GURABA İSLAM الإسلام الغرباء

Davetçide Bulunması Gereken Vasıflar..

Etiketler:
DAVETÇİDE BULUNMASI GEREKEN VASIFLAR


Değerli kardeşlerim ! devamlı dile getirdiğimiz gibi ; bizler her ne kadar davet hususunda becerikli, maharetli veya kamil bir vasfa sahip insanlar olmasakta, hasbel kader inancımızı ve amellerimizi bir başkasına anlatma ve aktarma mecburiyetinde olan insanlarız. Yani ister istemez davetçi pozisyonunda olan kimseleriz.

Dolayısıyla, bu konudaki zayıflığımız, acizliğimiz ve ilmi kısırlığı-mızdan dolayı ister istemez bir takım problemler kaçınılmaz oluyor.

İşte bundan dolayıdır ki bu konudaki hatalarımızın telafisi için hep beraber Kur’anın ve Sünnet’in bu husustaki nasihatlarını dinlemeyi ve onlara uygun hareket etmeyi bir ders halinde siz değerli kardeş-lerime sunmayı istedim….. Rabbimden niyazım ; konuyu güzel ifade etme açısından bana yardım ve sizlere de güzel bir anlayış nasip etsin.

Değerli kardeşlerim ! bilindiği gibi islâmın güzel görüp sevmiş olduğu en önemli müeseselerden birisi de “… İyiliği emretme ve kötülükten de nehyetme manasında olan “ ISLÂH ” mües-sesesidir….

Aynı şekilde, islamın çirkin görüp kınadığı müesseselerden birisi de “… İblis’in dinine ait olan “ İFSAT ” müessesidir …”

Kendisine kıyamete kadar mühlet verilen iblis ve avanelerinin görevi ; İfsat müessesesinin yürürlükte olmasını sağlamak… Allah’ın yeryüzünde halifesi olan mü’minlerin görevi ise ; Islah müesesesinin yürürlükte olmasını sağlamaktır…

Öyleyse unutmayalım ki, Allah’ın yeryüzünde halifesi olma şerefine nâil olan bizlerin, iyilik ve kötülüğün ne olduğunu, iyiliği emir ve kötülükten sakındırmanın manasını, bu alanda kimlerin ve nasıl mücadele edeceklerini ve ayrıyeten bu önemli müesesesinin müntesibi olan insanların vasıflarının neler olduğunu öğrenmek ve onları uygulamak en önemli vazifelerimizdendir.

Çünkü, bu daveti yapmak isteyen insanların - yani davetçilerin - bu yolun başlangıcında öğrenip ve onlara uygun hareket etmeleri gereken çok önemli prensipler, esaslar ve adaplar vardır.

Hatta bu yönlü nasihat edenlerin dahi bu prensiplere ve adap kurallarına ihtiyaçları vardır desek, yanlış bir ifade kullanmış sayılmayız.
Unutmayalım ki, bu görevin sorumluluğunu omuzlarında taşıyan davetçiler veya irşadcılar, eğer bu adap ve prensipler doğrultusunda olgunlaşmamışlar ise, bunlardan ümmete emanet edilmiş olan meseleleri yerli yerine koymaları beklenemez.

Onun içindir ki davetçinin – diğer bir ifadeyle ıslahcının - islamın kendisinden istemiş olduğu bu önemli vasıfları öğrenmesi ve onlara uygun hareket etmesi gerekir…. Taki, ıslah görevinin istenildiği manada verimli olabilmesi için…

İşte bu sohbetimizde üzerinde durmaya gayret göstereceğimiz husus ; bu önemli esas ve adapların izahı ve onların beyanı mahi-yetinde olacaktır.

KENDİSİNE DAVET ETTİĞİ KONUYU İYİ BİLEN BİRİSİ OLMALI

Değerli kardeşlerim ! davetçinin en önemli vasıflarından birisi ; davet edeceği konu ile alakalı mâlumatının olmasıdır…. Bu, onun için evvel emirde yakalaması gereken en önemli vasıftır.

Bir çok cahil insanın yaptığı gibi ;davasının, gayesinin ne olduğunu öğrenmeden, bilmeden ona davet eden birisi olmamalıdır…. Yani, davasının şuurunda ve bilincinde olmalıdır.

