GURABA İSLAM الإسلام الغرباء

Hevâ ve Bid'at Ehline Karşı Ehl-i Sünnet'inTutumu..

Etiketler: , ,

Ehl-i sünnet ve’l-cemaat olan selef-i salih’in akidesinin esaslarından birisi de şudur: Onlar dinde, dinden olmayan şeyleri ortaya çıkartmış bulunan hevâ ve bid’at ehline buğzederler. Onları sevmezler, onlarla arkadaşlık etmezler. Sözlerini dinlemez, onlarla oturup kalkmaz, din hususunda onlarla tartışmaz, onlarla münazaraya girişmezler. Kulaklarını onların batıl sözlerine karşı korumayı, onların durumlarını ve kötülüklerini açıklamayı, ümmeti onlardan sakındırıp, insanların onlardan uzak kalmalarını sağlamayı da uygun görürler. Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:

“Benden önceki ümmetler arasında Allah’ın gönderdiği ne kadar peygamber varsa, mutlaka onun ümmeti arasından sünnetini alan, emrine uyan birtakım havarileri ve ashabı olmuştur. Daha sonra onların yerine birtakım kimseler gelir, yapmadıkları şeyi söyler, emrolunmadıkları işleri yaparlar. Bunlara karşı eliyle cihad eden kimse mü’mindir, diliyle cihad eden mü’mindir, kalbiyle cihad eden mü’mindir. Bunun ötesinde ise imandan hardal tanesi kadar dahi bir şey yoktur.”[83]

Yine Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Ümmetimin sonlarında sizlere ne sizin, ne babalarınızın duymadıkları şeyleri söyleyecek kimseler olacaktır. Onlardan sakınabildiğiniz kadar sakınınız.” (Müslim)

Ehl-i sünnet ve’l-cemaat’in bid’at tarifi:

Ehl-i sünnet ve’l-cemaat bid’ati şöylece tarif ederler: Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-’den sonra ortaya çıkartılmış hevâlar ile din kemale erdikten sonra din diye uydurulan şeylerdir. Yapılmasına kitab ve sünnetten şer’î bir delil bulunmayan herbir iş bid’attir. Aynı zamanda taabbüd ve yüce Allah’a yakınlaşmak maksadıyla şeriate benzer, din diye ortaya konulan herbir yol da bid’attir. Bundan dolayı bid’at sünnetin karşıtıdır. Şu da var ki sünnet hidayettir, bid’at dalâlettir.

Onlara göre bid’at tevhidin kemaline aykırıdır. Şirke giden yollardan bir yoldur. Bid’at Allah’ın teşrî’ kılmadığı bir şekilde Allah’a ibadet etmek maksadını güder. Bir maksada ulaşmak için ortaya atılan yollar da o maksadın hükmünü taşırlar. Yüce Allah’a ibadet hususunda şirke götüren herbir yolun kapatılması ve dinde ortaya çıkan herbir bid’atin önünün tıkanması gerekir. Çünkü din kemale erdirilmiştir. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

“Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim. Üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size din olarak İslâm’ı beğenip seçtim.” (el-Maide, 5/3)

Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- de şöyle buyurmuştur: “Her kim bizim bu işimizde ondan olmayan bir şeyi sonradan ortaya atarsa, o red olunmuştur.” (Buharî ve Müslim)

Yine Peygamber şöyle buyurmaktadır: “Her kim bizim bu işimize uymayan bir amel işleyecek olursa, o merduttur.” (Müslim); “Şüphesiz sözün en hayırlısı Allah’ın kitabı, yolun en hayırlısı da Muhammed’in yoludur. İşlerin en kötüleri ise sonradan uydurulanlardır, her bid’at bir sapıklıktır.” (Müslim)[84]

Ehl-i sünnet ve’l-cemaat’in görüşüne göre bid’atler aynı mertebede değildir. Aksine bid’atler farklı farklıdır. Kimisi dinden çıkartır, kimisi büyük günahlar seviyesindedir. Kimisi de küçük günahlardan sayılır. Fakat hepsinin ortak niteliği sapıklık olmasıdır. Genel bir bid’at onlara göre cüz’î bir bid’at gibi değildir. Birkaç bid’atten meydana gelen karmaşık bir bid’at sade, basit bir bid’at gibi değildir. Gerçek bid’at izafi (göreceli) bid’at gibi değildir. Hem zatı itibariyle bir değildir, hem hükmü itibariyle.

