GURABA İSLAM الإسلام الغرباء

Şüpheleri Yokeden Tevhid Gerçeği-5

Etiketler: ,

“Onların Yalvardıkları da Rablerine Yakın Olmak İçin Yol Ararlar”

Böyle diyen kimseye sen de şunu hatırlat: Kâfirlerden kimisi putlara dua (ve ibadet) ediyor, kimisi de Allah’ın dostlarına (velilere) dua ediyordu. Yüce Allah haklarında şöyle buyurmaktadır:

”Onların o yalvardıkları da Rablerine hangisi daha yakın olacak diye yol ararlar.” (el-İsra, 17/57)

Aynı şekilde o kâfirlerin kimisi Meryem oğlu İsa’ya ve onun annesine dua (ve ibadet) ediyordu. Nitekim yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

“Meryem oğlu Mesih bir rasûlden başka bir şey değildi. Ondan önce de rasûller gelip geçmiştir. Anası ise sıddıyka bir kadındı. İkisi de yemek yerdi. Bizim âyetleri onlara nasıl açıkladığımıza bir bak. Sonra da onların nasıl döndürüldüklerine bir bak. De ki: Allah’ı bırakıp da size hiçbir fayda ve hiçbir zarar vermeye gücü yetmeyen kimseye ibadet mi ediyorsunuz. Halbuki Allah herşeyi işitendir, hakkıyla bilendir.” (el-Maide, 5/75-76)

Müellifin “ona şunu hatırlat” sözleri daha önce geçen: “Şâyet kâfirlerin... kabul ederse” şeklindeki sözlerinin cevabıdır. Yani sen de buna şunu hatırlat, bu müşrikler arasından kimisi senin maksad itibariyle onunla uyum gösterdiğin için bu yönüyle kendisine benzediğin şekilde şefaat taleb etmek maksadıyla putlara dua ederdi. Kimisi de sen de maksat ve mabud noktasında kendisi ile uyum arzettiğin evliyalara ibadet ederdi. Onların evliyalara dua ve ibadet ettiklerinin delili yüce Allah’ın: “Onların yalvardıkları da Rablerine hangisi daha yakın olacak diye yol ararlar.” (el-İsra, 17/57) buyruğudur.

Onlar aynı şekilde hristiyanların Meryem oğlu Mesih’e ibadet ettikleri gibi peygamberlere ibadet ediyorlardı. Yine yüce Allah’ın şu buyruğunda dile getirildiği üzere meleklere de ibadet ediyorlardı:

“O günde onların hepsini haşredecek, sonra da meleklere şöyle diyecek: Bunlar mı size ibadet ederlerdi.” (Sebe, 34/40)

Böylelikle müşriklerin putlara ibadet ettikleri gerekçesi ile kendisinin putlara ve salih kimselere ibadet etmesi şeklindeki yanlış benzetmesine verilen cevab iki yönüyle açıklık kazanmış olmaktadır:

1- Böyle bir benzetme doğru olamaz. Çünkü sözü geçen o müşrikler arasında velilere ve salih kimselere ibadet edenler vardı.

2- Bu müşriklerin o putlardan başka kimseye ibadet etmediklerini kabul etsek dahi böyle diyen bir kimse ile o müşrikler arasında hiçbir fark kalmaz. Çünkü hepsi de kendisine hiçbir fayda sağlayamayan varlıklara ibadet etmiş olmaktadır.

Ve o kimseye yüce Allah’ın şu buyruğunu da hatırlat:

“O günde onların hepsini haşredecek, sonra da meleklere şöyle diyecek: Bunlar mı size ibadet ederlerdi. Melekler diyecekler ki: Tenzih ederiz Seni, bizim velimiz (mabudumuz) onlar değil Sensin. Aksine onlar cinlere ibadet ediyorlardı. Bunların çoğu onlara inanıyorlardı.” (Sebe, 34/40-41)

Yüce Allah’ın şu buyruğunu da hatırlat:

“Allah: Ey Meryem oğlu İsa! İnsanlara Allah’ı bırakıp da beni ve anamı iki ilâh edinin diye sen mi söyledin diyeceği zaman (İsa) şöyle diyecek: Seni tenzih ederim. Hakkım olmayan bir sözü söylemek bana yakışmaz. Şâyet ben onu söylemiş isem, zaten sen onu bilmişsindir. Sen içimde olanı bilirsin ama ben senin gizlediklerini bilmem. Şüphesiz sen gaybları çok iyi bilensin.” (el-Maide, 5/116)

Müellifin: “Sen ona yüce Allah’ın:”O günde onların hepsini haşredecek, sonra da meleklere şöyle diyecek...” şeklindeki ifadeleri daha önce geçen: Ona şunu hatırlat, kâfirlerden putlara dua (ve ibadet) edenler vardır...” şeklindeki sözlerine atfedilmiştir. Bundan maksat da ona kâfirler arasından meleklere ibadet eden kimselerin olduğunun açıkça anlatılmasıdır. Halbuki melekler Allah’ın yarattıklarının en hayırlılarındandır ve O’nun velileridir. (Allah’ın dostlarıdır.) Böylelikle bu batıl iddiada bulunan kimsenin kendisi ile kâfirler arasındaki fark kendisi salih kimselere ve velilere dua (ve ibadet) ederken kâfirlerin taş ve benzeri şeylerden yapılmış putlara ibadet ettikleri şeklindeki hakkı batıla karıştıran gerekçesi çürütülmüş olmaktadır.