Başka bir ifadeyle ; zamanımızda yapıldığı gibi, kendisine tabi olduğu grup liderinin, davasına doğru dediği için onu doğru kabul eden ve ona körü körüne davet eden birisi olmamalıdır.

Yani, ne yaptığını ve neye davet ettiğini iyi bilen birisi olması gerekir. Aksi halde rabbinin bu konudaki şu Ayeti celileleriyle tezat bir duruma düşer :

وَلاَ تَقْفُ مَا لَيْسَ لَكَ بِهِ عِلْمٌ إِنَّ السَّمْعَ وَالْبَصَرَ وَالْفُؤَادَ كُلُّ أُولـئِكَ كَانَ عَنْهُ مَسْؤُولاً

{ Bilmediğin bir şeyin ardına düşme ; zira kulak, göz ve gönül bunların hepsi de ondan mes’uldür. }
İSRA . 36.AY.

“ Deki : İşte bu benim yolumdur. Ben, bana tabi olanlarla birlikte basiretle - yani, bilinçli ve şuurlu bir şekilde - Allah’a davet ediyorum ”
YUSUF.108.

Bu ve emsali delillerin mesajından anlaşılıyor ki, Allah’ın razı olduğu ve istediği davetçiler, şuurlu ve basiretli bir şekilde neye davet ettiğini bilen davetçilerdir.


DAVETÇİ İLMİYLE AMİL OLAN BİRİ OLMALIDIR

Değerli kardeşlerim ! davetçinin en önemli vasıflarından birisi de ;
İlmiyle amil olan biri olmalıdır…. Yani insanları kendisine davet ettiği şeyi ilk önce kendisi tatbik eden birisi olmalıdır…..

Unutulmamalıdır ki ; davetçinin kendisiyle amel etmediği bir şeye davet etmesi, en çirkin tezatlardan birisidir…. Çünkü Allah’u Azze ve Celle bu konu da şöyle buyurmaktadır :

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آَمَنُوا لِمَ تَقُولُونَ مَا لَا تَفْعَلُونَ {} كَبُرَ مَقْتاً عِندَ اللَّهِ أَن تَقُولُوا مَا لَا تَفْعَلُونَ

“ Ey iman edenler ! Neden yapmayacağınız şeyleri söylüyor-sunuz ? Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz Allah indinde çok büyümüş ve sizin için bir gazaba dönüşmüştür. ”
SAFF.2.3.AY.

وَتَنسَوْنَ أَنفُسَكُمْ وَأَنتُمْ تَتْلُونَ الْكِتَابَ أَفَلاَ تَعْقِلُونَ أَتَأْمُرُونَ النَّاسَ بِالْبِرّ

{ Siz kitabı okuyup dururken, kendinizi unutupta insanlara iyiliğimi emredersiniz ? Siz hiç akletmiyor musunuz ? }

BAKARA : 44.AY.

İşte bu ve emsali delillerde de, ilmiyle amil olmayanlar ve insanları yapmadıkları şeye davet edenler kınanmaktadırlar….. Öyleyse davetçi ilmiyle amil olan birisi olmalıdır. Yani davet ettiği şeyi ilk önce kendisi uygulamalıdır.

Bakınız Allah Resûlü s.a.v ilmiyle amil olmayan davetçilerin durumunu ve akibetlerini bizlere nasıl anlatmaktadır :

“… Zeyd oğlu Usame r.a der ki : Resûlullah s.a.v’in şunu anlattığını işittim : Kıyamet günü bir adam getirilip ateşe atılır. Daha sonra bağırsakları çıkarılır. Değirmende merkebin döndüğü gibi bağır-saklara bağlı olarak döner durur. Ateşe atılmış olanlar oraya toplanarak : Be adam sana ne oldu , sen iyiliği emredip kötülükten nehyetmiyormuydun ?, diye sorarlar. O da :


Evet ! size iyiliği emrediyordum fakat kendim ona uymuyordum. Kötülükten insanları nehyediyordum fakat kendim o kötülüğü yapıyordum, diye cevap verir. ”
BUHARİ.7.3065.S

“ … Enes ibn Mâlik r.a’ dan ; Resûlullah s.a.v şöyle dedi : Bana isrâ gecesi ateşten makaslarla dudakları kesilmiş bir takım insanlar gösterildi. Ben : Ya Cebrail bunlar kimdir ? diye sordum. Cebrail :
- Bunlar senin ümmetinden insanlara iyiliği emredip kendilerini unutan. Kitabı okuyup ta, bildirdikleriyle amel etmeyen hatipler-dir, dedi. ”
SAHİH…İBNİ HİBBAN : BEYHAKİ :

Bu ve bununla eş manalı delillerin de ifade ettiği gibi ; Davetçinin en büyük gayesi, Kitap ve Sünnet’i ilk önce kendisinin yaşaması ve bunun ardından da başkalarının bunu yaşaması için çaba sarfet-mesidir….. Değilse, davetinde başarılı olamayacağı gibi, Ahirette de elim bir azaba düçar olabilir….

