GURABA İSLAM الإسلام الغرباء

İman-3

Etiketler: , ,

PEYGAMBERLERE İMAN

S. Peygamberlere imanın delili nedir?

C. Kitab ve sünnetten peygamberlere inanmanın delilleri pek çoktur. Yüce Allah'ın şu buyrukları bunlar arasında yer alır:

"Şüphe yok ki Allah'a ve peygamberlerine kâfir olanlar, bir de Allah ve peygamberlerinin arasını ayırmak isteyenler ve: 'Kimine inanırız, kimini inkâr ederiz' diyenler, böylece bunun (küfür ve imanın) arasında bir yol tutmaya yeltenenler, işte onlar gerçek kafirlerin ta kendileridirler. Biz o kafirlere alçaltıcı bir azab hazırlamışızdır. Allah ve peygamberlerine iman edip, onlardan birini diğerinden ayırmayanlara ise, işte onlara ecirlerini verecektir." (en-Nisâ, 4/150-152)

Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem da: "Allah'a ve rasûllerine iman ettim."[109] diye buyurmaktadır.

S. Peygamberlere imanın anlamı nedir?

C. Yüce Allah'ın her ümmete kendi aralarından kendilerini bir ve tek olarak Allah'a ibadet etmeye ve O'nun dışında ibadet olunan bütün varlıkları red ve inkâr etmeye çağıran bir rasul gönderdiğine, onların hepsinin doğru sözlü, iyi, doğru yolda, şerefli ve sözlerinde duran, yüce, iyi, takva sahibi ve her bakımdan güvenilir, hidayet üzere, hidayete ileten kimseler olduklarına kesin olarak inanmaktır.

Yüce Allah onları apaçık delillerle, göz kamaştırıcı belgelerle göndermiş olduğuna, Rableri tarafından desteklenmiş olduklarına, Allah'ın kendileriyle göndermiş olduğu herşeyi eksiksiz tebliğ ettiklerine, hiçbir şeyi gizlemeyip, herhangi bir değişiklik yapmadıklarına, kendiliklerinden ona bir harf dahi katmayıp, bir harf kadarını dahi eksiltmediklerine kesinlikle inanmaktır.

"Peygamberler üzerinde apaçık tebliğden başka bir görev var mı?" (en-Nahl, 16/35)

Onların hepsinin apaçık hak üzere olduklarına, yüce Allah'ın İbrahim'i halil (candan dost) edindiğine[110] Muhammed Sallallahu aleyhi vesellem'i da aynı şekilde halil edindiğine[111], Musa ile özel bir şekilde konuştuğuna[112], İdris'i pek yüksek bir mekâna yükselttiğine[113], İsa'nın Allah'ın kulu ve rasulü, Meryem'e ilka ettiği bir sözü ve kendisinden bir ruh olduğuna[114], yüce Allah'ın onların kimisini kimisinden üstün kılarak kimilerini derecelerle yükselttiğine[115], iman etmektir.

S. Verdikleri emir ve yasaklar itibariyle peygamberlerin davetleri ittifak halinde midir?

C. İbadetin aslı ve temelini teşkil eden hususta onların ilklerinden, sonuncularına kadar davetleri ittifak halindedir. Bu esas ise itikad, söz ve amel itibariyle ibadetin bütün yönlerinin yalnızca Allahu Teala'ya yapılması ve onun dışında kendilerine ibadet olunan bütün varlıkların reddedilmesi suretiyle tevhid edilmesidir.

İbadet olarak yapılan farzlara gelince, birileri hakkında farz kılınan namaz, oruç vb. ibadetler başkaları hakkında farz olmayabilir. Birileri için haram kılınan bir şey, diğerleri için helal kılınabilir. Bu da yüce Allah'ın bir imtihanıdır:

"O hanginizin daha güzel amelde bulunacağını denemek için (bunları takdir buyurdu)" (el-Mülk, 67/2)

S. Sözü geçen ibadetin esası hususunda peygamberlerin ittifak halinde olduklarının delili nedir?

C. Yüce Allah'ın kitabında buna dair deliller: Toplu ve tafsilâtlı olmak üzere iki türlüdür.

Toplu delile örnek olarak şu buyrukları hatırlatabiliriz:

"Andolsun ki biz her ümmet arasında: 'Allah'a ibadet edin ve tağuttan kaçının.' diye bir peygamber göndermişizdir." (en-Nahl, 16/36)

"Senden önce gönderdiğimiz herbir peygambere mutlaka şunu vahyederdik: 'Benden başka ilâh yoktur. O halde yalnız bana ibadet edin.'" (el-Enbiya, 21/25)

"Senden önce gönderdiğimiz peygamberlere sor: Rahmandan başka ibadet edilecek ilahlar kılmış mıyız?" (ez-Zuhruf, 43/45)

Tafsilatlı delillere örnek olarak da yüce Allah'ın şu buyruklarını hatırlatabiliriz:

"Andolsun ki Nuh'u kavmine gönderdik. Dedi ki: 'Ey kavmim! Allah'a ibadet edin, sizin ondan başka ilahınız yoktur. Hiç korkmaz mısınız?" (el-Mu'minun, 23/23)

"Semud kavmine de kardeşleri Salih'i gönderdik. Dedi ki: 'Ey kavmim! Allah'a ibadet edin, Sizin O'ndan başka hiçbir ilahınız yoktur.'" (Hud, 11/61)

"Ad kavmine de kardeşleri Hud'u gönderdik. 'Ey Kavmim dedi, Allah'a ibadet edin sizin ondan başka hiçbir ilahınız yoktur.'" (Hud, 11/50)

"Medyen'e de kardeşleri Şuayb'ı gönderdik. Dedi ki: 'Ey kavmim! Allah'a ibadet edin. Ondan başka hiçbir ilahınız yoktur.'" (Hud, 11/84)

"Hani İbrahim babasına ve kavmine: 'Muhakkak ben sizin ibadet etmekte olduğunuz şeylerden uzağım' demişti. 'Ancak beni yaratan müstesna...'" (ez-Zuhruf, 43/26-27)

Mûsâ Aleyhisselam da şöyle demişti:

"Sizin ilahınız ancak kendisinden başka ilâh olmayan Allah'tır. İlmi herşeyi kuşatmıştır." (Taha, 20/98)

"Halbuki Mesih: 'Ey İsrailoğulları, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a ibadet edin.' demişti. Çünkü kim Allah'a ortak koşarsa, hiç şüphesiz Allah ona cenneti haram kılmıştır. Onun varacağı yer ise ateştir." (el-Maide, 5/72)

"De ki: 'Ben ancak bir uyarıcıyım, bir ve tek, kahhar (her engele rağmen hükmünü dilediği gibi yerine getiren) Allah'tan başka hiçbir ilâh da yoktur." (Sad, 38/65) ve daha benzeri pek çok âyet-i kerime.

S. Helâl ve haram gibi fer'î hususlarda şeriatleri arasında farklılık bulunduğunun delili nedir?

C. Yüce Allah'ın şu buyruğudur:

"Sizden herbiriniz için bir şeriat ve bir yol tayin ettik. Eğer Allah dileseydi, elbette hepinizi bir ümmet yapardı; fakat O size verdiği (şeriatler) ile sizi imtihan etmek istedi. Öyleyse hayırlı işlere koşuşun." (el-Maide, 5/48)

İbn Abbas Radıyallahu anh dedi ki: "Bir şeriat ve bir yol" buyruğundan kasıt, gidilen ve izlenen ayrı yollar demektir. Mücahid, İkrime, Hasan-ı Basri, Katade, ed-Dahhak, es-Süddi, Ebu İshak es-Sebîî de hep böyle açıklamışlardır.

Sahih-i Buhari'de Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'in şöyle buyurduğu zikredilmektedir:

"Biz peygamberler topluluğu baba bir, kardeşler gibiyiz. Dinimiz birdir."[116]

Bununla Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem, yüce Allah'ın herbir rasûl ile gönderdiği ve indirdiği her kitabın muhtevasına yerleştirdiği tevhidi kastetmektedir. Şer'î hükümlere gelince emirler, yasaklar, helaller ve haramlar bakımından farklı farklıdır. "O hanginizin daha güzel amelde bulunacağını denemek üzere" (el-Mülk, 67/2) diye böyle yapmıştır.

S. Yüce Allah Kur'ân-ı Kerim'de bütün peygamberlerin kıssalarını sözkonusu etmiş midir?

C. Yüce Allah bizlere onlara dair haberlerden bize yetecek, bizim için öğüt ve ibret teşkil edecek kadarını anlatmış bulunmaktadır. Bu hususta O şöyle buyurmuştur:

"Kıssalarını sana daha önce anlattığımız peygamberlere de, kıssalarını sana (henüz) anlatmadığımız peygamberlere de (vahyettik)." (en-Nisa, 4/164)

Bu bakımdan bizler de yüce Allah'ın haklarında etraflı bilgi verdiği bütün peygamberlere bu etraflı açıklamalara göre iman eder, toplu olarak bilgi verdiği kimselere de öylece iman ederiz.

S. Kur'an-ı Kerim'de kaç peygamberin adı sözkonusu edilmiştir?

C. Yüce Allah Kur'an-ı Kerim'de peygamberler arasından Âdem, Nuh, İdris, Hud, Salih, İbrahim, İsmail, İshak, Yakub, Yusuf, Lut, Şuayb, Yunus, Mûsâ, Harun, İlyas, Zekeriya, Yahya, Elyesa, Zülkifl, Davud, Süleyman ve Eyyub'u; toplu olarak da Esbâtı (Yakub aleyhisselam ın oğullarını), İsa ve Muhammed (ona ve bütün peygamberlere selam olsun)'i sözkonusu etmiştir.[117]

S. Rasûller arasından "ulu'l-azm” kimlerdir?

C. Bunlar beş kişidir. Yüce Allah kitabının iki ayrı yerinde onları sözkonusu etmiş bulunmaktadır.

Birincisi el-Ahzab suresinde yer alan şu buyruğudur:

"Hani biz peygamberlerden (özellikle de) senden, Nuh'dan, İbrahim'den, Musa'dan ve Meryem oğlu İsa'dan ahidlerini almıştık..." (el-Ahzab, 33/7)

İkincisi ise eş-Şura suresindeki şu buyruğudur:

"O 'dini dosdoğru tutun, onda ayrılığa düşmeyin' diye dinden Nuh'a tavsiye ettiğini, sana vahyettiğimizi, İbrahim, Mûsâ ve İsa'ya tavsiye ettiğini, size de şeriat yaptı." (eş-Şura, 42/13)

S. İlk rasûl kimdir?

C. İnsanların ayrılıklara düşmesinden sonra rasûllerin ilki yüce Allah'ın şu buyruklarında da görüldüğü gibi Nuh Aleyhisselam'dır:

"Nuh'a ve ondan sonraki peygamberlere vahyettiğimiz gibi muhakkak biz sana da vahyettik." (en-Nisa, 4/163)

"Onlardan önce Nuh'un kavmi, onlardan sonra da güruhlar yalanladılar..." (el-Mu'min, 40/5)

S. Sözkonusu bu ayrılık ne zaman ortaya çıktı?

C. İbn Abbas Radıyallahu anh dedi ki: Nuh ile Âdem arasında on karn (nesil) geçmiştir. Hepsi de hak bir şeriat üzere idiler. Sonradan ayrılığa düştüler.

"Allah da peygamberleri müjdeleyici ve korkutucular olmak üzere gönderdi." (el-Bakara, 2/213)

S. Peygamberlerin sonuncusu kimdir?

C. Peygamberlerin sonuncusu (hatemü'n-nebiyyîn) Muhammed Sallallahu aleyhi vesellem'dir.

S. Buna delil nedir?

C. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

"Muhammed sizin adamlarınızdan hiç kimsenin babası değildir; fakat o Allah'ın Rasûlü ve peygamberlerin sonuncusudur." (el-Ahzâb, 33/40)

Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem de şöyle buyurmuştur:

"Gerçek şu ki; benden sonra otuz tane yalancı ortaya çıkacak ve bunların herbirisi kendisinin peygamber olduğunu iddia edecektir. Oysa ben hatemü'n-nebiyyînim (peygamberlerin sonuncusuyum). Benden sonra peygamber yoktur."[118]

Sahih(-i Buhari ve Müslim) de Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem, Ali Radıyallahu anh'a şunları söylemiştir: "Senin bana göre durumun Harun'un Musa'ya göre durumu gibi olmasına razı değil misin? Şu kadar var ki; benden sonra bir peygamber gelmeyecektir."[119] Yine Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem Deccal ile ilgili hadisinde şöyle buyurmuştur: "Ben hatemü'n-nebiyyînim (peygamberlerin sonuncusuyum) ve benden sonra peygamber gelmeyecektir."[120] Bunun dışında daha pek çok delil de vardır.