Yüce Allah’ın:”Allah: Ey Meryem oğlu İsa... diyeceği zaman” buyruğunu da hatırlat” sözleri şu demektir: Yani sen böyle diyen kimseye yüce Allah’ın: “Allah... diyeceği zaman” âyetini de hatırlat ki onun: Kâfirlere velilere ve salihlere ibadet ediyorlardı. Dolayısıyla kendisi ile o kâfirler arasında bir fark olmadığı şeklinde ona karşı susturucu delili ortaya koymuş olacaksın.

Ona de ki: Sen yüce Allah’ın putlara yönelen kimselerin kâfir olduklarını belirttiği gibi, salihlere (ibadet kastıyla) yönelen kimselerin de kâfir olduklarını belirttiğini ve Rasûlullah sallallahü aleyhi vesellem’ın da onlarla savaşmış olduğunu bilmiyor musun?

Müellifin “ona deki...” sözleri şu demektir: Sen ona yüce Allah’ın salihlere ibadet edenleri de, putlara ibadet edenleri de kâfir olarak tesbit ettiğini açıkla. Peygamber sallallahü aleyhi vesellem’in da bu şirkleri sebebiyle onlarla savaşmış olduğunu belirt. Onların tapındıkları kimselerin Allah’ın veli kulları ve peygamberleri arasından olmalarının kendilerine hiçbir fayda sağlamadığını göster.

“...Ben, Şefaat Edecekleri Ümidi İle Onlara Yöneliyorum...” Şüphesi

Dese ki: Kâfirler o tapındıkları varlıklardan dileklerde bulunuyorlar. Ben ise fayda sağlayıp, zarar verenin, işleri çekip çevirenin Allah olduğuna şahitlik ediyor, O’ndan başkasından bir şey istemiyorum. Salih kimselerin ise emir namına herhangi bir payları yoktur. Fakat ben Allah’tan onların şefaat edecekleri ümidi ile onlara yöneliyorum.

Buna cevab şudur: Bu kâfirlerin söyledikleri sözler ile aynıdır. Ayrıca ona yüce Allah’ın şu buyruklarını oku:

“O’ndan başka veliler edinenler: Biz bunlara ancak bizleri Allah’a yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz (derler).” (ez-Zümer, 39/3)

”Bir de: Bunlar Allah katında bizim şefaatçilerimizdir derler.” (Yunus, 10/18)

“Dese ki...” sözü şu demektir: Şâyet müşrik olan bu şahıs kâfirler onlardan istekte bulunurlar yani kendilerine fayda sağlamalarını yahut zarar vermelerini isterler. Ben ise Allah’tan başkasından bir şey istemiyorum. Salih kimselerin ise emir namına herhangi bir yetkileri yoktur. Ben onlara inanmıyorum, fakat şefaatçi olsunlar diye onlar vasıtası ile yüce Allah’a yakınlaşmaya çalışıyorum.

Böyle diyene şu şekilde cevab ver: Rasûlullah sallallahü aleyhi vesellem’ın aralarında peygamber olarak gönderildiği müşrikler de böyle idiler. Onlar da putlara fayda sağlıyor, zarar veriyorlar diye inandıklarından ötürü ibadet etmiyorlardı. Onlar bu putlara kendilerini Allah’a yakınlaştırsınlar diye ibadet ediyorlardı. Nitekim yüce Allah şöyle buyurmaktadır: ”Biz bunlara ancak bizleri Allah’a yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz.” (ez-Zümer, 39/3) dediklerini zikrettiği gibi, şöyle de buyurmaktadır:

”Bunlar Allah katında bizim şefaatçilerimizdir derler.” (Yunus, 10/18)

Buna göre böyle diyen birisinin hali o müşrikler ile aynı olmaktadır.

Şunu bil ki bu üç şüphe onların sahib oldukları en büyük gerekçelerdir. Yüce Allah’ın kitab-ı keriminde bunları bize açıkladığını bildiğine, bunları iyice bellediğine göre, bunlardan sonra sözkonusu edilecekler, buna göre daha basittir.

Müellif: “İşte bu üç şüphe” derken sözü edilen şüpheler şunlardır:

Birincisi onların: Biz putlara ibadet etmiyoruz, ancak Allah’ın dostlarına (evliyaya) ibadet ediyoruz şeklindeki sözleridir.

İkincisi onların: “Bizler ibadette onlara yönelmiyoruz, onları kastetmiyoruz. Bizim maksadımız yalnızca yüce Allah’tır.” sözleridir.

Üçüncüsü de: “Bizler onlara bize bir fayda sağlasınlar yahut bize zarar versinler diye ibadet etmiyoruz. Fayda ve zarar yüce Allah’ın elindedir. Ancak onlar bizi Allah’a yakınlaştırsınlar diye (onlara yöneliyoruz). Bizler bu yönelişimizle onların şefaatine erişmek maksadını güdüyoruz. Yani bizler yüce Allah’a ortak koşmuyoruz” şeklindeki sözleridir.