Öyleyse böyle bir akibetten korkan şuurlu ve basiretli davetçiler, bu uğurda konuşmalı ve bu uğurda yorulmalıdırlar…. Yani kendisine davet ettiği şeyleri ilk önce kendisi yaşamalı…

DAVETÇİ YUMUŞAK VE HİKMETLİ OLMALIDIR

Değerli kardeşlerim ! ve yine şuurlu ve basiretli davetçilerin vasıflarından birisi de ; Öğüdünde, nasihatında ve davetinde yumuşak ve hikmetli bir yol takip etmesidir…..

Unutmayalımki insanları hakka davet ederken yumuşak ve hikmetli bir yol takip etmek, Peygamberlerin ve onların yoluna hakkıyla ittiba eden basiretli mü’minlerin yoludur….

Onlar,Dinin ahkâmını ihtiyacı olanlara öğretirken efendi, ağır başlı, latif, hikmetli ve yumuşak davranan kimselerdi...

Öyleyse, eğer bu anlamda insanlara yardımcı ve onların hakkı anlamalarına vesile olmak istiyorsak, Resullerin ve onlara hakkıyla ittiba eden basiretli davetçilerin yoluna uymak mecburiyetindeyiz.

Böyle bir davetçi veya ıslahcı, Rabbinin şu delillerini aklından asla çıkarmaması gerekir..
ادْعُ إِلِى سَبِيلِ رَبِّكَ بِالْحِكْمَةِ وَالْمَوْعِظَةِ الْحَسَنَةِ وَجَادِلْهُم بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ……

“ Sen hikmet’le güzel öğütle rabbinin yoluna davet et.Ve onlarla en güzel şekilde mücadele et ……..”
NAHL :125.AY.

فَبِمَا رَحْمَةٍ مِّنَ اللّهِ لِنتَ لَهُمْ وَلَوْ كُنتَ فَظّاً غَلِيظَ الْقَلْبِ لاَنفَضُّواْ مِنْ حَوْلِكَ “………

“ Allah’ın rahmeti sebebiyledir ki, sen onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba ve katı yürekli olsaydın, onlar senin etrafından dağılır giderlerdi….”
ÂLİ İMRAN : 159.AY.

Değerli Müslümanlar ! bu delillere eğer dikkat edilirse, burada ; Resul gibi bir insanın dahi kaba ve katı olmasının veya davranma-sının, insanların onun etrafından dağılıp gitmelerine vesile olacağı anlatılmaktadır….

Düşünün şimdi ; anlattığı her şeyin hak olduğu bir insanın dahi kaba ve katılığı, insanların etrafından uzaklaşmasına vesile olabili-yorsa, anlattıklarında ve üslubunda bir çok hatalar söz konusu olan insanların hali ne olabilir ? ….. Kısacası bu üslup kim de bulunursa bulunsun, insanların o kimseden uzaklaşmasına yeteri derecede vesile olacak bir üsluptur.

Değerli kardeşlerim davetteki bu vazgeçilmez üslup, - yani hikmetli muamele - Allah’u Azze ve Celle’nin, Mûsa ve Harun’u Fravn gibi bir melûnâ dahi gönderdiğinde özellikle emrettiği bir usluptur…. Rabbul izzet şöyle buyur-makta :

“ Ey Musa ve Harun Fravna gidin. Çünkü o azdı. Ona yumuşak söz söyleyin, belki öğüt alır veya korkar. “
TAHA.43.44.

