrar etmediği diğer bütün metod, menheç ve asıllar hiçbir zaman birlik ve berabirliği gerçekleştirmede ölçü olamazlar.

Rabbimiz kerim kitabında :
وَاعْتَصِمُواْ بِحَبْلِ اللّهِ جَمِيعاً وَلاَ تَفَرَّقُواْ

“ Topluca Allah’ in ipine sarılın. Ayrılmayın….. “
ALİ İMRAN : 103

Buyurmaktadır… Rabbimizin ipi ise ; katından indirdiği Kitabı ve Resu-lünün sünnetidir…bunların içerisinde zikredilen asıllardır, metod ve men-heçtir.

Şunu aklınızdan asla çıkarmayınız ki ; Müslümanın bid’at ve delalet ehli ile olan her türlü ortak özelliği, esas bir ölçü olamaz… Yani tevhidi asılda yan yana gelinmediği sürece, diğer hiçbir güzellik ve özellik inananları kardeş yapmaz…. Onların aynı safta olduklarını göstermez.

Ne yazıkki bu gün, bahsini ettiğimiz bu temel kuraldan haberi olma-yanlar, çoğu İslamcıları aşırı bir şekilde övmekte, savunmakta ve hatta şehittir, cennetliktir şeklinde onları tezkiye etmektedir.

Kendilerince onların takdire şayan yönleri ; İslam’ı yayma, savunma, mevcut idarelere kafa tutmaları olmuş, ama asıl ölçü ihmal edilmiştir.

Hatta inananların gözlerinde büyütüp kutsallaştırdiklerı bunlardan daha başka şeylerde var … Davet yolunda kıdem, elinden İslam’a girenlerin çokluğu veya Tağutlardan gördüğü işkencenin şiddeti, yada zindanlarda kalma süresinin uzunluğu gibi şeyler, sanki asıl değerlermiş gibi kabul edilmiş, asıl ölçü ihmal edilmiştir.

Elbetteki bu sözlerimizle, bu tür amellerin hiç kıymeti olmadığını kesin-likle kastetmiyoruz… Eğer temel kaideye uygunluk varsa bu amellerin fazileti çok büyüktür… Fakat bizim burada anlatmaya çalıştığımız ve mahzurlu gördüğümüz şey, sadece hissi nefsi hareketler yüzünden sempati duyulan bazı kimseleri aşırı büyütmemiz, kahramanlaştırmamız ve doğruluklarına, adilliklerine ve pürüsüzlüklerine kayıtsız şartsız şahadet etmemizdir…. Mahzurlu olan bu …

7 = Değerli kardeşlerim ! bu eseden istifade edeceğimiz hususlardan bir diğeri de ; meseleleri derinlemesine incelemeden, araştırmadan, hemen bir fikre sarılanların sık sık fikir değiştirecekleri gerçeğidir.

Diğer bir ifadeyle ; muayyen ve arızı sebepler üzerine hızla fikir inşa edenler, yine başka sebeplerle o fikirleri aynı süratle terk ederler.

Eserde de anlatıldığı gibi Haricilerin başlangıçtaki durumu, görüş hatası, ayırt edememe ve acele etme gibi sebeplerdir… Ama ne zamanki şüphelerin giderilmesi için münazara edildi ve deliller getirildi, hemen sohbetin başlamasından kısa bir zaman sonra fikirlerinden vazgeçtiler..

Yani, nasları yüzeysel okuyup, onları anlamada acele etmeleri ve o anlayışlarının da delil olduğunu zannettikleri şeyler ne zamanki çürü-tüldü, içlerinden bir çoğu hemen fikirlerini değiştirip teslim oldular.

Öyleyse Müslümanların bu konuda da çok uyanık olmaları gerekir.. Her hangi bir fikri aceleci bir şekilde kabullenmeden önce, onu enine boyuna güzelce araştırması lazım.

8 = Değerli kardeşlerim ! bu eseden istifade edeceğimiz hususlardan bir diğeri de ; inananların muhaliflerine karşı adil davranıp, onların iyi yönlerini de dile getirmeleridir.

Çünkü İbni abbas’ın haricilere olan muhalefeti, onu sözlerinde adil olmaktan alıkoymadı ve onlarda gördüğü ibadete olan düşkünlüklerini dile getirdi… Ne demişti : “ …… yanlarına geldim. Öğle istirahatında idiler. İbadette onlardan daha şiddetli gayret gösterenini görmedim. Bundan dolayı ellerinde deve izleri gibi izler ve yüzlerinde de secde izleri görülüyordu. Üzerlerinde yıkanmış gömlekler vardı.Yüzleri uykusuzluktan zayıflamıştı.
Demekki Allah’a davet yolunda mücadele verenlerin, karşıtlarını adilane vasfetmeleri, iyi yönlerinden bahsetmekten kaçınmamaları, bilakis o yönlerinden yararlanmaları da gerekir.

