GURABA İSLAM الإسلام الغرباء

Tevhid ve Şirk - 1

Etiketler: ,
GEÇMİŞ VE GÜNÜMÜZ İNSANLARINDA ŞİRKIN YERİ


Hamd, sena ve övgülerin en güzeli Allah (c.c.)’a mahsustur. Salat ve selam da Muhammed Mustafa’ya, âline, ashabına ve onun yolunu takip eden Müslümanlar üzerine olsun.
Allah Subhanehu ve Teala, Kuran-ı Mübin'de Nisa 48, Nisa 116, Maide 72 .... ve bircok ayetinde kendisine şirk koşulmasını asla affetmeyeceğini, ve şirk üzerine ölen bir insanın ebedi cehenneme gireceğini haber veriyor. Bu yüzden biz müslümanların bu konuya gereken hassasiyeti göstermemiz, tevhidi ve şirki iyi idrak edip, tevhid üzerine bir hayat yaşamamız gerekmektedir...

Konumuza şirkin tanımını yaparak başlamak istiyoruz.

Şirk kelimesi Arapça da “Ortak olmak” manasına gelen “Şe-Ri-Ke” fiil kökünden bir mastardır.Tevhidin zıttı olan “Şirk” kelimesi; ortak koşma, ortak tanıma anlamına gelir. Istılahi anlamı ise; âlemlerin Rabbi olan Allah (c.c) zatında, sıfatlarında ve hükümlerinde eş koşmak veya Allah’a ortak isnat etmektir. Buradan da anlaşılacağı üzere tevhid de Allah'ı sadece bir yaratıcı olarak birlemek değil, aynı zamanda O'nu sıfatlarında ve hükümlerinde de birlemek manasındadır... Allah’a eş veya ortak koşmayla ilgili bütün fiillere “şirk” denildiği gibi, bu fiillerin faillerine “müşrik” denilir.

“Şirk” kavramı, Allah’a eş koşmak veya Allah’a ortak isnat etmek manasına gelmesine rağmen, günümüzdeki toplumun anlayışına göre genel olarak, Allah’ı inkâr manasına gelmektedir.

Oysa İslamla mükellef olan bir insan yaratılışla ilgili bazı olaylara, görerek ve tefekkür ederek; “Allah vardır” dese, sadece bu ikrar ve inanç o insanı Müslüman yapmaz. Bilindiği gibi müşrikler de yaratıcı olarak Allah’ın varlığına inanmaktadırlar. Nitekim müşriklerle ilgili Kur’an’ı Kerimde şöyle buyrulmaktadır:

“Andolsun ki onlara: "Gökleri ve yeri yaratan, güneşi ve ayı buyruğu altında tutan kimdir?" diye sorsan, mutlaka, "Allah" derler. O halde nasıl (haktan) çevrilip döndürülüyorlar?” (Ankebut 61)

“Andolsun ki onlara: "Gökten su indirip onunla ölümünün ardından yeryüzünü canlandıran kimdir?" diye sorsan, mutlaka, "Allah" derler. De ki: (Öyleyse) hamd de Allah'a mahsustur. Fakat onların çoğu (söyledikleri üzerinde) düşünmezler.” (Ankebut 63)

Kuran’ı Kerim de zikredilen bu gibi ayetler meseleye açıklık getirmektedir. Müşrik, Allah’a inanmasına rağmen Allah’a eş koşan insandır. Allah’a eş koşan insanın, Allah’ın varlığına olan imanı ister taklidi iman, ister tahkiki iman olsun bu insan “müşriktir” ve İslam dairesinde değildir.

Şirk meselesine bu kısa girişten sonra insanları müşrik durumuna getiren şirk olgusunu, “itikadi” ve “ameli” şirk olmak üzere iki genel başlıkta değerlendirebiliriz.