Bid’atler hükümleri itibariyle farklı olup, kimisi küfür, kimisi fasıklık olduğu ve bundan dolayı da hükümleri arasında farklılık bulunduğu gibi, o bid’atleri işleyenin hükmü de farklıdır. İşte bundan dolayı ehl-i sünnet bid’at ehli olan kimseler hakkında tek bir hüküm vermezler. Aksine kişiden kişiye bid’atine göre hüküm farklılık arzeder. Cahil ve te’vilci bir kimse, neye davet ettiğini bilen bir kimse gibi değildir. İçtihad edebilen alim bir şahıs, bid’atine davet eden ve hevâsına uyan bir alim gibi değildir. Yine bundan dolayı bid’atini açıktan açığa işleyen kimseye yahut ta o bid’ate davet edip propagandasını yapan kimseye muamele ettikleri gibi, bid’atini gizleyen kimseye davranmazlar. Çünkü bid’atinin propagandasını yaparak ona çağıran bir kimsenin zararı başkasına da erişir. Böyle birisinin alıkonulması, açıktan açığa yaptığının reddedilmesi gerekir. Böyle bir kimsenin bu halini sözkonusu etmek gıybet olmaz. Ayrıca bu işten vazgeçmesini sağlayacak şekilde cezalandırılması gerekir. Bu, bid’atinden vazgeçinceye kadar onun için bir cezadır. Çünkü böyle bir kimse münker şeyleri açıkça ortaya koyduğundan cezalandırılmayı haketmiştir.

Bundan ötürü ehl-i sünnet herkese karşı diğerinden farklı bir tutum takınırlar. Genel olarak bid’at ehline ve onları taklid edenlere acırlar, onlara hidayet bulmaları için dua ederler. Sünnete bağlanmalarını, hidayete uymalarını ümid ederler. Tevbe edinceye kadar da bu hususta onlara açıklamalarda bulunur, zahirlerine göre haklarında hüküm verirler. Kalblerini ise -eğer bid’atleri küfre götürmeyecek türden ise- Allah’a havale ederler.

Hevâ ve Bid’at Ehlinin Alâmetleri:

Hevâ ve bid’at ehlinin üzerlerinde görülen ve kendileri vasıtasıyla tanındıkları birtakım alâmetleri vardır. Yüce Allah onlar hakkında kitab-ı kerim’inde, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- de sünnetinde bize haber vermiş bulunmaktadır. Bu da ümmeti onlardan sakındırmak, onların izledikleri yolları izlemekten uzak tutmak içindir. Onların alâmetlerinin bazılarıŞeriatın maksadlarını bilmemek, ayrılık, dağınıklık, cemaatten uzak kalmak, tartışmak, düşmanlık etmek, hevâya uymak, aklı nakilden öne geçirmek, sünneti bilmemek, müteşabihlere dalmak, Kur’ân’ı sünnete karşı koymak, şahısları ta’zimde aşırıya gitmek, ibadette sınırı aşmak, kâfirlere benzemeye çalışmak, ehl-i sünnet’e, lakablar uydurmak, hadis ve rivayet ehline buğzetmek, Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-’in haberlerini taşıyanlara düşmanlık edip, onları hafife almak, delilsiz olarak kendilerine muhalefet edenlerin kâfir olduklarını söylemek, hak ehline karşı yönetici ve sultanların yardımını almak.

Ehl-i sünnet ve’l-cemaat’in görüşüne göre bid’atin esasları dörttür:

Rafızilik, haricilik, kaderiye’nin ve mürcie’nin görüşleri. Sonra da bu fırkaların herbirisinden pekçok fırkalar dallanıp, budaklanmış ve nihayet yetmişiki fırkayı bulmuşlardır, Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-’ın haber verdiği gibi.

Ehl-i sünnet ve’l-cemaat’in bu hevâ ve bid’at ehline cevap vermek hususunda oldukça güzel gayretleri olmuştur. Onlara karşı daima tetikte bulunmuşlardır. Bid’at ehline dair söyledikleri sözleri gerçekten çoktur. Hepsini kaydetmek maksadıyla değil de örnek olmak üzere bu sözlerin bir bölümünü zikredelim:

İmam Ahmed b. Sinan el-Kattân -yüce Allah’ın rahmeti üzerine olsun- dedi ki:

“Dünyada ne kadar bid’atçi varsa, mutlaka hadis ehline buğzeder. Çünkü adam bid’at ortaya koydu mu kalbinden hadisin lezzeti sökülüp, alınır.”[85]

İmam Ebu Hatim el-Hanzalî er-Razî -yüce Allah’ın rahmeti üzerine olsun- der ki:

“Bid’at ehlinin alameti rivayet alimlerine dil uzatmaktır. Zındıkların alâmeti ise rivayet ilmiyle uğraşanlara Haşviye adını vermeleridir. Onlar böylelikle rivayetleri iptal etmek istediler. Cehmiye’nin alâmeti ise ehl-i sünnete müşebbihe adını vermeleridir. Kaderiye’nin alâmeti ise ehl-i sünnet’e Cebriyeciler adını vermeleridir. Mürcie’nin alâmeti, ehl-i sünnet’e muhalifler ve noksancılar adını vermeleridir. Rafızilerin alameti, ehl-i sünnete Nevâsıb adını vermeleridir. Ehl-i sünnet’e ise ancak bir isim uygun düşebilir. Bütün bu isimlerin onlar hakkında kullanılmalarına imkân yoktur.”[86]

İmam Ahmed b. Hambel’e, Mekke’de İbn Kuteyle’ye ashabu’l-hadis’ten söz edilince, onun: Ashabu’l-hadis kötü bir topluluktur dediği söylenince, Ahmed b. Hambel elbisesini silkeleyerek kalktı ve bu arada: “O zındık birisidir, zındık birisidir, zındık birisidir” sözlerini eve girinceye kadar tekrarlayıp durdu.[87]

Yüce Allah hadis ehli ve sünnet ehlini kendilerine nisbet edilen bütün bu kusurlardan korumuştur. Onlar ancak sünnet ehlidirler. Onların yaşayışları beğenilen bir yaşayıştır, yolları düzgündür, onlar güçlü ve tartışılmaz delillerin sahibleridir. Yüce Allah kitabına uymak, peygamberinin sünnetine bağlanmak muvaffakiyetini onlara vermiş, kendisinin din önderlerinin ilimleriyle amel eden ümmetin alimlerinin muhabbetine kalblerini genişletmiştir. Bir kavmi seven bir kimse ise onlardandır. Nitekim Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-: “Kişi sevdiği ile beraberdir.” (Buharî) diye buyurmuştur.

Buna göre Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-’ı ve onun ashabını, onlara güzel şekilde tabi olanları, hidayet önderlerini, şeriat alimleri, hadis ve eser ehli olup faziletleri belirtilen ilk üç nesilde gelip, daha sonra da günümüze kadar onlara tabi olan kimseleri sevenler, bilelim ki onlar sünnet sahibi kimselerdir.[88]

Bid’at Ehlinden Sakındırmak Hususunda Selef İmamlarından Tavsiyeler:

Emîru’lmü’minîn Ömer b. el-Hattab -radıyallahu anh- şöyle demiştir: “Kur’ân-ı Kerîm’in müteşabihleri ile sizlerle tartışacak birtakım kimseler gelecektir. Siz de onları sünnetlerle susturunuz, çünkü sünnete tabi olan kimseler Allah’ın kitabını en iyi bilen kimselerdir.”[89]

Abdullah b. Ömer’den gelen rivayete göre ona kaderi inkâr eden kimseler hakkında soru soran kimseye şöyle cevab vermiştir: “Bunlarla karşılaştığın zaman onlara şunu bildir ki İbn Ömer onlardan uzaktır, onlar da ondan uzaktırlar -ve bu sözlerini üç defa tekrarlamıştır.-[90]

Abdullah b. Abbas -radıyallahu anhüm- da şöyle demiştir: “Hevâ ehli olanlarla oturup kalkma, çünkü onlarla oturup kalkmak kalbleri hasta eder.”[91]

Büyük ilim adamı zahid el-Fudayl b. Iyad -Allah’ın rahmeti üzerine olsun- de şöyle demiştir: “Bid’at sahibi kimseye dinin hususunda sakın güvenme, işlerinde onunla istişare etme. Onun yanında oturma, bid’at sahibi kimsenin yanına oturan bir kimsenin yüce Allah kalbini kör eder.” [92]

İmam Hasan-ı Basrî -Allah’ın rahmeti üzerine olsun- şöyle demiştir: “ Şanı yüce Allah hevâ sahibi bir kimseye tevbe etmeye izin vermeyi kabul etmemiştir.” [93]

İmam Abdullah b. el-Mubarek -Allah’ın rahmeti üzerine olsun- de şöyle demiştir: “Allah’ım, bid’at sahibi bir kimsenin bana bir iyilik yapmasına ve bunun sonucunda kalbimin ona sevgi beslemesine imkân verme.” [94]