S. Peygamberimiz Muhammed Sallallahu aleyhi vesellem'in diğer peygamberlerden farklı özellikleri nelerdir?

C. Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem efendimizin pekçok özelliği vardır. Bu hususa dair ayrı eserler de yazılmıştır. Bu özelliklerden birisi onun daha önce de belirttiğimiz gibi hatemu'n-nebiyyîn (son peygamber) olmasıdır. Bir diğeri yüce Allah'ın şu buyruğunu açıklarken de belirttiği gibi Adem evladının efendisi olmasıdır:

"İşte biz o peygamberlerin bazısını bazısına üstün kıldık. Allah onlardan kimisi ile söyleşmiş, kimisini de birçok derecelerle yükseltmiştir." (el-Bakara, 2/253)

Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem de: "Ben Adem evladının efendisiyim fakat öğünmüyorum."[121] diye buyurmuştur.

Bir başka özelliği onun bütün insanlara ve cinlere peygamber olarak gönderilmiş olmasıdır. Nitekim yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

"De ki: 'Ey insanlar! Şüphesiz ben göklerin ve yerin mülkü (egemenliği) kendisinin olan, kendisinden başka hiçbir ilâh bulunmayan... Allah'ın size, hepinize gönderdiği peygamberiyim." (el-Araf, 7/158)

"Biz seni ancak bütün insanlar için müjdeleyici ve korkutucu olarak gönderdik." (Sebe', 34/28)

Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem de şöyle buyurmuştur:

"Bana, benden önce hiçbir kimseye verilmemiş beş özellik verilmiştir: Bir aylık mesafeden (düşmanımın kalbine) korku salınmak ile bana yardım olundu. Yeryüzü benim için hem mescid, hem de kendisiyle temizlenme aracı kılındı. Ümmetimden herhangi bir kimseye namaz nerede yetişirse, namazını kılıversin. Ganimetler bana helal kılındı. Halbuki benden önce kimseye helal kılınmamıştır. Bana şefaat verildi. Benden önce her bir peygamber özel olarak kendi kavmine gönderilirken, ben genel olarak bütün insanlara peygamber olarak gönderildim."[122]

Yine Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur:

"Nefsim elinde olana yemin ederim ki, ister yahudi, ister hristiyan olsun bu ümmetten (tebliğime muhatab olan insanlar arasından) kim beni duyar da sonra benimle gönderilene iman etmeden ölürse, mutlaka o kimse cehennemliklerden olur."[123] Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'in sözünü ettiğimiz bu özellikleri dışında başka özellikleri de vardır. Bunları ilgili buyruklardan tesbit etmek mümkündür.[124]

S. Peygamberlerin mucizelerinin mahiyeti nedir?

C. Mucize (benzerinin meydana getirilmesi için) meydan okumakla birlikte olağan üstü bir hal olup, ona karşı çıkılabilme, durabilme imkanı da yoktur. Mucize ya gözle görülüp, kulakla duyulan türden maddi olur, kayanın içinden dişi devenin çıkması, asanın yılana dönüşmesi, cansızların konuşması ve benzerlerinde olduğu gibi. Ya basiret ile görülebilen manevi türdendir. Kur'an mucizesi gibi. Peygamberimiz Sallallahu aleyhi vesellem'e bu türlerin hepsinden de mucize verilmiştir. Ondan önceki peygamberlerin herbirisine verilen bütün mucizelerin daha büyük bir benzeri mutlaka bizim peygamberimize de verilmiştir. Hissedilen maddi mucizelerden bazıları: Ayın yarılması[125], kütüğün Peygamber efendimize özlem duyarak inlemesi[126], Peygamberin şerefli parmakları arasından suyun kaynaması[127], pişmiş koyunun kolunun konuşması[128], yemeğin tesbih getirmesi[129] ve buna benzer sahih haberlerin mütevatiren bildirdiği pekçok mucize. Fakat bu mucizeler de diğer peygamberlerin dönemlerinin sona ermesiyle birlikte geçip giden mucizelerde olduğu gibi geçip gitmiştir, geriye sadece onlar ile ilgili anlatılanlar kalmıştır. Ancak Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'in ebedi kalıcı mucizesi akıllara durgunluk veren, özellikleri, bitmek tükenmek bilmeyen, "önünden de, arkasından da batıl kendisine erişmeyen, hikmeti sonsuz, her hamde layık olan (Allah) tarafından indirilmiş bulunan" (Fussilet, 41/42) bu Kur'ân-ı Kerim'dir.

S. Kur'ân'ın İ’câzının (mucize oluşunun) delili nedir?

C. Buna delil Kur'ân-ı Kerim'in yirmi üç yıldan daha uzun bir süre inmeye devam etmesi ve söz söyleme kudreti en yüksek, konuşmaları en belağatli, açıklamaları en üstün mertebede bulunan insanlara şu buyruklarıyla meydan okumuş olmasıdır:

"Eğer doğru söyleyenler iseler haydi onun gibi bir söz getirsinler." (et-Tûr, 52/34)

"Öyleyse haydi siz de onun gibi uydurma on sure getirin." (Hud, 11/13)

"Öyleyse eğer doğru söyleyenler iseniz siz de onun benzeri bir sûre getirin." (Yunus, 10/38)

Onlar mümkün olan her yolla onu reddetmek için olanca gayret sahibi olmakla birlikte böyle bir işi yapamadılar, kalkışamadılar. Oysa o Kur'ân'ın harfleri, kelimeleri, onların karşılıklı konuşmalarında kullandıkları sözlerle aynı türden idi. Onlar bu alanda birbirleriyle yarışıyor, birbirlerine karşı öğünüyorlardı. Daha sonra Kur'ân-ı Kerim onlara benzerini meydana getirmekten âciz kaldıklarını ve böylelikle Kur'ân'ın İ’cazının (mucize oluşunun) açıkça ortaya çıktığını yüksek sesle ilan etti:

"De ki: 'Andolsun bu Kur'an'ın bir benzerini getirmek için insanlar ve cinler biraraya toplansalar, birbirine yardımcı olsalar dahi yine benzerini getiremezler.'" (el-İsra, 17/88)

Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem de şöyle buyurmuştur:

"Herbir peygambere mutlaka insanların benzerini görerek iman edebilecekleri birtakım mucizeler verilmiştir. Bana verilen ise yüce Allah'ın bana vahyettiği bir vahiydir. Bundan dolayı kıyamet gününde o peygamberler arasında kendisine uyanları en çok olan kişinin ben olacağımı ümit ederim."[130]

İnsanlar Kur'ân-ı Kerim'in lafızları, manaları, geçmişlere dair haberleri ve gaybi geleceğe dair haberleri ile ilgili olması bakımından Kur'ân'ın İ’caz yönlerine dair pekçok eserler yazmışlardır. Fakat bu yaptıkları ile ancak bir kuşun deryadan gagasıyla alabildiği bir miktar kadarını ortaya koyabilmişlerdir.

ÂHİRETE İMAN

S. Kur'an-ı Kerim'den âhiret gününe imanın delili nedir?

C. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

"Muhakkak ki bize kavuşacaklarını ummayanlar, dünya hayatıyla yetinip, ona bağlananlar ve (bunca) âyetlerimizden habersiz bulunanlar (var ya) işte onların kazandıkları yüzünden varacakları yer ateştir." (Yunus, 10/7-8)

"Kim Allah'a kavuşmayı ümit ediyorsa, bilsin ki muhakkak Allah'ın belirlediği vade elbette gelecektir." (el-Ankebut, 29/5)

"Şüphesiz va’dolunduğunuz elbette doğrudur ve şüphesiz ki din (hesab ve amellerin karşılıklarının görülmesi) elbette gerçekleşecektir." (ez-Zâriyat, 51/5-6)

"Elbette kıyamet mutlaka gelecektir. Bunda hiç şüphe yoktur." (el-Mu'min, 40/59) ve daha başka pek çok âyet-i kerime.

S. Âhiret gününe imanın anlamı nedir ve onun kapsamına neler girer?

C. Âhiret gününe imanın anlamı onun kaçınılmaz olarak geleceğine inanmak ve buna uygun olarak gereğince amel etmek demektir. Kıyâmetin kopmasından önce kaçınılmaz olarak ortaya çıkacak kıyametin büyük ve küçük alâmetlerine iman, ölüme, ölümden sonra kabir sorgusu, azab ve nimetine, Sûra üfürüleceğine, yaratılmışların kabirlerinden çıkacaklarına, kıyametin durak (hesap) yerindeki dehşetli ve korkulu hallere, mahşer ile ilgili tafsilatlı hususlara, sahifelerin (amel defterlerinin) açılacağına, mizanların ve sıratın ortaya konulacağına, havza, şefaate ve diğer hususlara, cennete ve en yüksek mertebesi yüce Allah'ın yüzüne bakmak olan nimetlerine, cehenneme ve en ileri derecesi yüce Allah'ı görmek nimetinden gözlerinin perdeli olması hali olan azabına iman etmek, âhirete imanın kapsamı içerisindedir.

S. Bir kimse kıyametin ne zaman kopacağını bilebilir mi?

C. Kıyametin kopması yüce Allah'ın, ilmini sadece kendisine tahsis ettiği gaybın anahtarlarındandır. Nitekim yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

"Saatin (kıyametin ne zaman kopacağının) ilmi muhakkak Allah'ın nezdindedir. Yağmuru O indirir, rahimlerde olanı O bilir. Hiçbir kimse yarın ne kazanacağını bilemez. Hiçbir nefis de hangi yerde öleceğini bilemez..." (Lukman, 31/34)

"Sana kıyametin ne zaman gelip çatacağını sorarlar. Deki: 'Onun bilgisi Rabbimin yanındadır, onun vaktini kendisinden başkası açıklayamaz. Göklerde ve yerde ağır basmıştır. O size ancak ansızın gelir.'" (el-A’raf, 7/187) ile ondan sonraki âyet-i kerime ve yüce Allah'ın şu buyrukları gibi:

"Sana kıyamet hakkında onun ne zaman kopacağını sorarlar. Sen nerede, ona dair bilgi vermek nerede? Ona dair nihai bilgi ancak Rabbine aittir..." (en-Nâziât, 79/42-44)

Cebrail Aleyhisselam Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'e:

“Bana kıyametten haber ver” deyince, Peygamber:

"Ona dair kendisine soru sorulan kişi soru sorandan daha bilgili değildir." diye cevap vermiş ve kıyametin alâmetlerini sözkonusu etmiştir. Bir rivayete göre de: "Kıyamet Allah'tan başka hiç kimsenin bilmediği beş husus arasında yer alır" diye buyurmuş ve az önceki âyet-i kerimeyi okumuştur.

S. Kur'ân-ı Kerim'deki buyruklar arasında kıyamet alâmetlerine misal var mıdır?

C. Yüce Allah'ın şu buyrukları örnek olarak hatırlanabilir:

"Onlar kendilerine meleklerin gelmesinden yahut Rabbinin gelmesinden, yahut Rabbinin âyetlerinden birisinin gelmesinden başkasını mı bekliyorlar? Rabbinin âyetlerinden biri geldiği gün daha önce iman etmemiş yahut imanında bir hayır kazanmamış olan kimseye imanı fayda vermez." (el-En'âm, 6/158)

"O söz aleyhlerine gerçekleşince biz onlara yerden bir dâbbe (canlı bir yaratık) çıkartırız. Onlara: 'İnsanlar âyetlerimize inanmıyorlardı.' diye söyler." (en-Neml, 27/82)

"Nihayet Yecuc ile Mecuc('ün üzerleri) açılıp her yüksekçe tepeden hızlıca indiklerinde ve gerçek vaad (olan kıyamet) yaklaştığında..." (el-Enbiyâ, 21/96-97)

"O halde gökyüzünde besbelli bir dumanın geleceği günü bekle..." (ed-Duhan, 44/10)

"Ey insanlar! Rabbinizden sakının! Çünkü kıyametin sarsıntısı büyük bir şeydir..." (el-Hac, 22/1) diye başlayan âyetler ve bunlardan başkaları...

S. Sünnet-i seniyyeden kıyamet alâmetlerine örnek verebilir misiniz?

C. Güneşin batıdan doğması[131], dâbbe[132], deccal[133] ve daha başka birtakım olayları belirten hadisler ile İsa Aleyhisselam'ın nüzulü ile ilgili hadisler[134], Ye’cuc ile Me’cuc'un çıkması ile ilgili hadisler[135] bunlara örnektir.