Şimdi bu Ayeti celilenin üzerinde de birazcık düşünecek olursak karşımıza mükemmel bir mesaj çıktığını göreceğiz…. Şöyle ki ;

“ Allah’u Azze ve Celle, ezeli ve ebedi ilmiyle Fravn gibi bir insanın iman etmeyeceğini çok iyi biliyordu….. Ama buna rağmen ona iyi muamelede bulunulmasını, hikmetli ve yumuşak davranılmasını emretmiştir. Neden ? … Çünkü burada devetçilere önemli bir mesaj vermek istiyor Rabbimiz. O da ; davet edeceğiniz insanlar her ne kadar azgın, sapkın, katı ve zalim de olsa, ona davanızı anlatırken hikmetli ve yumuşak davranın…. İşte mesaj budur..

Değerli kardeşlerim bu konuda bizler için örnek ve önder olan Allah resûlü s.a.v’in güzel sözlerine bakıldığı zaman, davette yumuşak ve hikmetli olmanın ne derece güzel bir şey olduğunu açıkça anlayabiliriz.

“… Resulullah s.a.v şöyle buyurmaktadır : Yumuşaklıktan mahrum olan, hayrın tamamındanda mahrum olur.”
MÜSLİM : 8.C.2592.N

“… Resulullah s.a.v şöyle buyurdular : Yumuşaklık herhangi bir şeyde bulunursa onu muhakkak ki ziynetlendirip güzelleştirir. Ama neyden de sökülüp alınırsa, onu muhakkak ki çirkinleştirip kötüleştirir.”
MÜSLİM : 8.2594.N
Ve yine bir hadislerinde :

“ … Allah resûlü s.a.v şöyle buyururlar : Muhakkak ki Allah, her hususta rıfk ve yumuşaklık ile muamele etmeyi sever. " BUHARİ: 13.6014.S - MÜSLİM.8.C.2593.N
Evet değerli kardeşlerim, gerçekten de davetçilerin en önemli sıfatlarından birisi olan bu haslet, davetçinin anlattığı ile insanların kalplerine - Allah’ın izni ile - tesir edebilme ve onlara imanı sevdirip dine yönelmelerini başarabilme konusunda oldukça önemli bir sıfattır.

Şuurlu ve basiretli bir davetçi, nefret ettirici, rahatsız edici ve kızdırıcı tutumlardan uzak durmalıdır. Böyle bir kimse, bildiklerinin tamamını , bak ben şunu şunu da biliyorum, dercesine karşısın-dakine aktaran, ona üstünlük taslayan, onun anlayamayacağı tarzdan konuşan ve onu sürekli sıkan birisi olmamalıdır.

Nasihat ve öğüdünü karşı tarafın müsait zamanlarını gözeterek, onların duygularını okşayacak şekilde uzatmadan, karşısındakilere usanç ve bıkkınlık vermeden yapmaya çalışmalıdır.

Bununla beraber ; taviz ile yumuşaklığı da birbirine karıştırmadan orta yol izleyen birisi olmalıdır…. Yani islamın emretmiş olduğu yumuşaklıkla, yasak kılmış olduğu taviz’i de birbirine karıştırmadan, anlatılması gereken şeyleri anlatan birisi olmalıdır…
Burada anti parantez ; bir çoğunun yanlış anlayıp uyguladığı gibi : Hakkın anlatılması esnasında, haktan hoşlanmayıp kızıp köpüren insanların bu tavırları, davetçinin o insanı kızdırıyor manasında anlaşılarak, anlatılması gereken hakkın ihmal edilmemesi gerekir.

Eğer böyle bir anlayış doğru olsaydı, her konuda olduğu gibi davet konusunda da bizler için örnek ve önder olan Allah’ın Resûlünün davette bir çok arızaları olduğu söylenmiş olurdu… Çünkü onun davetinden de rahatsız olup kızanlar vardı….. Ama bu onun, insanları kızdırdığı anlamına gelmez...... Bu, karşısındakilerin haktan hoşlanmayıp kızdıkları anlamına gelir…….. Tabi ki bu son ifadeleri de fırsat bilip, yumuşaklığı elden bırakmamak gerekir.

Değerli kardeşlerim şunu da unutmamanız gerekir ki ; Hikmet sahibi, akıllı, liyakatli ve ileri görüşlü davetçinin, davet ettiği kimselere karşı yumuşak davranması, onların cehaletlerinden kaynaklanan şeylere katlanması ve hata ve bıktırıcı sorularına karşı sabırlı olması, onun derin anlayışlı ve olgun bir insan olduğuna delâlat eder.