Hadiste mü’minlerin emiri olan Süfyan es-Sevrî -Allah’ın rahmeti üzerine olsun- şöyle demektedir: “Her kim bir kimsenin bid’at sahibi olduğunu bildiği halde o kimseye kulak verecek olursa, Allah’ın koruması üzerinden kalkar ve kendi haline terkedilir.”[95]

İmam el-Evzaî -Allah’ın rahmeti üzerine olsun- de şöyle demiştir:

“Bid’at sahibi kimsenin tartışmasına imkân vermeyiniz. O vakit fitnesi dolayısıyla kalbinize şüphe sokar.”[96]

İmam Muhammed b. Sîrîn de bid’atlerden sakındırarak şöyle demektedir: “Bir bid’at ortaya koyup da sünnete başvuran hiçbir kimse yoktur.”[97]

İmam Malik b. Enes -Allah’ın rahmeti üzerine olsun- de şöyle demektedir: “Bid’at ehli kimse nikâhlanmaz, bid’at ehli kimseye kız verilmez ve onlara selam da verilmez.”[98]

İmam Şafîi -yüce Allah’ın rahmeti üzerine olsun-den rivayete göre o, kelâm meselelerinden herhangi bir husus hakkında konuşan bir topluluk görmüş, yüksek sesle bağırarak şöyle demiş: “Ya hayır ile bize komşuluk edersiniz, yahut yanımızdan kalkar gidersiniz.”[99]

Ehl-i sünnet’in imamı Ahmed b. Hambel -Allah’ın rahmeti üzerine olsun- de şöyle demektedir: “Şüphesiz bid’at ve hevâ ehlinden müslümanlara ait herhangi bir iş hakkında yardım istememek gerekir. Çünkü böyle bir şey yapmak, dine en büyük zarardır.”[100]

Yine şöyle demiştir: “Bütün bid’atlerden sakın. Bid’at ehli hiçbir kimseye dinin hakkında istişare etme.” [101]

İmam Abdu’r-Rahman b. Mehdî -Allah’ın rahmeti üzerine olsun- de şöyle demiştir:

“Hevâ sahibi kimseler arasında cehm’in taraftarlarından daha kötüleri yoktur. Bunlar semada hiçbir şey yoktur diyecek kadar ileri gidiyorlar. Allah’a yemin ederim, onlarla evlenilmeyeceği ve onlardan miras alınıp, miras bırakılmayacağı görüşündeyim.”[102]

Ebu Kilâbe el-Basrî -Allah’ın rahmeti üzerine olsun- de şöyle demiştir: “Hevâ ehli olanlarla oturup kalkmayınız, çünkü sizler onların içine daldıklarına girmeyecek olsanız dahi, bildiğiniz şeyleri sizin için içinden çıkılmayacak şekilde karıştırırlar.”[103]

Eyyub es-Sahtiyânî -Allah’ın rahmeti üzerine olsun- de şöyle demiştir: “Muhakkak ki hevâ ehli sapık kimselerdirler. Görüşüme göre onlar ancak cehenneme gideceklerdir.”[104]

Kadı Ebu Yusuf -Allah’ın rahmeti üzerine olsun- de şöyle demiştir: “Ben Cehmiyecinin, Rafızinin ve Kaderiyeci kimsenin arkasında namaz kılmam.”[105]

Şeyhu’l-İslam Ebu Osman İsmail es-Sabunî -Allah’ın rahmeti üzerine olsun- şöyle demiştir: “Bid’at ehli olan kimselerin alametleri üzerlerinde açıkça görülür. Onların alamet ve belirtilerinin en açık olanı ise Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-’ın haberlerini taşıyan kimselere düşmanlık etmeleri, onları küçümsemeleri, onlara Haşviye, cahil, zahiriye ve müşebbihe adını vermeleridir. Çünkü onlar Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-’e dair haberlerin ilimle ilgisi olmadığına inanırlar. Onlara göre ilim şeytanın bozuk akıllarının sonuçları ile karanlık kalblerinin vesveseleri arasından kendilerine telkin etmiş olduğu şeylerdir.”[106]

İmam Şafîi -yüce Allah’ın rahmeti üzerine olsun- bid’at ve hevâ ehlinin hükümlerini şu sözleriyle açıklamaktadır: “Kelâmcılar hakkındaki hükmüm şu ki: Onlar sopalarla dövülür, develere bindirilir. Aşiret ve kabileler arasında dolaştırılarak Kitab ve sünneti terkedip kelâma dalan kimselerin cezası budur, diye teşhir edilirler.”[107]