Bu şüphelerin gerçek yüzü açıkça ortaya çıkmış olduğuna göre bundan sonraki şüphelerin gerçek yüzünün ortaya çıkması daha basit, daha kolaydır. Çünkü bunlar onların kendileri ile hakkı batıla karıştırdıkları en güçlü şüpheleridir.

“Salihlere Sığınmak Onlara Dua Etmek İbadet Değildir!?” Şüphesi

Şâyet: Ben Allah’tan başkasına ibadet etmiyorum. Salihlere bu şekilde sığınmak ve onlara dua etmek ibadet değildir diyecek olurlarsa, sen de onlara şöyle de:

Yüce Allah’ın ibadeti yalnız Allah için ihlasla yapmayı farz kıldığını, bunun Allah’ın senin üzerindeki hakkı olduğunu sen de kabul ediyorsun. Şâyet: Evet öyledir diyecek olursa, ona de ki: Allah’ın sana farz kılmış olduğu şey olan ibadeti yalnızca Allah’a halis kılmanın ne olduğunu ve bunun senin üzerindeki hakkı olduğunu bana açıkla. Şâyet ibadeti de, ibadetin türlerini de bilmeyen birisi ise ona şu sözlerinle ibadeti açıklayıver:

Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

“Rabbinize yalvara yakara ve gizlice dua edin. Gerçek şu ki O haddi aşanları sevmez.” (el-A’raf, 7/55)

Bunu kendisine bildirdikten sonra ona şöyle de: Sen bunun Allah’a ibadet olduğunu öğrenmiş oldun mu? Kaçınılmaz olarak evet diyecektir. Dua da zaten ibadetin özüdür.

Şüpheler uyandıran bu kişi ben Allah’a ibadet ettiğim gibi onlara ibadet etmiyorum, onlara sığınmak ve onlara dua etmek ise bir ibadet değildir diyecek olursa, bu iddiası bir şüphedir. Bu şüpheye cevab da şöyle verilir:

Allah sana ibadeti yalnızca kendisine ihlasla yapmayı farz kılmıştır. Şâyet: Evet diyecek olursa, ona ibadeti Allah’a halis kılmanın anlamının ne olduğunu sor. Bunu ya bilir ya bilmez, eğer bilmeyen birisi ise salihlere dua edip, onlara böylece bağlanmanın bir ibadet olduğunu öğrenmesi için ona bu hususu açıklayıver.

Müellifin “ona ibadeti açıkla” sözleri şu demektir: Ona ibadetin çeşitlerini açıklayarak şöyle de: Şüphesiz yüce Allah: ”Rabbinize yalvara yakara ve gizlice dua edin. Gerçek şu ki O haddi aşanları sevmez.” (el-A’raf, 7/55) diye buyurmaktadır. Dua da bir ibadettir, dua ibadet olduğuna göre Allah’tan başkasına dua etmek Allah’a şirk koşmak olur. Buna göre duaya, ibadete ve rahmetinin ümid edilmesine layık olan kişi bir ve tek olarak, ortaksız olarak sadece yüce Allah’tır.

Ona de ki: Sen bunun bir ibadet olduğunu kabul etmekle birlikte korku ve ümit ile gece gündüz Allah’a dua etsen, sonra da belli bir ihtiyaç için bir peygambere yahutta bir başkasına dua edecek olursan, Allah’a ibadetinde başkasını ortak koşmuş olur musun? Kaçınılmaz olarak: Evet diyecektir. O vakit ona şöyle de: Sen yüce Allah’ın: “Rabbin için namaz kıl ve kurban kes.” (el-Kevser, 108/2) buyruğunu öğrenmiş bulunuyorsun. Allah’a itaat edip, O’na kurban kesmen bu bir ibadet olmaz mı? Kaçınılmaz olarak evet diyecektir.

Sen de ona şunu sor: İster bir peygamber, ister bir cin, ister başka herhangi bir yaratılmış için kurban kesecek olursan, sen bu ibadette Allah’tan başkasını ortak koşmuş olur musun? Ortak koşmuş olacağını kabul etmesi ve: Evet demesi kaçınılmaz bir şeydir.

“Ona de ki...” sözleri şu demektir: Sen duanın ibadet olduğunu açıklayıp, o da bunu kabul edecek olursa, ona şöyle de: Herhangi bir ihtiyacın olduğu takdirde yüce Allah’a dua ediyor, sonra da yine aynı ihtiyacın için bir peygamber yahut başka bir yaratılmışa ibadet edecek olursan, acaba ibadette Allah’la birlikte başkasını ortak koşmuş olmaz mısın? Kaçınılmaz olarak: evet diyecektir. Çünkü böyle bir sonuç kaçınılmazdır. Dua açısından durum böyledir.

Daha sonra müellif bir başka ibadet çeşidine geçmektedir. Bu da kurban kesmektir. Diyor ki: Sen ona: Yüce Allah’ın: ”O halde Rabbin için namaz kıl ve kurban kes.” (el-Kevser, 108/2) buyruğunu bildiğine göre Allah’a itaat edip, O’nun için kurban kesecek olursan, bu bir ibadet olur mu? Kaçınılmaz olarak: Evet diyecek ve böylelikle yüce Allah için kurban kesmenin ibadet olduğunu itiraf edecektir. Buna göre bu işi Allah’tan başkasını maksat olarak gözetip, yapmak bir şirk olur. Merhum müellif bunu muhatabına söyletmek üzere şöyle demektedir: “Ona de ki: Sen bir mahluk için kurban kesecek olursan...” bu ise açıkça bağlayıcı ve itiraf edilmemesi kaçınılmaz bir açıklamadır.