9 = Bu eserden faydalanılacak bir başka konuda ; cemaatle namazın önemi… Ne yazıkki İslam yolunda amel edenlerin bir çoğunda önemli bir eksiklik haline gelen cemaatle namazdır. Bir çok defa da işittiğimiz şekliyle, ilim talebi bahanesiyle, önemli bir araştırma sebebiyle veya Müslümanların önemli bir işi ile uğraşıyoruz diyerek bir çok Müslüman cemaatle namazı ihmal etmektedirler… Böylelerinin İbni abbas’ın durumunu ibretle düşünmeleri gerekir…

İbni abbas’ın Müslümanların yararına olacak bir işe giriştiğine şüphe yoktu. Buna rağmen cemaatle namaza verdiği şiddetli önemden dolayı Ali r.a ya ne demişti : ben gidip onlarla konuşup dönene kadar namazı geciktir ki onu kaçırmayayım….

10 = Değerli kardeşlerim ! bu eseden istifade edeceğimiz hususlardan bir diğeri de ; Allah’ın yoluna davet eden ıslahcıların, sapmış taifelerin hakka dönmelerinden ümitlerini kesmemeleridir.

Eserde de şahit olunduğu gibi, şiddetli bid’atlerine rağmen haricilerden ümit kesilmemiş ve hakka davet edilmiştir…Onların şiddetlerine bakın ki ; onlardan biri olan Abdurrahman b. Mülcem, Allah’a yaklaşmak amacıyla Ali’yi katlediyor… Buna rağmen kendilerine hak beyan edilince bir çoğu geri döndü… Öyleyse haktan sapanların geriye dönmesinden ümidi kesmemek ve Allah resulü s.av’in şu sözlerini de asla unutmamamız gerekir :

“ … Ebu Said el Hudri r.a dan. Resulullah s.a.v buyurdular ki : Sakın Allah falana hidayet vermez demeyin. Allah ona hidayet verir de sizi mahçup eder. “
AHMED :

Hulasa değerli kardeşlerim ! Müslüman her konuda uyanık olmalıdır. İslami meseleleri acele etmeden ... aynı konu ile alakalı nasları birbirin-den koparmadan anlamaya çalışması gerekir… Bununla beraber şuurlu, insaflı ve merhametli bir şekilde davranarak insanlara yardımcı olması gerekir.

Hele hele ; intikamcı bir zihniyetle inandığını söyleyenleri, - cahillikleri yüzünden - tekfir etmemelidir….. Defalarca anlatmaya çalıştığımız gibi ; tekfir, insanın ayağının kaymasına ve kafir olmasına sebep olan en etkin bir vesiledir.
Öyleyse sözü daha fazla uzatmaya ve sizleri usandırmaya gerek yoktur…. Son söz olarak bizim her samimi Müslümana tavsiyemiz odur ki, kendisini temel konularda sağlamlaştırsın … her konuda şer’i delilleri araştırsın … onları doğru bir metodla anlasın … onları inandığı ve davet ettiği fikirlerden bağımsız olarak incelesin … asıl mıdır yoksa bir tesirden veya rağbetten ötürü mü kabul ediyor, buna dikkatlice baksın ….

Rabbimden niyazım ; bizlere şuurlu ve basiretli bir şekilde dinimizi yaşamayı nasip etsin… ve yine bizlere, hakkı hak bilip ona ittibayı ve batılı da batıl bilip ondan uzak durmayı nasip etsin.

Vel hamdu lillahi rabbil alemin




TACUDDİN EL - BAYBURDİ
0 yorum:

Yorum Gönder

Guraba Kitaplık..

Guraba Kitaplık..
tavsiye kitap..

Guraba Arşiv..


GURABA YAYINEVİ..

GURABA YAYINEVİ..
Selefin fehmi ile ehli sünnetin eşsiz kitaplarını bulabileceğiniz yayınevi..

Bu Blogda Ara

Popüler Yayınlar

Guraba Resim..

Guraba Resim..

Guraba - Ayet

Şüphesiz Allah mü'minlerden canlarını ve mallarını -onlara cenneti vermek karşılığında- satın almıştır.Onlar Allah yolunda savaşır, öldürür ve öldürülürler.Tevrat'ta, İncil'de ve Kur'an'da yerine getirmeyi taahhüt ettiği hak bir vaaddir.Allah'dan daha çok ahdini kim yerine getirebilir ki?O halde yapmış olduğunuz bu alış verişe sevinin.En büyük kurtuluş işte budur! (Tevbe/111)

Guraba - Hadis

Ebû Hureyre radıyallahu anh şöyle anlatır;

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: '' Allah, iki kişiye güler.Bunlardan biri diğerini öldürür ve ikiside cennete girer.Biri, Allah yolunda savaşarak şehit olur sonra Allah katilinin tevbesini kabul eder de müslüman olur ve Allah yolunda çarpışarak o da şehit düşer.''(Buhârî, cihad 2826-Muslim, imare 1890-Nesâî, cihad 3165-İbn Mâce, mukaddime 191-Ahmed, müsned 7282)