İmam Muhammed el-Huseyn b. Mes’ud b. el-Ferra el-Beğavî de şöyle demektedir: “Sahabe, tabiûn ve onlara tabi olanlar ile sünnet alimleri bid’at ehline düşmanlık etmek ve onlarla ilişkileri kesmek şeklinde tavır takınagelmişlerdir.” [108]

İsmail es-Sabunî değerli kitabı “Akidetu’s-Selefi Ashabi’l-Hadis” adlı eserinde ehl-i sünnet’in bid’at ehli olan kimseleri kahredip, zelil kılmanın gerektiği üzerinde icma ettiklerini nakletmiş ve şöyle demiştir:

“Bu kitabçıkta kaydettiğim ifadeler onların hepsinin benimsediği bir inanç idi. Bu hususta birbirlerine muhalefetleri yoktu. Hatta bunların hepsi üzerinde icma etmişler, bununla birlikte bid’at ehlini kahretmek, onları zelil etmek, hakir düşürmek, uzaklaştırmak, uzakta tutmak, onlardan ve onlarla arkadaşlıktan, oturup kalkmaktan uzaklaşmak, onlara uzak kalıp, onlardan uzaklaşmak ile yüce Allah’a yakınlaşmak gereği üzerinde de sözbirliği etmişlerdir.”

--------------------------------------------------------------------------------------

[83] el-Elbanî, Sahih-u Sünen-i Ebî Davud.

[84] Dinde ortaya çıkmış ilk bid’at namaz ile zekât arasında ayırım gözetmek ve zekatın ancak Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-’a ödeneceğini iddia etmektir. Ebu Bekr es-Sıddîk -radıyallahu anh- onlara karşı çıkmış, onlarla savaşmış ve güçlenme imkanı bulamadan onların sonlarını getirmiştir. Şâyet onları halleri üzere bırakmış olsaydı, onların bu iddiaları günümüze kadar din oluverecekti. Ömer -radıyallahu anh- döneminde ise küçük bazı bid’atler ortaya çıkmış, o da bunların sonlarının gelmesini sağlamıştı. Osman -radıyallahu anh- döneminde büyük fitnenin başlangıcı meydana gelmişti. Bu ise hak olan imama kılıç ile karşı çıkmak bid’ati idi. Onların bu bid’atleri onu öldürmekle son buldu. Bu ise günümüze kadar devam eden Haricilerin fitnesinin başlangıcını teşkil ediyordu.

Daha sonra bid’atler arka arkaya geldi. Kaderiye, Mürcie, Rafıziler, zındıklık, batıni fırkaları, Cehmiye, isim ve sıfatları inkar edenler... ve daha başka bid’atler ortaya çıktı.

Bid’atler ortaya çıktıkça ehl-i sünnet de onlara karşı tetikte duruyordu. Hala hak ehli ile batıl ehli arasındaki mücadele günümüze kadar devam etmekte, kıyamete kadar da sürecektir. Ehl-i sünnet her zaman ve mekanda Kur’ân’a, sünnete ve ümmetin icmaına muhalif olan herbir söz yahut davranış üzerindeki perdeyi kaldırırlar.

[85] Nevevî, et-Tezkire.

[86] er-Razî, Aslu’s-Sünneti Va’tikadu’d-Din.

[87] Ebu Muhammed el-Hasen b. Halef el-Berbehârî, Şerhu’s-Sünne.

[88] Bid’at ehli arkasında namazın hükmü:

Bu mesele ile ilgili olarak ehl-i sünnet’in görüşlerinin özeti şöyledir: Aslen kâfir ve mürted olan bir kimsenin arkasında namaz caiz değildir. Durumu açık olmayan kimse ile akidesi bilinmeyen kimsenin arkasında namaz kılmayı terketmek selef’ten hiçbir kimsenin söylemediği bir bid’attir. Aslolan bid’atinin çirkinliğini ortaya koymak ve başkalarının ondan uzaklaşmasını sağlamak için bid’atçi kimsenin arkasında namaz kılmanın nehyedilmesidir. Bununla birlikte böyle bir namaz kılınacak olursa sahihtir.

Bid’at Ehline Rahmet Okumayı ve Namazlarını Kılmayı Terketmenin Hükmü:

Aslen kâfir yahut dininden irtidad etmiş bir kimse ya da bid’ati dolayısıyla tekfir olunup, muayyen olarak ona karşı delil ortaya konulan kimsenin cenaze namazını kılmak, ona rahmet okumak caiz değildir. Bu hususta icma vardır.