Yine ona de ki: Haklarında Kur’ân’ın indiği müşrikler meleklere, salihlere, lat’a ve başka şeylere ibadet ediyorlar mıydı? Kesinlikle: evet diyecektir. Ona de ki: Peki o müşriklerin bu varlıklara ibadetleri dua, kurban kesmek, sığınmak ve buna benzer şekillerden başka bir şekilde mi oluyordu? Çünkü onlar kendilerinin Allah’ın kulları olduklarını, O’nun hakimiyeti altında olduklarını, işleri çekip çevirenin Allah olduklarını kabul ediyorlardı. Şu kadar var ki bu varlıklara konumları ve onların şefaatini elde etmek için dua edip, sığındılar. Bu da oldukça açık bir husustur.

Müellif “yine ona de ki:... müşrikler” sözleriyle daha önce kendisine işarette bulunduğu bir başka bağlayıcı ve kabul edilmesi gereken noktaya geçmektedir. O da bu şüphe uyandıran kimseye şu şekilde bir soru yöneltmektir: Müşrikler meleklere, salihlere, lat’a ve başka şeylere ibadet ediyorlar mı? Kaçınılmaz olarak evet diyecektir. Bu sefer bir daha şu soru sorulsun: Onların ibadetleri dua, kurban kesmek, sığınmak ve buna benzer yollardan başkası ile mi gerçekleşiyordu? Hem onlar aynı zamanda Allah’ın kulları olduklarını, O’nun hakimiyeti altında bulunduklarını, işleri çekip çevirenin Allah olduğunu kabul ediyorlar fakat yine de konumları ve şefaatleri ümidiyle onlara dua edip, onlara sığındılar. -Daha önceden belirtildiği gibi- İşte şüphe içerisinde bulunup, şüphe uyandırmaya çalışanın içine düştüğü hal tamamıyla budur.

Rasûlullah’ın Şefaati

Şâyet: Sen Rasûlullah sallallahü aleyhi vesellem’ın şefaatini inkar ediyor ve böyle bir şeyin olmadığını mı söylüyorsun? dersen, sen de: Hayır ben onu inkar etmiyor ve onunla ilişkimin olmadığını söylemiyorum. Aksine o yüce Peygamber şefaat edilecektir, şefaati kabul edilecek olandır. Onun şefaatine nail olacağımı da ümit ederim, fakat şefaat bütünüyle Allah’ındır. Nitekim yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

“De ki: Bütün şefaat Allah’ındır.” (ez-Zümer, 39/44)

Müellif: “Eğer... dese” sözleri ile şunu kastetmektedir: Sana: Sen Peygamber sallallahü aleyhi vesellem’in şefaatini inkar ediyor musun? diyecek olsa... demektir. O bu sözlerini kendisine dua ettiğin takdirde Peygamber sallallahü aleyhi vesellem’in Allah nezdinde sana şefaat etmesini ummak ümidiyle dua etmenin caiz olduğunu kabul ettirsin diye söyler. Sen de ona şöyle de: Ben bu şefaati inkar etmiyorum, onunla ilişkimin olmadığını da söylemiyorum. Ancak ben şunu söylüyorum: Şefaat Allah’ındır ve bütün hususlarıyla O’nun elindedir. Dilediği vakit ve dilediği kimseler için bu hususta izin verecek olan da O’dur. Çünkü yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

”De ki: Bütün şefaat Allah’ındır. Göklerle yerin mülkü yalnız O’nundur.” (ez-Zümer, 39/44)

Şefaat yüce Allah’ın: “Onun izni olmaksızın nezdinde kim şefaat edebilir?” (el-Bakara, 2/255) buyruğunda belirtildiği gibi Allah izin vermedikçe gerçekleşmez. Herhangi bir kimse hakkında da yine Allah onun için izin vermedikçe şefaat olunmaz. Nitekim yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

“Onun razı olduğu kimselerden başkasına şefaat etmezler.” (el-Enbiya, 21/28)

Yüce Allah da tevhidden başkasına razı değildir. Nitekim O şöyle buyuruyor:

“Kim İslam’dan başka bir din ararsa, ondan asla kabul olunmaz.” (Al-i İmran, 3/85)

“Şefaat... Allah izin vermedikçe olmaz.” ifadeleriyle müellif şefaatin gerçekleşmesinin ancak iki şart ile mümkün olacağını açıklamaktadır.

Birinci şart yüce Allah’ın şefaate dair izin vermesidir. Bunun gerekçesi de: ”Onun izni olmadan nezdinde kim şefaat edebilir?” (el-Bakara, 2/255) buyruğudur.