Çünkü Resulullah s.a.v soru soranlara karşı yumuşak davranır ve onlara verdiği cevaplarda da onların anlayacağı dilden konuşurdu….

Onlara sevimli bir muallim, mürşid ve arkadaş gibi yönelir ve mes’elenin anlaşılması için gayret ederdi… Hatta onlar anlayıncaya kadar bıkmadan usanmadan anlatırdı, açıklardı.

“… Enes r.a’dan buyurdular ki : Resûlullah s.a.v, bir şey söylediği zaman anlaşılsın diye üç defa tekrarlardı……….”
BUHARİ : 1.C.252.S

“… Aişe r.a dan ; buyurdular ki : Resulûllah s.a.v’in sözü, dinleyen herkesin anlayabileceği şekilde açık ve net idi…”

BUHARİ :7.C.3348.S


DAVETÇİNİN GAYESİ HALKI DEĞİL HAKKI MEMNUN ETMEK OLMALI

Değerli kardeşlerim ! davetçide bulunması gereken en önemli vasıflardan birisi de ; halkı değil, hakkı memnun etmeye çalış-masıdır.

Yani, kendisine haksızlık ve zulüm de etseler, hakkı söylemekten imtina etmemesi ve halkı memnun etmeye çalışmamasıdır… Onun kendisini razı edeceyi merci hakk olmalıdır.
Çünkü, zalimlerin karşısında hakkı söylemekten dolayı ne rızkının kesileceğine ve ne de ecelinin yaklaşacağına inanmaz şuurlu bir davetçi. O, Allah Resulü s.a.v’in şu hadisi şeriflerini aklından asla çıkarmaz :

“… Ebu Said el Hudri r.a. dan; Resulullah s.a.v bir hutbesinde şöyle buyurdu : Sakın bir insanı, hakkın söylemesi gerektiği bir yerde hakkı söylemekten insanlara olan korkusu engellemesin.”

İBNİ MACE :10.4007.N

“… Ebu Said el Hudri r.a.dan; Resulullah s.a.v şöyle buyurdu : Dik-kat edin insanların korkusu, sizden birinizin söylemesi gereken bir söze veya sahip olduğu bir hakka mani olmasın. Çünkü hakkı söylemek veya önemli bir şeyi hatırlatmak ne kişinin rızkını uzaklaştırır ve ne de ecelini yaklaştırır. “

AHMED : 3 / 19 – İBNİ KESİR : 5.C.2386.S

“… Ebu Said el-Hudri r.a dan ; Resulullah s.a.v şöyle dedi : Cihadın en faziletlisi, zâlim sultanın karşısında hakkı söylemektir.”
İBN MACE : 10.4011.N

“ … Aişe r.a’dan. Allah resûlü s.a.v şöyle buyurdu : Her kim insan-ların gücenmesine mukabil Allah’ın rızasını ararsa, Allah onu insanların zahmetinden kurtarır. Ama her kim de Allah’ın gücen-mesine mukabil insanların rızasını ararsa, Allah’da onu insan-lara havale eder. “
TİRMİZİ : 4.C2527.N - İBNİ HİBBAN :1.C.276.N

İşte bu deliller de bize, hakkın anlatılması gerektiği bir yerde hakkın anlatılmasını ve insanların korkusunun buna mani olmama-sını anlatmaktadır.

Resulullah s.a.v’in metod ve menhecini kendisine şiâr edinen şuurlu ve basiretli bir davetçi, batıl karşısında asla susmayan ve hakka yardımdan da geri durmayan birisidir.

Bu şuurda olan bir davetçi, toplumunda zulmün yayılmasına razı olmayacağı gibi, dininin kabul etmediği çirkin şeylerin yayılmasına da razı olmaz…. O her zaman münkerleri değiştirmeye gayret gösteren birisi olmaktan geri durmaz.

Çünkü o çok iyi bilirki, bu görevi terk eden korkaklara ilahi belalar isabet eder… Ve yine o çok iyi bilir ki, Allah’u Azze ve Celle bir topluma belâ indirdimi, O belâ onların iyisini de kötüsünü de içine alır…… Rabbimiz şöyle buyurur .
“ Öyle bir fitneden sakının ki aranızdan yalnız zalimlere eriş-mekle kalmaz. - iyileri de içine alır - İyi bilin ki Allah’ın azabı çok çetindir. “
ENFAL : 25.AY.