İTİKADİ ŞİRK

İtikat demek, bir dinin temel inanç değerlerine kalbî bağlılık ve inanmak demektir. Islam dinindeki iman esasları “amentü” de belirtildiği üzere altı olarak sınırlandırılmasına rağmen Müslümanlar, Allah’a, Peygambere ve bir bütün olarak Kuran’ı Kerime inanmakla yükümlüdürler. Kuran’ı Kerimde bildirilen bütün gerçekler, Kuran’ı Kerimde beyan edilen bütün esaslar, Müslümanlar için birer iman esasıdır. Bu iman esaslarını bölmek, bir kısmını esas, bir kısmını detay kabul etmek, Müslümanlar için mümkün degildir.

İtikadi şirk içerisinde bulunan kimseler, genellikle Müslüman olduklarını zanneden veya Müslüman olduklarını ileri süren kimselerdir. Bunlarda meydana gelen itikadi şirkten, bir çok örnekler verebilmemiz mümkündür. Mesela;

1- Herhangi bir insan, Hâlık, yani yegâne yaratıcı olan Allah’a inandığını söylediği halde kâinatın, dünyanın ve dünyanın içindekilerinin yaratılışını, Allah’la beraber başka şeylere de nispet ediyorsa.

2- Rezzak, yani yegâne rızık verici olan Allah’a inandığını söyleyip, rızık verici olarak Allah’la beraber başka şeyleri de ön plana çıkarıyorsa.

3-“Hâdi”, yani yegâne hidayet edici olan Allah’a iman ettiğini söyleyip; hidayet edici olarak başka şeyleri de görüyor ise.

4-Yegâne ve mutlak Hakim olan Allah’a iman ettiğini söyleyip; hakimiyeti Allah’tan başka kimselere veya mercilere nispet ediyorsa, böylesi inanışlarda bulunan insanlar itikadi şirk içerisindedir.

Kısaca örneklendirdiğimiz bu itikadi şirkler Müslümanlarda olmamakla beraber Müslümanların bu gibi konularda yeterince bilinçli oldukları söylenemez. Mesela; bazı alimler İslami mücadeleleriyle ilgili olarak “Bizim mücadelemiz Allah’ın hakimiyetini tesis etmek içindir” diyebiliyorlar!.. Böylesi bir söz, öncelikle Allah’ın sıfatların bilmekle yükümlü olan alimlere yakışmayacak bir sözdür. Oysa şu çok iyi bilinen bir husustur ki oda Allah (c.c)nun bütün âlemler üzerinde mutlak hakimiyete sahip olduğudur. Bu her hususta geçerlidir. Bunu şu örnekle de vuzuha kavuşturabiliriz. Firavun ve Nemrut, yönettikleri ülkede hakimiyetin gerçek sahibi olsalardı, hiç şüphesiz ki Firavun Hz.Musa’yı, Nemrut ise Hz. Ibrahim’i gayet kolay öldürebilirlerdi. Oysa yalancı hakimiyetin sözcüsü olan bu kişiler, Allah’ın elçileri hakkında “Ölüm hükmünü“ vermelerine rağmen, ilahi hakimiyetin takdirine boyun eğmek zorunda kalmışlar ve öncelikle kendileri ölmüşlerdir. Çünkü Allah (c.c) kendi hakimiyetini reddeden firavunlar üzerinde de mutlak hakimdir. Bizler bazı zamanları “Hakimiyet Allah’ındır” diyorsak, bu sözümüz; gerçekleştirmeyi istedigimiz bir temenni değil, insanlara hatırlatmak istediğimiz apaçık bir gerçektir.