İkinci şart ise yüce Allah’ın hem şefaat edecek olandan, hem kendisine şefaat edilecek olandan razı olmasıdır. Buna sebeb de yüce Allah’ın şu buyruklarıdır:

“O günde rahmanın izin vereceği ve sözünden razı olacağı kimseninki müstesna şefaatin hiçbir faydası olmayacaktır.” (Taha, 20/109)

”Onun razı olduğu kimselerden başkasına şefaat etmezler. Onlar korkusundan titrerler.” (el-Enbiya, 21/28)

Bilindiği gibi yüce Allah ise bir kimseden ancak tevhid ile razı olabilir, onun küfre razı olmasına imkân yoktur. Çünkü yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

“Eğer kâfir olursanız, şüphesiz Allah size muhtaç değildir. Bununla birlikte o kullarının kâfir olmalarına razı olmaz. Eğer şükür ederseniz, faydanız için ondan razı olur.” (ez-Zümer, 39/7)

Yüce Allah küfre razı olmadığına göre kâfire şefaat edilmesine de izin vermeyecektir.

Şefaat bütünüyle Allah’ın olduğuna, O izin vermeden gerçekleşmeyeceğine, Peygamber sallallahü aleyhi vesellem’in da, başkasının da o kimse hakkında izin vermedikçe kimseye şefaat etmeyeceklerine, yüce Allah da ancak tevhid ehli olan kimselere şefaat yapılmasına izin vereceğine göre açıkça şu anlaşılmaktadır. Şefaat bütünüyle Allah’a aittir, o halde şefaati O’ndan istemelidir. O bakımdan (mesela) ben şöyle derim: Allah’ım beni onun şefaatinden mahrum etme, Allah’ım onu bana şefaatçi kıl ve benzeri ifadeler kullanılır.

“Şefaat tümü ile Allah’ın olduğuna göre...” sözleriyle müellif Allah ona rahmet etsin şunu anlatmak istemektedir: Şefaat tümüyle Allah’a ait olduğuna, O’nun izni olmadan gerçekleşmeyeceğine, ancak O’nun razı olacağı kimselere yapılacağına, tevhidden başkasına da Allah rıza göstermediğine göre şefaatin peygamberden değil de Allah’tan başkasından istenmemesi gerekir. O bakımdan şefaati dileyen kimse: Allah’ım peygamberini bana şefaatçi kıl, Allah’ım beni şefaatinden mahrum bırakma ve benzeri sözlerle dua eder.

Eğer: Peygamber sallallahü aleyhi vesellem’e şefaat verilmiş, ben de ondan Allah’ın verdiğinden istiyorum diyecek olursa, şöyle cevab verilir:

Allah şefaati peygamberine vermiş, bununla birlikte sana böyle bir istekte bulunmayı yasaklayarak: “Onun için Allah ile birlikte hiçbir kimseye dua etmeyin.” (el-Cin, 72/18) diye buyurmaktadır. Eğer sen peygamberinin sana şefaatçi kılması için ona dua edecek olursan, yüce Allah’a: “Onun için Allah ile birlikte hiçbir kimseye dua etmeyin” buyruğunda itaat etmeniz. Çünkü şefaat Peygamber sallallahü aleyhi vesellem’dan başkasına da verilmiştir. Meleklerin şefaatçi olacaklarını, evliyanın şefaat edecekleri, küçük yaşta ölen çocukların şefaat edecekleri sahih rivayetlerle sabittir. Sen: Allah onlara şefaati vermiştir, ben de onlardan istiyorum diyor musun?

Eğer böyle bir şey söylüyor isen şüphesiz ki yüce Allah’ın kitabında sözünü ettiği salihlere ibadete dönmüş oluyorsun. Şâyet hayır diyorsan, o vakit “Allah ona şefaat etmeyi vermiştir ve ben o şefaati ondan Allah’ın ona verdiğinden istiyorum” şeklindeki görüşün de çürütülmüş olmaktadır.

Eğer Rasûlullah sallallahü aleyhi vesellem’a dua eden müşrik kimse: Allah Muhammed sallallahü aleyhi vesellem’e şefaatte bulunmayı vermiştir. Ben de şefaati ondan istiyorum diyecek olursa, ona üç türlü cevab verilebilir:

1- Yüce Allah ona şefaat etmeyi vermiş fakat sana da Allah’a dua ederken O’na şirk koşmayı yasaklayarak: ”Onun için Allah ile birlikte hiçbir kimseye dua etmeyin.” (el-Cin, 72/18) diye buyurmaktadır.

2- Yüce Allah ona şefaatte bulunmayı vermiş olmakla birlikte o sallallahü aleyhi vesellem Allah izin vermedikçe şefaat de etmez, Allah’ın razı olacağı kimselerden başkasına da şefaat etmez. Müşrik olan bir kimseden ise elbetteki Allah razı olmaz ve yüce Allah’ın buyurduğu gibi ona şefaatte de bulunulmaz yahut kendileri de şefaat edemezler: ”Onun razı olduğu kimselerden başkasına şefaat etmezler.” (el-Enbiya, 21/28)

3- Yüce Allah Muhammed sallallahü aleyhi vesellem’den başkasına da şefaat etme imkanını vermiştir. Melekler şefaat edecekler, küçük yaşta ölen çocuklar şefaat edecekler, evliya şefaat edeceklerdir. Böyle diyen kimseye sen de: Peki bütün bunlardan şefaatçi olmalarını istiyor musun? diye sor. Şâyet hayır diyecek olursa, böylelikle delili çürütülmüş, iddiası ortadan kalkmış olur. Şâyet evet diyecek olursa, o takdirde o salihlere ibadet edileceği görüşünü kabule dönmüş olur.

