Bizler kesin olarak şunu biliyoruz: Peygamber (s.a) ashab-ı kiramdan bazı kimseleri insanlara dinlerini öğretmek üzere çeşitli yerlere gönderirdi. Nitekim Ali, Muâz ve Ebu Musa'yı çeşitli dönemlerde Yemen'e göndermiştir. Yine kesin olarak şunu biliyoruz . Dinde en önemli olan husus akidedir. Akide bütün rasûllerin insanları kendisine davet ettikleri ilk şey olmuştur. Nitekim Rasûlullah (s.a) da Muâz b. Cebel'e şunları söylemişti: "Sen kitab ehli olan bir kavmin yanına gideceksi n. Onları kendisine ilk davet edeceğin şey yüce, Allah'a ibadet olsun. (Bir başka rivayette: Onları Allah'tan başka ilah olmadığına şehadet getirmeye çağır, denilmekt edir.) Allah'ı bilip kabul ettikleri takdirde, Allah'ın kendileri ne beş vakit namazı farz kılmış olduğunu haber ver..." (Hadisi Buharî ve Müslim rivayet etmiş olup, lafzı Müslim'e aittir.)
Rasûlullah (s.a) ona herşeyden önce tevhid akidesini onlara tebliğ etmesini ve yüce Allah'ı onlara tanıtmasını, Allah'a karşı yapılması gereken görevler ile onun tenzih edilmesi gereken hususları öğretmesini emretmiştir. Yüce Allah'ı bilip tanıdıkları takdirde onlara neleri farz kıldığını tebliğ edecektir . İşte Muâz'ın da yaptığı kesinlikl e budur. O halde bu akidenin haber-i vâhid ile sabit olduğunun ve onunla insanlara karşı delil ortaya konulmuş olduğunun kesin bir delilidir . Durum böyle olmasaydı Rasûlullah (s.a) tek başına Muâz'ı göndermekle yetinmezd i. Bu da çok açık bir husustur. Allah'a hamdolsun .
Sözünü ettiğimiz hususu kabul etmeyen kimse ise üçüncüleri sözkonusu olmayacak şekilde şu iki hususu kabul etmek zorunda kalır.
a-) Rasûlullah (s.a)'ın gönderdiği elçiler insanlara akaid öğretmiyorlardı. Çünkü Peygamber (s.a) onlara bunu emretmemişti. Onlara sadece hükümleri tebliğ etmelerin i öğretmiştir. Bu az önce geçen Muâz hadisine aykırı olmakla birlikte, bâtıl olduğu da açıkça ortada olan bir husustur.
b-) Onlar akideyi tebliğ etmekle görevliydiler ve bu işi de yaptılar. İnsanlara İslâm akaidinin tamamını tebliğ ettiler. Bu akidenin bir parçası da "akide âhâd haberlerl e sabit olmaz" şeklinde iddia edilen görüştür. Oysa bu görüş önceden de geçtiği gibi bizatihi bir akidedir. Buna göre bu elçiler -Allah onlardan razı olsun- insanlara şöyle diyorlardı: Bizim size tebliğ etmiş olduğumuz akaide iman ediniz; fakat sizin bunlara iman etmeniz gerekmez. Çünkü âhâd haberdirl er. Bu da önceki gibi bâtıldır. Bâtıl bir sonuca ulaştıran bir şeyin kendisi de bâtıldır.
O halde bu görüşün bâtıl olduğu sabit olduğu gibi, akaidde âhâd haberi delil olarak kabul etmenin gereği de ispatlanmış olmaktadır.
ÂHÂD HADİSLERİ DELİL KABUL ETMENİN GEREĞİ kitabından alıntı...
Yorum Gönder