Aynı şekilde dumana[136], mü'min herbir kişinin canını alacak rüzgarın geleceğine[137], ortaya bir ateşin çıkacağına[138], birtakım kara parçalarının yere geçeceğine dair hadisler[139] ve daha başkaları bu alametlerden sözetmektedir.

S. Ölüme iman etmenin delili nedir?

C. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

"De ki: 'Size vekil kılınan ölüm meleği sizin ruhunuzu alır, sonra da Rabbinize döndürüleceksiniz.'" (es-Secde, 32/11)

"Her can ölümü tadacaktır. Kıyamet günü ecirleriniz size eksiksiz verilecektir." (Âl-i İmran, 3/185)

Yüce Allah peygamberine hitaben şöyle buyurmaktadır:

"Muhakkak sen de öleceksin, hiç şüphesiz onlar da öleceklerdir." (ez-Zümer, 39/30)

"Senden önce hiçbir beşere ebedilik vermedik. Sen ölürsen eğer onlar ebedi mi kalacaklar?" (el-Enbiya, 21/34) "Onun (yerin) üzerindeki her canlı fanidir. Celal ve ikram sahibi Rabbinin vechi (zatı) ise kalıcıdır." (er-Rahman, 55/26-27)

"Onun vechinden (zatından) başka herşey helak olacaktır." (el-Kasas, 28/88)

"Asla ölmez hayy (diri) olan (Allah)a dayan." (el-Furkan, 25/58) ve daha başka âyet-i kerimeler.

Bu hususta sayılamayacak kadar da pek çok hadis-i şerif vardır. Ayrıca durumun böyle olduğu gözle görülen bir husustur. Bunu bilmeyen kimse yoktur, ölüm hakkında herhangi bir şüphe ve tereddütte bulunmamaktadır. Fakat belki inat ve hakka karşı büyüklenmek onu inkâra götürebilir.

Ölüme ve ondan sonraki hallere imanın gereğince ancak Allah'ın ihlasa erdirilmiş ihlaslı kulları amel edebilir.

Bizler ölen yahut öldürülen ya da herhangi bir sebeple hayatı sona eren herkesin eceli ile öldüğüne ve onun ecelinden hiçbir şeyin eksiltilmediğine iman ederiz. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

"Her biri belirli bir süreye kadar akıp gider." (er-Rad, 13/2)

"O ecelleri gelince ne bir an geri bırakabilirler, ne de ileri alabilirler." (el-A’raf, 7/34)

S. Kabir sorgusunun nimet ve azabının Kitab-ı kerimden delili nedir?

C. Yüce Allah'ın şu buyrukları buna delildir:

"Asla! Bu onun söylemiş olduğu bir sözden ibarettir. Onların önünde de diriltilecekleri güne kadar bir berzah vardır." (el-Mu'minun, 23/100)

"Firavun hanedanını ise kötü azab kuşattı. Ateştir o, onlar sabah-akşam ona arzolunurlar. Kıyametin kopacağı günde: 'Firavun hanedanını azabın en şiddetlisine sokun' (denilecek)." (el-Mu'min, 40/45-46)

"Allah iman edenlere dünya hayatında da, ahirette de sağlam söz üzere sebat verir." (İbrahim, 14/27)

"Sen zalimleri ölümün sıkıntıları içinde meleklerin ellerini uzatarak: 'Ruhlarınızı çıkarın, Allah'a karşı haksız yere söylediklerinizden, O'nun âyetlerine karşı kibirlendiğinizden dolayı bugün zillet azabıyla cezalandırılacaksınız.' derken bir görsen!" (el-En'âm, 6/93)

"Biz onları iki kere azaba uğratacağız. Sonra da büyük bir azaba döndürüleceklerdir." (et-Tevbe, 9/101) ve daha başka âyet-i kerimeler.

S. Sünnetten buna dair deliller nelerdir?

C. Bu husustaki sahih hadisler tevatür derecesine ulaşmıştır. Bunlardan birisi Enes Radıyallahu anh'ın rivayet ettiği hadis-i şeriftir. Buna göre Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur:

"Kul kabrine yerleştirilip, arkadaşları onu bırakıp gittiklerinde, kendisi henüz ayaklarının seslerini duymakta iken ona iki melek gelir, onu (kabirde) oturtur ve ona şöyle derler: Sen -Muhammed Sallallahu aleyhi vesellem'i kastederek- bu adam hakkında ne diyordun? Mü'min kimse: Ben şehâdet ederim ki o Allah'ın kulu ve rasûlüdür, der. Melekler ona: Cehennemde kalacağın yere bir bak. Yüce Allah şimdi o kalacağın yerden bedel olarak cennetten sana bir yer vermiştir. O bu iki yeri de bir arada görür."

Katade dedi ki: Bize nakledildiğine göre kabrinde ona yeri genişletilir. -Sonra Enes'in naklettiği hadisi aktarmaya devam ederek- dedi ki:

“Münafık ile kafire gelince ona da: Sen bu adam hakkında ne diyordun? diye sorulur, o şöyle der: Bilmiyorum, ben insanların söylediklerini tekrarlıyordum. Ona hiçbir şey bilmez, anlamaz olasıca, denilir ve demirden balyozlarla ona indirilen bir darbe neticesinde öyle bir feryadı basar ki, insanlarla cinler dışında etrafındaki herkes onun bu feryadını duyar."[140]

Abdullah b. Ömer Radıyallahu anh'ın rivayet ettiği hadis te buna delildir. Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki:

"Sizden herhangi bir kimse öldüğü takdirde ona kalacağı yer sabah-akşam gösterilir. Eğer cennet ehlinden ise cennet ehlinden (birisi olarak), eğer cehennem ehlinden ise (cehennem ehlinden) birisi olarak ona yeri gösterilir ve: Ancak, Kıyamet gününde Allah seni tekrar dirilteceği vakte kadar senin kalacağın yer burasıdır, denilir."[141]

İki kabirden sözedilen hadiste de: "Bu ikisine azab edilmektedir."[142] diye buyurmuştur. Ebu Eyyub el-Ensari Radıyallahu anh da rivayet ettiği hadiste şöyle demektedir: Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem güneşin battığı bir sırada dışarı çıktı da bir ses işitince: "Yahudiler kabirlerinde azab görmektedirler."[143] diye buyurdu.

Esma Radıyallahu anha'nın rivayet ettiği hadiste de şöyle denilmektedir: "Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem hutbe irad etmek üzere ayağa kalktı. Kişinin fitneye (sorguya ve azaba) maruz kaldığı kabir fitnesini sözkonusu etti. Bunu sözkonusu edince, müslümanlardan bir uğultudur yükseldi."[144]

Âişe Radıyallahu anha da dedi ki: "Ben bundan sonra Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'in kıldığı her namazdan sonra mutlaka kabir azabından (Allah'a) sığındığını gördüm."[145]

Küsûf (güneş tutulması) olayı ile ilgili hadiste de Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem ashab-ı kirama kabir azabından Allah'a sığınmalarını emretmiştir. Bütün bu hadis-i şerifler Sahih(-i Buhari)'de yer alır.[146] Biz "es-Süllem” üzerine yazdığımız şerhde ashab-ı kiramdan bir topluluğun peygamberimize merfu olarak zikrettikleri yollardan sabit olmuş yaklaşık otuz hadisi kaydetmiş bulunuyoruz.[147]

S. Kabirlerden çıkartılma (ba's)'nın delili nedir?

C. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

"Ey insanlar! Eğer öldükten sonra diriltilmekten yana şüpheniz varsa muhakkak biz sizi (Âdem'i) topraktan yarattık. Sonra (gelenleri) bir nutfeden, sonra sülük gibi kan emen bir kan parçasından, sonra şekli belli belirsiz bir çiğnem etten (yarattık). Size açıklayalım diye. Rahimlerde dilediğinizi belli bir zamana kadar durduruyoruz... Bu böyledir. Çünkü Allah hakkın ta kendisidir ve çünkü O ölüleri diriltir, Gerçekten O herşeye de güç yetirendir ve çünkü hiç şüphesiz kıyamet gelecektir. Onda hiç şüphe yoktur ve Allah muhakkak kabirdekileri diriltecektir." (el-Hac, 22/5-7)

"Yaratıkları ilkin yoktan var eden, sonra da onu tekrar iade eden O'dur ve bu O'na göre daha kolaydır." (er-Rum, 30/27)

"İlk yaratmaya başladığımız gibi onu (yaratmayı) tekrar iade ederiz." (el-Enbiya, 21/104)

"İnsan: 'Ben öldükten sonra mı diriltilip, çıkartılacak mışım' der. (Peki) insan daha önce hiçbir şey değilken, gerçekten bizim kendisini yarattığımızı düşünmez mi?..." (Meryem, 19/66-67) ve devamı âyetler ile yüce Allah'ın şu buyrukları da delildir:

"İnsan hiç bizim kendisini bir nutfeden yarattığımıza bakmaz mı? Böyleyken o apaçık bir hasım olup çıkıyor. Kendi yaratılışını unutarak bize bir misal getirerek dedi ki: 'Çürümüş haldeki kemikleri kim diriltecek?' De ki: 'Onları ilk defa yaratan kim ise O’ onları diriltecektir." (Yasin, 36/77-79) ve surenin sonuna kadar diğer âyet-i kerimeler.

"Peki, göklerle yeri yaratmış ve onları yaratmaktan dolayı yorulmamış olan Allah'ın ölüleri diriltmeye de kadir olduğunu görmezler mi? Evet, muhakkak ki O, herşeye güç yetirendir..." (el-Ahkaf, 46/33) ve surenin sonuna kadar.

"Onun âyetlerinden biri de yeri kupkuru görmendir. Biz üzerine suyu indirdiğimizde sarsılır ve kabarır. Onu dirilten şüphesiz ki ölüleri de dirilticidir. Çünkü O herşeye kadirdir." (Fussilet, 41/39) ve daha başka pekçok âyet-i kerime.

Çoğunlukla yüce Allah buna yeryüzünü su ile diriltmeyi örnek olarak göstermektedir. Yer kurumuş ve ölmüş iken bitkiler ile sarsılır ve yeşeriverir (canlanır). Halbuki daha önce hareketsiz idi. İşte Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'in el-Akilî tarafından nakledilen uzunca hadiste böyle bir örnek verdiğini görüyoruz. O şöyle buyurmaktadır:

"İlahın hakkı için yemin ediyorum, ister başkası tarafından öldürülüp yere yıkılmış olsun, ister defnedilmiş bir ölü olsun, yerin üzerinde kabri açılıp yarılmayacak hiçbir kimseyi bırakmayacaktır. Herkes başı tarafından harekete geçecek ve iyice oturacaktır. Rabbin: Halin ne? diye soracak. Çünkü O; -geçmişteki hayatı için-: bugünün dünü gibidir (sanki) Rabbim, diyecek. O bunu henüz ailesinden pek yeni ayrılmış zannıyla söyleyecek.” Ben

“Ey Allah'ın Rasûlü dedim. Rüzgarlar, çürümüşlük ve yırtıcı hayvanlar bizleri paramparça etmişken Allah bizi nasıl toplayıp bir araya getirecek” Şöyle buyurdu:

"Ben sana bunun bir benzerini Allah'ın nimetleri arasından bildireyim. Sen yeryüzünü (üzerindeki bitkileri) çürümüş ve darmadağınık gördüğün vakit, bu bir daha canlanmaz dersin. Yüce Allah oraya semayı (yağmuru) gönderir. Aradan birkaç gün geçmeden sen yine orayı görürsen bu sefer her tarafın bir yudum su gibi olduğunu görürsün. İlahın hakkına yemin olsun ki, O sizleri yeryüzünün bitkilerini, suyun toplamasından daha ileri derecede biraraya getirip toplamaya daha bir muktedirdir. Bu sebeble sizler de yattığınız yerlerden çıkartılacaksınız..."[148] Hadisi ve daha pek çok hadis-i şerif bunu göstermektedir.