Diğer taraftan bu şekilde şüpheci müşrik aslında Rasûlullah sallallahü aleyhi vesellem’tan kendisine şefaat etmesini istememektedir. Eğer bu böyle bir şeyi istemiş olsaydı: Allah’ın, peygamberin ve rasûlün olan Muhammed sallallahü aleyhi vesellem’i hakkımda şefaatçi kıl demeliydi. Fakat o doğrudan doğruya Allah Rasûlüne dua etmektedir. Allah’tan başkasına dua etmek ise kişiyi dinden çıkartan büyük şirktir. Peki Allah ile birlikte başkasına dua eden böyle bir kimse nasıl olur da Allah’ın yanında herhangi bir kimsenin kendisine şefaatçi olmasını isteyebilir.

Müellif “melekler şefaat edecektir, evliya şefaat edecektir” şeklindeki sözlerinin dayanağına gelince, Ebu Said el-Hudrî radıyallahu anh. Peygamber sallallahü aleyhi vesellem’den belirttiğine göre -Müslim’in uzunca rivayet ettiği hadiste- yüce Allah’ın şöyle buyuracağı kaydedilmektedir:

“Melekler şefaat etti, peygamberler şefaat etti ve müminler şefaat etti...”[14]

Müellifin “küçük yaşta ölen çocuklar da şefaat ederler” sözlerinde geçen “el-efrad: küçük yaşta ölen çocuklar” ergenlik yaşına ulaşmadan önce ölen çocuklar demektir. Bu görüşün dayanağı da Ebu Hureyre radıyallahu anh.’ın Peygamber sallallahü aleyhi vesellem’den rivayet ettiği şu hadistir:

“Üç tane çocuğu ölen hiçbir müslüman -(yüce Allah’ın bu husustaki) kasemi gereği müstesna- asla cehenneme girmez.”

Bu hadisi Buhari rivayet etmiştir. Yine Buhari’de gerek Ebu Hureyre’den gerek Ebu Said el-Hudri’den gelen bir başka rivayette: “Henüz ergenlik yaşına ulaşmamış...” ifadesi de yer almaktadır.

Salihlere Sığınmak Şirktir

Eğer: Ben Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmuyorum, asla. Fakat salihlere sığınmak da şirk değildir derse, ona şöyle deriz:

Allah’ın şirk koşmayı, zinayı haram kıldığından daha ağır bir şekilde haram kıldığını kabul ettiğine Allah’ın şirki bağışlamayacağını kabul ettiğine göre peki Allah’ın haram kılmış olduğu ve bağışlamayacağını belirttiği bu husus nedir? Bu (senin açıklamana göre) bilinmeyen bir şeydir. (Devamla) ona de ki: Sen mahiyetini bilmediğin şirkten uzak olduğunu nasıl söyleyebilirsin? yahut Allah onu nasıl böyle bir işi haram kılar, mağfiret etmeyeceğini belirtir ve sen bunun ne olduğuna dair soru sormuyor, bunu bilmiyorsun. Yoksa Allah bunu haram kılmış olmakla birlikte onu bize açıklamamış olduğunu mu zannediyorsun.

Şirk koşan bu şahıs: Ben Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmuyorum. Salihlere sığınmak ise şirk değildir diyecek olursa, ona şöyle cevab verilir: Sen Allah’ın şirki zinayı haram kıldığından daha ileri derecede haram kıldığını ve Allah’ın onu bağışlamayacağını kabul etmiyor musun? (ettiğine göre) o halde şirk nedir? Bu durumda o ne olduğunu bilemeyecek ve Rasûlullah sallallahü aleyhi vesellem’dan şefaatı istemenin şirk olmadığına inandığı sürece doğru bir cevab veremeyecektir. İşte bu onun yüce Allah’ın pek büyük olarak gördüğü ve hakkında: ”Şüphesiz ki şirk pek büyük bir zulümdür.” (Lokman, 31/13) diye buyurduğu şirki bilmediğini gösterir.

Müellifin “ona: ...uzak olduğunu nasıl söyleyebilirsin” ifadeleri de şu demektir: O kişi salihlere sığınmakla birlikte şirkten uzak olduğunu söyleyecek olursa, buna iki türlü cevab verilir:

1- Sen şirki bilmediğin halde, şirkten uzak olduğunu nasıl söyleyebilirsin? Bir şey hakkında hüküm vermeden önce onun ne olduğunun bilinmesi anlaşılması gerekmez mi? Şirki bilmediğin halde ondan uzak olduğuna dair hüküm vermen bilgisizce hüküm vermek olduğundan bu red edilir.

2- Niçin diye sorulur. Yani sen yüce Allah’ın zinadan ve haksızca insan öldürmekten daha ileri derecede haram kılıp, işleyenine cehennem azabını vacib kılıp, cenneti haram kıldığı şirke dair nasıl soru sorarsın. Yüce Allah’ın bunu kullarına açıklamadan haram kıldığını mı zannedersin? O kesinlikle böyle bir şey yapmamıştır.