“ … Abdullah ibn Ömer r.a’dan. Aişe r.a der ki : Bir gün Allah resulü s.a.v’e : Ey Allah’ın resûlü ! Allah’u tealâ bir topluma azabı indirince iyi kimselerde onlarla beraber helak olur mu ? diye sordum. Allah resûlü s.a.v buyurdu ki :
- Ya aişe ! Allah’u Teala günahkârlar üzerine azabını indirince onlarla beraber iyilerde felakete uğrarlar. Sonra ahirette niyetle-rine göre cezalandırılır veya ödüllendirilirler. “
MÜSLİM : 8.2879.N

DAVETÇİ HAREKETLİ VE FAAL OLMALIDIR

Değerli kardeşlerim ! ve yine şuurlu ve basiretli bir davetçinin en önemli vasıflarından birisi de ; Hareketli ve faal olmasıdır.

Davasını dert edinen bir davetçi, bıkmadan usanmadan tebliğ görevini sürdüren, kendisini olayların ve bazı faktörlerin harekete geçirmesini beklemeyen ve kendiliğinden insanları hakka davete koşan birisidir…. Yani, beklemez ki illa birileri gelsin de onu bir işe zorlasın, şunu yapalım bunu yapalım …. şuraya gidelim veya buraya gidelim diye.

Çünkü o, Allah’ın, samimi ve ihlaslı davetçilerine hazırladığı sevaba ve karlı kazanca yönelir…. O, Allah resûlü s.a.v’in şu hadisi şeriflerini asla aklından çıkarmaz :

“… Vallahi Allah’ın senin vasıtanla birini hidayete erdirmesi senin için kızıl tüylü develerden daha hayırlıdır. "BUHARİ : 6.2807.S – EBU DAVUD : 4.C.3661.N

Bir diğer hadislerinde ise : Allah resûlü s.a.v şöyle buyurdular :

“ Senin vasıtanla Allah’ın bir kişiye hidayet vermesi, senin için üzerine güneşin doğup battığı her şeyden daha hayırlıdır.”

TABERANİ KEBİR - C.SAĞİR.3.C.3203.N

Evet, gerçekten de ne kadar güzel ve karlı bir kazanç… Samimi ve sadık bir davetçinin, yoldan ayrılmış birisine söyleyeceği güzel bir söz ve anlatacağı bir hakikat ile, o insanın hidayetine vesile olması, kızıl tüylü develerden daha kıymetlidir.
Yani, Arapların o zaman ki en kıymetli mal olarak bildikleri ve bindikleri kızıl tüylü develere sahip olma gibi kârlı bir kazanç… Bu günün tarifi ve tabiri ile ; sahra dolusu kırmızı mercedes.

Hatta ikinci hadiste bahsedildiği gibi bu işten yapılan kazanç, üzerine güneşin doğup battığı her şeyden daha hayırlıdır.

Yüce Rabbimiz yine aynı anlamda kerim kitabında şöyle buyurmaktadır :

“ Kim güzel bir işe aracı olursa, onun da o işten bir payı olur… “

NİSA . 85.AY.

“ … Allah resulü s.a.v ise şöyle buyurur : Hayra vesile olan, hayrı işleyen gibidir.”
TİRMİZİ : 4.2808.N

Diğer bir hadislerinde ise şöyle buyurmaktadır : Kim hidayete davet ederse ona, kendisine tabi olanların sevabı gibi sevap vardır, onların ecirlerinden de bir şey eksilmez ….”
MÜSLİM : 3.C.1017.N

İşte bundan dolayıdır ki ,kendisine haset edilmesinin caiz olduğu iki kimseden birisi de, işte bu kârlı ticaretin sahibidir.

SIKINTILARA KATLANIP SABIR GÖSTERMEK

Değerli kardeşlerim ! bu görevi üstlenen davetçilerin, davaları uğruna yine kendilerinde bulundurmaları gereken önemli vasıflardan birisi de ; Davetle birlikte gelen zorluklara katlanıp sabretmeyi bilme-leridir…

İnsanların ani çıkışlarına, kötü muamelelerine, kötü zan ve düşün-celerinin fesadına, hakkı geç kabul etmelerine, uyuşukluklarına, şöhret ve menfaat peşinde koşmalarına, sorularıyla karşı tarafı aciz bırakma gayelerine veya buna benzer davetçiyi sıkacak ve zorlayacak basitliklere, basiretli bir müslümanın kendisini hazırlayıp ve bunlarla karşılaştığında da sabretmesi gerekir.