S. Ölümden sonra dirilişi (ba'si) yalanlayan kimsenin hükmü nedir?

C. Böyle bir kimse yüce Allah'ı, kitablarını, rasûllerini inkâr eden bir kâfirdir. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

"Kâfirler dediler ki: 'Biz ve babalarımız toprak olduktan sonra mı gerçekten tekrar (kabirden) çıkartılır mıyız?" (en-Neml, 27/67)

"Eğer (iman etmeyişlerine) şaşıyorsan asıl şaşılacak olan onların: 'Acaba biz toprak olduktan sonra mı yeniden yaratılacağız' demeleridir. İşte Rabbine küfredenler bunlardır. Boyunlarında demir halkalar (olacak) olanlar da bunlardır. İşte cehennemlikler de bunlardır. Onlar orada ebediyyen kalacaklardır." (er-Ra’d, 13/15)

"O kâfir olanlar öldükten sonra asla diriltilmeyeceklerini iddia ettiler. De ki: 'Hayır, Rabbim hakkı için elbette diriltileceksiniz. Sonra da işlediğiniz mutlaka size haber verilecektir. Hem bu Allah'a göre pek kolaydır.'" (et-Teğabun, 64/7) ve daha başka pekçok âyet-i kerime.

Buhari ile Müslim'de yer alan rivayete göre Ebu Hureyre Radıyallahu anh, Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'den şöyle buyurduğunu nakletmektedir:

“Yüce Allah buyurdu ki: "Ademoğlu beni yalanladı, fakat o böyle bir şey yapma hakkına sahip değildir. Ademoğlu bana ağır sözler söyledi, fakat onun böyle yapmaması gerekirdi. Onun beni yalanlaması "beni ilkin yoktan var ettiği gibi tekrar beni asla yaratmayacaktır" demesidir. Halbuki tekrar yaratmak benim için onu ilk yaratmaktan daha zor değildir. Onun bana dil uzatmasına gelince "Allah evlat edindi" demesidir. Oysa ben bir ve tek olanım, samedim, ben doğurmadım ve doğurulmadım. Hiç kimse de bana denk değildir."[149]

S. Sûr’a üfürmenin delili nedir ve Sûra kaç defa üfürülecektir?

C. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

"Sûra üfürülmüş -Allah'ın diledikleri müstesna- göklerde ve yerde olanların hepsi çarpılıp yıkılmış olacakdır. Sonra ona ikinci bir defa üfürülür, o anda onlar ayağa kalkar, bakınırlar." (ez-Zümer, 39/68)

Bu âyet-i kerimede iki üfürüş (nefha)dan sözedilmektedir. Birincisi baygın düşmek içindir. İkincisi de ölümden sonra diriliş içindir.

Yüce Allah bir başka yerde şöyle buyurmaktadır:

"Sûr’a üfürüleceği günde -Allah'ın dilediği kimseler dışında- göklerde olanlar da, yerde olanlar da dehşetle korkarlar. Hepsi de huzuruna küçülmüş olarak geleceklerdir." (en-Neml, 27/87)

Bu âyet-i kerimedeki “dehşetle korkma (feza')”ı baygın düşmek ile tefsir eden kimselere göre ez-Zümer suresindeki âyet-i kerimede sözü edilen birinci üfürüştür. Bunu Müslim'de yer alan ve şu ifadelerin de geçtiği hadis desteklemektedir:

"Sonra Sûra üfürülür. Onu işiten herkes mutlaka ona kulağını kabartır ve onu dinlemek üzere başını kaldırır. Onu duyacak ilk kişi develerinin su içtiği havuzu sıvayan bir kişi olacaktır. O kimse de (ölüp) baygın düşecek, insanlar da öylece bayılacaklardır. Daha sonra yüce Allah bir yağmur gönderir -ya da; indirir, dedi- sanki bu hafif bir çisintiyi -ya da bir gölgeyi; şüphe eden Şu'be'dir- andıracaktır. Ondan insanların bedenleri bitecek, sonra Sûra ikinci defa üfürülecektir. Onlar da kalkıp etraflarına bakınacaklardır...”[150]

Dehşete kapılmayı baygın düşmekten başka bir şekilde açıklayanlara göre ise bu ilk iki nefhadan önce yapılacak üçüncü bir nefhadır. Bunu da Sûr ile alakalı uzunca hadisteki ifadeler desteklemektedir. Orada üç nefhadan sözedilmektedir. Birincisi feza' (korku ve dehşet) nefhası, ikincisi sa'ak (baygın düşüp ölme) nefhası, üçüncüsü ise âlemlerin Rabbi Allah'ın huzuruna kalkma nefhası olacaktır.

S. Kur'an-ı Kerim'de haşrden nasıl sözedilmektedir?

C. Kur'ân-ı Kerim'de haşredilmeyi sözkonusu eden âyet-i kerimeler pek çoktur. Yüce Allah'ın şu buyrukları bunlar arasında yer alır:

"Andolsun sizi ilk defa yarattığımız gibi yapayalnız teker teker huzurumuza geldiniz..." (el-En'âm, 6/9)

"Onları da hiçbiri bırakmaksızın mahşerde toplamış olacağız." (el-Kehf, 18/47)

"O günü biz takva sahiblerini Rahman’ın huzuruna binekli olarak toplayacağız. Suçluları ise susamışlar olarak cehenneme süreriz..." (Meryem, 19/85-86) ve devamındaki âyetler.

"Sizler de üç sınıf olduğunuzda: Ashabu'l-Meymene (kitabları sağlarından verilecek olanlar) ne Ashabu'l-Meymene'dir. Ashabu'l-Meş'eme (kitabları sol taraflarından verilecekler) ne Ashabu'l-Meş'emedir. O ileri geçenlere (es-Sâbikûnâ) gelince..." (el-Vâkıa, 56/7-10) ve devamını teşkil eden âyet-i kerimeler.

"O günde davetçiye (İsrafil'e) uyarlar. Hiçbir tarafa sapmayarak giderler. Rahmanın huzurunda sesler kısılmış olacak. Mahşere gidişin ayak seslerinden başkasını duyamayacaksın." (Taha, 20/108)

Bundan kasıt, mahşere doğru gidiştir. Develerin ayaklarını hareket ederken çıkardıkları sesi andıran bir sesten başkası duyulmayacaktır.

"Allah kimi hidayete erdirirse işte doğru yolu bulan odur. Kimi de saptırırsa artık bunlar için ondan başka asla dost ve yardımcılar bulamazsın. Biz onları kıyamet günü körler, dilsizler ve sağırlar olarak yüzü koyun haşredeceğiz." (el-İsra, 17/97) ve bunun dışında daha pekçok âyet-i kerime.

S. Sünnet-i seniyyede mahşerden nasıl sözedilmektedir?

C. Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur:

"İnsanlar üç türlü haşredilecektir. Rahmet ve umut edenler, korkup çekinenler, ikisi bir deve, üçü bir deve, dördü bir deve, onu bir deve üzerinde olanlar; geri kalanlarını da ateş haşredecek (bir araya getirip, toplayacak)dır. Onlar nerede durup dinlenirlerse o da onlarla beraber dinlenir, nerede sabahı ederlerse onlarla birlikte orada sabahı eder, nerede akşamı ederlerse, onlarla birlikte akşamı eder."[151]

Enes b. Malik Radıyallahu anh'dan rivayete göre bir adam dedi ki:

“Ey Allah'ın Peygamberi kâfir nasıl olur da yüzüstü haşredilecektir.” Peygamber şöyle buyurdu:

"Dünyada onu iki ayak üzerinde yürüten, kıyamet gününde yüzüstü yürütmeye kadir değil midir?"[152]

Yine Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur:

"Sizler çıplak ayaklı, elbisesiz ve sünnetsiz olarak haşredileceksiniz." "İlk yaratmaya başladığımız gibi onu tekrar iade ederiz." (el-Enbiya, 21/104) ve şüphesiz yaratılmışlar arasında kıyamet gününde kendisine elbise giydirilecek ilk kişi İbrahim Aleyhisselam olacaktır."[153]

Âişe Radıyallahu anha da bu hususta şöyle dedi:

“Ey Allah'ın Rasûlü, erkekler ve kadınlar (birlikte çıplak olarak haşredilecek ve) birbirlerine bak(maya)caklar mı?” Peygamber:

"İş bu gibi şeylerle ilgilenmeyecek kadar ağır olacaktır."[154]

S. Yüce Allah'ın kitabına göre mevkıf’in (hesaba çekilmek için beklenecek yerin) nitelikleri nasıldır?

C. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

"Sakın Allah'ı o zalimlerin işlediklerinden habersiz sayma! Onları (azablarını) ancak gözlerin dehşetle yerinden fırlayacağı bir güne erteliyor. Hepsi de başlarını dikerek koşacaklar. Gözleriyle kendilerine bile dönüp bakmayacaklar. Kalbleri ise (idrakten uzak) bomboş olacaktır." (İbrahim, 14/42-43) ve devamı olan diğer âyetler.

Yine yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

"O gün ruh ve melekler saf olup ayakta duracaklar. Rahmanın izin verdiği kimse(ler)den başkaları konuşmazlar ve (izinle konuşan da) doğru söylerler." (en-Nebe, 78/38) ve diğer âyetler.

Bir başka yerde şöyle buyurulmaktadır:

"Onları yaklaşan günle korkutup uyar! O vakit kalbler gam ve kederle dolu olarak gırtlaklara kadar gelip dayanacaktır. Zalimlerin ne candan bir dostu, ne de şefaati kabul edilir bir şefaatçisi olacaktır..." (el-Mu'min, 40/18) ve devamındaki âyetler.

Yine yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

"Melekler de, ruh da oraya miktarı ellibin yıl olan bir günde yükselir..." (el-Mearic, 70/4) ve devamındaki âyetler

"Ey ağır yükler altında bulunan iki fırka (insanlar ve cinler)! Yakında sizin hesabınıza bakacağız..." (er-Rahman, 55/31) ve devamı âyetler ile bunların dışında daha pekçok âyet-i kerime.

S. Sünnet-i seniyyede mevkıf nasıl anlatılmaktadır?

C. Bu hususta pekçok hadis-i şerif vardır. Bunlardan birisi İbn Ömer Radıyallahu anh'ın Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'den naklettiği şu hadistir.

"O günde insanlar âlemlerin Rabbi huzurunda duracaklardır." (el-Mutaffifin, 83/6) buyruğu hakkında Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur:

"Onlardan birisi kendi teri kulaklarının ortasına kadar varmış olduğu halde ayakta duracaktır."[155]

Ebu Hureyre Radıyallahu anh'ın rivayet ettiği hadise göre Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur:

"İnsanlar kıyamet gününde o kadar çok terleyeceklerdir ki, onların terleri yerin içine yetmiş arşın kadar gidecektir. (Oraları ıslatacaktır) ve kulaklarına varıncaya kadar da onları (bir gem gibi) gemleyecektir..."[156] Bu hadisler Buhari ve Müslim'de yer almaktadır. Bunların dışında daha pekçok hadis-i şerif te vardır.

S. Kur'ân-ı Kerim'de arz’dan ve hesabın görülmesinden nasıl sözedilmektedir?

C. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

"O günde -hiçbir şeyiniz gizli kalmaksızın- arz olunacaksınız..." (el-Hakka, 69/18) ve devamındaki âyetler.

"Saf halinde Rabbine arzedilecekler. 'Andolsun ki ilk kez sizi nasıl yaratmış idiysek öylece bize geldiniz...'" (el-Kehf, 18/48) ve devamındaki âyetler;

"Âyetlerimizi yalanlayan her ümmetten bir topluluk haşredeceğimiz gün onlar bir arada (toplanıncaya kadar) durdurulurlar. Nihayet geldiklerinde der ki: 'Benim âyetlerimi -onları bir bilgiye dayanarak kavramadığınız halde- yalanladınız ha. Yoksa ne yapıyordunuz?' Zulmetmeleri sebebiyle söz (azab) aleyhlerine gerçekleşti. Artık konuşamazlar." (en-Neml, 27/83)

"O günde insanlar amelleri kendilerine gösterilmek için bölük bölük döneceklerdir. Kim zerre ağırlığınca bir hayır yapıyorsa onu görecektir, kim de zerre ağırlığınca bir kötülük yapıyorsa onu görecektir." (ez-Zelzele, 99/6-8)

"Rabbine andolsun ki onların hepsine yapmakta oldukları şeyleri soracağız." (el-Hicr, 15/92-93)

"Ve durdurun onları! Çünkü onlar sorgulanacaklardır." (es-Sâffât, 37/24) ve devamındaki âyetler ile daha başka pekçok âyet-i kerime.