Şirki; Putlara Tapınmaktan İbaret Zannetmenin Yanlışlığı

Şâyet: Şirk putlara ibadet etmektir. Bizlerse putlara ibadet etmiyoruz derse ona: Putlara ibadet etmenin anlamı nedir? Onların bu tahtadan, taşlardan yapılmış varlıkların yarattığına, rızık verdiğine, kendilerine dua edenlerin işlerini çekip çevirdiğine inandıklarını mı zannediyorsun? Böyle bir kanaatte bulunmadıklarını Kur’ân-ı Kerim ortaya koymaktadır.

Yani bu şüpheci müşrik sana: Şirk putlara ibadet etmektir. Biz ise putlara ibadet etmiyoruz diyecek olursa, ona iki şekilde cevab ver:

Putlara ibadet etmenin mahiyeti nedir? diye sor. Sen o putlara ibadet eden kimselerin bu putların yarattıklarına, rızık verdiklerine, kendilerine dua eden kimselerin işlerini çekip çevirdiklerine inandıklarını mı sanıyorsun? Eğer böyle bir iddiada bulunacak olursa, Kur’ân-ı Kerim onun bu iddiasını yalanlamış bulunmaktadır.

Şâyet: Şirk bir tahtaya, bir taşa yahut bir kabir üzerindeki bir binaya ya da başka bir şeye yönelmek ve ona dua edip, ona kurban kesip, bu yüce Allah’a bizi yakınlaştırır, bereketiyle Allah ondan belaları def eder, bereketiyle Allah ona bize bir şeyler verir demeleridir diyecek olursa, ona şöyle denilir:

Evet doğru söyledin. İşte sizin de taşların üzerinde kabir ve benzeri binaların bulunduğu yerlerde yaptığınız budur. İşte böylece o yapılan bu işin putlara bir ibadet olduğunu itiraf etmiş olur. Zaten istenen de budur.

Müellifin “şâyet ... dese” sözleri bizim: “Eğer böyle bir iddiada bulunursa, Kur’ân-ı Kerim’i yalanlamış olur” sözlerinin bir karşılığı demektir. Bu da şu demektir: Eğer bu şahıs putlara ibadet etmek demek, putun tahtasına, taşına yahut kabir üzerindeki bir binaya ya da bir başka şeye dua ederek yönelmektir, onun için kurban kesmektir ve onun hakkında: O bizi yüce Allah’a yakınlaştırmaktadır demeleridir. Bu sefer biz de şöyle deriz: Doğru söyledin, senin bu işin de bu anlatılanla aynı şeydir. Buna göre sen de bizzat kendi aleyhine yaptığın ikrarın ile müşrik olursun, anlatılmak istenen de zaten budur.

Yine bu kimseye şöyle denilir: Sen şirk putlara ibadet etmektir derken, maksadın şirkin bundan ibaret olduğunu anlatmak ve salihlere güvenip, onlara dua etmenin bunun kapsamına girmediğini söylemek midir? Böyle bir iddiayı yüce Allah’ın kitabında sözünü ettiği meleklere, İsa’ya ya da salihlere güvenen kimselerin kâfir olduğuna dair açıklamaları reddetmektedir.

Bu durumda Allah’a ibadette salih kimselerden herhangi bir kimseyi ortak koşanların yaptıkları bu işin Kur’ân-ı Kerim’de sözü geçen şirkin kendisi olduğunu kaçınılmaz olarak kabul edecektir. Zaten istenen de budur.

Müellifin: “Yine ona sen şirk putlara ibadet etmekten ibarettir” sözlerinden itibaren “zaten istenen budur” sözlerine kadarki ifadeleri bu tür şüphelere verilen ikinci cevabtır. Bu cevab da şöyledir: Senin maksadın şirkin bu hale mahsus olduğunu salihlere güvenip, onlara dua etmenin bunun kapsamına girmediğini söylemek midir? Eğer böyle ise bunu Kur’ân reddetmektedir. O vakit salihlerden herhangi bir kimseyi, herhangi bir ibadette ortak koşan kimsenin Kur’ân-ı Kerim’de sözü edilen şirk olduğunu kaçınılmaz olarak kabul edecektir, istenen de budur.

Meselenin özü şudur: O: Ben Allah’a ortak koşmuyorum diyecek olursa, ona peki Allah’a ortak koşmak nedir? Onu bize açıkla denilir. Eğer: Allah’a ortak koşmak putlara ibadet etmektir derse, Ona: Peki putlara ibadet etmek nedir? Onu bana açıkla denilir.

“Meselenin özü şudur” sözleri şu demektir: Meselenin özü: bu şahıs ben Allah’a ortak koşmuyorum diyecek olursa, sen de ona Allah’a ortak koşmanın anlamı nedir diye sor. Şâyet: Allah’a ortak koşmak putlara ibadet etmektir diyecek olsa, sen de ona peki putlara ibadet etmek ne demektir? diye sor ve daha önce geçen açıklamalar çerçevesinde onunla tartışmayı sürdür.