Çünkü bu dava, bunlarsız olmayan bir davadır… Bir çoklarının yaptığı gibi ; bir ümitsizlik, bir sıkıntı veya herhangi bir güçlükle karşılaşınca insanlardan uzaklaşıp inzivaya çekilmekle olmaz bu iş...

İşte bundan dolayıdır ki İslam, davet yolunda insanların içerisine katılıpta onlardan gelen zorluklara sabredenlerin derecesiyle sabretmeyenlerin derecesinin farklı olduğunu zikreder….

“… Resulullah s.a.v şöyle buyururlar : Halkın arasına karışıp onların eziyetine sabreden Müslüman, halkın arasına karışmayıp ta onların eziyetine katlanmayan müslümandan daha hayırlıdır. “

TİRMİZİ : 4.2625.N - AHMED : 5 / 365 - EL- ALBANİ. S. SAHİHA : 3/652.639.N S.CAMİU’S SAĞIR : 6/5 – 6527.N

Ve yine Rabbimizin kerim kitabında zikrettiği bir çok Ayeti celilesi vardır ki, aynı noktaya işaret ederek bizlere bu anlamda mesajlar vermektedir.

Yani, tebliğ esnasında mutlaka davetçiyi sıkacak bir takım vahim durumların söz konusu olabileceğini, dolayısıyla davetçilerin bunlara mutlaka sabretmeleri gerektiğini ve bu güzel davranışlarının da azme değer bir şey olduğunu anlatmaktadır..

İşte Rabbimizin Asr Sûresindeki bu anlamdaki mesajı :

وَالْعَصْرِ {} إِنَّ الْإِنسَانَ لَفِي خُسْرٍ {} إِلَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَتَوَاصَوْا بِالْحَقِّ وَتَوَاصَوْا بِالصَّبْرِ

“ Asr’a andolsun ki insanlar hüsran içerisindedirler.Ancak iman edip Salih amel işleyenler ve birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler bundan müstesnadırlar. “
ASR : 1.2.3.AY.

Ve yine bir Ayeti kerimede, Lokman a.s’ın oğluna nasihatı zikre-dilerek, aynı husus anlatılmaktadır.

يَا بُنَيَّ أَقِمِ الصَّلَاةَ وَأْمُرْ بِالْمَعْرُوفِ وَانْهَ عَنِ الْمُنكَرِ وَاصْبِرْ عَلَى مَا أَصَابَكَ إِنَّ ذَلِكَ مِنْ عَزْمِ الْأُمُورِ

“ Ey oğulcuğum ! Namazı kıl, iyiliği emret, kötülükten de nehyet. - ve bu yolda - başına gelene de sabret. Doğrusu bunlar azmedilmeye değer şeylerdir. “
LOKMAN : 17.AY.
İşte bu Ayeti celilelerde anlatıldığı gibi, iyiliği emredip kötülükten de nehyeden kimseler, bu yolda mutlaka bir takım musibet ve belalarla karşılaşacaklardır…. İnsanlar tarafından bir takım sıkıntılara maruz kalacaklardır...... Ayeti celilenin ; “ …. Doğrusu bunlar azmedilmeye değer şeylerdir…” İfadesinde de buyrulduğu gibi, gerçektende bu yönlü sıkıntılara sabır ve mukavemet, azme değer şeylerdendir…

Kısacası bu davaya soyunan davetçiler muhakak ki sabırlı olmalı-dırlar…. Eğer sabırları tükenip göğüsleri daralırsa, kendilerine örnek ve önder kabul ettikleri peygamberlerinin bu konudaki sabrını gösteren hadislerini iyi okumaları gerekir……. İşte bunlardan bir ikisini Buhari ve Müslim şöyle dile getiriyor :

“… Peygamber s.a.v bir gün her zaman yaptığı gibi bir taksimat yaptı. Birisi ayağa kalkarak dedi ki : Vallahi bu taksimat kendisinde adalet gözetilmeyen bir taksimdir. Bu hain söz Allah resûlü s.a.v’in kulağına gidince :
- Allah ve resûlü adâlet etmezse kim adâlet eder ki ? Allah mûsa’ya rahmet etsin, o bundan daha çok sözlerle ezalandırıldı da yine de sabretti. ” buyurdu. ”
BUHARİ : 6.2936.S