AMELİ ŞİRK

Amel; fiil, eylem, hareket, davranış manasına gelir. İnsanın yaşantısında meydana gelen fiil, eylem ve davranışlarında kaynaklanan şirklere, kısaca “ameli şirk” diyoruz. Ameli şirk, bizzat fiil ve eylemlerden zuhur eden şirktir. Mesela; gaybı bildikleri inancıyla kâhinlere gitmek, değişik maksatlar için büyü veya sihir yaptırmak, göz boncuğu veya katır boncuğu takarak, bunlardan fayda ummak, ölülerden veya birer mahluk olan yaratılmışlardan gaybi yardım istemek, Allah’tan baskasına kurban kesmek, insanların nasıl ve ne şekilde yaşayacakları ile ilgili olan Allah’ın hükümlerine rağmen kendi istekleri doğrultusunda hükümler koymak gibi. Bütün bunlar ameli şirktir.

Ameli şirkin kaynağında itikadi şirk olduğu gibi, bazı hallerde itikadi cahillik de olabilir. Gerçi itikadi cahillikte de şirk inanışlar vardır. Mesela; İslam’ın sadece bir takım ibadetlerden oluşan bir din değil, başlı başına bir hayat nizamı olduğunu anlamalarına, âlemler üzerinde mutlak hakim olan Allah’ın insanların yaşantılarıyla ilgili olarak hükümler vâzettigini bilmelerine rağmen; bu ilahi hükümleri reddeden müstekbirleri meşru görerek destekleyen kişilerin amelinde, itikadi cahillik değil, itikadi şirk vardır. Bu gibi konularda resmi veya gayri resmi propagandalarla aldatılan, hakkı ve gerçeği bilmeyen kimselerin fiillerinde ise itikadi cahillik bulunmaktadır. Nitekim bütün bunları dikkate alan Islam, fiil-fail ayırımını yapmakta, fiil ile fail arasında bilinç bağı varsa, faili fiile göre sıfatlandırmaktadır.

Şirki yönelişlerde bulunan ve şirk fiilini işleyen fail insan olduğu için, insanın araştırılması ve değişik boyutlarıyla ortaya konulması gerekmektedir. Şirkin faili olan insana yeterli açıklık getirilmediği sürece, şirki yönelişlerin nedenleri de açıklık kazanmayacaktır. Dolayısıyla “İnsan nedir? Nelere meyillidir? Zaaf ve yetenekleri nelerdir? gibi sorulara cevap aramak kaçınılmazdır. İnsanları şirke sürükleyen nedenlerin hepsi, insan fitratıyla ilgilidir. İnsanları şirke götüren nedenlere girmeden önce, bu nedenlerin tesirinde kalan insan fıtratına kısa bir açıklık getirmek gerekiyor.

Şirk meselesini incelerken, Allah’a şirk kosan müşrik ile Allah’ı birleyen muvahhid, farklı farklı yaratılışlarda olsalardı, bu durum bizler için çok daha basit ve anlaşılır olabilirdi. Oysa ki her iki yönelişin sahibi de insandır.Var oluşları itibariyle aynı yaratılışa sahip olan insanlar, birbiri ile tamamen zıt iki ayrı fiile, iki ayrı istikamete yönelebilmektedirler. Birbiri ile çelişen bu farklılığı, yaratılıştaki (fitrattaki) farklılıklar olarak algılayamayız. Insanın yaratılışı ile olan gerçeği Kuran’ı Kerim şöyle beyan etmektedir.

“(Rasûlüm!) Sen yüzünü hanîf olarak dine, Allah insanları hangi fıtrat üzere yaratmış ise ona çevir. Allah'ın yaratışında degişme yoktur. İşte dosdogru din budur; fakat insanların çoğu bilmezler.” (Rûm 30)

Konumuzla ilgili olarak anlamamiz gereken gerçek; Allah (c.c.) sadece Müslümanları değil, bütün insanları din fıtratı üzere yaratmıştır. Bütün insanlarda Islam dininin bütün geregğni yerine getirebilecek imkânlar ve yetenekler bulunmaktadır. Kuran’ı Kerimde zikredilen birçok ilâhi buyruğu dikkate aldığımız zaman, insanda bulunan şu vasıfların zikredildigini görürüz. Degişik konularda inanmak, sevmek, korkmak, sakınmak, itaat etmek, duymak, görmek, bilmek, düşünmek, konuşmak, unutmak, hatırlamak, umutlanmak, özenmek, güvenmek ve istemek gibi. Insan bu vasıflarla ilgili gelen hükümlerle mükelleftir.