Şâyet o “ortak koşmak, putlara ibadet etmektir...” sözleri de şu demektir: Allah’a ortak koşan bu müşrik şahıs Allah’tan başkasına ibadet etmediğini ileri sürerse, ona: Tek başına Allah’a ibadet etmek ne anlama gelir diye sor. Bu durumda üç halden biri sözkonusudur:

1- İbadeti Kur’ân-ı Kerim’in delalet ettiği şekliyle açıklayacaktır, istenen ve kabul edilen budur. Bu açıklama ile de onun bir ve tek olarak Allah’a ibadeti gerçekleştirmediği ortaya çıkmış olacaktır. Çünkü o (sözü geçen hareketleriyle) ona şirk koşmaktadır.

2- O ibadetin anlamını bilmemektedir. O vakit ona şöyle denilir: Sen bilmediğin bir şey ile ilgili olarak nasıl iddiada bulunabilirsin. Yoksa sen bu hususta kendi adına, kendin için hüküm mü vermektesin. Halbuki bir şeye dair hüküm vermek onu gereği gibi bilmenin bir sonucudur.

3- Allah’a ibadet etmeyi başka bir anlamla açıklaması sözkonusu olabilir. Bu durumda da şirkin ve putlara ibadetin şer’î anlamını ona açıklamak suretiyle yanlışlığını da açıkça görmüş olur. Şirkin onların yaptıkları ile aynı şey olduğunu ve bununla birlikte kendilerinin şirk koşmayan muvahhid kimseler olduklarını iddia ettikleri şey ile aynı olduğunu açıkça anlar.

Şâyet: Ben Allah’tan başkasına ibadet etmiyorum derse, ona şöyle denilir: Allah’a ibadet etmenin anlamı nedir? Onu bana açıklar mısın? Eğer Allah’a ibadeti Kur’ân’ın açıkladığı şekilde açıklarsa, istenen açıklama şekli budur. Bu şekilde açıklamayacak olursa, bilmediği bir şeyi yaptığını nasıl iddia edebilir.

Eğer bunu anlamından başka türlü açıklayacak olursa, sen de Allah’a ortak koşmak ve putlara ibadet etmeye dair açık ve anlaşılır olan âyetlerin ne anlama geldiğini ve onların o yaptıkları ile günümüzde bunların yaptıkları şeylerin aynısı olduğu ifade edilir.

Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmaksızın, bir ve tek olarak ibadet etmenin onların bize karşı tepki göstermelerine ve tıpkı önceki kardeşlerinin bağırıp çağırdıkları gibi bize karşı bağırıp, çağırmalarına sebeb olduğu anlatılır. Çünkü onlar şöyle demişlerdi:

“Acaba o bunca ilâhı tek bir ilâh mı yaptı. Muhakkak bu çok şaşılacak bir şeydir.” (Sad, 38/5)

Yani yine bu kimseye bir ve tek olarak Allah’a ibadet etmenin, onların bize karşı kendisi sebebiyle tepki gösterip, geçmişlerinin yaptığı gibi bağırıp çağırarak başımıza kıyametleri kopardıkları konum ile aynı olduğu anlatılır. Çünkü geçmişleri Rasûlullah sallallahü aleyhi vesellem’a şöyle demişlerdi:

“Acaba o bunca ilâhı tek bir ilâh mı yaptı. Muhakkak bu çok şaşılacak bir şeydir. Onlardan ele başıları: Yürüyün ve ilâhlarınıza direnin, şüphesiz ki bu istenen bir şeydir diyerek kalkıp, gittiler. Biz bunu öbür dinde işitmedik, bu ancak bir uydurmadır.” (Sad, 38/5-7)

---------------------------------------------------------------------------------------------------

[14] Müslim, İman, Bab-u Marifet-i Tarikı’r-Ru’ya

ŞÜPHELERİ YOKEDEN TEVHİD GERÇEĞİ / İbn ‘Useymîn - Guraba Yayınları

0 yorum:

Yorum Gönder


GURABA YAYINEVİ..

GURABA YAYINEVİ..
Selefin fehmi ile ehli sünnetin eşsiz kitaplarını bulabileceğiniz yayınevi..

Bu Blogda Ara

Popüler Yayınlar

Guraba Resim..

Guraba Resim..

Guraba - Ayet

Şüphesiz Allah mü'minlerden canlarını ve mallarını -onlara cenneti vermek karşılığında- satın almıştır.Onlar Allah yolunda savaşır, öldürür ve öldürülürler.Tevrat'ta, İncil'de ve Kur'an'da yerine getirmeyi taahhüt ettiği hak bir vaaddir.Allah'dan daha çok ahdini kim yerine getirebilir ki?O halde yapmış olduğunuz bu alış verişe sevinin.En büyük kurtuluş işte budur! (Tevbe/111)

Guraba - Hadis

Ebû Hureyre radıyallahu anh şöyle anlatır;

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: '' Allah, iki kişiye güler.Bunlardan biri diğerini öldürür ve ikiside cennete girer.Biri, Allah yolunda savaşarak şehit olur sonra Allah katilinin tevbesini kabul eder de müslüman olur ve Allah yolunda çarpışarak o da şehit düşer.''(Buhârî, cihad 2826-Muslim, imare 1890-Nesâî, cihad 3165-İbn Mâce, mukaddime 191-Ahmed, müsned 7282)