S. Sünnet-i seniyyede bu hususlar nasıl anlatılmaktadır?

C. Bu hususlara dair pekçok hadis-i şerif vardır. Bunlardan birisi Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'in şu buyruğudur:

"Her kim inceden inceye hesaba çekilecek olursa, o azaba uğratılacak demektir." Âişe Radıyallahu anha dedi ki: “Yüce Allah: "O kolay bir hesab ile hesaba çekilecek." (el-İnşikak, 84/8) diye buyurmuyor mu?” Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu:

"O (amellerin) arz(ı) hakkındadır."[157]

Yine Peygamber şöyle buyurmaktadır:

"Kıyamet gününde kâfir getirilir ve ona:

“Ne dersin? Eğer yer dolusu kadar altının olsa bunu (kurtulmak için) fidye olarak verir miydin?” diye sorulacak. O:

“Evet” diye cevap verecek. Bu sefer şöyle denilecek:

“Senden bundan daha basit ve kolay olan bir şey istenmişti. Bir rivayette: Ben senden bundan daha basit bir şeyi, sen Adem'in sulbünde iken istemiştim. Bana hiçbir şeyi ortak koşmamanı (istemiştim), fakat sen şirk koşmaktan başka bir şey kabul etmedin."[158]

Yine Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur:

"Aranızda Rabbinin kendisi ile arasında herhangi bir tercüman bulunmaksızın kendisiyle konuşmayacağı hiçbir kimse yoktur. O vakit kişi sağına bakacak; önden gönderdiği amelinden başkasını görmeyecek, soluna bakacak yine önden gönderdiğinden başkasını görmeyecek, önüne bakacak yüzünün karşısındaki cehennem ateşinden başkasını görmeyecek. Binaenaleyh bir hurmanın yarısı ile dahi olsa, güzel hoş bir sözle dahi olsa, ateşten korununuz."[159]

Yine Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur:

"Sizden herhangi bir kimse -mü'mini kastetmektedir- Rabbine oldukça yaklaşır. Öyle ki Rabbi onun üzerine örtüsünü koyar. Sen şunu ve şunu işledin mi diye sorar, kul: Evet der. Yine şunu ve şunu işledin mi diye sorar, kul: Evet der ve böylelikle yaptıklarını ona söyletir. Sonra şöyle buyurur: Dünyada iken ben senin günahlarını örtüp gizledim. Bu gün de o günahları sana bağışlıyorum."[160]

Ve bunlardan başka daha pek çok hadis-i şerif.

S. Kur'ân-ı Kerim'de sahifelerin (amel defterlerinin) neşri nasıl anlatılmaktadır?

C. Yüce Allah şöyle buyuruyor:

"Her insanın amelini kendi boynuna ayrılmayacak şekilde doladık. Kıyamet günü de ona yayılmış bir halde karşısında bulacağı bir kitab çıkarırız. 'Oku kitabını! Bugün kendine karşı iyi hesaplayıcı olarak kendin yetersin.'" (el-İsra, 17/13)

"Defterler açılıp yayıldığı zaman..." (et-Tekvîr, 81/10)

"Kitab konmuş olacak, günahkârları onun içindekilerden dolayı korkuya kapılmış göreceksin. 'Vay bizim halimize! Bu kitaba ne olmuş? Küçük, büyük hiçbir şey bırakmayıp, sayıp dökmüş' diyecekler. Onlar işlediklerini de hazır bulacaklardır. Rabbin kimseye zulmetmez." (el-Kehf, 18/49)

"Kitabı sağından verilecek olana gelince, o şöyle diyecek: 'İşte alın, okuyun kitabımı... onu da ancak hata (şirk) işleyenler yer." (el-Hâkka, 69/19-37)

el-İnşikak suresinde de şöyle buyurulmaktadır:

"Kitabı sağ eline verilecek kimseye gelince... kitabı arkasından (sol eline) verilecek kimseye gelince..." (el-İnşikak, 84/7-10)

İşte bu, kitabı sağına verilecek olana kitabının önünden getirilip verileceğine, kitabı solundan verilecek olana arkasından verileceğine delildir. Bu halden yüce Allah'a sığınırız.

S. Bunun sünnetten delili nedir?

C. Bu hususta pekçok hadis-i şerif vardır. Bunlardan birisi Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'in şu buyruğudur:

"Mü'min Rabbine yaklaşır, nihayet Rabbi onun üzerine örtüsünü koyar ve ona günahlarını söyletir. Şu günahı biliyor musun? diye sorar, o: Biliyorum, der. Rabbim biliyorum, diye iki defa tekrarlar. Yüce Allah şöyle buyurur: "Dünyada iken ben bu günahı setrettim, bu gün de o günahı sana bağışlıyorum. Sonra da hasenatının sahifesi katlanır. Diğerlerine yahut kâfirlere gelince, onlara herkesin duyacağı bir şekilde şöyle seslenilir: "Şahidler de: 'İşte Rablerine karşı yalan söyleyenler bunlardır' derler." (Hûd, 11/18)[161]

Âişe Radıyallahu anha dedi ki:

“Ey Allah'ın Rasûlü acaba kıyamet gününde seven sevdiğini hatırlayacak mı”, diye sordum. Şöyle buyurdu:

"Ey Aişe! Üç durumda hatırlamayacaktır. Terazinin ağır mı basacağı, hafif mi basacağı ortaya çıkıncaya kadar hatırlamayacaktır. Amel defterleri uçuşacağında kitabı sağından mı verilecektir, yoksa solundan mı verilecektir anlaşılıncaya kadar hatırlamayacaktır ve cehennem ateşinden bir parça çıkıp uzanacağı vakit..."

Bu hadisi uzun uzadıya Ahmed ve Ebu Davud rivayet etmişlerdir.[162] Bunların dışında başka hadis-i şerifler de vardır.

S. Kur'ân-ı Kerim'den Mizanın delili nedir ve amellerin tartılması nasıl olacaktır?

C. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

"Kıyamet gününe has adalet terazilerini koyarız. Kimseye en ufak bir zulüm yapılmaz. (İyiliği) bir hardal tanesi ağırlığınca olsa bile biz onu getiririz, hesaba çekenler olarak biz yeteriz." (el-Enbiya, 21/47)

"O gün tartı haktır. Artık kimlerin terazileri ağır basarsa işte onlar murada erenlerin ta kendileridir." (el-A’raf, 7/8)

"Kimlerin de tartıları hafif gelirse, işte onlar kendilerine zarar verenlerdir. Cehennemde ebedi kalıcıdırlar." (el-Mu'minûn, 23/103)

Yüce Allah kâfirler hakkında da şöyle buyurmaktadır:

"Biz kıyamet günü onlar için bir ölçü tutmayacağız." (el-Kehf, 18/105)

Ve bunların dışında başka âyet-i kerimeler.

S. Sünnet-i seniyeden buna dair delil ve niteliklerini belirten buyruklar nelerdir?

C. Bu husustaki hadis-i şerifler pek çoktur. Bunlardan birisi üzerinde şehâdet kelimesinin yazılı olduğu Bitâka (küçük kağıt) hadisidir. Bu kağıtta yazılı bulunan şehâdet kelimesi herbirisi gözün görebildiği noktaya kadar uzanan günahların yazılı olduğu doksan defterden daha ağır basacaktır.[163]

Bir diğer hadis Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'in Abdullah b. Mesud Radıyallahu anh hakkında söylediği şu sözlerdir:

"Sizler onun bacaklarının ne kadar ince olduğuna hayret mi ediyorsunuz? Nefsim elinde olana yemin ederim ki, onlar Mizanda Uhud'dan daha ağırdırlar."[164]

Yine Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur:

"Kıyamet gününde iri yarı, şişman adam getirilecek, fakat Allah nezdinde bir sivrisinek kanadı kadar dahi ağırlığı olmayacaktır." Dilerseniz: 'Biz kıyamet gününde onlar için bir ölçü tutmayacağız (nezdimizde hiçbir ağırlıkları olmayacak.) (el-Kehf, 18/105) buyruğunu okuyunuz."[165]

Bunların dışında başka hadisler de vardır.

S. Kur'ân-ı Kerim'de Sırat’ın delili nedir?

C. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

"Şüphe yok ki aranızda oraya uğramayacak hiçbir kimse yoktur. Bu Rabbinin gerçekleştirmeyi üzerine aldığı kesin bir hükümdür. Bundan sonra takva sahiblerini kurtarırız, zalimleri ise orada dizleri üzerine çökmüş olarak terkederiz." (Meryem, 18/71-72)

"O günde mü'min erkeklerle, mü'min kadınları nurları önlerinde ve sağlarında koşar görürsün..." (el-Hadid, 57/12) ve devamındaki âyet-i kerimeler.

S. Sünnetten buna dair delil ve onun niteliklerini anlatan buyruklar nelerdir?

C. Bu hususta pekçok hadis-i şerif vardır. Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem şefaat hadisinde şunları söylemektedir:

"Sonra köprü getirilir, cehennemin iki tarafı üzerine yerleştirilir." Bizler

“Ey Allah'ın Rasûlü köprü nedir?” diye sorduk. Şöyle buyurdu:

"(O) üzerinde sebat edilemeyen kaygan bir yerdir. Üzerinde kancalar, kelepçeler ve nice dikenler vardır. Bunların bükülmüş dikenleri bulunur ki, bu tür dikenler Necid'de olur ve onlara es-Sa'dân adı verilir. Mü'min bu köprü üzerinden şimşek gibi, rüzgar gibi, asil atlar ve develer gibi (hızlıca) geçecek. Kimisi esenlikle kurtulacak, kimisi yara bere almış olarak kurtulacak, kimisi de cehenneme itilmiş olacaktır ve nihayet onların sonuncuları sürüklene sürüklene geçecektir."[166]

Hadis Sahih(-i Buhari ve Müslim)'dedir. Ebu Said el-Hudri Radıyallahu anh dedi ki: Bana ulaştığına göre bu köprü kıldan ince, kılıçtan keskin gelir.[167]

S. Kur'ân-ı Kerim'de kısasın delili nedir?

C. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

"Allah şüphesiz zerre ağırlığı kadar dahi zulmetmez. (Yapılan) bir iyilik olursa onu kat kat artırır ve lütfundan büyük bir mükafât verir." (en-Nisa, 4/40)

"Bugünde herkese kazandığının karşılığı verilir. Bugün zulmetmek yoktur. Şüphesiz Allah hesabı pek çabuk görendir... Allah hak ile hükmeder." (el-Mu'min, 40/17-20)

"Aralarında hak ile hüküm edilecek, onlara zulmedilmez..." (ez-Zümer, 39/69) ve devamındaki âyetler.

S. Kısasın sünnet-i seniyeden delili ve nitelikleri nedir?

C. Bu hususta pekçok hadis-i şerif vardır. Bazılarını sıralayalım. Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur:

"İnsanlar arasında hakkında hüküm verilecek ilk şey, kanlar olacaktır."[168]

"Her kim kardeşine bir haksızlık etmiş ise bugün ondan helâllık dilemeye baksın. Çünkü orada ne dinar, ne de dirhem olacaktır. Kardeşi lehine kendi iyiliklerinden alınmadan önce (bunu yapsın). Eğer iyilikleri yoksa bu sefer kardeşinin kötülüklerinden alınır, onun üzerine konulur."[169]

"Mü'minler cehennem ateşinden kurtulduktan sonra cennet ile cehennem arasındaki bir köprü başında alıkonulurlar. Dünya hayatında iken aralarındaki haksızlıklar sebebiyle birinden diğerinin lehine kısas uygulanır. Nihayet arındırılıp, temizlendikten sonra cennete girmek için kendilerine izin verilecektir."[170]

Bütün bu hadisler Sahih-i Buhari'dedir. Bundan başka daha pek çok hadis te vardır.

S. Kur'ân-ı Kerim'den Havz’ın delili nedir?

C. Yüce Allah peygamberi Muhammed Sallallahu aleyhi vesellem'e hitaben şöyle buyurmaktadır: "Şüphe yok ki biz sana kevseri verdik..." (el-Kevser, 108/1) ve diğer âyetleri.

S. Havz’ın sünnette delili ve nitelikleri nelerdir?

C. Bu hususta tevatür derecesine ulaşmış pek çok hadis-i şerif vardır. Bunlardan birkaçını kaydedelim. Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur:

"Ben sizden önce Havz’a varmış olacağım..."[171]

"Ben sizden önce gideceğim. Size karşı şahitlik edeceğim. Allah'a yemin ederim ki şüphesiz ben şu anda Havzıma (gözümün önündeymişcesine) bakıyorum..."[172]

"Benim Havzımın boyu bir aylık mesafedir. Suyu sütten beyaz, kokusu miskten daha hoştur. Üzerindeki testileri semanın yıldızları gibidir. Ondan bir defa içen bir kimse bir daha ebediyyen susamaz."[173]

"Ben her iki tarafı içi oyulmuş incilerden çadırlar bulunan bir nehrin yanından geçtim de: Bu nedir ey Cebrail diye sordum. O: Bu kevserdir, dedi."[174]

Bunların dışında daha pek çok hadis-i şerif de vardır.