“… Peygamber s.a.v’in zevcesi Aişe r.a şöyle anlatıyor : Resulul-lah’ın huzuruna beş on kişilik bir Yahudi heyeti girdi. Huzura girince selâm vermiş olmak için “… Ölüm üzerinize olsun …” anlamına gelen ; “ es’sa’mu aleykum “ dediler. Aişe dedi ki : Ben bu sözü anladım da :
- Sâ’m ve Allah’ın laneti sizin üzerinize olsun ! diye karşılık verdim. Aişe dedi ki : Bunun üzerine Resulullah s.a.v :
- Yâ Aişe ağır ol ! Çünkü Allah her hususta rıfk ve yumuşaklık ile muâmele etmeyi sever ” buyurdu. ”
BUHARİ : 13.6014.S

Görüldüğü gibi, Allah resûlü s.a.v, bu şekildeki tavır ve davranış-larıyla davetçilere hoşgörülü, affedici ve sabırlı olma örnekliğini sergilemektedir.

Değerli kardeşlerim ! unutulmamalıdır ki bu güzel ve değerli tavır, her yerde ve her zaman peygamberlerin ve sadık davetçilerin özelliği olmuştur.

Öyleyse sözü daha fazla uzatmaya gerek yoktur…. Kim Muham-med Mustafayı kendisine örnek ve önder edinmek istiyorsa, nasihatında, öğüdünde ve davetinde mutlaka sabırlı, yumuşak ve affedici olma mecburiyetindedir.

Ve yine asla unutulmamalıdır ki, bunlarsız davet olmaz ve bunlarsız bir davetçi de düşünülemez.

Çünkü insanlar daima davetçinin mizacına ve isteğine uygun olmazlar….. Bilakis içlerinde, davetçinin arzuladığının tam tersine olanlar da vardır…. Bunun içindir ki davetçi bu tip insanlardan gelecek olan şeylere karşı hazırlıklı olmalı ve onlara sabretmelidir….

Onlar ne kadar kaba ve katı da olsalar, onlarla muâmelesinde mutlaka nazik olmalı ve davet ettiği gerçeğe onları ısındırabilmek için nezâketi elden bırakmamalıdır.

Son söz olarak Rabbimden özellikle kendi sefsim için niyazım ; Kur’anın ve Sünnetin tarif ettiği bu güzel vasıflarla teçhiz olunan kullarından olmamı bana nasip eylesin…

Ve yine Rabbimden niyazım ; Sizleri, anlatmış olduğumuz bu güzel ve değerli vasıflarla teçhiz olunan kullarından eylesin. Amin


VEL HAMDU LİLLAHİ RABBİL ALEMİN


TACUDDİN EL- BAYBURDİ
0 yorum:

Yorum Gönder

Guraba Kitaplık..

Guraba Kitaplık..
tavsiye kitap..

Guraba Arşiv..


GURABA YAYINEVİ..

GURABA YAYINEVİ..
Selefin fehmi ile ehli sünnetin eşsiz kitaplarını bulabileceğiniz yayınevi..

Bu Blogda Ara

Popüler Yayınlar

Guraba Resim..

Guraba Resim..

Guraba - Ayet

Şüphesiz Allah mü'minlerden canlarını ve mallarını -onlara cenneti vermek karşılığında- satın almıştır.Onlar Allah yolunda savaşır, öldürür ve öldürülürler.Tevrat'ta, İncil'de ve Kur'an'da yerine getirmeyi taahhüt ettiği hak bir vaaddir.Allah'dan daha çok ahdini kim yerine getirebilir ki?O halde yapmış olduğunuz bu alış verişe sevinin.En büyük kurtuluş işte budur! (Tevbe/111)

Guraba - Hadis

Ebû Hureyre radıyallahu anh şöyle anlatır;

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: '' Allah, iki kişiye güler.Bunlardan biri diğerini öldürür ve ikiside cennete girer.Biri, Allah yolunda savaşarak şehit olur sonra Allah katilinin tevbesini kabul eder de müslüman olur ve Allah yolunda çarpışarak o da şehit düşer.''(Buhârî, cihad 2826-Muslim, imare 1890-Nesâî, cihad 3165-İbn Mâce, mukaddime 191-Ahmed, müsned 7282)