İsyankâr yahut dinden çıkartmayan bir bid’atin bid’atçisi olarak ölen bir kimseye gelince, imamın ve ona uyan ilim ehlinin insanları işlediği masiyetten ve bid’atten alıkoymak maksadıyla namazını terketmeleri meşrudur. Ancak bu herkes için namazını kılmanın haram olduğu anlamına gelmez. Aksine onun namazını kılmak ve ona dua etmek, ebedi olarak cehennemde kalacakları şeklinde haklarında hüküm verilmiş kâfirlerden bir kâfir olarak ölmediği sürece farz-ı kifaye’dir.

[89] el-Lâlekâî, Şerhu Usuli İ’tikadi Ehli’s-Sünneti ve’l-Cemaa; İbn Batta, el-İbâne.

[90] el-Lâlekâî, Şerhu Usuli İ’tikadi Ehli’s-Sünneti ve’l-Cemaa; İbn Batta, el-İbâne.

[91] el-Lâlekâî, Şerhu Usuli İ’tikadi Ehli’s-Sünneti ve’l-Cemaa; İbn Batta, el-İbâne.

[92] el-Lâlekâî, Şerhu Usuli İ’tikadi Ehli’s-Sünneti ve’l-Cemaa; İbn Batta, el-İbâne.

[93] el-Lâlekâî, Şerhu Usuli İ’tikadi Ehli’s-Sünneti ve’l-Cemaa; İbn Batta, el-İbâne.

[94] el-Lâlekâî, Şerhu Usuli İ’tikadi Ehli’s-Sünneti ve’l-Cemaa; İbn Batta, el-İbâne.

[95] İbn Vaddah, el-Bidau ve’n-Nehyu anhâ.

[96] İbn Vaddah, el-Bidau ve’n-Nehyu anhâ.

[97] Müslim, Mukaddime’de rivayet etmiştir.

[98] İmam Malik, el-Müdevvenetu’l-Kübrâ.

[99] Nasr b. İbrahim el-Makdisî, Muhtasaru Kitabi’l-Hucceti alâ Terkı’l-Mehacceti.

[100] İbnu’l-Cevzî, Menakıbu’l-İmami Ahmed.

[101] İbnu’l-Cevzî, Menakıbu’l-İmami Ahmed.

[102] Abdullah b. İmam Ahmed, Kitabu’s-Sünne.

[103] İbn Batta, el-İbâne.

[104] İbn Batta, el-İbâne.

[105] el-Lalekaî, Şerhu Usuli İ’tikadi Ehl-i Sünneti ve’l-Cemaati.

[106] Bk. Şeyhu’l-İslam Ebu Osman es-Sabunî, Akidetu’s-Selefi Ashabi’l-Hadis.

[107] İmam Beğavî, Şerhu’s-Sünne.

[108] İmam Beğavî, Şerhu’s-Sünne.

SELEF-İ SALİHİN AKİDESİ - Abdullah b. Abdulhamid el-Eseri / Guraba Yay.

0 yorum:

Yorum Gönder


GURABA YAYINEVİ..

GURABA YAYINEVİ..
Selefin fehmi ile ehli sünnetin eşsiz kitaplarını bulabileceğiniz yayınevi..

Bu Blogda Ara

Popüler Yayınlar

Guraba Resim..

Guraba Resim..

Guraba - Ayet

Şüphesiz Allah mü'minlerden canlarını ve mallarını -onlara cenneti vermek karşılığında- satın almıştır.Onlar Allah yolunda savaşır, öldürür ve öldürülürler.Tevrat'ta, İncil'de ve Kur'an'da yerine getirmeyi taahhüt ettiği hak bir vaaddir.Allah'dan daha çok ahdini kim yerine getirebilir ki?O halde yapmış olduğunuz bu alış verişe sevinin.En büyük kurtuluş işte budur! (Tevbe/111)

Guraba - Hadis

Ebû Hureyre radıyallahu anh şöyle anlatır;

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: '' Allah, iki kişiye güler.Bunlardan biri diğerini öldürür ve ikiside cennete girer.Biri, Allah yolunda savaşarak şehit olur sonra Allah katilinin tevbesini kabul eder de müslüman olur ve Allah yolunda çarpışarak o da şehit düşer.''(Buhârî, cihad 2826-Muslim, imare 1890-Nesâî, cihad 3165-İbn Mâce, mukaddime 191-Ahmed, müsned 7282)