S. Cennete ve cehenneme imanın delili nedir?

C. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

"O halde tutuşturucusu insanlarla taşlar olan ve kâfirler için hazırlanmış bulunan o ateşten sakının. İman edip salih amel işleyenlere de şunu müjdele! Gerçekten onlar için altlarından ırmaklar akan cennetler vardır..." (el-Bakara, 2/24-25) ve bunların dışında sayılamayacak kadar çok âyet-i kerime.

Sahih(-i Buhari ve Müslim) de Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'in gece namazına kalkarken şu duayı yaptığı zikredilmektedir:

"Hamd, yalnız sanadır. Hak olan sensin. Senin va’din de haktır, sana kavuşmak ta haktır. Sözün de haktır, cennet te haktır, cehennem ateşi de haktır. Bütün peygamberler de haktır. Muhammed Sallallahu aleyhi vesellem de haktır, kıyamet te haktır..."[175]

Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem efendimizin şu buyruğu da bu husustaki delillerdendir:

"Her kim Allah'tan başka ilâh olmadığına, onun ortağı bulunmayıp bir ve tek olduğuna, Muhammed'in Allah'ın kulu ve rasûlü olduğuna, İsa'nın Allah'ın kulu ve rasûlü, Meryem'e ilka ettiği kelimesi ve kendinden bir ruh olduğuna, cennetin hak, cehennemin hak olduğuna şahitlik ederse, Allah ameli ne olursa olsun onu cennete girdirecektir."[176]

Bu hadisi Buhari ve Müslim rivayet etmiştir. Bir rivayette de şöyle denilmektedir:

"...Cennetin sekiz kapısından dilediğinden onu girdirir."[177]

S. Cennete ve cehenneme iman etmek ne demektir?

C. Onların varlıklarına ve şu anda yaratılmış olduklarına, yüce Allah'ın onları baki kılmasıyla ebedi kalacaklarına ve asla sonlarının gelmeyeceğine kesin olarak inanıp tasdik etmek demektir. Bunun kapsamına cennetin ihtiva ettiği her türlü nimet ile cehennemin ihtiva ettiği her türlü azab da dahildir.

S. Şu anda var olduklarının delili nedir?

C. Yüce Allah'ın bize onların hazırlanmış olduklarına dair verdiği haberlerdir. Cennet hakkında şöyle buyurmaktadır: "Takvâ sahipleri için hazınlanmış..." (Âl-i İmran, 3/133)

Cehennem hakkında da: "Kâfirler için hazırlanmış olan o ateş" (Âl-i İmran, 3/131) diye buyurmaktadır. Yüce Allah bizlere Âdem ile eşini kendilerine yasak kılınan ağaçtan yemelerinden önce cennete yerleştirmiş olduğunu haber verdiği gibi, kâfirlerin sabah-akşam cehenneme arz olunduklarını[178] da haber vermektedir.

Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem de şöyle buyurmuştur:

"Bana cennet gösterildi de oranın ahalisinin çoğunlukla fakirler olduğunu, cehennem ateşi de gösterildi de oranın ahalisinin çoğunlukla kadınlar olduğunu gördüm."[179]

Kabir azabı ve sorgusu ile ilgili bahiste: "Bir kimse öldü mü mutlaka onun... kalacağı yeri kendisine gösterilir..."[180] hadisi daha önceden geçmiş bulunmaktadır.

Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem buyuruyor ki:

"(Sıcak zamanlarda) namazı serin vakitlere kadar bırakınız. Çünkü aşırı sıcaklık cehennemin nefes almasından ötürüdür."[181]

"Cehennem ateşi aziz ve celil olan Rabbine şikâyette bulunarak şöyle dedi: Rabbim benim bir bölümüm diğer bir bölümümü yiyip bitirdi. Bunun üzerine ona iki defa nefes için izin verdi. Birisi kış mevsiminde, birisi yaz mevsiminde. İşte en ileri derecede duyduğunuz sıcak ile en ileri derecede duyduğunuz zemherir (soğuğu) bundandır."[182]

Yine Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmaktadır:

"Humma (yüksek ateş) cehennemin esintisindendir. Onu su ile soğutunuz."[183]

"Allah cenneti ve cehennem ateşini yaratınca Cebrail Aleyhisselam'ı cennete gönderdi ve orayı git gör, dedi..."[184]

Cennet ve cehennem güneşin tutulduğu gün Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem efendimize arz edildiği gibi[185] İsra gecesi de ona arz edilmiştir.[186] Bu hususta sayılamayacak kadar çok sahih hadis vardır.

S. Cennet ve cehennemin baki olduklarına ve ebediyyen yok olmayacaklarına delil nedir?

C. Yüce Allah cennet hakkında şöyle buyurmaktadır:

"Bunlar için orada ebediyyen kalmak üzere altından ırmaklar akan cennetler hazırlanmıştır. İşte bu en büyük başarıdır." (et-Tevbe, 9/100)

"Onlar oradan çıkarılacak da değillerdir." (el-Hicr, 15/48)

Yine yüce Allah cennet hakkında şöyle buyurmaktadır:

"Bu ardı arkası kesilmeyen bir bağıştır." (Hûd, 11/108)

"İşte muhakkak bu bizim rızkımızdır. Tükeneceği yoktur." (Sâd, 38/54)

"Takvâ sahibleri ise muhakkak emin bir makamdadırlar... Onlar orada ilk ölümden başka ölümü tatmazlar." (ed-Duhan, 44/51-56) ve daha başka âyet-i kerimelerle; yüce Allah hem cennetin ebediliğini, hem oradakilerin hayatının ebedi olduğunu, hayatlarının asla kesintiye uğramayacağını, onların oradan çıkarılmayacaklarını haber vermektedir.

Cehennem ateşi hakkında da aynı şey sözkonusudur. Yüce Allah cehennem hakkında şöyle buyurmaktadır:

"Cehennem yolundan başkasına; ki onlar orada ebediyyen kalıcıdırlar." (en-Nisa, 4/169)

"Muhakkak Allah kâfirlere lanet etmiş ve onlar için alevli bir ateş hazırlamıştır. Onlar orada ebediyyen kalıcıdırlar. Hiçbir veli (dost) ve yardımcı da bulamayacaklar." (el-Ahzab, 33/64-65)

"Kim Allah'a ve Rasûlüne isyan ederse hiç şüphesiz onun için cehennem ateşi vardır. Onlar orada ebediyyen kalacaklardır." (el-Cin, 72/23)

Yine yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

"Ve onlar ateşten çıkacak da değillerdir." (el-Bakara, 2/167)

"Onlara (o azab) hafifletilmez. Onlar o azab içinde ümitsiz kalacaklardır." (ez-Zuhruf, 43/75)

"Onlar hakkında hüküm verilmez ki ölsünler. Onların üzerinden (cehennem) azabından bir şey de hafifletilmez." (Fatır, 35/36)

"Gerçek şu ki kim Rabbine günahkâr olarak gelirse, onun için cehennem vardır. Orada ne ölür ne de yaşar." (Taha, 20/74) ve daha başka âyet-i kerimeler buna delildir.

Yüce Allah bu âyet-i kerimelerde ve benzerlerinde cehennemin cehennem ehli olan kimseler için yaratıldığını, kendilerinin de onun için yaratıldıklarını, onların orada ebediyyen kalacaklarını bildirmektedir. Yüce Allah: "Onlar oradan çıkacak değillerdir." buyruğu ile oradan çıkmayacaklarını belirtirken, "azab onlara hafifletilmez" buyruğu ile de cehennem azabının kesilmeyeceğini "sonra orada hem ölmeyecek, hem de hayat bulmayacaktır." (el-A’la, 87/13) buyruğu ile cehennemliklerin orada yok olmayacaklarını haber vermektedir.

Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem de şöyle buyurmuştur:

"Cehennem ehli olan cehennemliklere gelince; onlar orada ne ölürler, ne de hayat bulurlar."[187]

Yine Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur:

"Cennetlikler cennete, cehennemlikler cehenneme girdikten sonra ölüm (bir koç suretinde) alınarak cennet ile cehennem arasında bir yere getirilip sonra boğazlanır. Daha sonra bir münadi şöyle seslenir: Ey cennet ahalisi, artık ölüm olmayacaktır ve ey cehennem halkı, artık ölüm yoktur. Bu sebeble cennetlik sevinclerine sevinç katar, cehennem ehlinin kederlerine keder katılır."[188]

Hadisin bir başka lafzı da şu şekildedir:

"Herkes bulunduğu yerde ebedi kalacaktır."[189]

Bir diğer rivayette de şöyle denilmektedir: Daha sonra Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem "Sen onları işin bitiriliverileceği o hasret günü ile korkut! Halbuki onlar gaflet içindedirler. Onlar hala iman etmezler." (Meryem, 19/39) buyruğunu okudu.[190] Bu rivayet Sahih(-i Buhari ve Müslim) de bulunmaktadır. Bu hususta zikrettiklerimiz dışında başka hadisler de vardır.

S. Mü'minlerin âhiret yurdunda şanı yüce ve mübarek Rablerini göreceklerinin delili nedir?

C. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

"O günde yüzler var ki apaydınlıktır. Rablerine bakıcıdırlar." (el-Kıyame, 75/22-23)

"İhsanda bulunanlara daha güzeli (el-Hüsnâ) ve daha fazlası da vardır." (Yunus, 10/26)

Yüce Allah kâfirler hakkında da şöyle buyurmaktadır:

"Hayır, muhakkak ki onlar o günde Rablerinden elbette perdelenmiş olacaklardır. (Onu göremeyeceklerdir)." (el-Mutaffifin, 83/15)

Düşmanları (onu görmekten yana) perdeleneceklerine göre onun dostları perdelenmeyeceklerdir.

Buhari ve Müslim'de Cerir b. Abdullah Radıyallahu anh'dan şöyle dediği rivayet edilmektedir: Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem ile birlikte oturuyorduk. Ondördünde aya baktı ve şöyle buyurdu:

"Sizler Rabbimizi şu ayı gördüğünüz gibi açık seçik bir şekilde göreceksiniz. Onu görmekte herhangi bir sıkıntıya maruz kalmayacaksınız. Binaenaleyh eğer güneş doğmadan önce bir namazı ve batmasından önce de bir namazı kaçırmamaya gücünüz yetiyorsa bunu yapınız."[191]

Peygamber efendimizin “bunu gördüğünüz gibi” diye buyurması şu ayı görmeniz gibi demektir. Burdaki benzetme görmenin görmeye benzetilmesidir yoksa görülenin görülene benzetilmesi değildir. Nitekim yüce Allah'ın vahiy ile konuşmasını sözkonusu ettiği hadis-i şerifinde şöyle buyurmuştur:

"...Melekler onun söylediği söze itaatle kanatlarını çırparlar. O (vahiy) sanki düz bir kayalık üzerinde (çekilen) bir zincir(in çıkardığı ses gibi)dir."[192]

Burdaki benzetme de işitmenin işitmeye benzetilmesidir. İşitilenin işitilene benzemesi değildir. Çünkü yüce Allah, yarattıklarından herhangi bir yaratığın zatında veya sıfatlarında kendisine benzemesinden münezzehtir. Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'in sözünün de böyle bir benzetmeyi vehmettirecek şekilde yorumlanmasından münezzehtir. Çünkü o bütün yaratılmışlar arasında yüce Allah'ı en iyi bilendir. Müslim'de yer alan Suhayb (er-Rumi')nin rivayet ettiği hadiste de şöyle buyurulmaktadır:

"...Bunun üzerine (yüce Allah) hicabı açar. Onlara (cennetliklere) aziz ve celil olan Rablerine bakmaktan daha çok sevimli gelecek hiçbir şey verilmemiştir." Daha sonra şu: "İyilik yapanlara daha güzeli vardır ve daha da fazlası vardır." (Yunus, 10/26) âyetini okudu.[193]

Bu hususta sahih ve ifadeleri açık pek çok hadis-i şerif vardır. Biz "Sullemu'l-Vusul" şerhinde bunlardan kırkbeş hadisi otuzdan fazla sahabiden naklettik. Bunları reddeden, Allah'ın Kitabını ve Allah'ın rasûlü ile gönderdiklerini yalanlamış ve yüce Allah'ın haklarında: "Hayır, muhakkak ki onlar o günde Rablerinden elbette perdelenmiş olacaklardır." (el-Mutaffifin, 83/15) diye buyurduğu kimselerden olacaktır. Yüce Allah'dan affedilmeyi ve esenliği dileriz. Yüzüne bakma lezzetini nasib eylemesini niyaz ederiz. Âmin.