Mükellefiyetlerin yerine getirilmesi için gerekli olan fıtri donanım, insanda mevcuttur. Daha açık bir ifadeyle bu farklı fiillere meyilli olarak yaratılmışlardır. Ancak yaratılış itibariyle bütün insanlarda bulunan bu fıtri özellikler, insanların arzularına göre şekillenmekte, tercih ettikleri şeylerle doldurulmaktadır.

Mesela; korkmaya meyilli olarak yaratılan bir insan, fıtratında bulunan korku boşlugunu, Allah korkusuyla veya Allah’tan başka şeylerin korkusuyla doldurabilir. Sevmek ve itaat etmek yönelişleri de aynen bu şekildedir. Fıtri temayüllerde yaratılan insanlar hangi dine girerlerse girsinler, onlarda meydana gelen değişiklik fıtri temayüllerde degil, bu fıtri temayüllerle yöneldikleri, benimsedikleri şeylerdir. Insan fıtratıyla ilgili olan bu ilâhi kanunları, zamanımız insanından daha çok iyi bilen şeytan işlerini bu ilâhi kanunların tersine gerçekleşirmektedir. Nitekim, “Allah’ı yaratışında değiştirme yoktur“ gerçeğinin bilincinde olan şeytan, bu nedenle fıtri temayülleri degil, bu temayüllerle yönelinen şeyleri değiştirmeye çalışmaktadır.

Mesela; fıtraten korkmaya meyilli olarak yaratılan bir insana şeytan yanaşırken, bu vasfı yok etmeye çalışmaz. Çünkü bu fıtri temayülü yok edemeyeceğini, değistiremeyeceğini bilir.

Zaten onun rahatsız olduğu şey insanın korkmaya meyilli olarak yaratılması değil, bu fıtri temayül ile Allah’tan korkmasıdır. Bu durumu önlemesi ve bunun da ötesinde insanların fıtri temayülünden faydalanabilmesi için, korkmaya meyilli olarak yaratılan insanları şeytani vesveseler ve taguti müeyyidelerle korkutması gerekmektedir. Nitekim şeytan ve dostlarının da yaptığı bu değil midir?.

Ebu Muaz Seyfullah Erdoğmuş - Daru's-Sunne
0 yorum:

Yorum Gönder


GURABA YAYINEVİ..

GURABA YAYINEVİ..
Selefin fehmi ile ehli sünnetin eşsiz kitaplarını bulabileceğiniz yayınevi..

Bu Blogda Ara

Popüler Yayınlar

Guraba Resim..

Guraba Resim..

Guraba - Ayet

Şüphesiz Allah mü'minlerden canlarını ve mallarını -onlara cenneti vermek karşılığında- satın almıştır.Onlar Allah yolunda savaşır, öldürür ve öldürülürler.Tevrat'ta, İncil'de ve Kur'an'da yerine getirmeyi taahhüt ettiği hak bir vaaddir.Allah'dan daha çok ahdini kim yerine getirebilir ki?O halde yapmış olduğunuz bu alış verişe sevinin.En büyük kurtuluş işte budur! (Tevbe/111)

Guraba - Hadis

Ebû Hureyre radıyallahu anh şöyle anlatır;

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: '' Allah, iki kişiye güler.Bunlardan biri diğerini öldürür ve ikiside cennete girer.Biri, Allah yolunda savaşarak şehit olur sonra Allah katilinin tevbesini kabul eder de müslüman olur ve Allah yolunda çarpışarak o da şehit düşer.''(Buhârî, cihad 2826-Muslim, imare 1890-Nesâî, cihad 3165-İbn Mâce, mukaddime 191-Ahmed, müsned 7282)