S. Şefaate iman etmenin delili nedir? Kimler, kimlere şefaat edecektir? Ne zaman olacaktır?

C. Yüce Allah Kitab-ı Kerim'inin pekçok yerinde ağır birtakım şartlara bağlı olarak şefaatin sabit olduğunu belirtmiştir. Şefaatin yalnızca kendisinin elinde olduğunu, hiç kimsenin bu konuda herhangi bir pay sahibi olmadığını bize bildirmiştir. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

"De ki: Bütün şefaat Allah'ındır." (ez-Zümer, 39/44)

Ne zaman olacağına gelince, yüce Allah bize şefaatin ancak onun izni ile yapılabileceğini haber vermiştir. Nitekim şöyle buyurmaktadır:

"Onun izni olmaksızın nezdinde kim şefaat edebilir?" (el-Bakara, 2/255)

"Onun izni olmadıkça hiçbir kimse şefaatçi olamaz." (Yunus, 10/3)

"Göklerde nice melek vardır ki, Allah'ın dileyip razı olduğu kimseye izin vermedikçe şefaatleri hiçbir fayda vermez." (en-Necm, 53/26)

"Onun nezdinde şefaat kendisine izin verdiklerinden başkasına fayda vermez." (Sebe’, 34/23)

Kimlerin şefaat edeceğine gelince, yüce Allah bizlere şefaatin ancak onun izin vermesinden sonra gerçekleşeceğini haber verdiği gibi; bu hususta ancak kendisinden hoşnut olduğu hayırlı dostlarına izin vereceğini de haber vermiştir. Nitekim yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

"Rahman’ın izin verdiği kimse(ler)den başkaları konuşmazlar ve (konuşanlarda) doğru söylerler." (en-Nebe, 78/38)

"Rahman yanında ahd almış olanlardan başkası şefaat yetkisine sahib olmayacaktır." (Meryem, 19/87)

Şefaatin kimlere yapılacağına gelince, yüce Allah bizlere ancak kendisinin razı olacağı kimselere şefaat edilmesine izin vereceğini haber vermiştir. Nitekim yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

"Onun razı olduğu kimselerden başkasına şefaat etmezler." (el-Enbiya, 21/28)

"O günde Rahman’ın izin vereceği ve sözünden razı olacağı kimseninki müstesna, şefaatin hiçbir faydası olmayacaktır." (Taha, 20/109)

Yüce Allah ancak tevhid ve ihlas ehlinden razı olur. Onların dışındakiler hakkında ise O şöyle buyurmaktadır:

"Zalimlerin ne candan bir dostu, ne de şefaati kabul edilir bir şefaatçisi olacaktır." (el-Mu'min, 40/18)

Yüce Allah bunların şöyle diyeceklerini bize nakletmektedir:

"Artık bize şefaat edecek bir kimse de yoktur. Candan bir dostumuz da yok." (eş-Şuara, 26/100-101)

Yine bunlar hakkında yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

"Artık şefaat edenlerin şefaati onlara fayda vermez." (el-Müddessir, 74/48)

Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem, bizlere kendisine şefaat verildiğini haber vermiştir. Yine onun bize verdiği habere göre o gidip Arşın altında secdeye kapanacak, Rabbine kendisine öğreteceği öğücü sözlerle hamd-u senada bulunacak. Kendisine: "Başını kaldır! Söyle! Sözün dinlenecek, dile isteğin verilecek, şefaat et şefaatin kabul edilecek."[194] denilmedikçe şefaat etmeye başlamayacaktır. Daha sonra bizlere tevhid ehlinden olup, bütün günahkârlar hakkında toptan şefaatte bulunmayacağını haber vermiş ve: "Bana bir sınır çizilecek, ben de o (sınır içerisinde kalan)ları cennete girdireceğim." diye buyurmaktadır. Daha sonra geri dönecek, aynı şekilde tekrar secde edecek, yine ona bir sınır daha çizilecek ve şefaat ile ilgili hadisin sonuna kadar belirtilen hususlar cereyan edecek. Ebu Hureyre Radıyallahu anh Peygamber efendimize: “Şefaatinle insanlar arasında en çok bahtiyar olacak kişi kimdir” diye sormuş, o da şöyle buyurmuştur: "Kalbinden ihlasla la ilahe illallah diyen kimsedir."[195]

S. Şefaat kaç türlüdür ve en büyükleri hangisidir?

C. 1. En büyükleri kıyamet Mevkıfindeki şefaat-i uzma (en büyük şefaat) olacaktır. Bu da yüce Allah'ın kulları arasında hüküm vermek için gelmesini dilemek üzere yapılacaktır. Bu şefaat Peygamber Efendimiz Muhammed Sallallahu aleyhi vesellem'e mahsustur. Yüce Allah'ın kendisine vaadetmiş olduğu Makam-ı Mahmud da budur. Nitekim yüce Allah: "Umulur ki Rabbin seni öğülmüş bir makama (makam-ı Mahmûd'a) gönderir." (el-İsra, 17/79) diye buyurmaktadır.

Kısaca şöyle olacaktır: İnsanlar mevkıfte beklemekten sıkıntılara düşecek ve orada kalışları uzayıp gidecek, huzursuzlukları artacak, terleri çenelerine kadar ulaşacak. İşte o zaman, yüce Allah'ın haklarında hüküm vermek üzere gelmesi için şefaat edecek birisini arayacaklar. Bunun üzerine önce Adem'e, sonra Nuh'a, sonra İbrahim'e, sonra Musa'ya, sonra Meryem oğlu İsa'ya gidecekler. Hepsi de: Ben kendimi kurtarmaya bakıyorum, diyecek. Nihayet Peygamberimiz Muhammed Sallallahu aleyhi vesellem'e ulaşacaklar. O: "Bu işi yapacak olan benim." diye buyuracak. Nitekim bu husus Buhari ve Müslim ile başka eserlerde yer alan hadislerde etraflı bir şekilde anlatılmaktadır.[196]

2. İkinci şefaat cennet kapısının açılması için yapılacaktır. Cennetin kapısının açılmasını isteyecek ilk kişi Peygamberimiz Muhammed Sallallahu aleyhi vesellem'dir. Ümmetler arasında oraya girecek ilk ümmet de onun ümmeti olacaktır.[197]

3. Üçüncü tür şefaat cehenneme götürülmeleri emrolunmuş birtakım kimselerin cehenneme girmemeleri hususunda yapılacaktır.

4. Dördüncü şefaat cehenneme girmiş olan muvahhidlerden bir bölümün oradan çıkartılması için yapılacaktır. Oradan yanıp kavrulmuş, kömür olmuş bir halde çıkacaklar. "Hayat nehri"ne atılacaklar. Selin götürdükleri arasında bir tanenin bitip yeşermesi gibi biteceklerdir.[198]

5. Beşinci şefaat cennet ehlinden birtakım kimselerin derecelerinin yükseltilmesi için yapılacaktır.

Bu son üç tür şefaat Peygamber efendimize has değildir. Ancak bunlarda öncelikle şefaatçilik edecek olan odur. Ondan sonra diğer peygamberler, melekler ve veliler gelir. Küçük yaşta ölmüş çocuklar da şefaatçi olacaklardır.

Daha sonra yüce Allah sayılarını kendisinden başka hiçbir kimsenin bilmediği birtakım kimseleri şefaatsiz olarak cehennem ateşinden çıkartacak ve cennete gireceklerdir.[199]

6. Altıncı tür şefaat ise bazı kâfirlerin azabının hafifletilmesi için yapılacaktır. Bu da Peygamberimiz Muhammed Sallallahu aleyhi vesellem'e amcası Ebu Talib hakkında özel bir şefaattir. Müslim'de ve başka eserlerde kaydedildiği gibi.[200]

Cehenneme, cehennemlikler atıldıkça o sürekli olarak: Daha var mı? diyecektir. Nihayet yüce Rabbimiz oraya ayağını koyunca birbirine doğru büzülür ve: İzzetin hakkı için yeter, yeter diyecektir. Cennette cennetliklerin girmesinden sonra geriye boş bir takım yerler kalacak. Yüce Allah birtakım kimseleri yaratacak ve onları da cennete koyacaktır.[201] Bu hususta sayılamayacak kadar çok nass vardır. Bunları görmek isteyen Allah'ın kitabı ile Rasûlünün sünnetinde bulabilir.

S. Bir kimse ameliyle cennete girebilir yahut cehennemden kurtulabilir mi?

C. Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur:

"Elinizden geldiği kadarıyla doğru ve istikamet üzere amel etmeye çalışın. Şunu da bilin ki; sizden hiçbir kimse ameliyle kurtulamaz.”

“Ey Allah'ın Rasûlü, sende mi?” diye sordular. O:

“Ben de” diye buyurdu. “Rabbimin beni kendinden bir rahmete bandırması ve lütfu ile (beni kurtarması) müstesnâ." Bir diğer rivayette de şöyle buyurmaktadır:

"Doğru ve istikamet üzere amel etmeye çalışın, size müjdeler olsun... Hiç şüphesiz kimse ameliyle cennete giremeyecektir.”

“Sen de mi ey Allah'ın Rasûlü?” dediler. O;

"Ben de; Allah'ın kendinden bir rahmete beni bandırması müstesna. Şunu bilin ki Allah'ın en sevdiği amel az dahi olsa en devamlı olandır."[202] diye buyurdu.

S. Bu hadis ile yüce Allah'ın: "Onlara: 'Yapmaya devam ettiklerinize karşılık mirasçısı kılındığınız cennet işte budur' diye seslenilir." (el-Araf, 7/43) buyruklarını bir arada nasıl anlayabiliriz?

C. Yüce Allah'a hamdolsun ki bu ikisi arasında herhangi bir aykırılık yoktur. Çünkü âyet-i kerimede "bimâ: sebebiyle" buyruğunda yer alan "be" harfi sebeblilik ifade ediyor. Çünkü salih ameller cennete girmeye sebeptir. Cennete giriş ancak salih amelle olur. Zira sonucun varlığı onu ortaya çıkartan sebebinin varlığı ile sözkonusudur. Hadis-i şerifte "amellerinizle" anlamındaki lafzın başındaki "be" ise semen (paha ve değer) bildiren be'dir. Şüphesiz ki kul dünya devam ettikçe yaşasa ve bu süre boyunca gündüzleri oruçlu, geceleri namazla geçirse bütün masiyetlerden uzak dursa onun yaptığı bütün bu ameller yüce Allah'ın onun üzerindeki gizli ve açık nimetlerinin en küçüğünün onda birine dahi bedel olamaz. Cennete girmesinin bedeli nasıl olabilir?

"Ve de ki: Rabbim, mağfiret ve rahmet buyur. Zaten sen merhamet edicilerin en hayırlısısın." (el-Mu'minûn, 23/118)

-----------------------------------------------------------------------------------------

[109] Buhârî, VII, 112; Muslim, VIII, 192; Ebu Dâvûd, IV, 120; Müsned, I, 396, II, 148, III, 368

[110] Bk. en-Nisa, 4/25;

[111] Bk. Muslim, VII, 8; Tirmizî, V, 606; İbn Mâce, I, 36; Müsned, I, 377

[112] Bk. en-Nisa, 4, 164

[113] Bk. Meryem, 19/56-57

[114] Bk. en-Nisa, 4/171

[115] Bk. el-Bakara, 2/253

[116] Buhârî, IV, 141-142; Muslim, VII, 96; Ebu Dâvûd, IV, 218; Müsned, II, 406, 437

[117] Sözü geçen bu peygamberlerin onsekizi el-En'âm, 6/83-86'da, diğerleri ise el-Bakara, 2/31; el-A’raf, 7/65, 73-85'de; Meryem, 19/56; el-Enbiya, 21/85 ve el-Feth, 48/29. âyetlerde sözkonusu edilmişlerdir.

[118] Ebu Dâvûd, IV, 98, 121; Tirmizî, IV, 498, 499; Müsned, V, 16, 41, 46

[119] Buhârî, IV, 208; Muslim, VII, 107; Müsned, I, 170-177

[120] Sözü geçen bu Deccal hadisini İmam Ahmed Müsned'inde (III, 79'da) kaydetmektedir.

[121] Tirmizî, IV, 622; Ebu Dâvûd, IV, 218; İbn Mâce, II, 1440; Müsned, I, 5

[122] Buhârî, I, 86, 113; Muslim, II, 63; Darimi, II, 142

[123] Muslim, I, 2; Müsned, II, 307

[124] Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'in pekçok özelliği bulunmaktadır. Fethu'l-Bari müellifi bunlardan onyedi tanesini saymaktadır. Bk. Fethu'l-Bari, I, 436-439

[125] Muslim, VIII, 132-133; Müsned, I, 377, 447, III, 275, 278

[126] Buhârî, IV, 173-174; Tirmizî, II, 379; Nesâî, III, 212; Darimi, I, 22, 26; Müsned, I, 249, 267, III, 295, 300, 306

[127] Buhârî, IV, 169; Tirmizî, V, 596; Nesâî, I, 60; Müsned, III, 123, 147... Muvatta, I, 53-54

[128] Darimi, I, 35; Ebu Dâvûd, IV, 173, 175

[129] Buhârî, IV, 171; Tirmizî, V, 597; Darimi, I, 22; Müsned, I, 460, II, 451

[130] Buhârî, VI, 97; Muslim, I, 92; Müsned, II, 341, 451

[131] Muslim, I, 95; Ebu Dâvûd, IV, 114; İbn Mâce, II, 1347; Müsned, II, 164, 201,324, 337; Tirmizî, IV, 479

[132] Bu hadislerden birisi de Huzeyfe b. Esid el-Ğıfari'nin rivayet ettiği bir hadis olup, bunu Muslim, VIII, 178, 180'de zikretmektedir. Ayrıca Tirmizî, IV, 477; Ebu Dâvûd, IV, 114-115; İbn Mâce, II, 1347; Müsned, IV, 6. Ayrıca bk. II, 295 ile II, 164

[133] Bir önceki nota bakınız.

[134] Huzeyfe b. Esid'in hadisinin kaynaklarından başka ayrıca bk. Buhârî, IV, 143; Muslim, I, 93

[135] Az önce anılan Huzeyfe hadisinden başka Buhârî, VIII, 104; Muslim, VIII, 165

[136] Huzeyfe'nin rivayet ettiği hadis ve kaynakları.

[137] Muslim, I, 76, VIII, 197-198; Tirmizî, IV, 510; Müsned, IV, 181, 182; İbn Mâce, II, 1356.

[138] Kaydedilen Huzeyfe b. Esid hadisinden başka Buhârî, VIII, 100; Muslim, VIII, 180

[139] Bu husustaki hadislerden birisi de az önce değinilen Huzeyfe b. Esid'in rivayet ettiği hadistir.

[140] Enes'in rivayet ettiği hadis Buhârî ve Muslim tarafından rivayet edilmiş olup, kaynaklarına dair bilgi daha önce meleklere iman ile ilgili bahislerde gösterilmiş bulunmaktadır.

[141] Buhârî, IV, 85; Muslim, VIII, 160; Nesâî, IV, 106-107; Muvatta, I, 237; Müsned, II, 16, 113

[142] Buhârî, I, 61, II, 103; Muslim, I, 166; Nesâî, IV, 106; Ebu Dâvûd, I, 6; Tirmizî, I, 102; İbn Mâce, I, 125; Müsned, I, 225; Darimi, I, 154

[143] Buhârî, II, 102; Muslim, VIII, 161; Nesâî, IV, 102; Müsned, V, 419

[144] Buhârî, II, 102; Nesâî, IV, 103

[145] Buhârî, II, 102; Muslim, II, 92; Nesâî, IV, 105

[146] Buhârî, II, 26; Muslim, III, 30; Nesâî, III, 133; Muvatta, I, 195; Darimi, I, 297

[147] Bütün bu hadislerin Sahih'te bulunduğundan kastı Sahih-i Buhârî'dir. Az önce geçtiği üzere bunların çoğu ayrıca, Sahih-i Muslim'de de yer almaktadır.

[148] Müsned, IV, 13-14.

[149] Buhârî, VI, 95; Nesâî, IV, 112; Müsned, II, 317, 350;

[150] Muslim, VIII, 201; Müsned, II, 166

[151] Buhârî, VII, 194; Muslim, VIII, 157; Nesâî, IV, 115-116

[152] Buhârî, VII, 194; Muslim, VIII, 135

[153] Buhârî, VII, 195; Muslim, VII, 157; Nesâî, IV, 117; Tirmizî, IV, 615; Müsned, I, 223, 229, 235, 253; Darimi, II, 233; İbn Mâce, II, 1429

[154] Buhârî, VII, 195; Muslim, VIII, 156; Nesâî, IV, 114, 115

[155] Buhârî, VII, 196; Muslim, VIII, 157; Tirmizî, IV, 615; Müsned, II, 13,19,64; İbn Mâce, II, 1430

[156] Buhârî, VII, 197; Muslim, VIII, 158

[157] Buhârî, VII, 197; Muslim, VIII, 164; Tirmizî, IV, 617; Ebu Dâvûd, III, 184; Müsned, VI, 47,91,108,127

[158] Buhârî, VII, 198; Muslim, VIII, 134; Müsned, III, 129

[159] Buhârî, VII, 198, VIII, 202; Tirmizî, IV, 611; İbn Mâce, I, 66

[160] Buhârî, V, 214, VIII, 203; Muslim, VIII, 105; İbn Mâce, I, 65

[161] Buhârî, V, 214; Muslim, V, 264

[162] Müsned, VI, 110; Ebu Dâvûd, IV, 240

[163] Müsned, II, 213; Tirmizî, V, 24; İbn Mâce, II, 1437

[164] Müsned, I, 421; Hakim, Müstedrek, III, 317'de sahih olduğunu belirtmiş ve bu hususda Zehebî de ona muvafakat etmiştir.

[165] Buhârî, V, 236; Muslim, VIII, 125

[166] Buhârî, VII, 205, VIII, 182; Muslim, I, 122, 129; Müsned, II, 275-276, III, 25-26, III, 345, 383, V, 159, VI, 110

[167] Ebu Said'in bu sözünü Muslim, I, 117'de zikretmektedir. Bu ifade Aişe radıyallahu anha'ın rivayet ettiği hadiste Müsned, VI, 110'da da kaydedilmektedir.

[168] Buhârî, VIII, 35; Muslim, V, 107; Nesâî, VII, 83; İbn Mâce, II, 873; Müsned, I, 388, 441-442

[169] Buhârî, VII, 197; İbn Mâce, II, 807; Müsned, II, 435, 506

[170] Buhârî, VII, 197; Müsned, III, 13, 57, 63, 74

[171] Buhârî, VIII, 87, VII, 206, 209; Muslim, VII, 65, 66, 67, 68, 71; Nesâî, I, 94; İbn Mâce, II, 1300-1429; Muvatta, I, 49, 50; Müsned, I, 257, 384, 402...

[172] Buhârî, VII, 209; Muslim, VII, 67; Müsned, IV, 149, 153, 154

[173] Buhârî, VII, 207; Muslim, VII, 66

[174] Buhârî, VII, 207; Ebu Dâvûd, IV, 237; Tirmizî, V, 449; Müsned, III, 115, 152, 164...

[175] Buhârî, II, 42, VII, 148, VIII, 167; Muslim, II, 184; Müsned, I, 298, 358

[176] Buhârî, IV, 139; Muslim, I, 42, 543

[177] Muslim, I, 42

[178] bk. el-Mü'min, 40/45-46

[179] Buhârî, IV, 85, VII, 179; Muslim, VIII, 88; Tirmizî, IV, 715; Müsned, I, 234, II, 173, 297, IV, 429, 442

[180] Bu hadis daha önce kabir sorgusu, nimet ve azabı ile ilgili sünnetten deliller gösterilince geçmiş bulunmaktadır. Kaynakları için oraya bakılabilir.

[181] Buhârî, I, 135; Muslim, II, 107; Ebu Dâvûd, I, 110; Tirmizî, I, 295; Nesâî, I, 248-249; İbn Mâce, I, 222, 223; Darimi, I, 219; Muvatta, I, 38; Müsned, II, 229, III, 9, 52, IV, 250...

[182] Buhârî, IV, 89; Muslim, II, 108; İbn Mâce, II, 1444; Muvatta, I, 538; Darimi, II, 245

[183] Buhârî, IV, 89-90; Muslim, VII, 23-24; Tirmizî, IV, 404; İbn Mâce, II, 1149-1150; Muvatta, III, 122; Müsned, I, 291, II, 21, 123, III, 164, IV, 141...

[184] Nesâî, VII, 3; Ebu Dâvûd, IV, 236; Tirmizî, IV, 693; Müsned, II, 332, 333, 354

[185] Buhârî, II, 28; Muslim, III, 30; Nesâî, III, 130-131; İbn Mâce, I, 402; Muvatta, I, 195-196; Müsned, I, 298 ve 358

[186] Buhârî, IV, 248-250; Muslim, I, 102-103; İbn Mâce, II, 812

[187] Muslim, I, 118; İbn Mâce, II, 1441; Müsned, III, 5

[188] Buhârî, VII, 200; Muslim, VIII, 153; Tirmizî, IV, 692-693; Darimi, II, 136; Müsned, II, 118, 120-121

[189] Bu Muslim, VIII, 153'teki lafızdır.

[190] Muslim, VIII, 153

[191] Buhârî, VIII, 179; Muslim, II, 113-114; Ebu Dâvûd, IV, 233; Tirmizî, IV, 687; İbn Mâce, VIII, 63

[192] Buhârî, V, 221, VIII, 194; İbn Mâce, I, 71; Tirmizî, V, 362

[193] Muslim, I, 112; Tirmizî, IV, 687; İbn Mâce, I, 67

[194] Uzunca şefaat hadisi Buhârî ve Muslim tarafından ittifakla rivayet edilmiş bir hadistir. Buhârî, VIII, 183-184; Muslim, I, 123-124; Tirmizî, IV, 622; İbn Mâce, II, 1442

[195] Buhârî, I, 33; Müsned, II, 373

[196] Şefaat hadisinin kaynakları az önce gösterildi.

[197] Muslim, I, 130; Müsned, III, 140; Darimi, I, 30-31

[198] Buhârî, VIII, 179-183; Muslim, I, 112-117; Tirmizî, IV, 713; Darimi, I, 31; Müsned, II, 276, III, 79, 90, 144, 145

[199] Az önce geçen hadisin kaynakları ile Müsned, II, 400, I, 5, V, 53

[200] Buhârî, VII, 203; Muslim, I, 135; Müsned, III, 9

[201] Buhârî, VIII, 166-167; Muslim, VIII, 151-152; Tirmizî, V, 390; Müsned, II, 369, 507; III, 13, 141

[202] Buhârî, VII, 181-182; Muslim, VIII, 139-141; Darimi, II, 215; Müsned, II, 524-537, III, 52, 337-362, VI, 125

SORULU CEVAPLI İSLAM AKÂİDİ

Hafız b. Ahmed el-Hakemî

Notlar ve İnceleme - Ahmed b. Ali b. Alluş Medhalî

0 yorum:

Yorum Gönder


GURABA YAYINEVİ..

GURABA YAYINEVİ..
Selefin fehmi ile ehli sünnetin eşsiz kitaplarını bulabileceğiniz yayınevi..

Bu Blogda Ara

Popüler Yayınlar

Guraba Resim..

Guraba Resim..

Guraba - Ayet

Şüphesiz Allah mü'minlerden canlarını ve mallarını -onlara cenneti vermek karşılığında- satın almıştır.Onlar Allah yolunda savaşır, öldürür ve öldürülürler.Tevrat'ta, İncil'de ve Kur'an'da yerine getirmeyi taahhüt ettiği hak bir vaaddir.Allah'dan daha çok ahdini kim yerine getirebilir ki?O halde yapmış olduğunuz bu alış verişe sevinin.En büyük kurtuluş işte budur! (Tevbe/111)

Guraba - Hadis

Ebû Hureyre radıyallahu anh şöyle anlatır;

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: '' Allah, iki kişiye güler.Bunlardan biri diğerini öldürür ve ikiside cennete girer.Biri, Allah yolunda savaşarak şehit olur sonra Allah katilinin tevbesini kabul eder de müslüman olur ve Allah yolunda çarpışarak o da şehit düşer.''(Buhârî, cihad 2826-Muslim, imare 1890-Nesâî, cihad 3165-İbn Mâce, mukaddime 191-Ahmed, müsned 7282)